Haberin Kapısı

Esneme ve Aksırma Adabı

İSLAM VE KÜLTÜR

Halk arasında “hapşırma” diye de bilinen “aksırma”  ise bilhassa nefes kaslarının basınçlı hareketiyle kişinin içerisindeki havayı bir anda ağız ve burun yoluyla şiddetlice dışarı atmasıdır.

Malum olduğu üzere esnemek, uyukusuzluk, yorgunluk veya can sıkıntısı sebebiyle kişinin gayr-i iradi bir şekilde ağzını açarak uzunca nefes alıp vermesidir. Bu hal, bir bakıma dalgınlık ve gaflet göstergesidir.

Halk arasında “hapşırma” diye de bilinen “aksırma”  ise bilhassa nefes kaslarının basınçlı hareketiyle kişinin içerisindeki havayı bir anda ağız ve burun yoluyla şiddetlice dışarı atmasıdır. Aksırmak vucutta meydana gelen bir zorlama sonucu olur ve bu ihtiyacı duyan kimse aksırdığı an ferahlar. Dolayısıyla bu durum esnemenin akisne vucut için bir zindelik vesilesidir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de aksırmanın Allah Teâlâ’nın hoşlandığı bir durum olduğuna esnemenin ise  şeytandan geldiğine dikkat çekerek “…Sizden biriniz eseneyeceği zaman gücü nisbetinde onu gidermeye çalışsın. (Ağzını açarak hah demesin). Çünkü bir kimse esnediğinde şeytan ona güler[1] buyurmuş, bir başka rivayette ise, “Biriniz esnediğinde eliyle ağzını tutsun. Zira şeytan onun ağzın girer[2] diye uyarmıştır.

Hadis-i şerifte şeytandan geldiğine dikkat çekilen esneme, genellikle çok yiyip içmek, karnı tıka basa doldurmak, hareketsizlik, uyku ve şehvet halinin öne geçmesi gibi durumlardan kaynaklanır. Ayrıca esnemeye sebep olan şeylerden her biri şeytanın hoşlandığı şeyler olduğu için şeytan esneyene güler, hatta ağzından içeri girmek suretiyle adeta onu esir almaya çalışır. Bu sebeple esnemek hoş karşılanmamış, mümkün mertebe önüne geçilmesi tavsiye edilmiş, her şeye rağmen engellenemediği durumlarda, ağzın el ile kapatılması gerektiği ifade edilmiştir.

Allah Teâlâ’nın kullarına bir ihsanı olduğu anlaşılan aksırma âdâbıyla ilgili Resûlullah’ın tavsiyelerine gelince, bu hususta Efendimiz buyuruyor ki: “Sizden biriniz aksırdığı zaman, ‘elhamdülillah’ desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona: Yerhamükellah diye mukabelede bulunsun. Aksıran ise, ‘yehdîkümullahu ve yuslihu bâleküm (Allah sizi hidayette kılsın ve kalbinizi ıslah etsin)’, desin.”[3]

Aksırma, beyin, burun ve boğazla alâkalı ise de gerçekte bütün uzuvlar ondan etkilenir ve sarsılır neticede bu durum vücudun zindelik ve sağlık vesilesi olarak kabul edilir. Sağlık ise en büyük nimettir. Her nimete hamd ve şükür gerekir. İşte bu sebeple aksırma nimetine karşı da Allah’a hamdedilir. Ayrıca hamd eden kimseyi de yanındaki mümin kardeşlerinin “yerhamukellah” diye adeta tebrik etmeleri tavsiye edilmiştir. Aksırdığında hamdetmeyene ise mukabelede bulunmaya gerek yoktur. Nitekim Enes radıyallahu anh diyor ki, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında iki kişi aksırdı. Efendimiz onlardan birine “yerhamükellah” dedi, diğerine ise söylemedi. Hakkında yerhamükellah ifadesini kullanılmayan kişi:

– Filân kimse aksırdı, ona “yerhamükellah” dedin; ben aksırdım, benim için bunu söylemedin deyince,  Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“O kişi ‘elhamdülillah’ dedi, sen ise bunu söylemedin” buyurdu.[4]

Ayrıca nezle sebebiyle çokça aksıran kimseye de her aksırmasında mukabele edilmesi gerekmez. Zira hadîsi şerifte bu duruma şöyle açıklık getirilmektedir: “Kardeşine üç kez “yerhamukellah” de, şayet üçten fazla hapşırırsa artık o nezle olmuş demektir.”[5]

Diğer taraftan toplumumuzda aksırana “çok yaşa” demenin ve bunun karşılığında “sen de gör” diye mukabelede bulunmanın sünnetle ve İslâmî muâşeretle bir alâkası yoktur.

Bütün bunlarla birlikte aksırma esnasında kişinin eliyle veya bir mendille ağzını kapatması ve aşırı derecede ses çıkarmaması sünnete uygun bir davranıştır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in aksırırken ağzını bazı kere elleriyle, bazan da bir mendille kapattığı ve sesini de oldukça kıstığı belirtilmektedir.[6]

 

[1]     Buhârî, Edeb, 125; Tirmizî, Edeb, 7.

[2]     Müslim, Zühd, 57, 58; Ebû Dâvûd, Edeb, 89.

[3]     Buhârî, Edeb 126; Tirmizî, Edeb 3.

[4]     Buhârî, Edeb 127; Müslim, Zühd 53..

[5]     Ebû Dâvûd, Edeb, 92; Tirmizî, Edeb, 5.

[6]     Bk. Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Edeb, 6.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.