Haberin Kapısı
2017-11-11 16:24:54

Fahrettin Paşa Medine Müdafaası

Suat Gün

11 Kasım 2017, 16:24

Yüz yıldan beri resmi tarih üzerinden gerçekleri saptıran anlatım, batının Ortadoğu üzerine gerçekleri ters yüz eden kirli propagandası ve halklar üzerinden sürdürülen Osmanlı bizi sömürdü-Araplar bizi arkadan vurdu söylemi ilişki ve algılarda peşin hüküm yaratmıştır. Buna ilave olarak M. Kemal’in Ortadoğu halklarına ve Araplara sırtını dönmek politikasının yüceltilmesi ve son yıllarda moda olan bir tabirle “Ortadoğu batağından korunma güdüsü” realist düşünmeyi ve doğru karar almayı engelleyen en önemli önyargılar olmuştur.

Önyargı alanlarından biri de Medine Kahramanı Fahrettin Paşa meselesi olarak karşımıza çıkmıştır. Nitekim Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed'in talihsiz söz ve ithamlarıyla Araplar bizi arkadan vurdu, Osmanlı bizi sömürdü, hazinelerimizi çaldı söylemi tekrar gün yüzüne çıkmıştır.

Bir defa Fahrettin Paşa’nın ordusu Anadolu’dan gönderilmiş asker ve subaylardan müteşekkil bir ordu değildir. Bu ordunun 300-500 kişilik komuta ve yönetim kadrosu merkezden tayin edilmiş subaylardan oluşuyor, Mehmetçikleri de Arap kabile ve aşiretlerden toplanmış gönüllü ve seferi erlerden oluşuyordu. Fahrettin Paşa’nın ordusu başında Osmanlı subayları bulunan yerel askerler ve orada yerleşik Osmanlı asıllı insanlardır.

 Arap çöllerinde şöyle oldu böyle oldu, Türk kanı boş yere akıtıldı gibi sözler yalan yanlış söylemler olup batı merkezli ve halkları birbirinden soğutmak amaçlı kasti ifadelerdir.

Nitekim Mütareke imzalandıktan sonra Fahrettin Paşa 3-4 ay kadar daha silahları bırakmamış savaşmaya devam etmiştir. Mütareke imzalandıktan sonra çok az bir Anadolu asker ve subaylarıyla birlikte trenle İstanbul’a dönmüştür. Daha sonra İngilizler bütün Arabistan’ı işgal etmiştir, Şerif Hüseyin’in adamları her tarafa hâkimdir gibi bir anlatım tamamen yanlıştır. Yalandır, kötü niyetli bir anlatımdır.

Fahrettin Paşa’nın ordusuna Şerif Hüseyin’in aşireti hariç diğer 6 büyük Arap aşireti silah ve adam vermiş, harp bittikten, mütareke imzalandıktan sonra aylarca savaşmaya devam etmiştir. Osmanlıyla birlikte hareket eden aşiretlerin en büyüklerinden olan ve bu gün Arabistan’ı yöneten Suud ailesi bunlardan biridir.

Mütareke imzalandıktan sonra Arabistan’da en az 10 büyük aşiret Osmanlıya biata devam etmiştir.

Sonuç olarak Arap isyanı olarak anlatılan hikâye koskoca Arap yarımadasında onlarca aşiretten biri olan Şerif Hüseyin ve urban olarak anlatılan çoğu kere çift taraflı çalışan çöl eşkıyalarıdır. Yani Urban eşkıyadır. Barış zamanında da aynı işi yapmaktadır.

Araplar topyekûn hiçbir zaman Osmanlıya isyan etmemiştir. Türk ordusunu arkadan vurmamıştır. Kaldı ki harp bittikten sonra Yemen Osmanlıya bağlı kalacağını bildirmiştir. Bizim Lozan’ı imzalayan zevat ve onlara her türlü tavizi verme yetkisini veren Ankara, Yemen’in Türkiye’ye bağlı kalmasına gerek yoktur, kendi başının çaresine baksın kararını verdiğinin bilinmesi gerekir.

Osmanlıyı Filistin’de ve Bağdat’ta bitiren esas unsur Osmanlı ve Alman Genel Karargâhlarına hâkim olan Masonlar ve Siyonist subaylardır. Kut'ül Amare Savaşı’ndan sonra Halil Paşa’nın ordusu takviye edileceğine bir kolordusu İran’a “Hemedan-Kirmanşah “ bölgesine gönderilerek  zayıflatılmıştır. Böylece Bağdat’ın düşmesinin yolu açılmıştır.

Arabistan’ın batı cephesinde(Filistin’de) ise aynı ihanet tezgâhı şu şekilde işlemiştir: Türk Ordusu 1. Ve 2. Gazze Muharebelerini kazandıktan sonra İngilizler bitkin düşmüş, komuta kademesi değiştirilmiş, yeni takviyeler almış 3. bir taarruza hazırlanmıştır. Türk Ordusu’da karşı taarruza hazırlanmış, bu taarruzun Filistin’de mi, Bağdat’ta mı yapılmasında tereddüt doğmuş aylarca beklenmiş, fırsatlar heba edilmiş, bazı ordularımız cepheyi boşaltmış emirsiz geri çekilmiştir.

Hiç kimse Yahudi ihanetinden söz etmemektedir. Filistin’de İngilizler lehine casusluk yapan Lili Teşkilatı’ndan nedense söz edilmemektedir. Bu istihbarat teşkilatı Ordumuzun tertibatında yapılan hataları gün gün İngilizlere ihbar etmiştir. Nitekim 3. Gazze Muharebesi’nde Bi’ri Seba istikametindeki boşluğu bu istihbarat/ihanet şebekesi İngilizlere bildirmiştir.

Buna ilave olarak Filistin cephesinde Ordumuza karşı Edmund Henry Hynman Allenby saflarında Tugay seviyesinde bir Yahudi Birliği’de savaşmıştır.

Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen “ Sultan Reşad Dönemi Sempozyumu’nda” tarihi gerçeklerin doğru anlatımla ortaya çıkartılması amacına hizmet edilmiş, yakın tarihimiz üzerindeki sis perdelerinin aydınlatılmasına gayret sarf edilmiştir.

Bu sempozyumda “Silahlar Satana mı, Yardım Eder Satın Alana mı?” Adlı sunum konu ve derinlik itibariyle değişik bir bakış açısı ve yorum getirmiştir.

Milli Saraylar müdürü Dr. Yasin Yıldız, Fahrettin Gün Bey ve hizmeti geçen herkese bu sempozyumun gerçekleştirilmesini temin eden TBMM Başkanımız İsmail Kahraman Bey’e en kalbi şükranlarımızı sunuyorum. Ufkumuzu açtılar.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.