Haberin Kapısı

Tekke-Medrese Bütünlüğü

TASAVVUF

Tekkenin fonksiyonun daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde medrese- tekke ilişkilerini çok kısa bir özetle sunmak istiyoruz.

Düşünceler ve yaşam biçimleri doğduğu ve geliştiği havzanın karakteristiğini taşır. Bir bölgede doğal kabul edilen bir düşünce veya davranış bir başka bölgede garip karşılanabilir. Bu farklılıkların tarihî, coğrafî, siyasal ve hatta ekonomik bağlamları bulunmaktadır. Bu unsurlardan azâde ele alınan ve incelenen bir konunun yalnız bir yönüyle değerlendirilmesi söz konusu olabilir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi de sosyal ve siyasal hayatta yansımalarını gözlemlediğimiz halen yaşayan çok dilliliğin ve dinliliğin, etnik farklılığın, henüz dağılma süreci yaşayan aşîret algısının izlerini taşımaktadır.

Medrese-tekke ilişkileri, Osmanlı’dan itibaren payitahtın İstanbul olması nedeniyle ağırlıklı olarak İstanbul merkezli ele alınmış ve değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak Nizamülmülk medreselerinin belki de son kalıntılarının yaşandığı Güneydoğu Anadolu medreseleri, yüzyıllardır klasik anlamda güçlü bir geleneği sürdürmektedir. Bu medreseler, yüzyıllar boyu hatta Cumhuriyetin ilanından sonra dahi temel eğitim merkezleri olarak görülmüş ve bu anlamda halkın büyük bir teveccühünü kazanmıştır.

Bölgede medreseler anlamında merkez konumunda bulunan Norşin (Güroymak) Ohin (Koyunlu), Tillo (Aydınlar), Hizan, Arvas, Nehri, Serdahl (Bağlarbaşı), Basret, Dırşev, Hazne (1) gibi onlarca merkez medresede yetişen müderrislerin(molla-mele), hocaları tarafından görevlendirildikleri camileri birer şube medrese haline dönüştürmesiyle bölge yüzyıllar boyu güçlü bir ilim merkezi olmuştur. Bu gelenek, dünyada yaşanan sosyo-ekonomik gelişmelerin bölgeye yansıması oranında son yıllarda zayıflamış olmakla birlikte hala varlığını sürdürmektedir. Gözlemlerimize göre halen faal olan 60 civarında medrese bulunmaktadır.

İlim merkezi olarak medreseleri, irfan merkezi olarak tekkeleri kabul edecek olursak, Güneydoğu’da medrese her zaman tekkenin önünde olmuştur. Bu durum özellikle son yüz elli yılda daha bariz şekilde görülmüştür. Hatta denilebilir ki Güneydoğu’da tasavvufî hayat kurumsal anlamda medreseler, kişisel anlamda müderris mürşitler vasıtasıya varlığını idâme ettirmiştir. Bölgede neredeyse istisnası yok denecek kadar yüksek bir oranda, her mürşit aynı zamanda bir müderristir. Ancak her müderris mürşit değildir.

Güneydoğu’da genel olarak imamlar müderris, camiler medrese ve tekke vazifesini görmüştür. İstanbul başta olmak üzere bazı Anadolu şehirlerinde görülen ve tarîkatların özelliğine göre değişen müstakil tekkeler bu bölgede yok denecek kadar azdır.

1- Medrese-tekke bütünlüğünün sağlanması ağırlıklı olarak Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve halifeleri yoluyla gerçekleşmiştir. Zira “Zülcenaheyh” unvanına sahip Mevlânâ Hâlid, ilim-irfan birlik ve bütünlüğünü sağlayacak bir uygulama ortaya koymuştur. Bölgenin büyük çoğunluğunun Nakşî- Hâlidî olması nedeniyle de medrese-tekke bütünlüğü sağlanmıştır.

2- Güneydoğu Anadolu’da medrese-tekke münasebetlerini özetleyecek mahiyette birkaç maddeyi şu şekilde sıralayabiliriz:

3- Medrese ile tekke kültürü iç içedir. Medresenin ve tekkenin başında bulunan kişiye göre farklılık arz etmekle birlikte genel anlamda zâhirî ilimlere verilen değer daha fazladır.

4- Her mürşit aynı zamanda bir müderristir.

5- Tasavvufî icazetler genellikle ilmî icazetten sonra verilmiştir.

Bölgedeki köy camileri dâhil hemen her caminin aynı zamanda bir medrese fonksiyonu icra etmiş olması nedeniyle, mürid olanların medrese bilgisi anlamında yüksek oranda bir tahsile sahip oldukları söylenebilir.

Bölgede hizmet yürüten şeyhlerin çoğunluğu aynı zamanda müderris olduklarından dolaştıkları camisi olmayan köylere cami yaptırmışlar ve buralara talebelerini imam ve müderris olarak atamışlardır. Böylece nüfuz alanlarını genişletmişlerdir.(2)


Serdahl Tekkesi de Güneydoğu medrese-tekke karekteristiğini bütünüyle taşımaktadır. istisnaları olmakla birlikte önce medrese ilimleri tahsili verilmiş, müteakiben tasavvufî eğitim başlamıştır. Şeyh Seydâ ve kendisinden sonra gelen şeyhler, medresenin baş müderrisi konumundadır. Onlar aşağıda kısaca hayatlarını vereceğimiz yardımcı müderrisleri yetiştirmişler, bu müderrisler de bilâhare yeni eğitime başlayan ve adına bölgede “fakı”23 denilen talebelerin eğitimiyle meşgul olmuşlardır. Hatta kendilerine ilmî ve tasavvufî icazet verilip görev için tandıkları yerlerden bir program dâhilinde birkaç aylık sürelerle gelerek merkez medrese ve tekke olan Serdahl’de hizmetlerini sürdürmüşlerdir. Tekkenin önemli özelliklerinden biri de
taşra şubeler konumunda bulunan medrese ve tekkelerde tahsilini tamamlayarak icazet alma noktasına gelen talebelerin Serdahl’e gelerek icazetlerini şeyh efendiden almalarıdır. Ancak, tasavvufî hilafet şeyh tarafından verilirken, medrese icazeti taşra şubelerde görev yapan müderrisler tarafından da verilmiştir.

Doç. Dr. İbrahim BAZ

Şırnak Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi

----------------------------

1- Güneydoğu Anadolu Bölgesi medrese - tekke ilişkileri hususunda daha geniş bilgi için bkz. İbrahim Baz, “Midyat ve Çevresinde TasavvufKültürü ve Midyatlı Sûfiler” Keşf-i Kadim: Matiate’den Midyat’a (Uluslararası Midyat Sempozyumunda Sunulmuş, Yayınlanmamış Tebliğ Metni).

2- Fakı kelimesi, fıkıh kelimesinden gelmektedir. Özel olarak fıkıh, genel olarak ilim talebesi anlamında kullanılmıştır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.