Haberin Kapısı
2021-09-12 21:53:39

Hz. Muaviye’ye (ra) atılan İftiralara cevap

Vasıf Ay

vasifay@gmail.com 12 Eylül 2021, 21:53

Öncelikle şunu belirtmekte yarar vardır.

Hz. Muaviye Eshab-ı kiramdandır.

Kime sahabe denir?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) dönemde Müslüman olmuş, onu görmüş ve iman üzere vefat eden zatlara yani kısacası Peygamber efendimizin dönemindeki dava arkadaşlarına sahabe denir.

Hz. Muaviye’ye (ranh) iman üzere vefat ettiği için Eshab-ı kiramdandır.

Sahabeye söven, sahabeye küfür eden küfre kadar gider.

Ayrıca Hz. Muaviye (ra) peygamber efendimizin (s.a.v) vahiy kâtibi ve kayın biraderidir.

Hz. Muaviye emniyetli biri olmasaydı Peygamber efendimiz (s.a.v) ona Cebrail (asm) yoluyla Allah Teâla’dan gelen emir ve yasakları yazdırır mıydı?

Fahri-i âlemin emniyetlisi idi. Bu yüksek rütbe, derecesinin ne kadar yukarı olduğunu gösterir. Bu büyük zata dil uzatanlar, Server-i âlemin Kur’an-ı kerimi yazmakta emniyet ettiğine dil uzatmış olurlar.

ESHAB-I KİRAM EFENDİLERİMİZE DİL UZATMAYIN!

"Ashabıma sövmeyin!

Sizden birisi Uhud Dağı kadar bir altın bağışlasa, ashabımdan birinin yarım avuçluk bağışına ulaşamaz..."

HADİS-İ ŞERİF (BUHARİ, C4, S195; MÜSLİM C2, S1967, EBU DAVUD, C4, S214)

Ebû Ali Dekkat (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki:

" Her insanın üç yüz almış damarı vardır. Eğer üç yüz elli dokuz damarı Peygamber Efendimizin ( Sallallahü aleyhi ve sellem ) Eshab-ı kiramına muhabbet, bir tanesi Peygamberimizin ( aleyhisselâm) Eshabından birine düşmanlık, sevgisizlik üzere bulunsa, ölüm zamanında emir gelir ve canını o bir damardan alırki, bunun bozukluğu sebebi ile dünyadan imansız gider."

[Muhammed Rebhâmî - Riyâd’ün Nâsihîn]

Hz. ALİ RA VE HZ.MUAVİYE RA ARASINDAKİ İHTİLAF

Hz. Muaviye ile Hz. Ali arsındaki ihtilaf kendiliğinden oluşmadı,

Seksen yaşlarındaki İslam halifesi Hz. Osman zalimane bir şekilde Kuranı Kerim okurken şehit edildi kanı Kur'an'ı Kerim'in üzerine sıçradı.

Hz. Osman şehit edildikten sonra Hz. Ali halife oldu.

Hz. Osman Hz. Muaviye in amcasının oğlu olduğu hasebiyle ve ailenin illeri gelenlerinden olduğu için Hz. Muaviye halifeden, suçluların kaçıp veyahut cezasız kalacağı endişesiyle derhal bulunup cezalandırılmasını istedi.

Hz. ALİ de (ra) yeni halife olduğu ve saldırgan grubun kalabalık olduğu acele edip masum insanların yanlışlıkla cezalandırmasından çekindiği için biraz zaman istedi.

Sonra ihtilaf büyüdü katillerin cezasının gecikmesiyle Hz. Muaviye Hz. Aliye biat etmeyi red etti.

Ve katillerin hemen bulunmasını emretti bir kısım sahabe de Şama gidip onu destekledi sonra büyük bir savaş patlak verdi iki taraf arasında Sıffin SAVAŞI (Suriye’nin Halep şehrine yakındı ova) Urfa sınırında yakın Harran’dan sonra savaş bir ara durdu, uzun mesele hakem olayı oldu... Hz. Alinin taraftarlarından bir kısmı Hz. Aliye itiraz ettiler neden ateşkesi kabul ettin ve savaşmadık diye sonra Hz. Alinin taraftarları ve saffı arasında bulunan bu ekip Hz. Aliyi Küfede (ırakın güneyindeki şehir) şehit ettiler. kargaşa yine durmadı, bu arada Hz. Muaviye’den önce Hz. Aişe annemiz ve Abdullah bin Zübeyr komutasındaki bir kısım sahabe ve bedeviler Küfede Hz. Ali ile savaştılar (Cemel Vakası)…

Her iki taraf bir hak için mücadele ediyordu ama ulemanın genel görüşü hakkın Hz. Ali tarafından olduğudur.

Hz. Muaviye de içtihadında hata ettiği için sadece bir sevap kazanır.

“Bir müçtehit, içtihat eder ve içtihadında isabet ederse iki sevap; hata ederse bir sevap kazanır.” (Buhari, İ’tisam, 21; Müslim, Akdıye, 15)

Hz. Ali şehid edilince Ordu Hz. Hasan’a biat etti bir süre sonra Hz. Hasan Müslümanlar arasında fitne çıkmasın diye Hz. Muaviye lehine halifelik hakkından feragat etti.

Hz. Ali’ye Cemel ve Sıffın Vakası’nda ölenlerin durumu hakkında sorulunca; Hz. Ali, iki grubun da cennete gireceğini söyledi ve “Onlar kardeşlerimizdir, bize karşı gelmişlerdir.” dedi.

(Kândehlevî, Hayâtü’s-Sahâbe, Terc. Ahmed Meylanî, Konya,Trs., 3/13.

HZ. MUAVIYENIN RUM KAYZERINE MEKTUBU:

Ictihadi bir meseleye fıkhi bir meseleye dayanan Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasında Müslümanlar arasında çıkan bir ayrışmadan bir zafiyet meydana gelmiştir. Bu zafiyetten yararlanmak isteyen Bizanslılar ordularını toplayıp Müslümanların üzerine göndermeye eskiden rum toprakları olan Şam ı ele geçirmeyi amaçlamışlardır. Bunu duyan Hz. Muaviye şu mektubu gönderir:

“Ey Kayseri Rum Herakles eğer askeri seferin Müslümanların üzerine tahakkuk edecek olursa billahil kerim sahibim. (Hz. Ali) ile anlaşır uzlaşırım ve onun başkanlığında ordunun başına bizzat ben geçer senin o dumanlı o sisli olan başkentin Konstantin’iyye yi yakıp yıkar kap kara kömür haline getiririm. Yerden havuçları çekip çıkarttıkları gibi seni memleketinden çekip çıkartıp dağlarda domuz çobanı yaparım.”

Bunu duyan Bizanslılar eyvah Müslümanlar birleşti deyip tir tir titreyip kaçırmışlar ve seferden vaz geçmişler.

(Mehmed Cevdet paşa kısası Embiya 6.cilt 287. Sayfa )

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ RA SAHABE HAKKINDA GÖRÜŞLERİ

Bediüzzaman (ra) Necu'l Enam eserin sahibi meşhur Molla Xelîlê Sêrtî'den ra (siirtli molla halil)

Nakille şu sözleri söylemiştir.

"Der heqê Sehabeyan nekin kal û kîl

Bihuştîne ew him qatil û him qetîl."(sahabe hakkında kötü konuşmayın her ölende öldürende cennetliktir.)

“Enbiyadan sonra, nev-i beşerin en efdali”1

, “Al ve Ashab namında bu zevat-ı kiram, nev-i beşerin Enbiyadan sonra feraset ve dirayet ve kemalatla en meşhur, en muhterem, en namdar, en dindar ve en keskin nazarlı taife-i azîmesi”2

“Sure-i Feth’in ahirinde sitayişkârane tavsifat-ı Rabbaniyeye mazhar ve Tevrat ve İncil ve Kur’an’ın medh ü senasına mazhar olan Sahabelere, fazilet-i külliye nokta-i nazarında yetişilemez. Sahabelerin sohbeti, Nübüvvet-i Ahmediye (asm) nuruyla, yani Nebi olarak onunla sohbet ediyorlar. Evliyalar ise, vefat-ı Nebevîden sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı görmeleri, velâyet-i Ahmediye (asm) nuruyla sohbettir. Bütün hissiyatları uyanık ve letaifleri hüşyar olan sahabeler, envâr-ı imaniye ve tesbihiyeyi câmi’ olan kelimat-ı mübarekeyi dedikleri vakit, kelimenin bütün manasıyla söyler ve bütün letaifiyle hisse alırlardı. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir sahabenin kazandığı fazilete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir. Hattâ velâyet-i kübra olan veraset-i nübüvvet ve sıddıkıyet ki, Sahabelerin velâyetidir; bir veli kazansa, yine saff-ı evvel olan Sahabelerin makamına yetişmez.”3

1- Sözler s. 552.

2- Mektubat s. 260.

3- Sözler s. 552-558.

ŞEYH M.NURULLAH SEYDA EL-CEZERİ KS SAHABE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Eğer ilim yalnız başına insanın derecesinin yükselmesine, Allah’ın rızasına yaklaşmasına, özünün düzelmesine ve kemalin zirvesine erişmesine yeterli olsaydı, sahabe-i Kiramın Müslümanlar arasında, hatta tüm insanlıkta, bu derece üstün mevkide olmalarına imkân olmazdı. Bu üstünlük onların... Resulullah (S.A.V) ile olan sohbetlerinden kaynaklanmaktadır. İşte onların erişilmezlik tılsımı budur.

Dolayısıyla hem Hz. Ali

Hem Hz. Muaviye konun düşmanlık olmadığını bir birbirlerin kardeşi olduğunu açıkça beyan ediyorlar.

Bediüzzaman hazretleri ve Molla Xelîlê Sêrtî gibi alim zatların sahabe hakkında kötü konuşmayın iki tarafında cennetlik olduğu sözleri söylerler.

HZ. MUAVİYEYİNİN İCRAATLARI

(638) Hz. Ömer tarafından önce Ürdün, ertesi yıl Dımaşk valiliğine tayin edildi. (640) yılından sonra halifenin emriyle Filistin’in sahil şehirlerinden Kaysâriye, Askalân ve Trablusşam’ı aldı, sahillere karakollar kurup asker yerleştirdi.

Bu arada Bizans’tan kalma tersanelerden yararlanarak İslâm donanmasında ilk deniz birliklerini teşkil etti.

HZ. MUAVİYENİN FETİHLERİ

Kendisine çok bağlı disiplinli bir ordu kurmanın yanında başarılı yönetimiyle bölge halkının gönlünü kazandı. (648) yılında Kıbrıs’a bir donanma gönderilmesi hususunda Hz. Osman’ı ikna eden Hz. Muaviye, yolladığı 1700 parçalık filo ile adayı kan dökmeden yılda 7200 altın haraca bağladı; beş yıl sonra da ikinci bir sefer düzenleyip buraya 12.000 kişilik bir ordu yerleştirdi.

Hz. Muaviye, iç karışıklıklar dolayısıyla yaklaşık on yıldan beri durmuş olan fetih hareketlerini üç ayrı cephede yeniden başlattı.

Hz. Ali ile mücadelesi sırasında vergi vermek zorunda kaldığı Bizans üzerine

(662) yılından itibaren yeniden seferler düzenledi. (669) karadan ve denizden İslâmî dönemdeki ilk İstanbul kuşatması gerçekleştirildi. (670) yılında Kyzikos (Kapıdağ) yarımadası ele geçirildi ve buradan başlatılan akınlarla İstanbul dört yıl süreyle muhasara edildi (674-678). İkinci cephe olan Basra’ya bağlı Horasan ve Sind bölgelerinde de hâkimiyetten çıkan bazı merkezlerin itaat altına alınmasından sonra yeni fetihler gerçekleştirildi.

Sicistan’daki merkezlerin ardından Kâbil (664), Tohâristan, Kuhistan, Buhara (674) ve Semerkant (676) alınarak bazı Doğu hükümdarları vergiye bağlandı. Üçüncü cephe olan İfrîkıye’de Muâviye b. Hudeyc bölgeyi yeniden zaptetti (665); onun halefi Ukbe b. Nâfi‘ de Mağrib fetihleri için üs olarak kullanmak amacıyla Kayrevan karargâh şehrini kurdu (670) ve harekâtını Atlas Okyanusu’na doğru genişletirken başarılı politikasıyla bölge halkı Berberîler’in İslâm’a girmesini hızlandırdı.

Berberilerin İslam'a girmesiyle Daha sonra Tarık bin Ziyad komutasında İslam orduları İspanya'ya (Endülüs)kadar gitti.

Sonuç.

Yezit ise melundur.

Oğlunuzu millete faydalı olabilmesi için okula gönderirsiniz, serseri birisi olarak çıkar.

Dolayısıyla kurtlu bir dal için meyve veren bir ağacı kesmediğiniz gibi Hz. Muaviye’yi oğlu yezit için suçlayamazsınız bazı peygamberlerin yakın derece akrabaları da aynı şekilde günahkâr olup o peygamberleri suçlamadığımız gibi

Hz. Nuh'un asm ve Hz. Lut ASM ailesinden iman etmeyenler durumu gibi.

Dip Not:

Hz. Muaviye ye halifeliğin saltanata dönüşmesine neden oldu diye kötüleyenler, halifelik elbette güzel bir sistem ama saltanatta haram veya kötü gibi bir sistem gösterilmek isteniyor.

Saltanat sisteminde baştaki iyi bir zat olunca yine güzel hizmetler yapabilir.

Nitekim saltanat sisteminde bütün İslam âleminde adaleti ile güzel işleri ile nam salmış sultanlar vardır.

ADİL SULTANLAR DA OLMUŞTUR

Hz. Süleyman ve Hz. Davut hem peygamber hem sultan idiler.

Tabi ki zalim sultan makbul değildir ama tarihte birçok adil sultan da gelmiştir. Hatta İslam öncesinde yaşayıp adaletiyle meşhur İran Şahı Nuşirvan meşhurdur. Ona Nuşirvan-ı Adil lakabını vermiş tarihçiler. Örnekler çoktur.

Adil sultanları öven hadisler de mevcuttur.

Mesela Habeş Kralı/Sultanı Necaşi adil ve şefkatli bir sultan olduğundan Hz. Resulullah onu methetmiş ve hicret için Sahabeyi onun ülkesine göndermiştir.

Hem Hz. Ali den sonra Hz. Hasan ondan sonra Hz. Hüseyin Hz. Hüseyin den sonra çocukları gelmiş olsaydı yine saltanat sistemi oluşacaktı...

Adil ve mütevazı Sultan, Allah'ın yeryüzünde gölgesi ve mızrağıdır. Böyle adil ve mütevazı bir Sultan (veya vali) için her gündüz ve gecede, hepsi abid ve müçtehid olan altmış sıddık ameli yazılır.

Ravi: Hz. Ebû Bekir (r.a.)

Kaynak: Ramuz el e-hadis, 213. sayfa, 15. hadis

“Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir ki, kullarından her mazlum ona sığınır. Eğer adalet ederse (Allah katındaki) ücretini alır. Halkın da bu duruma şükretmesi gerekir. Eğer haksızlık, zulüm yaparsa, onu vebali ona aittir, Halk ise sabır etmekle yükümlüdür.”

(Bezzar, 12/17; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 9/475)


 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.