KALİTELİ MÜSLÜMAN
1. Hedefi üstün
2. Bilgisi doğru ve isabetli
3. Eğitimi kaliteli
4. Tercihleri yerinde ve üstün
5. İmanı sarsılmaz, sabrında sebatlı, işini tam yapan ve kılı kırk yaran
6. Çevresinin gücünü kendi gücüne katan, ekiple çalışan ve geriye ekip bırakan
1. Hedefi üstün
İnsanın değeri, değer verdiği şeyle ölçülür.
Kişinin üstünlüğü hedefinin üstünlüğüne göredir. Hedefi üstün olanın gayreti de üstün olur.
Derdi büyük olanın sorumluluğu da büyük olur.
İnsanın hedefi, insanın hizmetçisi değil, hizmet ettiren olmalıdır.
Dünya, dünyada bulunan her şey ve içinde bulunduğu evren, güneş sistemi, insana hizmet için yaratılmıştır. Bunun böyle olduğunu şu âyet-i kerîmede Rabbimiz şöyle bildirmiştir:
“Göklerde olanları da yerde olanları da Allah’ın emrinize verdiğini, açık ve gizli olarak nimetlerini üzerinize (yağmur gibi) yağdırdığını görmüyor musunuz?”
(Lukmân sûresi 31/20.)
Cennet de mü’min insanın hizmetçisi olarak yaratılmıştır. Bu da şu âyette şöyle bildirilmiştir:
“Rabbinizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki onu dilediğine (iman ederek dileyene de) verir. Allah büyük lütuf sahibidir.”
(Hadîd sûresi 57/21.)
İnsanın hedefi ne dünya ne de cennet olabilir. Cennete de Allah emrettiği için yöneliyoruz. İnsanın hedefi, ancak dünyayı ve cenneti hizmetçi olarak yaratan Allah olabilir. İşte hedefi Allah olan kişi, dünya için eğilmez, dünyalık şeyler için âhiretini kaybettirecek tercihlerde bulunmaz.
Hedef söz konusu olunca, hedefe giden yol, yolda prensipler, yolcular ve yolun öncüleri söz konusu olur.
Doğru hedefe doğru yol ile ulaşılır.
Üstün hedefe üstün yolla ulaşılabilir.
Yol, eğrisi olmayan, ifratın ve tefritin olmadığı sırat-ı mustakîmdir.
Yolun öncüleri, peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlihlerdir.
Yolcular, mutlak lider olan peygamberler, mukayyed lider olan sıddıklar, şehidler ve salihleri izleyenlerdir.
Yolda prensip, mutlak liderlerin ve mutlak liderlerin prensiplerine ters düşmeyen mukayyed liderlerin prensipleridir.
Hedefi üstün olanın, o üstün hedefe ulaşması için üstün gayreti gerekir. Elbette derdi büyük olanın sorumluluğu da büyük olur.
Herkesin derdi, bulunduğu konuma göre olur.
İnsanların çobanı olan devlet başkanı ile, hayvanların çobanının sorumluluğu bir olmaz.
Sorumluluk büyüdükçe, gayretin de gayretteki ihlâsın da büyük olması gerekir.
Niyetteki ihlâs/samimiyet ve teslimiyet ne kadar büyük olursa Allah’ın da o kula yardımı o oranda büyük olur.
Abdullah İbn-i Ömer’in âlim ve zâhid oğlu Medine’nin yedi fakîhinden biri olan Sâlim, halife Ömer b. Abdülazîz’e yazdığı mektupta şöyle demişti:
“Şunu iyi bil ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı, kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah’ın ona yardımı da tam olur. Niyeti ne kadar azalırsa, Allah’ın yardımı da o kadar azalır.”
(Riyazu’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Heyet, Erkam Yay. I, 94.)
2. Bilgisi doğru ve isabetli
Doğru bilgi doğru imanı, doğru düşünceyi ve doğru ameli gerektirir. Bilgi yanlış olursa, iman da düşünce de amel de yanlış olur.
(Bilgi-İman-Düşünce-Amel)
Doğru bilgi; kaynağı sağlam, ilâhî bilgiye yani vahyi oluşturan Kitap ve Sünnete ters düşmeyen, İslam müctehidlerinin ittifak ettiği konulara yani icmaa aykırı olmayan, tecrübî bilgilere ters düşmeyen bilgidir.
İsabetli bilgi ise ilim, tecrübe ve basîret üçlüsünün ortaya koyduğu bilgidir. İsabetli bilgi, muntazamdır, tecrübelerin onadığı, konularla ilgili çok yönlü bilinen, akl-ı selîme ters olmayıp kalb-i selîmin tasdik ettiği bilgidir.
(İlim+Tecrübe+Basiret=İsabetli Bilgi)
“Doğruluğun bilgisine sahip olmayana diğer bütün bilgiler zarar verir.”
Michel de Montaigne
“Bilgi, büyük adamı alçakgönüllü yapar, normal adamı şaşırtır, küçük adamı kibirlendirir.”
Molla Câmî (rh.a.)
İnsanın bilgisi arttıkça tevazusu da artar. İşte bu da büyüklük alametidir.
Bilgisi, sahih değilse veya kendisini "ne oldum" delisi kılıyorsa, başkalarına karşı o bildiği şeylerle kibirleniyorsa, işte bu da küçüklük alametidir.
Akıllı adam, kendisini daima kendisinden üstünle kıyas edip altta görüp bir üst seviyeye ulaşmaya gayret eder.
“Çok bilen, çok şeye dikkat eder.”
G. E. Lessing
“İnsanın bilgisi muntazam olmazsa, bilgisini artırdığı derecede düşüncelerinin şirazesi bozulur.”
Herbert Spencer
“Bildiğini bilmek ve bilmediğini de bilmek; işte gerçek bilgi budur.”
Konfüçyüs
3. Eğitimi kaliteli
Kaliteli eğitim, kaliteli eğiticilerle başlar.
Kaliteli eğitimci, hedefi üstün ve ulvî, derdi büyük, kişiye kendisinden üstün insanlarla daima kıyas ettirerek kendisini tanıttıran ve sorumluluk hissettiren, kendisi ile barışık, çevresi ile uyumlu, her gün ilerleyen, dünü öğretip ibret aldıran, bugünü değerlendiren ve istikbale hazırlayan kimsedir.
Kişinin hedefi ulvî olursa kendisi de ulvîleşir. Derdi büyük olanın gayreti de büyük olur. Bir kişi kendisinin kabiliyetlerini öğrenirse kabiliyeti doğrultusunda ilerlemesi daha kolay ve hızlı olur.
Kişi daima kendisinden üstün olan zatlarla kıyas edince, önce noksanını ve yanlışlarını görür sonra da onlar gibi olmaya gayret eder. Kendi zaaflarını ve noksanını öğrenen, zaaflarını gidermeye iter, noksanını gören de kemale doğru atım atmaya yönelir.
Sorumluluk hisseden kişi, mes’ûl olduğu şeyle meşgul olur ve başarılı da olur. Kendisi ile barışık olan çevresi ile de barışık olur. Çevresi ile uyumlu olan aynı hedefe yönelen birlik ve birliktelik kurmayı kabullenir.
Tüccar nasıl ki bugün düne oranla daha kârlı değilse kendisini zararda gördüğü gibi kaliteli eğitim almış kişi de ömrünün ve zamanın kıymetini bilen ve her gün düne oranla ilerlemiş olması gerekir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“İki günü müsavi olan zarardadır.”
(Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzîlü’l-Elbâs, II, 233. Deylemî, Hz. Ali’den merfu olarak zayıf senedle rivayet etmiştir.)
“Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey dünkü halimizden üstün olmamızdır.”
Çin Atasözü
Bugünü doğru yaşamak, belki daha iyi yaşamak isteyen, dünü öğrenmesi gerekir. Nerede hata ettik bilelim ki aynı hatayı işlemeyelim. Dün hangi sahada başarılı olduğumuzu öğrenirsek bugün, düne oranla daha başarılı olmaya sevk eder. Yarın bugünle kazanıldığı için bugünü daha iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
“Dünü öğren, bugünü yaşa, yarına ümit et!”
Wilhelm Wiggles
“Tarih bilmeyen diplomat, pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her ikisi de karaya oturma tehlikesi kaçınılmaz sonuçtur.”
Cevdet Paşa
Kişi her şeye önce kendisinden başlamalıdır. Zira kendisini değiştirmeyen başkasını değiştiremez. Kendisine faydalı olmayan başkasına iyi örnek olamaz. Önce tembellikten ve yanlış anlayış ve yanlış davranışlardan tövbe etmek gerekir.
“Dünyaya güzel karakterlerini göstermek isteyen eskiler önce devletlerini düzene koymaya çabaladılar. Devletlerini düzene koymak isteyenler önce evlerine düzen verme gereğini duydular. Evlerini düzene koymak isteyenler önce kendi kişiliklerini terbiyeden geçirmek gereğini duydular.”
Konfüçyüs
4. Tercihleri yerinde ve üstün
İnsan, kendisini tercihleri ile belli eder. İnsan eşittir tercihine. Neyi tercih ediyorsa odur. Tercih ettiğine önem veriyor, ona öncelik veriyor demektir.
Gerçek Müslüman kişi yani kaliteli Müslüman, hakkı batıla, imanı küfre, itaati isyana, şükrü nankörlüğe, sabrı sabırsızlığa, ilmi cehalete, çalışkanlığı tembelliğe, ilerlemeyi gerilemeye, cömertliği cimriliğe, tevazuu kibirlenmeye, az helal ile yetinmeyi fazlalığa açgözlülük etmeye, cennet hırsını dünya hırsına tercih eden adam demektir.
Hz. İbrahim aleyhisselam’a, Allah seni hangi şey sebebiyle halîl/dost edindi sorusuna:
“Allah’ın emrini, başkasının emrine tercih ettim, Allah’ın üzerine aldığı rızık konusunda endişeye kapılmadım ve sabah akşam misafirsiz yemek yemedim” diye cevap vermiştir.
(İbn-i Hacer Askalânî’nin Münebbihatından)
“Şu beş şey olmasaydı insanların hepsi sâlih olurdu: Cehalete rıza göstermek, fazlalığa açgözlülük etmek, dünyaya haris olmak, amelde riyakârlık etmek ve kendi görüşünü beğenmek.”
(İbn-i Hacer Askalânî’nin Münebbihatından, Hz. Ali (r.a.)
5. İmanı sarsılmaz, sabrında sebatlı, işini tam yapan ve kılı kırk yaran
Kur'ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın şu dört kişi ile beraber olduğunu bildirmiştir. Allah’ın beraber olması, yardım etmesi, zafer vermesi, başarılı kılması demektir.
a) Mü’minler, b) Muttakîler, c) Sabredenler, d) Muhsinler
a) Mü’minler
Mü’min, inanan kimse demektir. İslam’a göre mü’min, Allah’ı, Hz. Peygamber’i Hz. Peygamber’in Allah’tan getirdiği şeyleri tasdik eden; kâmil mü’min, kalbiyle tasdik eden, tasdik ettiği şeyleri dili ile ikrar eden ve bedeniyle de tasdik ettiği şeyleri tatbik eden kimsedir.
Mü’minlerle beraber olduğunu bildirdiği âyet-i kerîme şudur:
“(Ey kâfirler) Eğer siz fetih istiyorsanız, işte size fetih geldi! (Yenelim derken Bedir’de yenildiniz) Eğer (inkârdan, zulüm ve haksızlıktan) vazgeçerseniz, sizin için iyi olur. Fakat (yeniden saldırganlığa) dönerseniz, Biz de (sizi cezalandırmaya ve mü’minlere yardım etmeye) döneriz. Topluluğunuz çok bile olsa, sizden hiçbir şeyi savamaz/faydası olmaz. Çünkü Allah mü’minlerle beraberdir. (mü’minlerin de ilâhî yardıma layık olmaları için şu emirlere dikkat etmeleri gerekir:) Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın!”
(Enfâl sûresi 8/19-21.)
b) Muttakîler
Muttakî, vikâye kökünden gelir. Vikâye, lügat manasında korumak; ittikâ, korunmak demektir. Muttakî, kendisini yanlıştan koruyan demektir. Küfür, şirk, haramlar, şüpheliler ve gaflet de yanlıştır, farzların, vaciplerin ve sünnetlerin de terki yanlıştır.
“Takvâ, dikenli tarlada ayağına diken batmadan yürümektir.”
Ebû Hureyre (r.a.)
Takvâ, hassas davranmaktır, kılı kırk yarmaktır; Hakka ve halka yanlış yapmaktan korunmaktır.
Muttakîlerin üç derecesi vardır: Küfürden ve şirkten takva ki kişi bununla mü’min olur; haramlardan, mekruhlardan ve şüphelilerden takvâ ki kişi bununla muttakî olur; gafletten takvâ ki kişi bununla veli olur.
Muttakîlerle beraber olduğunu bildirdiği âyet-i kerîmeler şunlardır:
“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah muttakîlerle beraberdir.”
(Bakara sûresi 2/194)
“Müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah muttakîlerle beraberdir.”
(Tevbe sûresi 9/36.)
“Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda bulunanlarla savaşın ve onlar (savaş anında) sizde büyük bir azim ve şiddet bulsunlar. Bilin ki, Allah muttakîlerle beraberdir.”
(Tevbe sûresi 9/123.)
“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma! Çünkü Allah, muttakîlerle ve muhsinlerle beraberdir.”
(Nahl sûresi 16/127-128.)
5. İmanı sarsılmaz, sabrında sebatlı, işini tam yapan ve kılı kırk yaran
c) Sabredenler
Sabır, nefsi, hoşlanmadığı şeye hapsetmektir.
Sabır, Allah’ın emirlerini yerine getirmede sebat manasına gelir; dünyaya tenezzül etmemede, yasaklardan sakınmada sabır, iffet manasına gelir; bela ve musîbetlere sabır, rıza manasına gelir. Sabırda başarı, ancak Allah’ın yardımı ile gerçekleşir. İşte bundan dolayı Allah’tan yardım isteyerek sabretmeye çalışacağız.
Sabır, bir bakıma fiilî duadır. İşte bu manada Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”
(Bakara sûresi 2/153.)
Allah’tan, sabrederek yani nefse emirleri yaptırarak, nehiylerinden de sakındırarak, dünyalık şeylere tenezzül etmeyerek, bela ve musîbet de gelince rıza göstererek yardım isteyin demektir. Namazın fiil tarafı elbette var ama sabra nisbetle bir bakıma kavlî duadır.
Sabredenler az da olsa çok hükmündedirler, sabretmeyenler çok da olsalar netice itibariyle yok hükmündedirler.
Tâlût’un beraberindeki az mü’minler, Tâlût’un emrine uyarak sabretmeleri neticesinde, ordusu çok olmalarına rağmen Câlût ve askerlerine galip geldiler.
İşte bu durumu ortaya koyan âyet-i kerîme:
“Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler. (Tâlût’a itaat edenler) Câlût ve askerlerine karşı çıktıklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et, dediler. Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf (ve kerem) sahibidir.”
(Bakara sûresi 2/249-251.)
Diğer bir âyette de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.”
(Enfâl sûresi 8/66.)
İlk zamanlarda müslümanların sayısı azdı, bir kişi on kişiye karşı savaşmak mecburiyetinde idi. Sayıları çoğalınca Allah Teâlâ, yüklerini hafifletti, bir müslümanın iki kâfire karşı savaşması emrolundu ve sabır gösterdikleri takdirde galibiyetin kendileri için olacağı ifade edildi.
d) Muhsinler
Muhsinin üç manası vardır: İşi tam ve iyi yapan; iyilik yapan; Allah’a O’nu görüyormuşçasına ibadet/kulluk edendir.
Allah Teâlâ’nın, muhsinlerle beraber olduğunu belirten âyet-i kerîme şudur:
“Uğrumuzda mücâhede edenlere yollarımıza hidâyet eder (yol gösterir, açıklar, ilham eder)iz. Muhakkak Allah muhsinler (mücahedeyi tam yapan kimseler)le beraberdir.”
(Ankebût sûresi 29/69.)
Mü’min, ne yapsa ve neyi yaparsa tam yapmalı, bir işi iyi yapmalı ve o işin hakkından gelmelidir. Zira Allah, kula ihsan kabiliyetini vermiştir ki ihsanı yani tam ve iyi yapmayı farz kılmıştır. Zaten müslümana yakışan da bir işi tam ve güzel yapmaktır.
İşte tam da bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz Allah, her şeyde ihsanı (iyi yapmayı) yazmış (farz kılmış)tır.”
(Müslim, Sayd, 57; Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 12.)
Şu da bir gerçektir ki eğer mü’min kişi, başaramamışsa demek ki yapacağına, yapabileceğine, yapması gerektiğine tam inanmamış; işini tam ve iyi yapmamış, hakkından gelmemiş; nefsine karşı koymamış, zorluklara, sıkıntılara sabretmemiş; işinde yanlıştan ve hatalardan korunmamıştır.
Mü’min kişide başarının sebepleri olan iman, sabır, takva ve ihsan zayıf ise başarı da zayıftır. Bu şartları kim yerine getirirse, yerine getiren kâfir de olsa Allah ona başarı verir. Eğer mü’min bu şartları kemali ile yerine getirirse kâfire verdiğinden daha iyisini mü’mine verir, üstelik hem dünyada hem âhirette verir; ama bu şartları yerine getirmezse kâfire verdiğini bile Allah, mü'mine vermez. Çünkü Allah, sadece mü’minlerin değil bütün âlemlerin Rabbidir.
Allah (c.c.) hem peygamberlere hem mü’minlere hem dünyada hem şahidlerin ayağa kalkıp hesap vereceği günde yardım edeceğini şöyle vadetmiştir:
“Şüphesiz peygamberlerimize ve mü’minlere hem dünya hayatında hem şahidlerin ayağa kalkıp hazır olacakları (kıyamet-hesap) gününde mutlaka yardım ederiz.”
(Mü’min sûresi 40/51.)
Biz mü’minlere gereken, sabır, şükür, takva, ihsan ve güzel ahlak sıfatlarını elde ederek kâmil mü’min olmaya çalışmak, her gün doğru ve lazım olan ilimde ilerlemek, mazlumların yanında olup zalimlerin karşısında olmak, kalbimiz, dilimiz ve gerekirse elimizle cihad ederek Hakkın yanında olmak, insanların hidayetine vesile olmak düşüncesiyle temsile önem vererek tebliğ etmektir.
6. Çevresinin gücünü kendi gücüne katan, ekiple çalışan ve geriye ekip bırakan
Kaliteli kişi akıllı, aklını ilmin nuru ile aydınlatan, geçmişten ders alan ve toplumun önünde yürüyen kişidir.
Kaliteli kişi, bu özelliklerle çevresinin gücünü de kendi davasında değerlendirmesini bilen kimsedir. Akılsız ve beceriksizler ise bu potansiyeli kullanacağına etrafını kınayarak ve tenkit ederek kaybederler.
Zâlimler tarih boyu zulümlerini çevrelerindeki elitleri ile yürütmüşler. Kaliteli müslüman ise bu özelliği yani çevresi ile birlikteliği hayırda, fazilette ve hizmette kullanır.
“Kullanılmayan maddî kaynaklar muhakkak kaybolmuş sayılmazlar, fakat kullanılmayan insânî kaynaklar daima yok olmuş demektir.„
J. Wiesner
“Liderin en öncelikli işi, kendi enerjisini kontrol altına almak ve çevresindekilerin enerjilerine orkestra şefliği yapmaktır.
Peter F. Drucker
“Başarı, insanlarla geçinebilmesini bilmek ve onları yönetebilmektir.”
D. Carnegie
Ekip; hedefi, anlayış ve davranışı, prensipleri ve tercihleri bir olan demektir.
En büyük ve en çaplı ekibi Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) yetiştirdi.
Rasûlullah’ın yetiştirdiği komutanlar, âlimler, mürşidler ve devlet adamları sayesinde Hz. Peygamber’in vefatı on sene geçmeden otuz Türkiye büyüklüğünde ülkeler fethedildi.
Geriye bırakılması gereken en büyük miras, ekip yetiştirmektir.
Ekip, önem vererek, insan yerine koyarak, görev, sorumluluk ve yetki vererek, eser bekleyerek, başarı isteyerek, başarılı olanı takdir cimriliğinde bulunmadan takdir ve tebrik ederek, davadan ve prensiplerden de taviz vermeyerek, seviyeli ve müsamahalı davranarak yetişir.
Rasûlullah’ın (s.a.s.), Uhud harbinde “Ayneyn tepesinden asla yerinizi terk etmeyeceksiniz” emrine rağmen, ilk başlangıçtaki zafere aldanarak ganimet için kırk kişi yerlerinden ayrıldı. İslam ordusu galipken mağlup hale dönüştü.
Hz. Peygamber Efendimiz Uhud harbinden sonra o kırk kişiyle alakayı kesmedi, onlara hakaret etmedi, kalplerini kırmadı, kaba davranmadı ve hatta yumuşak davrandı. Böylece kalplerini kazandı, hatta onlarla istişare etti.
İşte bu durumu şu âyet-i kerîme şöyle ifade buyurmaktadır:
“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılırlardı. Artık sen onları bağışla, Allah’tan da onların günahlarının mağfiret edilmesini iste! İş hususunda onlarla istişâre et! Bir kere de azmettin mi artık Allah’a güvenip dayan. Çünkü Allah, kendisine güvenip dayanan (tevekkül eden)leri sever.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/159.)
Bu âyet, rehberin/liderin/başkanın/idarecinin öncelikle bilmesi ve dikkat etmesi gereken gerçeklerle uyumlu faaliyetleri üzerinde durmaktadır. Burada işin temelinin “yumuşak davranmak” olduğu ve bunun ancak Allah’ın rahmetinden kaynaklandığı bildirilmiştir.
Şüphesiz kâinattaki her şeyin, herkesin yaptığının da yaratanı Allah Teâlâ’dır. İşte bahsedilen yumuşaklık da Allah Teâlâ’dandır ve O’nun lütfudur. Öyleyse bunu da O’ndan isteyelim, her şeyi O’ndan istediğimiz gibi.
İyi davranmakla elde edilen şey; dâimî, geçerli ve fıtrata uygun olandır. Kötü davranmakla da her zaman sonuç elde edilememekte, edilse bile geçici ve tutarsız olmakta, fıtrata ve Allah’ın rızasına aykırı olmaktadır. Tarih bunun açık şahididir.
Bir davanın neticeye ulaşması, davaya sahip çıkacak insanların kalplerini kazanmakla mümkündür. Kalpleri kazanmak da liderin, mürşidin, rehberin ve tebliğcinin kaba ve katı olmayıp yumuşak davranmasıyla mümkün olur. Zira iyiliğin yaptığını kötülük yapamaz, akıllılığın yaptığını akılsızlığın yapamadığı gibi.
İnsanın bulunduğu yerde hata, yanlışlık ve noksanlık olur. Büyüğe düşen, kendisine karşı yapılan hataları affetmektir. Af olursa hem affedilen hem de affeden kazanır. Yapılan yanlışı doğruya çevirmek, noksanı da tamamlamak, yine büyüğe düşen bir görevdir.
Rehbere gereken, idaresi altındakilerin hem dünyalarından hem âhiretlerinden kendisini sorumlu bilmektir. Hem kendisine karşı yapılan yanlışlıklar hem de Allah’a karşı yapılan günahlar için Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Artık sen onları affet, Allah’tan da onların günahlarının mağfiret edilmesini iste!”
(Âl-i Imrân sûresi 3/159.)
Yöneticiye, yönetim ahlâkının gereği olarak istişâre etmesi de emredilmiştir. Çünkü istişâre fikir alışverişidir. Fikirlerini sormak onlara değer vermektir. Değer vermek ise onların katılımını sağlar. Katılımın temin edilmesi, işlerin taksim edilmesi yoluyla hafiflemesini, Allah’ın yardımını ve zaferini sağlar.
İstişâre, hakkında nas bulunmayan her konuda yapılabilir. İstişâre neticesinde lider, çoğunluğa mı yoksa azınlığa mı uyacak, yoksa kendi fikrini mi uygulayacaktır?
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in uygulamalarından anlaşılan şudur: Hz. Peygamber, bazen fikir sormuş, sonunda kendi düşüncesine göre hareket etmiştir. Bazen de çoğunluğun görüşüne uymuştur. Bazen de fikir sormuş çoğunluğa göre değil azınlığın görüşüne göre hareket etmiştir. Uygun olan, duruma göre uygulamaktır.
İstişare sonunda yapılacak işe azmetmek gerekiyor ki, bu emredilmiştir. Azimden sonra da hemen Allah’a tevekkül/dayanma emredilmiştir. Zira her başarıyı yaratan Allah’tır. Allah Teâlâ kendisine tevekkül edip dayananı sever. Sevdiği kişiye yardım eder, onu hedefine ulaştırır. Bununla birlikte, Allah’a dayanmak, sebepleri terk etmek anlamına gelmez. Tevekkül, sebeplerle Allah’a dayanmaktır. Sebeplere sarılmak, fakat sebeplere takılıp kalmamak, sebeplerin değil Allah’ın yaratıcı olduğunu bilip O’na inanmak, O’na güvenmek ve O’na tevekkül etmektir.
İmsak | 06:34 | ||
Güneş | 08:06 | ||
Öğle | 12:59 | ||
İkindi | 15:22 | ||
Akşam | 17:43 | ||
Yatsı | 19:09 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 13 | 35 |
2. Fenerbahçe | 13 | 32 |
3. Samsunspor | 14 | 29 |
4. Eyüpspor | 14 | 23 |
5. Beşiktaş | 13 | 22 |
6. Göztepe | 13 | 21 |
7. Başakşehir | 13 | 19 |
8. Rizespor | 13 | 19 |
9. Sivasspor | 14 | 18 |
10. Konyaspor | 14 | 18 |
11. Antalyaspor | 13 | 17 |
12. Trabzonspor | 13 | 15 |
13. Gaziantep FK | 13 | 15 |
14. Kasımpasa | 13 | 15 |
15. Alanyaspor | 13 | 14 |
16. Kayserispor | 13 | 12 |
17. Bodrumspor | 14 | 11 |
18. Hatayspor | 13 | 8 |
19. A.Demirspor | 13 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 14 | 29 |
2. Bandırmaspor | 14 | 28 |
3. Karagümrük | 14 | 27 |
4. Erzurumspor | 14 | 25 |
5. Igdir FK | 14 | 22 |
6. Keçiörengücü | 14 | 21 |
7. Boluspor | 14 | 21 |
8. İstanbulspor | 14 | 20 |
9. Ankaragücü | 14 | 20 |
10. Ahlatçı Çorum FK | 14 | 20 |
11. Ümraniye | 14 | 19 |
12. Gençlerbirliği | 14 | 19 |
13. Pendikspor | 14 | 19 |
14. Esenler Erokspor | 14 | 18 |
15. Şanlıurfaspor | 14 | 18 |
16. Amed Sportif | 14 | 18 |
17. Manisa FK | 14 | 17 |
18. Sakaryaspor | 14 | 17 |
19. Adanaspor | 14 | 8 |
20. Yeni Malatyaspor | 14 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 14 | 34 |
2. Chelsea | 14 | 28 |
3. Arsenal | 14 | 26 |
4. M.City | 14 | 26 |
5. Brighton | 13 | 23 |
6. Nottingham Forest | 14 | 22 |
7. Newcastle | 14 | 22 |
8. Brentford | 14 | 21 |
9. Tottenham | 13 | 20 |
10. M. United | 14 | 20 |
11. Aston Villa | 14 | 20 |
12. Fulham | 13 | 19 |
13. Bournemouth | 13 | 18 |
14. West Ham United | 14 | 15 |
15. Everton | 14 | 14 |
16. Leicester City | 14 | 13 |
17. Crystal Palace | 14 | 12 |
18. Wolves | 14 | 9 |
19. Ipswich Town | 14 | 9 |
20. Southampton | 14 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 16 | 37 |
2. Real Madrid | 15 | 34 |
3. Atletico Madrid | 15 | 32 |
4. Athletic Bilbao | 16 | 27 |
5. Villarreal | 14 | 26 |
6. Mallorca | 16 | 24 |
7. Osasuna | 15 | 23 |
8. Girona | 15 | 22 |
9. Real Sociedad | 15 | 21 |
10. Real Betis | 15 | 20 |
11. Sevilla | 15 | 19 |
12. Celta Vigo | 15 | 18 |
13. Rayo Vallecano | 14 | 16 |
14. Las Palmas | 15 | 15 |
15. Leganes | 15 | 15 |
16. Deportivo Alaves | 15 | 14 |
17. Getafe | 15 | 13 |
18. Espanyol | 14 | 13 |
19. Valencia | 13 | 10 |
20. Real Valladolid | 15 | 9 |