Haberin Kapısı
2015-12-23 17:08:20

Allah Seni Asla Utandırmaz

Gürcan Onat

23 Aralık 2015, 17:08

Mevlid kandili münasebetiyle camilerimiz dolup taştı. Çünkü, bugün Alemlere Rahmet olarak yaratılmış olan Resulullah efendimizin dünyayı teşrif ettikleri günün yıl dönümüydü. Dolayısıyla biz de camileri doldurduk ve huşu içerisinde bu mübarek günü kutladık.

Gün kutlamanın dindeki yeri nedir, bilmiyorum.  Resulullah efendimizin de doğum yıldönümlerinde mescidinde toplantılar yapıp, yanık sesli hafızlarla, ilahilerle kutlama yapıp yapmadıklarını da bilmiyorum. Sahabilerin de efendimizin irtihalinden sonra, bu tür uygulamalar yapıp yapmadıklarını bilmiyorum. Ama bir şey biliyorum ki; efendimiz ve sahabeleri sadece kandil günlerinde değil, her gece mescidi doldurulardı. Hatta sadece yatsı namazında değil, beş vakit doldururlardı ve cemaate gelemeyene de ağıtlar yakarlardı!

Peki biz, şimdi: "Olsun kardeşim, hiç olmazsa senede 4-5 sefer, bari kandil gecelerinde camiler dolsun, iki kelam duyarlar, bakarsın içleri ısınır, arkası gelir" deyip, sükut mu edelim?

Vicdanım elvermedi, O yüce ahlak sahibi, nebiler nebisi, Resulullah efendimizin böyle bir gecede anlaşılmasına vesile olmak istedim.

İlahiyat tahsilim olmadığı için, vahiyle şekillendirilmiş Resulullah efendimiz değil, vahiy gelmeden önceki Muhammedül emin hakkında dikkatimi çeken bir alıntıyı paylaşmak istedim.

“Hz. Muhammed’e (s.a.), Hira mağarasında bulunduğu sırada ilk vahiy gelmiş. Bunun üzerine yüreği titreyerek korku içinde evine dönmüş ve hanımı Hz. Hatice’nin yanına giderek “Beni örtünüz, beni örtünüz” demişti. Korkusu gidinceye kadar onu örttüler. Sonra Hz. Peygamber başından geçenleri Hz. Hatice’ye anlatarak: “Kendimden korktum” dedi. Hz. Hatice: “Hayır, Allah’a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten aciz olanların yüklerini çekersin, yoksula verir, hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunursun, misafiri ağırlarsın, bir felakete uğrayana yardım edersin” dedi.”

Henüz İslam şeriatının gelmediği, cahiliye hayatının yaşandığı Mekke şehri. Hanif olan birkaç kişinin dışında, genelde bozulmuş örf ve adetlerin hüküm sürdüğü, 1450 yıl öncesinin Arap toplumu. Eğitim kurumlarının bulunmadığı, okuma yazmanın yaygın olmadığı bir yaşamda, fıtrattan kaynaklanan, herkesin takdir ettiği, ortak ahlak değerleri. Bir kadının dilinden dökülen evrensel kaideler. İşte o yüce insanın hayatındaki altın kurallar: 

  1. Akrabaya bakmak
  2. İşini görmekten aciz olan herkese yardım elini uzatmak
  3. Yoksula vermek, koruyup gözetmek
  4. Hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunmak, evsizlere sahip çıkmak
  5. Misafir ağırlamak
  6. Felakete uğrayanların yardımına koşmak.

İşte bunlar, vahiy gelmeden önce, putlara tapar bir toplumda, cahiliyyenin tavan yaptığı ortamda, Muhammed’ül eminin güzel ahlakının tezahürleridir.

Âlemlerin Rabbi tarafından, Cebrail vasıtasıyla, özel peygamberlik eğitimine alınmadan önce dahi Muhammed'ül emin, o cahili toplumunda, tüm insanlara işte bu güzel ahlakı sergilemiştir.

Soruyorum: "Şimdi biz O'nu tanımaya çalışsak, anlamaya çalışsak, yolunda ve izinde yürümeye çalışsak, işte asıl olan bu değil midir?"

Bakar mısınız! Haticenin dilinden dökülen şu, kıyamete kadar geçerli, tüm insanlık aleminin deli gibi muhtaç olduğu o müthiş tespite.

Bugün bunların uygulanmasına insanlık aleminin ne kadar, muhtaç ve ne kadar çaresiz olduğuna bakar mısınız!

İşte henüz vahiy gelmeden önce, Resulullah olmadan önce dahi Muhammedül emin buydu!

Resul olduktan sonra Vahiy ile inşa edilmiş olan Hazreti Muhammed (s.a.v) ise  satırlara sığmaz, kelimelerle anlatılmaz.

Yani, kandil gecelerinde camileri dolduralım, ama sadece kandil gecelerinde değil, her gece, her gün, her vakit!

Sadece doldurmakla kalmayalım, O'nu doğru anlayıp, doğru yaşayalım.

Ahirette yüzüne bakmaya yüzümüz olsun!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.