Haberin Kapısı
2020-11-04 20:29:03

Cabir b. Abdullah (RA)

İbrahim Halil Er

04 Kasım 2020, 20:29

Doğumu ve İslam Öncesi Hayatı

Hazrec kabilesinden olup, 607 yılında Medine’de dünyaya geldi. Ebu Abdurrahman ve Ebu Muhammed künyesi ile anılır. Babası Uhud Gazvesi’nde ilk şehid düşen sahâbî Abdullah b. Amr b. Harâm, annesi Resûlullah’a biat eden kadın sahâbîlerden Enîse (Üneyse) bint Aneme’dir.

İslami Dönemi

622 yılında yapılan ikinci Asabe Biatına babası ile birlikte katıldı. 70 kişilik kafilenin en küçüğü idi. Bedir Savaşına katılmadı. Çünkü babası onu kardeşlerinin başında bırakmıştı. Fakat babası Uhut Savaşında şehit olunca artık savaşlara katılmaya başladı. Câbir bin Abdullah şöyle anlatır:

"Babam şehit olunca Resûlullah efendimiz bana sordu:

- Ey Câbir! Sana müjde vereyim mi?

- Evet yâ Resûlallah.

- Baban Uhud'da şehit olunca, Allahü teâlâ onu diriltti ve, "Ey Abdullah! Sana ne yapmamı arzû edersin" diye sordu. O da, "Yâ Rabbî! Ben sana hakkıyla kulluk edemedim. Beni dünyaya döndürmeni ve yine senin yolunda çarpışarak tekrar şehit olmayı arzû ederim" dedi. Allahü teâlâ da, "Ben, şehitler geri dönmiyecekler diye hükmettim" buyurdu. "Öyle ise yâ Rabbî, geride kalanlara bunu ulaştır" dedi. Bunun üzerine Âl-i İmrân sûresi 169 - 171. âyetleri nâzil oldu." ﴾169-170﴿

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lutuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. ﴾171﴿ Onlar Allah’tan gelen bir nimet, bir lutuf sebebiyle ve Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği dolayı sevinç içerisindedirler.”

Resulullah (sav)’nin Vefatından Sonra

Suriye’nin fethine katıldı. Fitne döneminde tarafsız kalmaya çalışmış, istemeyerek de olsa Hz. Muaviye’ye biat etmiş, Medine’ye gelen Haccac tarafından başka sahabilerle birlikte ellerini kurşunla damgalatmıştır. Hulefa-i Raşidin dönemini ilim ve cihad faaliyetleriyle geçiren Câbir b. Abdullah (ra), Hz. Ali (ra) ile Muâviye arasındaki ihtilâfta Hz. Ali'nin yanında yer almakla birlikte, daha sonraki siyasî ihtilâfların dışında kaldı. Müslümanlar arasındaki ihtilâflardan söz edildiği zamanlarda şu hadis-i şerifi naklederdi: "İnsanlar Allah'ın dinine cemaatler hâlinde girdiler. Yine zaman gelecek, cemaatler hâlinde ondan çıkacaklar".

Hendek gazâsında, Resûl-i ekrem efendimizin maiyetinde bulunan Câbir bin Abdullah ( radıyallahü anh ) o günleri şöyle anlatır: “Hendek muharebesinde Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) ile Eshâbı üç gün ağızlarına bir lokma koymamışlardı. Bu sırada Resûl-i Ekrem’e dikkat etti. Mübârek karınlarına taş bağlamışlardı. Hendek kazmakla meşgûl olan Eshâb, bir taş parçasını kıramadıklarını Peygamber efendimize haber verdiler.

Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) onlara: “Siz bu kaya parçasının üstüne biraz su serpiniz” buyurmuştu. Sonra külünkü almış ve kayaya üç defa vurmuşlar her vuruşlarında kuvvetli bir ateş çıkmış, Yemen, İstanbul, Faris illeri görünmüştü. Bunun hikmeti sorulduğu zaman Peygamberimiz “Buraların müslümanlar tarafından feth edileceğini”buyurmuşdu.

İşte bu sıkıntılı ve ızdıraplı günlerden birinde, Hazreti Câbir’in evinde bir miktar arpa ile bir oğlak vardı. Hanımıyla konuşarak; onları Resûl aleyhisselâm ve beraberindeki birkaç Eshâba ikram etmeye karar verdiler. Zaten fazla kimseye yetecek kadar değildi. Câbir ( radıyallahü anh ), Resûl aleyhisselâma gelerek, “Biraz, yemeğim var, siz ve bir kaç kişi buyurun” dedi. Resûl aleyhisselâm, “Peki, hanımına söyle, ben gelinceye kadar yemeği ocaktan indirmesin, arpa ekmeğini de tandırdan çıkarmasın” buyurdu. Hazreti Câbir hendek mahallinden ayrılıp evine döndü. Biraz sonra Peygamberimiz ( aleyhisselâm ), bütün hendek ahalisini Câbir’in ( radıyallahü anh ) dâvetine çağırmışlardı. Yüzlerce sahâbî bu davete icabet ederek O’nun evine geldiler. Câbir ( radıyallahü anh ) gelenleri görüp, bir yemeğe, bir gelenlere bakarak, mahcubiyetinden ne yapacağını şaşırmıştı. Sonra Resûlullah geldi ve yemeği ortaya koymalarını emretti. Yemeği dağıtmaya başladılar. Gelenlerin hepsi yediği halde yemek yine bitmemişti.

Fazileti ve Vefatı

Hayatının sonlarına doğru gözlerini kaybeden Cabir 697 yılında Medine’de vefat etti.

Resulullah (sav)’in özel ilgisine mazhar olan Cabir’i Resulullah her zaman iltifat etmiştir. Câbir babasının vefatı dolayısıyla sadece yetim kardeşlerine bakmaya değil aynı zamanda babasından kalan borçları da ödemeye mecbur olduğu için maddî bakımdan çok zor durumda kaldı. Çoğu yahudi olan alacaklılar hurmaların toplanma zamanı gelince Câbir’den alacaklarını istediler. O da hurma bahçesinden başka gelirleri olmadığını ve o yılki mahsulün borcunu karşılamaya yetmeyeceğini Hz. Peygamber’e arzetti. Resûl-i Ekrem toplanan hurmaları birkaç öbek halinde yığdırdı. Sonra da bunlardan en büyük öbeğin yanına oturarak ölçeği eline aldı ve herkese alacağı nisbetinde hurma vermeye başladı. Hz. Peygamber’in bir mûcizesi olarak Câbir’in bütün borçları ödendikten sonra da hurmaların eksilmediği görüldü (Buhârî, “Veṣâyâ”, 36, “Meġāzî”, 18).

Cabir, en çok hadis rivayet eden sahabilerdendir. 1540 hadis rivayet etmiştir. Bizzat Peygamber efendimizden işiterek rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları şunlardır:

“Resûlullah ( aleyhisselâm ) birinin evi önünde nehir olsa, her gün beş kere bu nehirde yıkansa üzerinde kir kalır mı?” diye sordu. Eshâb-ı kiram “Hayır Yâ Resûlallah” dedi. Resûlullah “İşte, beş vakit namazı kılanların da böyle küçük günahları affolur.”

Aynı zamanda fetva veren bir sahabi olup verdiği fetvalar birkaç cüz tutmaktadır. Câbir hazretleri tefsîr ilminde de Eshâb-ı kiramın ileri gelenlerinden idi. Âyetlerin nüzûl (iniş) sebeblerini bilmek ve belagatı husûsunda Eshâb-ı kiramın ileri gelenlerinden idi. Mescid-i Nebevî’de bir ilim meclisi oluşturan Câbir’den faydalanan tâbiîler arasında oğulları Abdurrahman, Akīl ve Muhammed ile Saîd b. Müseyyeb, Atâ b. Ebû Rebâh, Hasan-ı Basrî, Muhammed b. Münkedir, Bilâl b. Sa‘d, Mücâhid, Şa‘bî, Tâvûs b. Keysân ve Muhammed el-Bâkır gibi âlimler vardır.

Şii kaynaklarda da Cabir’e önem verilmektedir. Hz. Ali ile ilgili rivayetler onun ağzından iletilmektedir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.