Haberin Kapısı
2019-02-27 15:07:40

Fitnecilerin Kirli Oyunu: "28 Şubat"

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 27 Şubat 2019, 15:07

REFAHYOL Hükümeti’nin 28 Haziran 1996 tarihinde iktidar olmasıyla birlikte hortumları kesilmeye başlayan rantiyeci çevreler bir kaşık suda fırtına kopartmaya başlıyordu. Erbakan Hoca’nın 13 Nisan 1994 yılında Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmayı tozlu raflardan indirerek “iç savaşa davet beyanı” olarak tevil eden asker ve siyasiler, 28 Şubat Post Modern Darbesi’nin zemin taşlarını döşüyordu.

Neydi Erbakan’ı linç etmek isteyenlerin tartışmaya açtığı o konuşma; “Refah Partisi iktidara gelecek, adil düzen kurulacak. Problem ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak, kanlı mı olacak, kansız mı olacak?.. Bu kelimeleri kullanmak bile istemiyorum amma, bunların terörizmi karşısında herkes gerçeği açıkça görsün diye bu kelimeleri kullanma mecburiyetini duyuyorum. Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lâzım. Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart. Geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek.”

54. Hükümet iftira bombardımanı altında!..

Ve ardından bitmek bilmeyen iftira kampanyalarına her gün bir yenisi ekleniyordu…

Erbakan’ı 148 kilo altınla...

 “Kayıp Trilyon Davası”yla...

Repo yapılan Bosna paralarıyla...

Ali Kalkancı’nın zikir ayinleriyle...

Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz’ün uçkurlarıyla...

Tuğgeneral Osman Özbek’in Başbakan Erbakan’a küfürleriyle...

Başörtülü öğrenciler için kurulan ikna odalarıyla...

Kasetlerle...

Kaddafi’nin çadırında bir kaşık suda kopartılan fırtınayla...

Başbakanlık konutunda tarikat lider ve şeyhlerine verilen iftarla...

Sık sık rahatsızlığını dile getiren genç subaylarla...

Fitnede sınır tanımayan kiralık kalemşörlerle...

Adının açıklanmasını istemeyen üst düzey rütbelilerin ağzından atılan manşetlerle...

Kartel medyasının gazete kupürlerine dayanarak açılan davalarla...

Laikliğe kafa tutan Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’yle...

Sincan’da Kudüs Gecesi düzenleyen Bekir Yıldız’la...

Susurluk’ta kaza yapan “mafya-siyasetçi-polis” üçgenindeki kirli ilişkilerle...

Sincan’da tanklara verilen balans ayarıyla...

TOBB-TİSK-TESK-TÜRK/İŞ ve DİSK’in oluşturduğu “5’li çete”nin yaygaralarıyla...

“Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” - “İrticaya Karşı Bir Dakika Karanlık” eylemleriyle...

Millî siyasete ket vuruluyordu.

“Beceremediniz artık bırakın”

11 Aylık Refahyol iktidarı boyunca saldırıların ardı arkası kesilmiyor, Müslüman görünümlü fitnecilerin başı Fethullah Gülen’in “amiral gemisi”nde köpürttüğü “Beceremediniz artık bırakın” manşetiyle Refahyol iktidarına ölümcül darbeler indiriliyordu.

28 Şubat 1997’de 9 saat süren Millî Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların ardından çiçeği burnunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun şu sözleri hafızalara kazınıyordu: “28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek.”

Başbakan Erbakan kan akıtılmasına razı olmadı

Millî Görüş Lideri Necmeddin Erbakan’ın “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?..” sözünü tevile çalışanlar, bu sözü 54. Refahyol Hükümeti’ni iktidardan uzaklaştırmaya dayanak noktası yapıyordu. Sonunda teamülleri hiçe sayan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Refahyol Hükümeti’nin idam fermanını imzalıyordu. Millet, Refah Partisi ile Doğruyol Partisi arasındaki imzalanan protokol gereği başbakanlığın Tansu Çiller’e geçeceğini düşünürken, Demirel her şeyi ters yüz edip, yeni hükümet için ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı görevlendiriyordu.

28 Şubatçıların gönüllü askeri Mesut Yılmaz, Demirel’in kendisine altın tepside sunduğu hükümet kurma görevini alır almaz, askerlerin verdiği ödevleri birer birer yerine getirmeye başladı. Bu ödevlerden ilki “yarasa” olarak tanımladığı imam hatip ve Kur’an kursu öğrencilerinin önünü kesecek olan 8 yıllık kesintisiz eğitimdi. Tepki alınca da, “Siyasi hayatıma mal olsa bile bu kanunu çıkaracağım” diyerek yasayı 34 saatlik kesintisiz oturum sonucu hayata geçirdi. Ve çok arzuladığı siyasi mevtalar listesindeki yerini aldı…

“Bu karar tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır”

28 Şubat’ta oynanan “toplum mühendisliği” oyununun ülkeye maliyeti 291 milyar dolar oldu. Faiz lobisinin desteklediği postmodern darbe süreci, ekonomiyi rayından çıkardı. Bu dönemle birlikte tekrar gemi azıya alan “3 K” (korku, kaos, kriz) lobisi doğmamış çocukların hanesine borç yazmaya başladı.

Yaşanan süreçte 54. Refahyol Hükümeti’nin Başbakanı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan iktidarının elinden cebren ve hile ile alınmasına rağmen, tek bir insanın bile burnunun kanamasına razı olmuyor; “28 Şubat gerekirse bin yıl sürecek” meydan okuma ve temsil ettiği kitlelere “kan emici vampire” benzetmesi yapanların “iç savaş” kışkırtmalarını boşa çıkartıyordu.

28 Haziran 1996’dan aldığı bayrağı 2 Temmuz 1997’ye kadar taşıdı. Ve bütün engellemelere rağmen Türkiye’nin özlediği hizmet yarışında çıtayı akıllara gelmeyecek zirvelere taşıdı. RP, 1998 yılında antidemokratik bir şekilde kapatıldı. O, “Bu karar tarihin akışı içerisinde basit bir noktadır...” diyerek bir kez daha dava adamlığını gösterdi.

“Lütfen şu hanıma haddini bildiriniz...”

1970’li yılların terör, yokluk ve karaborsaya büründüğü karanlık günlerdeki acıları yeni yeni unutmaya başlamışken, “karaoğlan” Bülent Ecevit bir kez daha sahneye çıkıp, gönlümüzde kabuk bağlamış yarayı kangrene çevirdi.

Milletin oyu ile seçilerek TBMM’ye gelen başörtülü Fazilet Partisi Milletvekili Merve Kavakçı’yı Meclis kürsüsünde hedef göstererek, “Burası, devlete meydan okunacak yer değildir!.. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz!..” sözleriyle âdeta terör estirdi.

Millî Görüş hareketi yol ayrımında

22 Haziran 2002’de ise âdeta narkozlanarak kapatıldı. Ve bu narkozlu kapatma bölünmeyi beraberinde getirdi; “Gelenekçiler” ve “Yenilikçiler”.

Mücadeleye kalınan yerden devam kararı alanlar Saadet Partisi saflarında, yeni bir yol haritası ile yola devam etmek isteyen grup ise AK Parti’de yola devam diyecekti.

FP, 2002 yılında antidemokratik bir şekilde kapatıldı. O, “Kesilen kol yerine gelmez, fakat tıraş edilen sakal daha gür büyür” diyerek Millî Görüş’ün yeniden güçlenerek geleceğini bir kez daha yineledi.

Son nefesine kadar davasına hizmet etti

20 Temmuz 2001 tarihinde kurulan Millî Görüş’ün yeni temsilcisi Saadet Partisi, onun ilk üyelerinden birinin adı ise, yine davasının kölesi Erbakan’dı.

Siyonist işbirlikçilerin hamlesi bitmek bilmiyordu ve 2 Aralık 2007’te bir hamle ile daha karşı karşıya kalıyordu Erbakan Hoca; “Ömür Boyu Siyasi Yasak.” Bu kararın zerre kadar kıymeti yoktu, Erbakan Hoca’nın gözünde.

Kervan yola dizilince, O yine en ön saftaki yerini aldı. Millî Görüş bayrağını dünya durdukça dalgalanacağını haykırdı... Son nefesine kadar...

***

Biz O’ndan razıydık, Sen de razı ol Yârab!..

1969 Genel Seçimleri’nde Konya’dan bağımsız milletvekili adaylığını açıkladığında çeşitli entrikalarla öne kesilmeye çalışılan Erbakan, ezici bir çoğunluğun oyunu olarak Meclis’e girmişti. 2007 Genel Seçimleri’nde yine Konya’dan bağımsız adaylık için başvuran Erbakan’a işbirlikçi mihraklar tarafından bu defa kapılar sonuna kadar kapatılıyordu. Tarihin garip cilvesine bakın ki, bundan tam 38 sene önce Erbakan’a vize verilen yerle, vizesi iptal edilen yer aynı yerdi.

Fakat Erbakan’ın önüne ne kadar engel konursa konsun, O davasını yüceltmesini bilirdi. Bir yolunu bulurdu. O zaten yasak üstüne yasak, zulüm üstüne zulüm görerek gelmemiş miydi buralara kadar.

Erbakan Hoca, ilerlemiş yaşına rağmen gençlere taş çıkaran müthiş enerjisiyle; davasını televizyon televizyon, meydan meydan dolaşarak anlattı. Refahyol Hükümeti’nin ardından geçen 11 yılın ekonomik, sosyal, siyasi tablosunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. Aydını, vatandaşı, memuru, işçisi, gazetecisi, siyasetçisi hepsi Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ı nutku tutularak izlediler.

Fakat işbirlikçilerin televizyon ve gazeteleri sayesinde narkozlananları uyandırmak o kadar kolay değildi. Erbakan Hoca şok üstüne şok uyguladı. Ferasetiyle, önümüzde bizi bekleyen tehlikelere dikkat çekti. Gidilen yolun yanlış olduğunu ifade etmeye çalıştı. Akıl dolu nükteleriyle, milletini “narkozdan uyanın, altımızdaki toprak kayıyor, yok olma tehlikesi ile karşı karşıyayız” diyerek kendine getirmek istedi.

Siyonist işbirlikçilerin, Haim Nahumların arkasından giderseniz “Cehenneme bilet kesersiniz” dedi. Açıkçası Erbakan Hoca, dinin kendisine emrettiği “emir’il bil maruf, nehy-i anil münker”i her zaman olduğu gibi bir defa daha yüksek sesle milyonlara haykırdı. Tebliğini, davetini ve cihadını canla başla yaptı. Yüce Kitabımızın Nisa Sûresi, 148’nci ayetinde beyan edilen; “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Kendisine zulüm yapılan kişi hariç. Allah her şeyi işiten ve bilendir” emrini yerine getirmeye çalıştı.

Şahidiz Yârab! Biz O’ndan razıydık, Sen de razı ol Yârab!

***

Bugün, 27 Şubat 2011 tarihinde 85 yıllık mücadele ve çile dolu dünya hayatını tamamlayarak sonsuzluk yurduna göçen Millî Görüş Lideri Necmeddin Erbakan’ın vefatının 8. sene-i devriyesi. Bir kez daha rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.