Haberin Kapısı

Birbirimize Nasıl Davranmalıyız?

KADIN AİLE

İnsanların her davranışı, farkında olalım ya da olmayalım bir amaca yöneliktir. Kimi zaman bunu fark edemeyiz ve ‘neden öyle davrandığımı bilmiyorum’ deriz.

Gerçekten de her davranışımızın nedenini bilemeyiz. Ancak, her davranışımızın bir ya da birden çok nedeni vardır. Bu nedenlerin altında da ‘gereksinmelerimizin güdüsü’ vardır. Acıktığımız zaman yiyeceklerin bulunduğu yere doğru gideriz. Bir araca binmek istiyorsak gözümüz yoldaki araçlara ya da duraklara yönelir. Bir şey öğrenmek istiyorsak, soracak birisini, okuyacak bir sayfayı ya da öğretici bir metni ararız. Onun için de her davranışımız için şu iki soruyu kendimize sormayı alışkanlık durumuna getirmeliyiz: Bu davranışı yapmamın amacı ne olabilir? Bu amacın temelinde nasıl bir gereksinmem olabilir? O zaman davranışlarımızı amaçsız olmaktan çıkarıp amacını anlayabiliriz. Unutmayalım ki ‘ gerçekte yapmak istemediğimiz’ bir şey için kırktürlü bahane buluruz da ‘gerçekte yapmak istediğimiz bir şey için’ hiç bir engel tanımayız.

DAVRANIŞLARIMIZ NASIL OLUŞUR?

Davranışlarımızın iki önemli ayağı vardır: Bilişsel ayak ve duygusal ayak. Bilişsel ayak, bir konu hakkında bildiklerimizden oluşur. Duygusal ayak ise, bir konu hakkında hissettiklerimizden oluşur. Davranışlarımız, bu her iki ayak üzerinde geliştiği için, ikisinin de önemi vardır. Örneğin, ‘internetten bilgi almak’ konusunda, bildiklerim ‘bu konunun hızlı ve her yere ulaşan bilgi alma yolu’ olarak olumludur. Ancak, hissettiklerim, ‘ya yapamazsam?’ biçiminde bir korku olursa, internet konusunda isteksiz bir davranış ortaya çıkar. Bu davranış, özellikle eski alışkanlıklarını bırakıp yeni alışkanlıklar kazanmak zorunda kalan eski kuşaklar için söz konusu olmuş, buna karşı önlemler aranmıştır. Beslenme biçiminde diyet yapan birisi için şöyle bir davranış örneği verilebilir: ‘Şimdi şu yiyecekleri yememem gerekiyor, bunlar diyet listemde yok’. Ama, aynı zamanda ‘canım da şunları yemeyi çok istiyor’ gibi güçlü bir istek duyabilir. Bu durumda ortaya ya ‘ biraz yersem bir şey olmaz’ gibi ortalama bir davranış çıkar, ya da ‘ bu isteğimi bastırıp diyetimi sürdüreyim’ diyen bir kaçınma davranışı görülür. Onun için de, ‘çok istekle yaptığımız’, ‘isteksiz yaptığımız’, ‘yapmaktan kaçındığımız’ davranışlarda ‘bilişsel ayağımız’ ile ‘duygusal ayağımız’ ın neler söylediğine kulak verirsek, ayaklarımızın uyumunu ya da uyumsuzluğunu daha iyi anlarız.

BİRBİRİMİZİ NEDEN ANLAMAYIZ?

Bu sorunun sade bir yanıtı vardır: ‘anlamak istemediğimiz için’. Peki neden ‘anlamak istemeyiz’. Bu sorunun yanıtı da çoğunlukla o kişi ya da o konu hakkında bir önyargımız vardır. ‘Kişinin ne söyleyeceğini ya da neden söyleyeceğini’ bildiğimiz konusundaki eski deneylerimiz bizde bir önyargı oluşturmuştur. Bu da, bizim dinlememizi engeller. Dinliyormuş gibi yapar ama aslında dinlemeyiz. Bu durum en çok ev içindeki bireylerin birbirleri ile olan ilişkilerinde, işyerlerindeki ilişkilerde, kitle iletişim araçlarına karşı olan tutumlarımızda görülür. Bu önyargıların temelindeki önemli yanlış ise, ‘durumun değişmezliğine ilişkin bir genelleme’dir. ‘O hep böyle yapar’, ‘onun ne diyeceği bellidir’ ya da ‘şimdi gene şunu isteyecektir’ gibi önyargılı tutumlar birbirimizi anlamayı engeller, bu yüzden de birbirimizi anlama özürlüsü durumuna düşeriz.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.