Haberin Kapısı
2020-09-05 18:18:38

Akdeniz'de Savaş Çıkarmı?

Halil Mert

05 Eylül 2020, 18:18

Akdeniz’de ne mi oluyor?

Hasta Adam gözünü açtı, ayağa kalktı, yürümeye başladı, kendisini öldürmeye çalışanlardan çaldıklarını istiyor.

Emperyalist Güçler ve köleleri -kendi halklarına ve dindaşlarına ihânet eden güruh-, panik halinde her yandan tıpkı 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi saldırmaya çalışıyor.

1. Dünya Savaşı’nda Yunan Palikaryası’nı silahlandırıp, eğitip, Megola İdea ile aldatanlar, Şerif Hüseyin’i Büyük Arap Krallığı vaâdi ile ülkesine karşı isyan ettirenler, Çapulcu kabile şeyhlerine devlet kuranlar, şimdi de benzerlerini yapıyorlar.

Yunan’ı silahlandırıyor, PKK ile ülkemizi tehdit ediyor, Adaları silahlandırıyorlar, BAE, S. Arabistan, Mısır gibi sömürge devletlerini bağrımıza soktukları İsrail ile blok hâlinde karşımıza çıkartıyorlar.

 

Biz ne yapıyoruz ya da yapmalıyız?

 

Öncelikle Osmanlı Devletler Topluluğu oluşturmaya matuf, Osmanlı Vatandaşı coğrafyadaki halklara, yöneticilerinin durumuna bakmaksızın ulaşmalı ve Türkiye’ye müzâhir STK ve yapıları oluşturmalıyız.

Bu bölgelerde, okullar, hastaneler vb. organizasyonlar kurmalıyız.

Buralardan başarılı öğrencileri Türkiye’de okutmalıyız. Bölge halkları 100 yıl önceki vatandaşlarımız bizim devletlerine ve yöneticilerine bakmaksızın dostlarımızdır. Geleceğe dönük çalışmalı ve örgütlü hâle getirmeliyiz.

 

Yunanistan, Fransa ve Batı’nın Akdeniz ve Adalar Denizi’ndeki yaptıkları tüm eylemler hukuksuzdur. Türkiye bunu anlatmalıdır.

Diplomasiye haksız ve en tepeden taleplerle başlayan hasım ülkelere karşı vasat ve nihâi taleplerle oturmak, pazarlık bilmezliğimizin göstergesidir. Unutulmamalıdır ki; Zâlimden hak talep etmek hakka zulümdür. Bu itibarla, Türkiye’de Akdeniz’de masaya, ilk kayıplar yaşadığı noktadan başlamalıdır.

 1877–78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Ayestefanos Barış Antlaşması (Yeşilköy) imzalandı. Antlaşma oldukça ağır hükümler içeriyordu. İngiltere’nin başını çektiği devletler Osmanlı ve Rus Devletleri’ne birer nota vererek söz konusu antlaşmanın yerine Berlin Antlaşması’nı imzalattılar. Şimdi, neden İngiltere, ABD, Fransa… Anlıyor musunuz?

Berlin Konferansı’nda Kıbrıs Adası’nın da yönetimi İngiltere’ye bırakıldı. İngiltere Rus tehdidi öne sürerek Osmanlı Devleti’ni bir askeri üs vermesi konusunda ikna etti. Böylece 1878 yılından itibaren Kıbrıs Adası İngiltere’ye kiralanmış oluyordu. Akabinde İngiliz İşgali, Rumların adaya yerleştirilerek nüfus yapısının bozulmasına kadar birçok Türk Milleti aleyhinde iş yapıldı. Adalar’da ise halkımızca mâlum, Yunan İşgâli’nin yasal dayanakları dahî yok.

Türkiye Kıbrıs, Akdeniz ve Adalar’la ilgili görüşmelere 1878 Berlin Konferansı öncesi’nden başlamalıdır. Böylece oldubittiye getirilen tüm haksızlıklar emperyalist dünyanın gözüne sokulacak, Osmanlı Milletler Topluluğu’nun her bir ferdinde kapanmış yaralar yeniden açılacak, ortak vicdânı canlandıracak ilk kıvılcım da çakılacaktır.

 

Değerli Milletim…

Yunanistan’ın hukuksuz silahlandırdığı adalardan biri, meselâ yakınımızdaki Meis Adası bir gece işgal edilip, buradaki Yunan Askerleri dünya basınına gösterilebilir. Akâbinde girilen bu adada kalınabilir ya da askerlerden boşaltılıp adadan çıkılabilir.

Yunan savaş uçaklarının bir tacizinde uçakları düşürülebilir.

Adalardaki askeri havaalanları vurulabilir.

Yunanistan’a yapılacak baskın tarzındaki bu askeri harekâtlar savaş başlatmaz. Akabinde de BM’de gerekçelerimiz anlatılır. Çünkü mevcut anlaşmalar ve uluslar arası hukukun gereği Türkiye’nin çoktan müdâhale hakkı doğmuştur.

Şunu da bilelim ki, ne BM ne NATO ne de AB fonksiyonel değildir.

Batı ve İngiltere-ABD-Fransa eksenine yapılacak bir harekât öncesi ki hedef Yunanistan olmalıdır, Almanya ve Rusya ile ilişkiler sıcak tutulmalı, göstermelik de olsa Pakistan ve Katar gibi ülkelerden Deniz Kuvvetleri unsurları Akdeniz’de bulundurulmalıdır. Bu meyanda Katar Deniz Kuvvetleri’ni güçlendirmek çok önem arz etmektedir. Azerbaycan Deniz Kuvvetleri’ne ait Karadeniz ve Akdeniz’de göstermelik de olsa Türkiye Denin Kuvvetleri’nin yanında unsurlar bulundurulmalıdır. Bizim denizlerimizde müttefik ve dost bayraklar gezmelidir.

 

Coğrafyamızda, Osmanlı Halkları Müzâhir Halklar en büyük gücümüzdür.

 

Devletlerin ideolojisi, Milli Güvenlik, Bekâ, halkının huzuru, ülkenin birlik ve beraberlikle büyüyüp güçlü tutulmasıdır. Bizim gibi köklü milletlerde manevî değerler, geçmişe bağlılık ve töre bekânın en önde gelen teminâtıdır.

Bölgemizde, Mısır gibi ideolojik kaygılarla mesâfe koyduğumuz ülkeler örneğinde olduğu gibi, ittiğimiz ülkeleri başkaları bize karşı kinle silahlandırmakta ve bloklaştırmaktadır.

İsrail’de ise, halkın % 30-35’i Müslüman’dır. En az % 10 Yahudi olmayan Mûsevi vatandaşı vardır. Bunların bir kısmı da anadilleri Türkçe olan Musevî Hazar Türkleri’dir. Türkiye’den göç eden Yahudi’lerin bir kısmının gönlü hâlâ Türk Milleti ile beraberdir. Özetle, İngiltere’nin siyonizme kurdurduğu İsrail’de herkes Siyonist değildir. Hatta Siyonistler azınlıktadır, ama etkindir.

Size Harp Okullarında derslerden biri olan Harp Prensiplerini hatırlatmak isterim.

Temâs... “Temâsı sağlayan inisiyatifi (önceliği, üstünlüğü) elde tutar.”

Bu gün İran’la İsrail’in temas ve ilişkisi yok mu zannediyorsunuz? Öyle zannedenler yanılıyorlar.

Unutmayalım ki, bölgenin en köklü ülkesi Türkiye’dir. Türkiye savaşta dahî düşman ülke ve halkı ile temâsı kesmemelidir.

Türkiye’nin tüm çevre ülkelerde kandaşları ve dindaşları vardır. Çok önemli Libya, Mısır, Katar, Yemen, İran vb. Müslüman Ülkelerde ayrıca soydaşları da vardır. Bilin ki; Rusya’da Müslüman toplumun tamamına yakını Türk’tür. Rus atasözü; “Hangi Rus’un geçmişine baksan altından Tatar (Türk) çıkar.” Bu Türkiye’nin en büyük kozudur.

 

Maâlesef, çevre coğrafyaya dönük, planlı çalışmalar yapılmamaktadır. Mârif Vakfı, TİKA vb. kuruluşların mahdut ve üst koordinasyondan yoksun faaliyetleri FETÖ tarzı yapılanmaların etkinliğinin çok gerisinde kalmaktadır. Çünkü koordinatör üst yapı kurulmamıştır. Çünkü çalışanlarında amaç birliği, gerekli iç disiplin ve otokontrol istendiği gibi değildir. Dışişleri bürokrasisi bu yurtdışı gayretlerden çoğunlukla haberdâr dahî değildir. Israrla P/H (Psikolojik Harp) merkezini, yani Cumhurbaşkanlığımızda kurulması gereken Medeniyet Değerleri Merkezi’ni hatırlatıyorum.

 

Medya ve yurtdışında ortak kanaat oluşturulması için Cumhurbaşkanlığımız bilgilendirme seminerleri yapmalı, hatta MSÜ veya MGK bünyesinde, Strateji ve P/H Enstitüsü kurulmalı, eğitimler verilmelidir.

 

Birileri diyorlar ki, savaş çıkmasından çok korkuyoruz.

Korkmayın savaş çıkmaz. Mahdut hedefleri operasyonlar olabilir. Bu gün Suriye’de böyle bir harekât sonucu bulunuyoruz. Bizim dikkat etmemiz gereken Yunanistan ve Mısır gibi, sorumsuz kölelerce yönetilen ülkeler olmalıdır. Geçmişte olduğu gibi bu ülkelerin sorumsuz, idrâksiz ve köksüz yöneticileri eliyle vekâlet savaşları ile sıkıntı oluşabilir.

 

Ecdâdımın sözü ile uyarmak borç oldu.

“Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh;

Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-ü salâh.” “Bütün devletler kurtuluşu bu feyizli cümleyle bulur; Şayet barış istiyorsan savaşa hazır ol.” Mustafa Kemal Paşa da, 1 Mart 1922 günü Meclis'te açış konuşmasında bu mısraları söyleyerek hitâbına başlamıştı. Zirâ Türkiye Kurtuluş Savaşı’ndaydı. Bilin ki, kurtuluş, direniş, diriliş, yeniden yapılanma süreçlerimiz aynen devâm ediyor.  

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.