Haberin Kapısı

Kelebek Alfebesi

BİLİM TEKNOLOJİ

"Doğa fotoğrafçısı" diye takdim edilen bir sanatkâr, kelebek kanatlarında Lâtin alfabesi harflerinin yazılı olduğunu fark etmiş ve yirmi dört yıllık bir çalışmadan sonra, bunların yirmi altı tanesinin fotoğrafını çekmeyi başarmıştı.

Fotoğrafçının sebat ve gayretini takdir etmemek mümkün değildi. Çektiği fotoğraflar ise, birer sanat eseriydi.

Dergi, haberi verirken, kendi yorumunu da sunuyordu. "Doğa, alfabeyi, insanlardan çok daha önce keşfetti," diyordu yazının giriş cümlesinde.

Daha ileriki bir paragrafta ise şunlar söyleniyordu: "Evet, doğa alfabeyi kelebeklerin kanatlarına asırlar öncesinden yazmış."

Bu haber ve yorum beni bir hayli düşündürdü. Bir yandan kelebek kanatlarının ustalıkla fotoğraflarını çeken kişi takdir ediliyor, öte yandan o kanatların, dolayısıyla harikulâde birer sanat şaheseri olan kelebeklerin yaratılması "doğa"ya ve tesadüfe veriliyordu. Bu büyük çelişkiye hayret etmemek mümkün değildi.

Kabul etmek lâzım, bahsedilen fotoğrafları çekmek göründüğü kadar kolay değil. Bu işi yapabilecek kimsenin hem ilmi, hem iradesi, hem gücü, hem görmesi, hem de tecrübesi olmalı. Nitekim, haberdeki sanatçı da böyle biri.

Bir kelebeğin yapılması içinse sınırsız bir ilim, irade ve kudret gerekiyor. Burada sözünü ettiğimiz fotoğraflar tesadüfen çekilemezken, yukarıda özetlediğimiz "haber" yazısı tesadüfen yazılıp, dizilip, dergi sayfalarına basılamazken, hakikî kelebeğin tesadüfen oluşması mümkün mü?

"Doğa, alfabeyi kelebeklerin kanatlarına asırlar öncesinden yazmış," deniliyor. Demekki, öncelikle kelebeklerin kanatlarındaki nakışların birer "yazı" olduğu kabul ediliyor.

En basit dilbilgisi kuralına göre hemen soralım:

"Yazmış" fiilinin öznesi kim?

Dergi, "doğa" diyor.

Peki, yazar olduğu söylenen "doğa," yazının, kelebeğin, kanadın, harfin, alfabenin ne olduğunu biliyor mu? "Görme" özelliği var mı? Şuurlu mu? Kâinatta olup biten olayların farkında mı? Hepsi bir yana, "doğa," kendisinin ne olduğunu biliyor mu?

Hayır!

Oysa, "yazmak" fiilinin öznesi olacak yazarın, herşeyden önce "yazı"nın ne olduğunu bilmesi gerekmiyor mu? Bilmek de yetmez, yazmayı istemeli ve yazmaya karar verebilmeli. Bu da yeterli değil, bildiği ve istediği yazıyı yazabilmesi için yazacak gücü olmalı.

"Doğa"da bu sıfatların hangisi var?

Kaldı ki, "doğa" da bir eserdir, asla usta olamaz. Bir yazıdır, yazar olamaz. Bir nakıştır, nakışçı olamaz. Bir resimdir, ressam olamaz...

Şu hâlde, sonsuz ilim, irade, kudret sahibi bir yaratıcı gerekli. O, dilediğini dirilten, dilediğini öldüren biri olmalı ki, dünyayı da, içindekileri de yaratabilsin.

Bu mesele, bana, hafızamda küllenmeye yüz tutan bir başka yazıyı hatırlattı, muhtelif varlıkların üstünde islâm yazısıyla yazılmış "Allah" lafzını... Bal peteğinde, insan kalbinde, çekirdeklerde, balıklarda ve daha birçok yerlerde okunuyordu bu isim.

Kesilen bir ağacın içinden çıkan "Bismillâhirrahmanirrahim" cümlesini ise, televizyonlar aracılığıyla milyonlarca seyirci görmüş ve okumuştu. Üstelik bunlar birer harf değil, kelime ve cümleydiler.

Bu tür meselelere hep tesadüf mantığıyla/mantıksızlığıyla bakan sözde bilim adamları, bunların birer yazı olmadığını, ancak öyle zannedildiğini anlatabilmek için ne terler dökmüşlerdi. Çünkü, "yazıdır" demeleri hâlinde iman etmeye mecbur kalacaklarını biliyorlardı. Yazarı kabul etmeme inatları yüzünden apaçık yazılara bile "yazı değil" deyip, batılda direnmeye devam ettiler.

Kelebek haberini veren dergi, kanatlardaki işaretlerin birer yazı olduğunu kabul ediyor. Lâtin alfabesi harfi olmalarının bu kabulde bir tesiri var mı, bilmiyoruz. Sebep ne olursa olsun, bu kabul bile bir ileri adım sayılır! Sıra, o yazıları yazmayı bilen, isteyen ve yazan sanatkârın tasdikinde. Bu ise, insaf sahipleri için zor olmasa gerek.

"Ülfet" garip bir hastalık. Bu illet yüzünden alıştığımız şeylerdeki harika özellikleri göremiyoruz. Biri çıkıp da, "kelebeklerin kanatlarında harfler var" demese, ne kelebeğe, ne de kanatlarına dönüp bakacağımız yok. Oysa, asıl güzellik ve mükemmellik kelebeğin kendisinde. Kanadında yazı olmuş olmamış ne farkeder, kelebek mûcizeli bir kelime zaten.

bir yumurtadan tırtılın, kaba saba tırtıldan güzeller güzeli, gören, işiten, uçan bir kelebeğin çıkışı her akıl sahibini hayran bırakmalı değil mi?..

Tırnak kadar bir kelebek, sanat mükemmelliği yönünden dünyanın en gelişmiş uçaklarına meydan okuyor, ama maalesef dikkatimizi bile çekemiyor.

En basit bir uçağın bile kendi kendine veya tesadüfen meydana gelebileceğini kabul etmek mümkün değilken, en gelişmiş uçaklardan milyonlarca defa daha mükemmel olan bir kelebeğin tesadüfen yapılabileceğini hangi akıl kabul edebilir! Akılsız, şuursuz, ilimsiz ve iradesiz "doğa"nın eseri olabileceği hangi mantıkla açıklanabilir!

Yalnız kelebek midir harikulâde olan?

Kâinat bir kitap ve her varlık manalı bir kelime değil mi?..

Bakalım çevremize...

Düşünen insanı hayran etmeyen ve mûcizevî özellikleriyle akıl sahiplerini Rabbe götürmeyen canlı mı var?

Akvaryumdaki balığı, kafesteki kuşu, saksıdaki çiçeği bir de bu gözle seyredelim ve düşünelim!

Bakmasını, görmesini, okumasını bilene Rabbanî sırlar anlatıyor onlar!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.