Haberin Kapısı
2017-05-20 15:56:15

5186 Sayılı Kanunun Felsefesi Yanlış

Suat Gün

20 Mayıs 2017, 15:56

Bir duydum ki RTÜK toplanmış bir Tv programında M. Kemal hakkında konuşan kişiler hakkında; Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, milli ve manevi değeri Mustafa Kemal Atatürk'ün saygınlığını azaltmak,  itibarsızlaştırmak ve nefret duyguları oluşturmak amacının güdüldüğü bir program yapıldığına dair bir görüş belirtmiş, cezalar yağdırmış…

Üst Kurul, oy birliğiyle aldığı kararda, Atatürk'ü itibarsızlaştırma ve nefret duyguları oluşturmaya yönelik içerik nedeniyle 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin "f" ve "ç" bentlerinde yer alan, televizyon yayınlarının  "Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamayacağı" ve "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamayacağı, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve iftira niteliğinde ifadeler içeremeyeceği"  hükümlerinin ihlal edildiği tespitine yer verdi.

TV programda aile ve iffet değerleri ayakaltına alınırken, izdivaç programlarında kadın ve kızlarımızın iffet ve namusları en çirkef kelimelerle aşağılanırken hiç sesi çıkmayan RTÜK M. Kemal’in hayatını anlatmak fiilini aile hayatının gizliliğine dokunmak olarak yorumlamıştır. Böyle bir mantık kabul edilemez bu durum böyle gidemez.

Şahsiyetleri kanunlarla korumak yerine, milletin gönlüne emanet etmek en iyisidir. Milletin gönlü daha korunaklı bir yer olduğu açıktır.  Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, hakareti ya da kamu malını tahribini cezalandıran kanunlar yapmanın bireysel hakları tehdit eden herhangi bir yönü yoktur. Hakaretin artık aramızda olmayan bir insana yöneltilmiş olması da, mazur görülmesini elbette gerektirmez.

Bu tür kanunların bireysel haklar ve düşünce özgürlüğü adına en büyük tehlikesi, eleştiri-hakaret ayrımında oluşacak içtihatların niteliği noktasında ortaya çıkmaktadır. Zira bu ayrım sağlıklı bir şekilde yapılmadığı müddetçe, kanunun belli düşüncelerin susturulmasına hizmet edecek şekilde kötüye kullanılabilmesi her zaman mümkün olabilir. Bir başka deyişle, uzun yıllardır Atatürk'ün 'tartışılamaz' ve 'aşılamaz' kılınmaya çalışılması tarih yapıcılığına mani olmaktadır. Kanunun 'tuhaf' olarak nitelendirilebilecek bir yönü de yok değil. Zira kanun, Atatürk'ün şahsına yönelik hakaretlerden çok, heykellerini korumaya odaklanıyor. Kanunda, Atatürk'ün şahsına hakaret etmenin cezası maksimum üç yıl olarak belirtilmişken, heykeller için öngörülen maksimum ceza 'ağır hapsi' de kapsamak üzere beş yıla kadar çıkabiliyor.

Bu mantık tarih yazıcılığına, tarihin doğru anlatılmasına, eğri ile doğrunun mukayese edilmesine mani olmaya devam etmektedir. Bu mantık bizzat M. Kemal’in görüşlerine de aykırıdır. “TARİH YAZMAK, TARİH YAPMAK KADAR MÜHİMDİR; YAZAN YAPANA SADIK KALMAZSA DEĞİŞMEYEN HAKİKAT İNSANLIĞI ŞAŞIRTAN BİR HAL ALIR”[1]

“Tarihi yazanlar, tarihi yapanlara sadık kalmazlarsa tarih tarih olmaktan çıkar.” Eee, M. Kemal’i eleştiremezsin, hakikat ne ise onu söyleyemezsin, resmi tarihin dışına çıkamazsın, belgeleri açıklayamazsın, dışarıdan çeviri yapamazsın, hatıratını yayınlayamazsın, böyle bir mantık olur mu, M. Kemal böyle bir ilkel zihniyetle korunur mu?

Bir siyasi figürü iftira olmayan gerçek delillerle eleştirirken onu sevenlerin rencide olması esasen hukukun konusu değildir. Böyle bir akıl yürütme dünya hukuk tarihinde absürt bir mantık olarak kabul edilmektedir.

Siyasi bir figürü eleştirdiğinizde zaten birilerini rahatsız ediyor bazılarının his ve düşüncelerini rencide etmiş oluyorsunuz. Mesela; Kılıçdaroğlu’nu veya Baykal’ı eleştirdiğinizde CHP’lileri rencide etmiş olursunuz. Eleştirmeden siyaset yapabilir misiniz?

Bu kanuna göre siyaset yapamazsınız, düşüncenizi açıklayamazsınız, öngörüde bulanamazsınız, olayların gerçek faillerini açıklayamazsınız, ezberin dışına çıkamazsınız. Bu nedenle kanunun gerekçesi yanlış, mantığı yanlış felsefesi yanlış…

Yurtdışında M. Kemal’in lehinde ve aleyhinde birçok yazılar, itiraflar, anılar çıkıyor, hatıratlar yayınlanıyor. Dünyanın internet ortamında tek bir bütünlüğe doğru gittiği bir çağda bu yayınları engellemek mümkün değildir, başa çıkılamaz. Bu yazılar Türkiye’de yayınlandığında suç teşkil ediyorsa bir ülkede söz ve düşünce hürriyetinin olduğundan söz edilemez.

Bu kanuna göre (5186 Sayılı Kanun)  ceza verildiğinde esasen yaşamayan birine hakaret edilemeyeceği için cezanın maddi dayanağı ortadan kalkmakta suç ve ceza temelsiz duruma düşmektedir. Kanun konuşturmayın ur’un mantığının ürünü sakat bir uygulamadır.

M. Kemal’i korumakla ilgili olan 5186 Sayılı Kanun ve idari mevzuat içine serpiştirilmiş bu meyandaki bütün idari hükümler ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü bu kanun anayasaya aykırıdır.[2]


[1] //add.org.tr/tarih-yazmak-tarih-yapmak-kadar-muhimdir-yazan-yapana-sadik-kalmazsa-degismeyen-hakikat-insanligi-sasirtan-bir-hal-alir/

[2] MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle Ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.