Haberin Kapısı

Osmanlı Şehzadeleri Neden Katlediyordu?

TARİH

Osmanlının bazı dönemlerinde, ileride devletin başına gaileler açabilir vehmiyle şehzadeler katlediliyordu.

Bu mesele zaman zaman tenkit konusu oluyor. Dindar düşünür ve yazarlar da hemen bu uygulamayı savunmaya başlıyorlar. Tenkit üretenler genellikle Osmanlı düşmanları. Cevap verenler ise, Osmanlı Devletini müslüman olması sebebiyle savunmak isteyenler.

Bu mesele benim de zihnimi kurcalamıştır hep. Osmanlı haklı mı? Bu konuda verilen fetva yerinde mi? Osmanlı haksızsa, biz buna rağmen onu savunmalı mıyız?

Ben, bu uygulamayı tasvip edemiyorum. Fetvanın hiç de adil olmadığını düşünüyorum. ileride devleti yıpratabilir ihtimaliyle masum insanların katledilmesine nasıl göz yumabilirim!

Bu hükmü savunanlar "izafî adalet" kavramını nazara veriyorlar. Ne alâkası var! "izafi adalet" yönünde ictihad yaparak zamanın halifesiyle savaşan Hazreti Ayşe validemizin durumunu bu meseleye delil yapmaya çalışanların bu konuyu bir daha düşünmelerini tavsiye ederim. "Cemel Vakası" niçin ortaya çıktı? Ortada halifenin katilleri vardı, asiler vardı, suçlular vardı. Bunların nasıl cezalandırılması gerektiği tartışılıyordu. Cezalandırılmak istenenlerin suçu tahakkuk etmişti. Şehzadelerin katli meselesinde ise, ortada ne katil var, ne asi, ne suç var, ne de suçlu. Masum insanlara potansiyel isyancı gözüyle bakıp, ihtimal üzerine hüküm vermek ve bu hükmü infaz etmek hangi adalete sığar!

Tamam, Osmanlının bunu niçin yaptığını anlatalım, hikmetini izah edelim, ama kalben taraftar olmayalım bu zulme. "Zulme rıza zulümdür" hükmünü unutmayalım.

Biri çıkıp diyebilir ki: "Sen, ne büyük bir alim, ne de ünlü bir müftisin, neye dayanarak bu uygulamayı tezyif ediyorsun?" Evet, ben alim veya fakih değilim, haddimi aşmak istemem, ama ben bir mümin ve müslümanım. imanın ziyasıyla aydınlanan vicdanım bu hükmün haksız olduğunu söylüyor ve kabullenemiyor.

Ayrıca, ilmine ve irfanına tam manasıyla güvendiğim Bediüzzaman Hazretlerinin adaletle ilgili izahlarını okudum. Onun, "Vatan için herşey feda edilir" diyen ve toplumun selameti için ferdi feda eden anlayışı "gaddar" diye mahkum ettiğini gördüm. Beşer siyasetinin temel esaslarından olan "zalimane bir hüküm" idi bu, hükümetler bu anlayışı terketmeliydiler.

Bir âyetten hareketle şunu söylüyordu: "Hem, bir masum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez. Kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakarlık bir şehadettir ki, o başka meseledir." "Hakimiyet" hakikatını izah ederken de "kardeşini ve evladını zalimane öldürmesi," diyerek yapılan uygulamanın bir zulüm olduğunu münasip bir dille ortaya koyuyordu.

"Ferdiyet" meselesini açıklarken de şöyle diyordu: "Çok padişahlar bu redd-i müdahale haysiyetiyle masum evlatlarını ve sevdiği kardeşlerini merhametsizce kesmişler."

Bir de şunu düşündüm: Acaba, bu konuyu sahabelere, mesela Hazreti Ebubekir gibi bir merhamet timsaline sorsaydık, ne cevap alırdık? Muhtemel bir iktidar mücadelesini bahane ederek masum insanları öldürmeye rıza gösterirler miydi? Sanmıyorum!

Bu fetvayı verenleri de, uygulayanları da yargılayacak olan Allahtır, benim onları yargılamak gibi bir niyetim yok. Ama, madem bu mesele zaman zaman gündeme geliyor ve madem işlenen zulme "adalet" namı veriliyor, ben de bu konudaki fikrimi söylemeliyim. "Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez."

Ben Osmanlı düşmanı değilim. Bu devlet, dine büyük hizmetler etmiştir. islamın bayrağını kıtalar üstünde asırlarca dalgalandırmakla büyük payeler kazanmıştır. Gittiği yerlere medeniyet, fazilet ve adalet götürmüştür. Böyle büyük bir devletin, asırlar süren saltanatı döneminde hatalar yapmaması mümkün değildi. Çünkü, onu idare edenler de insandı.

Müslüman olmak demek, kusursuz olmak demek değildir. Bu kusurlar, tarihte hüküm sürmüş başka büyük devletlerinkiyle karşılaştırıldığı zaman devede kulak mesabesinde kalır.

Osmanlının hatalarına göz yumamam, kusurlarını savunamam, ama hakkını ketmederek zalimlerden olmak da istemem.

Osmanlı, ne edebiyatı, ne dili, ne devlet düzeni, ne de hayat tarzıyla bugün bize örnek ve rehber olamaz. Dine hürmetkar bir devlettir, bunun farkındayım, ama "Osmanlı" demek, "islam" demek değildir, bunun da farkındayım.

iyi taraflarından faydalanılmalı, nakıs ve kötü yönleri bırakılmalı. Maziden ibret almak budur, diye düşünüyorum, maziyi kutsamak ve yeniden yaşamak değil.

Haksız tenkitlere karşı onu savunurken hatalarını da birer meziyet gibi takdim etmekten sakınmak isterim.

islamın tatbiki, sahabelerden sonra asırdan asıra bozulagelmiştir. Bu hakikat, Peygamberimiz tarafından da haber verilmişti zaten: Otuz sene hilafet, sonrası saltanat. Bizim hayat rehberimiz Peygamberimizdir, onun güzide sahabeleridir.

"Şanlı Osmanlı Devleti" yıkıldı, "hilafet saltanatı" da sona erdi. Şimdi yeni bir devreyi yaşıyoruz. Devlet felsefesinde "meşru meşrutiyet" veya "dindar cumhuriyet" kavramları gündemde. "Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal!"

Sevdiklerimizi, artıları kadar eksilerini de nazara alarak sevmeyi öğrenelim. Sevgi ve hayranlık akıl gözümüzü kör etmesin. Bununla birlikte, bir ferdin veya devletin kusurlarını gözümüzde büyütmekle devasa faziletlerini setredip zulme de düşmeyelim.

Kısacası, hükümlerimizde adil olalım ve hak sahibine hakkını eksiksiz verelim.

Söylemek istediğim bu.

ÖMER SEVİNÇGÜL

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.