Haberin Kapısı
2015-11-08 14:29:13

Allah’ın İsmini Çalmışlar!

Ramazan Peri

perimedya@gmail.com 08 Kasım 2015, 14:29

Birkaç hafta önce Çemberlitaş’ta bir kadim dostumu ziyarete gitmiştim. Günlerden Cumaydı. Namaz vakti de henüz girmemişti. Abdestimizi alarak, birlikte Caminin yolunu tuttuk. Yolda Namazı nerede kılalım derken Çemberlitaş karşısındaki Köprülü Mehmet Paşa Camiine girdik. İlk defa bu Camide namaz kılacaktım. Yaşça benden büyük olan dostumun dizlerinde problem olduğu için;

‘’-En arka safta kılacam…’’ deyince, biz de arkadaşlığı bozmayarak ona uyduk. Camide 6-7 kişi ancak vardı. İmam Odasında vaaza hazırlanıyordu. İçerde elinde kitap ve notları ile çıktı, minbere doğru yöneldi. Birden üstünü başını ceplerini aramaya başladı. Gerisin geriye sinirli bir şekilde dönerek odasına daldı. Elinde gözlükle odasından çıkarken bize dönerek;

-Akıl mı bıraktılar! dedi. Meğer yanımdaki dostumla, daha önceden tanışıyorlarmış. Yanımdaki dostum;

-Hayırdır Hocam? dedi.

-Ne hayrı!.. Nevrim döndü!.. İnsanda akıl mı bırakıyorlar!

Birbirimize bakarak, bir anlam verememiştik, dönüp Hocaya bakakalmıştık. Hoca bunun üzerine;

-Allah’ın ismini çalmışlar! dedi. Ben olan biteni izlerken kadim dostum hocaya;

-Hocam geldiler mi sana, Allah’ın ismini nasıl çalarlar? dedi. Hoca minbere doğru dönerek eliyle işaret ederek;

-Adam minbere çıkmış, oradan mihrabın üstündeki Allah’ın ismini çalmış işte. Kameradan baktım adam birde sakallı, cübbeli, sarıklı!.. Ne günlere kaldık! Dedi hiddetlenerek. Kadim dostumla birbirimize bakakaldık. Demek Allah’ın ismini çalmışlardı.

Kendi kendime düşünmeye başladım. Yaşım itibari ile 1970, 1980, 1990 ve 2000 sonrası dönemleri gördük…

Eskiden insanlar bu kadar yozlaşmamıştı. Bu kadar bozulmamıştı, ahlak vardı. Çok fazla olmasa da İslami şuur vardı. Eskiden köyümüzde, İlçemizde ve şehrimizde; köylüsü kentlisi, eşyasını bıraktığı yerde ertesi günü gelir bulurdu. Kendim bile çok iyi hatırlıyorum kendi ilçemizde 1990 yıllarına kadar esnaf namaz vakitlerinde dükkânı açık bırakır, dükkânın önündeki eşyasını kaldırmaz ya da bir örtü atar bırakırdı. Öylece namaza veya bir işine giderdi. Akşamları ise yine aynı şekilde yapar sadece dükkânı eğreti bir şekilde kapatırdı. 1990’dan sonra artık bu sistemden vazgeçilmeye başlandı. Kepenkler, kilitler vurulmaya başlandı. 2000’li yıllara geldiğimizde en sağlam iş yerleri, banka ve ATM’leri bile çeşitli metotlarla gündüz gözüyle soyulmaya başlandı. Sokak ortasında kapkaçlar yapılıyor, adam soyuluyor kimse dönüp bakmamaya başladı artık. 2010 itibari ile belki caydırıcı olur diye her dükkâna, her sokağa artık mobesa denen kameralar yerleştirildi. Çünkü kilitler, kepenkler yetmemeye başlamıştı. İnsanlar sürekli canlı kameralarla izlenmeye başlandı. Bu tür önlemlerde yetmemeye başladı. Çünkü hırsızlık yapan insanlar kameranın gözü önünde yüzünü gizleme ihtiyacını bile duymuyordu artık. Eskiden bir insanı gizlice dinlemek veya izlemek bile çok ayıptı. Artık günümüzde bu ayıp kalkmış ve çarşı pazarlarda, bu izlemeler olağan hale gelmişti.

Caminin içinde Allah’ın isminin yazıldığı levhayı bir insanın çalması, son derece normaldi. Kâbe’de hırsızlık oluyor da, Camide niye olmasın. Kâbe ve Camiler Allah’ın evidir. Kalpte Allah’ın bir evidir.

Allah’ın İsmini çalanın kalbinden Allah’ın ismi veya Allah çalınabilir mi?

Çalınır, çalınmasa Allah’ın ismini çalarlarmıydı?

Manevi âlemimizin merkezi kalptir. İnsanın kalbinden Allah’ın çalındığını düşünebiliyor musunuz?

İnsanın bedeninde, Allah’ın varlığını algılayıp onunla tanışabileceği, onunla birlikte olabileceği kalp’ten başka bir mekân var mıdır?

Kalp öylesine büyüktür ki Allah yere, göğe, bütün âlemlere sığmaz ama kalbe sığar.

Allah ile insan arasındaki ilişki “kalp” merkezlidir.

Kalp Allah ile insan ilişkisinde insanın Allah tarafından muhatap alınan yönüdür. Allah’tan kalbe ve kalpten Allah’a doğru çift yönlü bir ilişki söz konusudur. Allah insanın bedenine veya cesedine değil, kalbine nazar eder. Kalbe bu yüzden “Nazar ’gâh-ı İlahi” denilmiştir. Manevi âlemimizin merkezi ve Allah’ın aranılacağı yer kalptir.

Kalbi sadece Allah’a tahsis etmek… Özünü, sözünü ve yüzünü Allah’a çevirip “teslim“ olmak gerek.

Kalp eğer Allah’ın evi ise kalbin Allah’ın isteğine göre düzenlenmesi, temizlenmesi, beğeneceği vasıflarla bezendirilmesi, beğenmediği sıfatlardan arındırılması gerekmez mi?

Kalpteki körlüğün, sağırlığın ortadan kalması, mührün sökülmesi, hastalıktan kurtulması ve düşünen, gören, duyan, Allah’a yönelmiş bir kalp sahibi olmak için ne yapmak gerekiyor?

İşte benim için sözün bittiği yerdir. Bundan sonrası Allah’ın büyük dostları olan âlimlere, evliyalara, asfiyalara düşer. Bir Tıp Doktoruna teslim olur gibi, Ehil manevi doktorlara teslim olmak gerekiyor. Onların rehberliğinde terbiye olunması gerekiyor.

Benim bahsedeceğim konu ise biraz daha farklı boyutlardadır.

İnsanın kalbinden Allah’ın ismini nasıl çalıyorlar…

Subliminal/Bilinçaltı teknolojilerini nasıl kullanıyorlar.

Tohumlar ve çeşitli ürünlerle yiyecek ve içeceklerimize müdahale ederek, genlerimizle nasıl oynuyorlar.

Bizi yoldan çıkarma vazifesini sadece iblis yüklenmemiştir.

İki ayaklı insanlar ve ‘’Yenidünya düzenini’’ oluşturan tek gözlü derin yapılanmalar…

En büyük silah olarak da ‘’Medya’’ silahını kullanmaktadırlar.

Nedir bu ‘’Medya’’ denilen silah, bu silahla insanları nasıl etkiliyor ve nasıl yoldan çıkarıyorlar.

Kalbimizdeki Allah korkusunu ve Allah’ın varlığını nasıl çalıyorlar… Uzun yazı dizileri ile bundan sonra, siz takipçilerimi ilerleyen zaman içerisinde, makalelerimle ve ilave edilmiş medya içerikleri ile sizleri aydınlatacağım…

Selam ve dua ile…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.