Haberin Kapısı

Hz. Peygamber’de Âdâb-ı Muaşeret

İSLAM VE KÜLTÜR

Adâb “edube” filinden türetilmiş olup “edeb” isminin çoğuludur. Edeb, “zerâfet, usluluk ve insanlara söz ve davranış olarak lütf-i muamele ve hüsn-i münâvele eylemekten ibarettir.”

Konunun anlaşılması bakımından öncelikle âdâb ve muaşeret kelimelerini ele alıp, âdâb-ı muaşeret terkibiyle neyin kastedildiğini belirtmeye çalışalım.

Adâb “edube” filinden türetilmiş olup “edeb” isminin çoğuludur. Edeb, “zerâfet, usluluk ve insanlara söz ve davranış olarak lütf-i muamele ve hüsn-i münâvele eylemekten ibarettir.”[1]

Muaşeret ise insanlarla karışmak, beraber olmak ve hoşça geçinmek anlamındadır.[2] Dolayısıyla âdâb-ı muaşeret tabiriyle “benimsenmesi ve uyulması gereken nezaket ve görgü kaideleri” kast olunur.[3] Söz konusu kaideler öncelikle ferdin kendi benliğine işlenir ondan da topluma yansır. Bu sayede muntazam ve müreffeh bir hayatın ortaya çıkması sağlanır. İslâm’ın ve onun yüce Peygamberi’nin de insanlığa göstermek istediği en önemli esas edebtir. Edebi sayesinde kişi Allah’a karşı vazifelerinin sınırını, insanlara karşı görevlerinin hududunu belirler. Zira farzları tam olarak yapmış olmak için vaciplere, vacipleri noksansız bir şekilde yapabilmek için sünnetlere; sünnetleri tam olarak takip edebilmek için müntahaplara, müntahaplarda ideale ulaşabilmek için âdâba riayet etmek şarttır. Yani Âdâb olmadan farzların kemâlinden bahsedilemez. İslâm Peygamberi’nin ümmetine ibâdâtü taattan, yeme içmeye ve yatmaya varıncaya kadar her türlü davranışa belli edebler getirmesinin hedefi de bu olsa gerektir. Yani şekle bağlı gibi görülen adâb ve görgü kurallarının gayesi Müslümanın hayatına şuurlu bir nizam vermektir. Ümmeti için üsve-i hasene olan Hz. Peygamber, bir hadis-i şeriflerinde “Şu bir gerçek ki ben sizin için babanız mesabesindeyim, sizi eğitir öğretirim…[4] Buyurmak suretiyle söz konusu kuralları en detaylı bir şekilde tatbikle yükümlü olduğunu dile getirmiştir.

Bir başka habere göre de Selmân-ı Fârisî’ye bir müşrik biraz da alaylı bir edâ ile şöyle demişti:

- Görüyorum ki dostunuz Muhammed, size her şeyi, ama her şeyi, hatta helâya nasıl oturacağınızı bile öğretiyor?

Selmân, gayet ciddî bir edâ ile:

- Evet, gerçekten de öyle, diye onu tasdik ettikten sonra Hz. Peygamber’in tuvalet âdâbıyla ilgili tavsiyelerini sıralamıştır.[5]

Ayrıca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bazı âdâb kaidelerinin özüne dikkat çekerken şöyle buyurmaktadır: “Hüsn-ü hâl, düşünerek hareket etme ve ölçülü davranmak, Peygamberliğin yirmi dörtte biridir.[6] Mevlâna hazretleri de “Ey âşıklar, nefsinizi edeple süsleyin. Zira aşk yollarının hepsi de edepten ibarettir”[7] diyerek, ibadet ve taatların derûnî boyutu olan ilâhî aşka varan yolların edepten ibaret olduğunu; ilâhî aşkı tadabilmek için nefsi edeple tezyin etmek gerektiğine vurgu yapmaktadır. Edebin önemini belirten şu kıtalar ise oldukça dikkat çekicidir:

Edeb bir tac imiş nur-i Hüdâdan

Giy o tâcı emin ol her belâdan.

Netice itibariyle hayatta muvaffak olabilmek ve manevi dereceleri yükseltebilmek için âdâba riayet etmek lazımdır. Bunun için de Hz. Peygamber’in getirdiği adâb-ı muşerete tabi olmak gerekir.

 

[1]     Âsım Efendi, Kâmûs, I, 134.

[2]     İbn Manzûr, Lisân, IV, 574; Âsım Efendi, Kâmûs, II, 541.

[3]     Bk. Duman, Âdâb-ı Muâşeret, s. 23.

[4]     Ebû Dâvûd, Tahâre, 4.

[5]     Bk. Müslim, Tahâre 57-58.

[6]     Tirmizî, Birr, 66.

[7]     Mevlânâ, Mesnevî, I, 113 (Terc. Şerh, Tâhiru’l-mevlevi, ist. 1964).BAK??

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.