Haberin Kapısı
2021-06-16 18:20:15

​Ruhlara nakşedilen aşk

Sabri Gültekin

halilsivasi@yahoo.com 16 Haziran 2021, 18:20

“Yaşamak ve yaşatmak için paradan öte şeylerde vardır” anlayışıyla hareket eden Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş., gelecek nesillere kaynak eserler bırakmak amacıyla “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” isimli eseri okuruyla buluşturdu. Kurumun, medeniyetimizin kültürel mirasına sahip çıkmak gayesiyle yayın hayatına kazandırdığı yeni prestij eseri “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” serlevhalı kitabı oldu.

Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Sanat Danışmanı ve Araştırmacı-yazar İbrahim Ethem Gören tarafından yayına hazırlanan kitabın temelini, sanatkâr ve zanaatkârla bugüne kadar yapılan 240’ın üzerindeki mülakat ve yazılar oluşturuyor. Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Kültür Yayınları Dizisi’nin 9’uncu eseri olan kitapta, bir taraftan kadim geleneğimizi yansıtan 30 sanat ve zanaat dalıyla ilgili özgün bilgilere yer verilirken, diğer taraftan ise yaptıkları eserlerle ve yetiştirdikleri öğrencilerle bilgi ve birikimlerini bugünden yarına miras bırakma gayretinde olan sanatkârlarla yapılan söyleşilere ve sanatkârların birbirinden eşsiz eserlerine yer veriliyor. Okurlar ustaların gönül evlerinde yaşattıkları ahilik kültürünün ve fütüvvet ahlâkının umdelerini hâl ve kâl lisanıyla talebelerine nasıl aktardıklarını gözlemleme fırsatı buluyor.

Sanata ve sanatkâra dair söyleyecek sözü olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Ana Sanat Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Taşkale, Dr. Seyfettin Kurt, genel koordinatör Dr. Bekir Cantemir, editör Sibel Cantemir, tasarımcı Yüksel Yücel, kaligraf Bünyamin Kınacı, fotoğraf sanatkârı Ahmet Bilal Arslan ve Dr. Ebubekir İnan gibi önemli isimlerin de katkıda bulunduğu “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” adlı eser, “sanat, altın bileziktir” ifadesinin ne anlama geldiğini zengin içeriğiyle bir kez daha hatırlatıyor.

Zanaat, bir insanın el ve zihin yetenekleriyle hayatın ihtiyaçlarını çözme becerilerinin tümüne verilen isimdir. Sanat ise günümüzde bir duygunun, tasarımın, güzelliğin başka insanlara aktarılması eylemidir.

Sanat, hattan ebruya, tezhipten kilime, müzikten tiyatroya, mimarlıktan edebiyata estetik duyarlılığın, bir düşünüş ve zekâ formunun yetenekle diğer insanlara aktarılması olarak da tanımlanabilir. Müslüman toplumlarda evden camiye, kütüphaneden medreseye gündelik hayatta yer alan birçok malzeme sanat ibriğinden süzülerek hayat bulmuştur.

Sanat; Kâbe’nin örtüsü, Mescid-i Nebevî’nin yeşil kubbesi, Ulu Camii’nin taç kapısı, Selimiye’nin minaresi, gelinlik kızın işlemesi, Üstad Necip Fazıl’ın “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış; / Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...” dizesi, velhasıl sanatkârın kalbindeki kor, alnındaki terden mülhem olandır.

Zanaat beceri, sanat zerâfettir. Sanat; annenin yavrusuna ninnisidir... Sanat; sestir, nefestir, gelecek nesle bırakılacak en kutlu mirastır. Dünyada parayla satın alınamayacak ve para için yapılamayacak şeylerden biri de sanattır. Çünkü sanat para değil, aşk işidir. Aşk ise Allah içindir. Aşkla yapılan eserler ilahi ilhamlarla bezelidir; nereye yönelseniz BİR’i, nereye baksanız NÛR’u görürsünüz. İşte bu yüzden Ahlatlı Hürrem Şahlar, Ahmed Nakkaş el-Hılâtîler, Ahmet bin İbrahim el Tiflisîler, Ahmet bin Muhammedler, Mevlânâlar, Yunuslar, Sinanlar, Bâkîler, Nâbîler, Itrîler, Kazasker Mustafa İzzet Efendiler, Âkifler kolay kolay yetişmiyor.

Sanatlarımıza çok büyük hizmetleri geçen müzehhibe Fatma Rikkat Kunt hanımefendiler, hat sanatının beyefendisi Prof. Dr. Ali Alparslanlar, hat sanatının mektepli ve alaylı ustası, hocaların hocası Dr. Hüseyin Gündüzler, katı’, ebru ve tezhip sanatlarımızı en iyi bir şekilde temsil eden Ahmet Çoktanlar ve dahi eser ve isimlerini “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” görüp hayretlere gark olacağınız daha nice mümtaz şahsiyetler kolay yetişmiyor.

Sanatçılarımız yüzyıllardır süren geleneği ihyâ ederken bizlere düşen görev, bu sanatları hayatımızın bir parçası kılarak sanatın ve sanatçı emeğinin devamını sağlamak, hayatımızı estetikle güzelleştirmek ve bu değerlerimizi gelecek nesillere aktarmaktır.

Unutulmamalı ki, Klasik İslâm-Türk sanatlarının tamamında ustalık hocadan öğrenilir. O usta ki, bildiklerinin tamamını saklamadan öğrencilerine öğretendir. “Malın zekâtı kırkta bir; ilmin zekâtı yüzde yüzdür” denilmesinin hikmeti de bu mesuliyetin gereğidir. Nitekim Kıbletü’l-Küttâb unvanının sahibi Şeyh Hamdullah, yazıdaki muvaffakiyetin sırrını, “Gözlerimi hocamın eline ve kalemine, kulağımı diline, gönlümü yazıya verdim. Bir harfi en güzel yazıncaya kadar bıkmadan, usanmadan yazdım, yazdım, yazdım…” ifadesiyle özetler.

Peki geleneksel sanatlarda usta ne demek?.. Usta demek; ömür sermayesini harcadığı yolda halka ve Hakk’a mâl olmak için sırat-ı müstakîm üzere olmak demek. Usta demek; kendine tevdî edilen emanete sahip çıkarak bihakkın insan-ı kâmile erişmek demek. Usta demek; bütün çirkinliklerden arınarak sâlih bir kalbe ve düzgün bir duruşa erişmek demek. Usta demek; hamlıktan pişmeye, pişmekten yanmaya durmak demektir.

Hâsılı usta; Şeyh Hamdullah’tır, Matrakçı Nasuh’tur, Şah Kulu’dur, Kara Memi’dir, Hafız Osman’dır, Ali Üsküdârî’dir, Mustafa Râkım Efendi’dir, Sami Efendi’dir, Necmeddin Okyay’dır, Ahmet Süheyl Ünver’dir, Fatma Rikkat Kunt’tur, Mustafa Düzgünman’dır, Hamid Bey’dir, Ali Alparslan’dır ve isimlerini andığımız ve anamadığımız merhum ustalarımızın açtıkları kutlu sanat yolunda emin adımlarla yürüyen gönül dostu sanatkârlardır.

Ustalık; tevekkül, sabır ve ter gerektirir!.. İslâm-Türk sanatlarında ustalığın nişânesi icazettir. Hat sanatı tarihinde ilk icazetnameyi İbnü’l-Emin Mahmud Kemal İnal “Tuhfe-i Hattâtîn” isimli eserinde Mısırlı hattat Abdurrahman b. Yusuf b. es-Sâiğ’in verdiğini beyan eder.

Muvafık görmek, izin-ruhsat vermek, müsaade etmek, münasip bulmak vb. manaları hâvî olan icazet/icazetname, geçmişte olduğu gibi günümüzde de öz sanatlarımızın aslî unsurlarıyla birlikte klasik usûller ustadan çırağa, hocadan talebeye aktarılması neticesinde öğrencinin sanat ve ruh inceliği bakımından ulaştığı mertebeye, ustalık makamına işaret etmektedir.

İcazet, sanatı hakkıyla öğrenen ve icra etmeye hak kazananlara verilir. Bu yönüyle

icazet hocanın talebesine itimadıdır. İcazetle sanatın künhüne varılmış olmaz. Bu yüzden icazet yeni bir başlangaçtır. Hattat yazdıkça, göz nûru döktükçe yazıyı kemâl mertebeye ulaştırır. İcazetin mânevî mesuliyeti vardır. İcazetname alan kişi, hocasından tevarüs eden tüm sanat birikimini olduğu gibi, milimi milimine, hüvesi hüvesine talebelerine aktarma mesuliyetini de yüklenmiş olur.

Çağlar sonrasında hatırlanabilen sanatkârlar, eserlerine kendi yorumunu, sanat neş’esini ve şivesini katabilenlerdir. Şahkulu, Karamemi, Abdullah Buhari, Ali Üsküdârî, Matrakçı Nasuh, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Mustafa Râkım, Sami Efendi, Şefik Efendi gibi üstadların asırlar sonrasında hâlâ eserleri üzerinde konuşulan ve sanatlarından gıpta ile bahsedilen ekol sahibi zatlar arasında olmalarının sebebi bu veçhiledir.

408 sayfasının tamamı emek, zerâfet ve aşk kokan “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” isimli eserde Hüsn-i Hat, Tezhip, Minyatür, Ebru, Cilt, Katı’, Kalemişi, Dinî Türk Mûsikîsi, Çini, Seramik, Tesbih, Naht, Ahşap Oyma, Kündekârî, Sedef Kakma, Bakır Kakma, Mücevher Tasarımı ve Tezyinatı, Vitray, Sıcak Cam Sanatı, Cam Süsleme, Dival işi / Maraş işi, Tel Kırma/ Bartın işi, Bosna Kilim Sanatı, Yazmacılık, Keçecilik/Tepme Keçecilik, Bastonculuk, Kaligrafi, Geleneksel İpek Dokumacılığı, Kitre Bebek Sanatı ve Yaprak Oyma gibi 30 sanat dalına ve bunların günümüze kadar ulaşmasına öncülük eden birbirinden mümtaz sanatkârların sanat anlayışları, alın terleri, ustalıkları ve eserlerinden örnekleri okudukça âdeta yitiğini bulmuşçasına sevinecek, medeniyetimizin nasıl bir zenginlik üzerine inşa edildiğine dair fikir sahibi olacaksınız. Daha doğrusu medeniyetimizin “yitik hazineleri”ni yeniden keşfedeceksiniz.

Bazen aşk ikliminde vücut bulan bir celî sülüs elifin önünde saygı ile eğilirken, diğer taraftan bir tezhibin ruhunuzu sarsan mânâ âleminde öteler ötesine gideceksiniz. Bazen bir çinin topraktan mülhem saf halinden sıyrılmışlığına tanıklık ederken, diğer taraftan bir nakkaşın fırçasında ortaya çıkan hayal ötesi renklerin armonisinde kaybolacaksınız. Bazen bir tesbih ustasının habbeleriyle yıllarca sürecek çilelerin sabrına çekilirken, diğer taraftan bir mûsikî ustasının nefesinde, bir sazendenin mızrabında gözyaşlarınızı içinize akıtacaksınız. Hâsılı ustalarla mesleği, sanatı ve hayatı kuşanacaksınız.

İşte bu sebeplerle “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” isimli eser yeni bir neslin, yeni bir kuşağın estetik varoluşunda payları bulunan ustalara saygı duruşu, vefa borcu, ellerini, gönüllerini öpme merasimi desek abartmış olmayız.

*

Eserde 30 farklı sanat ve zanaat dalı ve dahi 30 usta misafir edilerek, günümüze ulaşan sanat dallarının gelişmesine, kökleşmesine, yaygınlaşmasına ve gündelik hayatta daha çok yer almasına katkı sağlamak amaçlanmış.

Sanat ve zanaatlarına ayrılan bölümde birbirinden değerli sanatkârların felsefelerini, alın terlerini, ustalıklarını ve eserlerinden örnekleri okuyucunun ilgisine sunulmuş. Verdikleri eserlerle geçmişimizi unutturmayan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan nice güzel insana vefa gösterilip, eserlerine hürmet ve tâzim edilmiş.

Bu eserin ortaya çıkmasında katkısını esirgemeyen Kuveyt Türk Genel Müdürü Ufuk Uyan, eserin “Sanatın ve Sanatkârın İzinde” başlığı altında elle tutulur hale gelmesini sağlayan İbrahim Ethem Gören ve sanatlarıyla esere ruh veren sanatkârlara teşekkür eder ve dahi gözümüze ve ruhumuza hitabeden şaheser niteliğindeki çalışmaların ilelebet payidar olmasını dileriz.

***

MİNNETTARIZ

Medeniyetimizin şaheserlerinin, simgelerinin birer birer katledildiği ve 20. Yüzyılın başlarından ortalarına kadar “fetret dönemi” yaşayan İslâm-Türk sanatları 1950’li yıllarda tekrar canlanmaya, harlanmaya başladı. Necmeddin Okyay, Hamid Aytaç, Mustafa Halim Efendi, Hafız Kemal Batanay, Beşiktaşlı Nuri Efendi, Macit Ayral, Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver başta olmak üzere daha pek çok hamiyetli sanatkâr üstadın himmetleriyle “yitik hazineler” tekrar sahipleriyle buluşturulmaya başlandı.

Osmanlı Devleti devrinde asırlarca hizmet veren Topkapı Sarayı Nakkaşhânesi, Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver’in gayretleriyle yeniden tesis edilip; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin misyonunu üstlendi. Payitaht’taki bu uyanış, dalga dalga Anadolu’ya yayıldı. Belediyelerin açtığı sanat kursları birer mektebe dönüşürken, sivil toplum kuruluşları, Kültür Bakanlığı, İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) ve finans kurumlarının açtıkları sergiler, düzenledikleri yarışmalar ve verdikleri teşvik ödülleriyle kabiliyetli gençlerin İslâm sanatlarının ilgi ve âlâka görmesine vesile oldu.

Türkiye ekonomisinin 2000’li yılların başından itibaren ivme kazanması, refahın artması; özel ve tüzel koleksiyonerlerin öz sanatlarımızı icra eden ustaların eserlerine talip olmasını hızlandırdı. 20. Yüzyılın sonlarına doğru diriliş trendinde olan öz sanatlarımız günümüzde büsbütün yükseliş iklimine girerek; hemen hemen her yıl düzenlenen icazet merasimleriyle sanat camiamız yeni bir dinamizme kavuştu.

Ne kadar sevinsek, vesile olanlara ne kadar teşekkür etsek azdır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.