Haberin Kapısı
2015-10-18 15:41:01

Akçay Plas’ın müdavimleri

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 18 Ekim 2015, 15:41

Ramazan Peri beyefendi, sanal alemde “Haberin Kapısı”nı açmak için “Vira Bismillah” diyerek bir yolculuğa çıktı. Bir işe “besmele” ile başlanmışsa, “Gerçeğe Açılan Kapı”nın önündesiniz demektir. Ben de “Haydi Bismillah” diyerek bu kapılardan biri olan ve birçok insana durak olan Fatih Akçay Plas’ın kapısını dostlar için bir kez daha aralayarak girmeyi yeğledim.

***

Yolların kesiştiği, yolcuların buluştuğu mekan

Evet yıl 1985, yer Malta semtindeki Fatih Akçay Palas. Yolların kesiştiği, yolcuların buluştuğu mekan. Anadolu'nun ücra köşelerinden ilim tahsil etmek için gelen öğrencilerin, baba evinden sonraki ikinci durakları. Memlekete faydalı adam olabilmek için, meselelerinin sabahlara kadar konuşulup, müşavere edildiği ve güneşin hiç batmadığı mesken. Akçay Palas'ın müdavimleri arasında kimler yoktu ki; Kenan Yabanigül, Yusuf Tuna, Mesut Yabanigül, Halil Aktaş, Mustafa Genç, Mehmet Burhan Genç, Murat Kankaynar, Ercan Elbinsoy, Adnan Yıldız, Süleyman Doğan, Mehmet Kartal, Mehmet Efe, Abdulhamit Ersoy, İbrahim Cücük, Ahmet Mercan, İbrahim Sadri ve bendeniz...

Listeyi kısa kestiğime bakmayın, bir hayli uzun.

Akçay Palas; yolcuların derin derin nefeslendirilip, fikirlerin olgunlaşmasıyla değişik yönlere tekrar seyahat ettirilmek için vakfedilmiş bir duraktı sanki. O dönemin yolcuları, dar imkanlarla “bugün olsa aynı şeyleri yapabilir miyim?”i sorgulattıracak kadar zor, bir o kadar da güzel şeylere imza attılar. Öyle ki, o günleri yaşayanların benim bu heyecanımı paylaşmaması hemen hemen imkansız gibi.

Tomurcuktan güle dönüşen Ümit Nesli...

Evet yıl 1985'ti. Akçay Palas'ta bir tohum atılmıştı, yeşertilmek üzere. Bu tohumun adı "Çocuğa Selam"dı. Daha sonra gelişerek "Selam Ümit Nesline" adını almıştı. Kenan Yabanigül'ün öncülüğü, Mehmet Burhan Genç'in yönetimi ve İbrahim Sadri'nin yazı işleri müdürlüğü ile kısa sürede uzun yollar katedildi. Bir nesil tohumdan tomurcuğa, tomurcuktan güle dönüştü, "Selam Ümit Nesline" dergisiyle.

Kapıları aralayan ilk göz ağrısı

Çocukların yanı sıra genç nesillerin de büyük ilgi gösterdiği dergi, dokuzuncu sayısında 4 bin aboneye ulaştı. Topluma bir şeyler verebilmenin sevdasıyla neşredilen "Selam Ümit Nesline" dergisinin yöneticileri, artık okuyucularına bir hediye vermenin gerekliliğine kanaat getirdiler. Bu hediyenin bir kaset olmasında karar kılınmıştı. Kollar sıvandı, derginin Yazı İşleri Müdürü İbrahim Sadri'ye görev tevdi edildi. Titiz bir çalışmayla senaryolaştırılan projenin adı "Mute Destanı"ydı. Yani bant tiyatrosuna kapıları aralayan ilk ürün, ilk göz ağrısı.

Hafızalardan silinmeyecek bir eser; "Mute Destanı"

Proje, rahmetli Cahit Zarifoğlu'na götürüldü. Zarifoğlu, senaryo üzerinde gerekli gördüğü düzeltmeleri yaptı. Projenin bir an önce hayata geçirilmesinin elzemliğine dikkat çekerek, hafif bir moralsizlik içinde olan ekibi yüreklendirdi. Ve "Selam Ümit Nesline" dergisiyle birlikte hediye olarak verilen bant tiyatrosu "Mute Destanı", kendi alanında ilk ürün olmanın yanında, üzerinden yıllar geçmesine rağmen unutulamayacak bir çalışma olarak hep akıllarda kaldı.

Bant tiyatrosuyla ilgi odağı haline gelen ekip, daha sonra tek gösterimlik bir oyun hazırladı. Bu oyunun metni mizahî bir üslupla "Selam Ümit Nesline" dergisinin "Afganistan Özel Sayısı"nda neşredildi. Oyunun adı "İnsanlar ve Soytarılar" senaristi ise, iyiden iyiye ekeleşen İbrahim Sadri'ydi yine. Bu dönemde tiyatro ile ilişiğini kesen Ulvi Alacakaptan, (her ne kadar belli etmese de) tozunu özlediği sahnelere ikna edilerek tekrar döndürüldü. Perdeler

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.