Haberin Kapısı

Şeyh Seydâ (KS) El-Cezerî ve Tasavvufta Toplu Zikir

TASAVVUF

Cizre dergâhı ve Serdahl dergâhı başta olmak üzere cehrî zikre ritim vermek için görevli Sofi İsmail, Sofi Osman Batur, Sofi Osman Damar gibi on kişiden fazla görevli bulunmaktaydı. Bu kişiler def/arabana gibi mûsıkî aletlerini kullanmıştır. Cizreli Molla Ahmed-i Alo, Seyyid Muhammed Şükrü Işıkcı, Molla Halil, Hafız Aşkın, Molla Şehmus gibi kişiler de hem müezzinlik yapan hem de zikir esnasında ilahi söyleyen kişiler olmuşlardır.

Tasavvuf ve tarîkatlarda “toplu zikir” genel olarak “âyin” veya “semâ” adlarıyla ifade edilmiştir. Bu kavramlardan özellikle âyin zaman zaman çok eleştiriye muhatap olmuştur. Bu eleştiriler gerek hareket ve ritim ile yapılmasından gerekse mûsikî âletlerine olan tepkilerden ortaya çıkmıştır. Bunun yanında Hıristiyan ve Mûsevî mabedlerinde yapılan ibadet törenlerine de “âyin” ya da “âyin-i rûhânî” adları verilmiştir. Bütün bunların oluşturduğu etkiler neticesinde olsa gerek ki; İslam inanç ve kültüründe “âyin” ifadesinin kullanılması çok hoş karşılanmamıştır. Bu düşüncenin çok doğru ve mantıklı bir yaklaşım olamayacağı belirtilmiştir Asıl meselenin harf ve kelimeler değil, içerdiği anlamlar olduğu daha makul ve kabul edilebilir bir yaklaşımdır. [1]

Semâ, işitmek ve dinlemek anlamına gelen bir kelime iken zamanla mûsıkî ve mûsıkî sırasında yapılan ritmik hareketler anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. İlk semâ uygulamalarının ilk sûfîlerden olan Seriyy Sakatî, Zünnûn Mısrî ve Cüneyd Bağdâdî tarafından yapıldığı belirtilmiştir. İlk devir tasavvuf klasiklerinin çoğu “semâ” konusuna yer vermiştir. [2] Abdulkâdir Geylânî, “semâ kalp ve ruhla yapılmalı” demiştir. Suhreverdî’de; “semâı kalbi ölü nefsi diri şekilde değil, kalbi diri nefsi ölü şekilde dinlemek gerekir. Kalbi ölü nefsi diri olanın semâı câiz olmaz” diye ifade etmiştir. [3]

Tasavvuf çevrelerinde semâ ve mûsıkî konularına genellikle olumlu bakılmıştır. Camilerin dışında tekkelerin inşa edilmesinin sebeplerinden biri de, camilere girmesinin olumlu karşılanmadığı mûsıkî aletleriyle semâ ve zikir meclislerini tekke ortamında daha iyi uygulayabilmenin mümkün olduğu belirtilmiştir. [4]

Şeyh Seydâ bu konulara karşı çıkanların bir delil neticesinde değil, tamamen duygularının yönlendirmesi ve sûfîlere olan buğzlarının gereği olduğunu belirtmiştir. Haramlığı ile ilgili bir delil bulunmamasına rağmen, tekfire varacak kadar eleştirmenin hata olduğunu ve Müslümanların kurmuş oldukları bu sistemleri yıkmaya yönelik bir anlayış olduğunu belirtmiştir. [5]

Tekke ve dergâhların ilâhi ve tasavvuf mûsıkîsi eşliğinde zikir ve duygu ortamı oluşturması rûhî bir doygunluğa sebep olmuştur. Âyinler her tekke ve dergâha göre farklı gün ve zamanlarda uygulanabilmektedir. Bu farklılık zaman zaman dergâh adlarına bile yansımıştır. Kimine “Pazar tekkeleri” kimine de “Cuma tekkeleri” adı verilmiştir. Bu âyin ve toplu zikirler, yapılış şekillerine göre de farklı adlarla anılmışlardır. Meselâ Kâdirîler deverân, Mevlevîler semâ, Rifâî ve Sâdîler zikr-i kıyâm, Halvetîler darb-ı esmâ, Nakşibendîler hatm-i hâcegân, Yesevîler zikr-i erre, Celvetîler nısf-ı kıyâm, Şazelîler de hadra adı vermişlerdir. [6]

Şeyh Seydâ, tasavvuf ve tarîkat ehlinin eleştirildiği bu konuyu; sûfîlerin genel görüşüne uygun olarak icmâ ile câiz görmüştür. Ancak zikir yapan zâkirin kendinde oluşan vecdin lezzeti ile bunu yapması gerektiğini belirtmiştir. Yine ona göre, kıyâmi zikir, vecdin bir tezahürü olup yapılması câizdir. “İşler maksatlarına göre hükümlendirilir” Anlayışı gereği zikir esnasında ilahiler ve mûsıkî aletleri ile ritim tutmayı caiz görülmüştür. Çünkü burdaki maksadın zikri güzelleştirmek ve zâkiri vecde getirmek olduğu belirtilmiştir. Zikir esnasında dönmeyi de gökte semâyı deverân eden meleklere benzemek olarak belirtmiştir. [7]

Cizre dergâhı ve Serdahl dergâhı başta olmak üzere cehrî zikre ritim vermek için görevli Sofi İsmail, Sofi Osman Batur, Sofi Osman Damar gibi on kişiden fazla kişi bulunmuştur. Bu kişiler def/arabana gibi mûsıkî aletlerini kullanmıştır. Cizreli Molla Ahmed-i Alo, Seyyid Muhammed Şükrü Işıkcı, Molla Halil, Hafız Aşkın, Molla Şehmus gibi kişiler de hem müezzinlik yapan hem de zikir esnasında ilahi söyleyen kişiler olmuşlardır. [8]

Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019

-----------------------------

[1] Yılmaz, Tasavvuf Mes’eleleri, s. 105.

[2] Yılmaz, Tasavvuf Mes’eleleri, s. 106.

[3] Yılmaz, a.g.e. s. 110.

[4]Yılmaz, a.g.e. s. 110.

[5] Baz, Şeyh Seydâ veSeydâî Kolu, s. 100.

[6] Yılmaz, a.g.e. s. 109.

[7] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 100.

[8] Farkınî, Mektubat, s. 108; Muhammed Baki Seydâ, “Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînler”, ss. 61, 62.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.