Haberin Kapısı

Allah’a Vasıl Olmak Amelsiz Olamaz

TASAVVUF

Zira tasavvufta asıl hedef, Allah-u Tealayı razı etmektir, ölçüsü de Şeriat-ı Garra’nın emir çizgisi üzerinden yürüyüp Resulullah (s.a.v.)’ın parlak sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmaktır.

İslami tasavvufun özü budur. Öyle ki, bu esas Kur’an-ı Kerim’in getirdiğine uygun olarak bütün amellerde kemalin ünvanıdır. Ancak nasıl ki, Fıkhın mevzuunu zahiri ameller teşkil ederse, Tasavvufun mevzuunu da zahir amellerden ayrılmamak şartıyla batıni ameller teşkil eder. Bir şahıs zahiri amelleri olmaksızın batıni ve kalbi ameller ve onların hallerini ıslah için mücahedede bulunsa, hayatı boyunca da çalışsa Allah (c.c.)’a ulaşamaz. Bu şahıs sufi de sayılamaz. Zira tasavvufta asıl hedef, Allah-u Tealayı razı etmektir, ölçüsü de Şeriat-ı Garra’nın emir çizgisi üzerinden yürüyüp Resulullah (s.a.v.)’ın parlak sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmaktır. İşte şeriatın bu emirlerinin bir kısmı zahire tabidir. Mesela; namaz, oruç gibi ibadetle ilgili olanlar. Nikâh, talak, hakkı yerine getirme gibi zevc ve zevceye vacib olup, ahval-i şahsiyeden olanlar. Alış-veriş, şahitlik, vasiyet gibi muamelata ait olanıdır. Selam, güzel söz, ziyafet, yemek yedirme gibi adabı muaşerete ait olanlar.. Bütün bunlara mesail-i fıkhiyye (fıkıh meseleleri) adı verilir.

Bir kısmı da batına tabidir. Allah (c.c.) ve Resulüne (s.a.v.) sevgi, dünyanın süs ve ziynetlerini terketmek, Allah (c.c.)’ın takdirine razı olmak, hırsı terketmek, ibadette kalbi Allah (c.c.)’a yöneltmek, dini amelleri ihlasla yerine getirmek, kendini beğenmişlikten vazgeçmek, öfkeyi yenmek, kin ve hasedi terketmek, sabır ve ilimle süslenmek, gazab ve kibri terketmek gibi insan ruhuna ait olan ameller..

Ey müsterşid kardeşim, Cenab-ı Hakk seni de bizleri de hakka ve doğruya kavuştursun. Amin! Bilesin ki, batıni hükümlerin gereğiyle amel etmek, zahiri hükümlerin gereğiyle amel etmek gibi lüzumlu bir vecibedir. Yine bilesin ki, bazen batıni amellerin noksanlığından, zahiri amellerde de noksanlık meydana gelir. Tıpkı batıni amel olan Allah (c.c.)’ın azameti ve ondan haya etmek duygusunun kaybolduğunda; nefsin ibadetlere karşı soğuyup tembelleşmesi ve kalbin Allah (c.c.) korkusundan azade kalması neticesi, namazını acele ve tadil-i erkana riayet etmeden kılması veya kalbindeki cimrilik neticesi, hacc ve zekat farizalarını yerine getirmekten imtina etmesi veya kalbinin kibirle paslanması neticesi birine zulmetmesi kalbinin kin ve hasedle dolup taşması neticesi kendinde üst olanlara zarar vermeye çalışması gibi... Eğer nefsine ait hastalıkları ıslah edip, tabiatını düzeltmeden “bu zahiri amellerini rayına oturtayım” derse, bu ihtiyat birkaç günlük oyalamadan başka bir fayda vermez.

İşte bundan dolayıdır ki, kalp ve kalıp, ruh ve beden, zahir ve batın arasında da mutabakat gerekiyor. Yalnız batıni ameller için nefsi ıslah etmek kâfi gelmez, mutlaka zahiri amelleri de kâmil ve tam bir surette eda etmek lazımdır. Zira zahir ve batın birbirinden ayrılmayan ikizdirler

Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Tasavvufun Sırları

Tecüme:İbrahim Öztürk

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.