Haberin Kapısı
2019-12-11 17:37:36

İslamabad’daki Türk Mührü

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 11 Aralık 2019, 17:37

Pakistan’ın ilk başkenti Karaçi’dir, idare kısa süre sonra Rawalpi’ye taşınır. Ardından yeni cumhuriyetin başkenti olacak İslamabad’ın inşası başlar.

İslamabad’da karşılaştığınız Pakistanlılar, Türk olduğunuzu duyunca ilk önce Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan gururla bahseder, ardından da İslamabad’ın simgesi kabul edilen caminin mimarının Türk olduğunu söyler.

Faysal Camii bir Türk mimar Vedat Dalokay’ın tasarımıdır.

1969 yılında dönemin Suudi Arabistan Kralı Faysal Abdülaziz, Pakistan’a resmi bir ziyarette bulunur. Bu ülkeyi ilk kez ziyaret eden Kral Faysal, Pakistan devletine bir cami armağan etmek istediğini dile getirir.

Teklif kabul edilir ve bütün mimarlara uluslar arası bir çağrı yapılarak çalışmalarını  göndermeleri istenir. 17 ülkeden 50’ye yakın tasarım finale kalır. Bunların arasından Dalokay’ın tasarımı birinci seçilir.

Kral Faysal Camii adıyla 1976’da yapımına başlanan ve on yıl sonra tamamlanarak 1986’da ibadete açıldığında sadece Pakistan’ın değil, aynı zamanda dünyanın en büyük camisi unvanını alır.

Vedat Dalokay, Faysal Camii’nin mimari kavramını oluştururken çöllerde yaşayan Bedevi halkının çadır kültürünü, Mekke-i Mükerreme’nin kalbi kıblemiz Kâbe-i Şerif’in mimarisini ve ecdadımız Osmanlı’nın geleneksel cami kavramını harmanlayarak ortaya çıkarmıştır.

Pakistan için bir gurur kaynağı olan Kral Faysal Camii, 1986 yılında ibadete açılmasından 1993’e kadar dünyanın en büyük camisiydi. İçeride ve dışarıda toplam 80 bin kişi aynı anda namaz kılabildiği cami özelliğiyle de ön plana çıkıyordu.

İslâm sanatı adına bir başyapıt olarak kabul edilen bu eserin mimarı Vedat Dalokay bu camiyle aynı zamanda Türkiye ve Pakistan arasında fiziksel uzaklığa rağmen duygusal, tarihsel ve kültürel yakınlığın mimari bir alametine de imza atarak iki milletin tarihinde yerini almıştır.

***

Pakistan’ın Modern Yüzü; İslamabad

“İslâm Şehri” anlamına gelen İslamabad, 1960’lı yıllarda, Karaçi yerine başkent olması için inşa edilmiş. İslamabad taşıdığı birçok özelliğiyle “Pakistan’ın Modern Yüzü” olarak tanımlanıyor. Bu yüzden Pakistan’ın yaşam maliyeti en yüksek şehri olan İslamabad, 20 yüksek öğretim kurumu ve yüzde 90’a varan okur-yazarlık oranı ile dikkat çekiyor. İslamabad’ın en önemli simgelerinden birisi de hiç kuşkusuz dünyaca ünlü mimarımız Vedat Dalokay tarafından tasarlanan Faysal Camii’dir. Pakistan Anıtı, Türkiye-Pakistan Dostluk Anıtı, Hindu Tapınakları, Budist rahiplerin meditasyon alanı olarak kullandığı mağaralar, Moğolların zulmünden korunmak için yapılan Rohtas Kalesi şehrin diğer zenginliklerine eşlik ediyor.

***

Pakistan’ın tarihi simgesi; Padişah Camii

Görevim nedeniyle hayatımın 11 senesini Orta Asya ve Ortadoğu’nun yanı sıra Pakistan’da geçirdim” diyor yazar Atilla D. Yerlikaya.

Pakistan’da insanı etkileyen en önemli eserlerden birisi hiç şüphesiz Padişah Camii. Bu cami, Pakistan’ın en büyük ikinci, dünyanın ise en büyük sekizinci camisi50 bin kişi kapasiteli, kare ve simetrik bir yapı. Üç kubbesi ve sekiz minaresi bulunuyor. 54 metrelik minarelerinin gölgesinde, insan kendini karınca gibi hissediyor.

Pakistan’ın Lohar kentinde bulunan ve asıl adı Badshahi olan Padişah Camii, hicri 1084, miladi 1673 tarihinde Babür İmparatoru Şah Cihan’ın oğlu Ebu’l Muzaffer Muhuddin Muhammed Evrengzib Alemgir Şah tarafı tarafından yaptırılmış.

Zamanının en iyi ustalarının elinden çıkan bu cami, Babürlerin ardından Sih egemenliğine giren bu toprakların kanlı savaşlarını sahne olmuş. Cami 1799’da Sihler tarafından ahıra ve kışlaya dönüştürmüş.

İngiliz egemenliği altındaki yıllardaysa caminin kışla olarak kullanılmasını protesto eden Müslümanların artan tepkilerine karşı, 1852’den itibaren tamiratla toparlanmaya çalışılmış.

Bu mimari şaheserin, şehre gelen her turist gibi, tüm devlet adamları ve siyasilerin de görmeden ayrılamadıkları bir mekân olduğu yazar Atilla D. Yerlikaya tarafından altı çiziliyor.

Lahor Kalesi’nin hemen batısında bulunan Padişah Camii’nin ana avlu girişinin yanında Pakistan felsefesinin kurucusu ve ülkenin ruhunu üfleyen büyük mütefekkir Muhammed İkbal’in mütevazı kabri bulunuyor.

***

Ticaretin kalbi Karaçi’de atıyor

Pakistan’ın Sind Eyaleti’nin başkenti, Umman Denizi’nin kıyısında bir liman kenti. 1947-1958 yılları arasında Pakistan’ın başkenti konumundaymış. Günümüzde, 15 milyonluk nüfusuyla ülkenin en kalabalık şehri olan Karaçi, dünyanın da en yüksek nüfuslu kentleri listesinde 5’inci sırada bulunuyor. “Küçük Pakistan” adıyla da anılan, Pakistan’ın etnik ve dinî olarak en çeşitli şehirlerinden biri olan Karaçi, ülkenin en seküler bölgelerinden biri olarak görülüyor.

Pakistan’ın en önemli sanayi ve ticaret kentlerinden biri olan bu liman şehri, ülkenin dış ticaretinin yaklaşık yüzde 95’ini gerçekleştiriyor.

İngilizler, 19. yüzyılda bölgeyi ele geçirdiklerinde, Karaçi’nin stratejik konumu ve İndus havzasının zenginliklerinin ihracatındaki önemini fark ederek Karaçi Limanı’nı kurmuşlar. 19. Yüzyılda Karaçi, Doğu’nun en büyük ihracat limanı olmuş.

Pakistan, 1947 yılında bağımsızlığını ilan edip Karaçi’yi başkent seçtiğinde Türkiye Cumhuriyeti büyükelçisi olarak ünlü şair ve diplomat Yahya Kemal Beyatlı’yı görevlendirmiş. 9 Şubat 1948’de Pakistan’daki görevi için yola çıkan Yahya Kemal, 10 ay süren görevinin ardından kendi isteğiyle emekli olur ve 1948 yılının Aralık ayında İstanbul’daki dost cemiyetine ve Park Otel’deki odasına göre döner.

Türkiye’nin, Pakistan’a atadığı ilk büyükelçi pozisyonu için tecrübeli bir müzakereci yerine bir “dil adamı”nı seçmesi Pakistan’a dosta bakışın bir göstergesidir.

Kentte görülmesi gereken yerlerin başında Pakistan’ın bağımsızlık mücadelesi önderi, kurucu devlet başkanı Muhammed Ali Cinnah’ın mozolesinin olduğu Quaid-i Azam (Büyük Lider) Türbesi geliyor.

Yazar türbede bir taraftan Cinnah’a Fatiha’sını okurken, diğer taraftan mimarideki ilham ve üslubun “memleketindeki Kemah’taki Melih Mengücek Gazi Türbesi”ne çok benzediğine dikkat çekiyor.

Nüfusunun yüzde 96’sı Müslüman olan Karaçi’nin en etkileyici camisi, kuşkusuz Tuba Camii. Gül Mescidi olarak da bilinen, dünyanın en büyük kubbeli camisi olan Tuba Camii’nin yapımında kolon ve sütun kullanılmamış. 1969 yılında inşa edilen bu caminin dengesi kubbeyi çevreleyen alçak, oval duvarlarca sağlanıyor.

Umman Deniz manzaralı Clifton Sahili’nde bulunan Emevi komutanı Muhammed bin Kasım Parkı, Asya’nın en büyük şehir parkı unvanını taşıyor. Burayı yılda yaklaşık 10 milyon kişi ziyaret ediyor.

***

Evliyalar diyarı Multan

Multan, Hint alt-kıtasının en eski şehirlerinden biri. Yüzyıllarca önemli bir İslâmî merkez olan bu şehir, tarihi boyunca birçok İslâm bilgini, şeyh ve pîre ev sahipliği yapmış. “Evliyalar Diyarı”, “Mollalar Kenti” gibi adlarla anılan Multan, şehrin her yerine yayılan etkileyici türbeleri, camileri ve mezarlıklarıyla bu tanımlamayı fazlasıyla hak ediyor. Burası aynı zamanda Konya’nın “kardeş şehri”. Bazı kaynaklara göre burası Nuh Peygamber’in torunu tarafından kurulmuş. Multan’a Müslümanların gelişi, Emevi komutanı Muhammed bin Kasım’ın Sind bölgesini fethetmesiyle MS 712 yılında gerçekleşmiş.

Pakistan’ın neredeyse tam ortasında bulunan bu şehir günümüzde kanalları, sulak alanlarıyla tarıma elverişli, verimli topraklara sahip bulunuyor. Burası aynı zamanda “Mango Şehri” olarak da tanınıyor.

Multan, 16. Yüzyılda Ekber Şah (Dirk Collier tarafından kaleme alınan ve Kaknüs Yayınları tarafından yayınlanan “Ekber Şah (1543-1605)-Hindistan’ı Tek Bayrak Altında Birleştiren Türk Hükümdar” isimli romanda Ekber Şah’ın bizzat kaleme aldığı mektuplardan yola çıkılarak, hükümdarın gerçek yaşam öyküsünü en ince detayına kadar anlatılıyor.) öncülüğünde Babür İmparatorluğu’nun yönetimi altına girer. 200 yıl boyunca barış içinde yaşayan şehir, bu dönemde huzur mekânı anlamına gelen “Dar-al Aman” ismiyle anılır.

1849’da Sih İmparatorluğu’nun çökmesiyle birlikte bölgemin tamamı İngiliz kontrolüne geçer. Multan, Pakistan 1947 yılında bağımsızlığını ilan edene kadar İngiliz sömürgesi altında kalır.

***

Tarih, kültür ve üniversiteler kenti Lahor

Pencap eyaletinin başkenti Lahor cıvıl cıvıl, canlı bir şehir. 11 milyonluk nüfusuyla Pakistan’ın en kalabalık ikinci şehri olan Lahor, tarihi ve kültürel merkez. Pakistan’da 300’den fazla üniversite ve yüksek okul bulunurken bunların en köklü ve prestijlilerinin Lahor’da yer aldığı söylenebilir.

Burada toplumda aile bağları çok güçlü olduğu için genellikle iki üç kuşak birlikte yaşıyor. Lahor’da trafik önemli bir problem. Trafikte en çok görebileceğiniz ulaşım aracının başında “rikşa” adı verilen motorlar bulunuyor. Çoğunlukla rengârenk boyanan, üç ile beş kişi arasında insan taşıyabilen bu araçlar renkli bir görüntü oluştursa da trafiğin kontrol edilemez bir boyutta olmasına yol açıyor.

***

Lahor Kalesi, kadim medeniyetlerin kalbi

Lahor’un “Kadim Kent”, “Eski Şehir” bölgesinde bulunan Lahor Kalesi, “Eski Kale” adıyla anılır. Pakistan’ın en büyük şehir parklarından biri olan İkbal Parkı içinde, görkemli Padişah Camii’nin karşısında konumlanmış. Eşsiz bir manzara sunan Lahor Kalesi, 1981 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış. Balçıktan yapılan kale, 13. Yüzyılda Moğol saldırısıyla yıkılınca, Delhi Sultanlığı’nın başındaki Memluk Hanedanlığı tarafından, Sultan Balban öncülüğünde tekrar yaptırılmış. 14. Yüzyılın sonunda, bu kez de Timur’un ordusu tarafından yerle yeksan edilmiş.

Lahor Kalesi, 300 yıl boyunca bölgede hüküm süren Babür İmparatorluğu’nun arkasında bıraktığı en önemli eserlerden biri olarak nitelendiriliyor.

Bugün mevcut olan kalenin yapımına 1566 yılında Babür İmparatoru Ekber Şah döneminde başlanmış, vefatından hemen sonra 1605 yılında oğlu Cihangir döneminde tamamlanmış.

Cihangir’in ölümüyle tahta geçen Şah Cihan (1628-1658) Lahor Kalesi’ne “İnci Camii”, “Avam Divanı”, “Naulakha Köşkü”, “Aynalı Saray”, “Perili Yer”, “Şalimar Bahçeleri” gibi önemli ilaveler yapmış. Şalimar Bahçeleri yapılırken Vakıa Sûresi’nden ilham alınarak âdeta cennetin yeryüzündeki yansıması tezahür ettirilmeye çalışılmış.

Bahçeler Şehri” olarak da bilinen Lahor’da ziyaret edilmesi gereken yerler listesinin en üst sırasında yerini alıyor.

***

Pakistan’ın tarihindeki en önemli ve en mutlu gün

25  Mart 1992, Pakistan’ın kriket tarihindeki en önemli ve en mutlu gün olarak geçer. Beşinci Kriket Dünya Kupası’nda finalde İngiltere ile karşı karşıya gelen Pakistan büyük bir zaferle kupayı kazanır.

Pakistan’a Kriket Dünya Kupası’nda ilk ve şimdiye kadar tek birinciliği getiren takımda öncü rol, kuşkusuz takım kaptanı İmran Han’ındır. Millî takımın yıldız oyuncusu İmran Han, dünya kupasını kaldırmasından tam 26 yıl sonra Pakistan’ın 22. Başbakanı olarak seçilir.

Daha öncekiler gibi bu galibiyet de, “Tüm dünyadaki Müslümanların Hindulara karşı kazandıkları bir galibiyet”tir.  Çünkü kriket maçı Pakistan halkı için bir spor müsabakasından çok daha fazla anlamlarla yüklüdür.

Kriket, ilk defa 16. Yüzyılda İngiltere’de oynanan, 18. yüzyıldan itibaren İngiliz İmparatorluğu’nun hâkim olduğu bölgelerde de yayılmaya başladı. Pakistanlı çocuklar için sokak kriketi(beyaz adamın oyunu), bizim futbolla yaşadığımız mahalle maçlarının eşdeğeridir.

***

Wagah Sınır Kapısı’nda her dem heyecan dorukta

Hindistan ile Pakistan devletleri arasında aktif bir şekilde kullanılan tek kara yolu geçişi noktası Wagah Sınır Kapısı’dır. Pencap bölgesini iki ülke arasında paylaştıran sınır çizgisinin, Asya Kıtası’nın en eski yolu sayılan Afganistan’dan Bangladeş’e kadar uzanan “Grand Trunk Road” ile kesiştiği noktada bulunur.

Wagah Sınır Kapısı’nı özel yapan 1959’dan beri her gün, gün batımında tekrarlanan sınır kapatma seremonisi. İki ülke arasında süregelen rekabet ve gerginlik sonucunda bu seremoni iki ülkenin askerlerinin karşılıklı güç gösterisi haline gelmiş.

Günde yaklaşık 15 bin kişinin (yaz aylarında bu sayı 40 bini buluyor) izlediği Wagah Sınır Kapısı Seremonisi âdeta bir spor müsabakasını andırıyor. Sınırın iki tarafına da kurulan tribünleri dolduran, her iki ülkenin heyecan dolu vatandaşları, karşılıklı “Pakistan Zindabad!” (Çok yaşa Pakistan!) ve “Hindustan Zindabad!” sloganlarıyla daha çok sesi çıkaran taraf olmayı âdeta bir millî gurur meselesi olarak görüyor.

***

Sizleri unutmadık; unutturmayacağız

İnsanın mihmandarı güzel olunca, uzaklar yakınlaşıyor; gördükleri, duydukları karşısında hayrete gark olup kardeşliğin kuru bir sözden ibaret olmadığını hatırlıyor. Allah için sevenlerin, asırlar sonra bile hiç unutulmayacağına şahit oluyor.

Ey İstiklâl Savaşı’mızda kulağındaki küpeyi bizim için infak eden nineler; ey Hilafet’e sahip çıkmak için hem fiili hem kavli duaya duran isimsiz kahramanlar; ey Anadolu’nun sesini dünyaya duyuran Peşaveri; ey Çanakkale şehitlerinin kanını, cennet bahçesinde bulunmaz bir armağan olarak rüyasına giren Peygamberine sunan ve bir millete ruhunu üfleyen İkbal; ey ülkesini kölelikten özgürlüğe kavuşturmak için ömrünü adayan Cinnah; ey tüm zamanların en büyük gönüllü ordusunu inşa eden kimsesizlerin kimsesi Edhi; ey Allah’ın sanatını anlamaya gayret eden Abdüsselam; ey Nobel Barış Ödülü’nü Pakistanlı genç kızlara armağan eden Malala; ey evinden 4.600 kilometre ötede ulu bir mâbed inşa eden Vedat Dalokay; ey Keşmir’de zalimlerin zulmüyle inim inim inleyen mustazaflar; sizleri unutmadık; unutturmayacağız.

***

Kalemine, kelâmına ve yüreğine sağlık

Ben büyük ihtimalle, Pakistan’ı sadece haritadan bilecektim” ifadeleriyle ikinci memleketini keşfetmenin mutluluğunu paylaşan yazar Atilla D. Yerlikaya eserini nihayete erdirirken “Pakistan’a gönül borcumu kısmın de olsa ödemek için giriştiğim bu projede kitabın tüm telif gelirlerini Edhi Vakfı’na bağışlıyorum. Kırmızı Kedi Yayınları’nın kurucusu, dostum Haluk Hepkon da aynı tutarı bağışlıyor” ifadesiyle  “Kimsesizlerin Kimsesi Edhi”ye yoldaşlık eli uzatıyor.

Yerlikaya, her ne kadar eserini babasına ve oğluna ithaf etse de, “her zaman en büyük manevi desteği aldığım bir bütünün ‘daha iyi yarısı’ Sertaç’a” diyerek mim koyuyor.

Ne diyelim, kalemine, kelâmına ve yüreğine sağlık.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.