Haberin Kapısı
2016-07-20 19:14:48

Necmettin Erbakan ‘’Küreselleşme Harekatına Direniyor"

Ramazan Peri

perimedya@gmail.com 20 Temmuz 2016, 19:14

1 Ekim 1994’ de başlayan Erbakan’ın ABD gezisi, Türkiye ve Dünya medyasında çok büyük bir yankı bulmuştu. Türkiye medyasındaki ağırlıklı yorum ise, 15-16 Ekim günü gazetelere böyle yansıyordu;       

            ‘’Hoca’nın vize almak için ABD’ye gittiği’’ şeklindeydi.

            RP Genel başkan yardımcısı ve dış ilişkiler sorumlusu Abdullah Gül’de bu gezide Erbakan’a eşlik edenler arasında ve bu gezinin değerlendirmesi ile ilgili 28 Şubat 1995 Milliyet Gazetesinde şunu söylüyordu:

             ‘’Biz ne ABD’deki, ne de Avrupa’daki görüşmelerimizde ilke ve görüşlerimiz den taviz vermedik, vermiyoruz ve vermeyiz de Uzlaşacağız diye değerlerimizden vazgeçecek değiliz, bunu Amerikalılara söyledik. Diğer parti liderlerinin yaptığı gibi Amerika’da kapalı kapılar ardında konuşmalar yapmadık, yapmayız da.’’       

            Aslında bu gezinin ardından yine, 27-28 Şubatta Milliyet Gazetesinde Ruşen Çakır imzalı yazı dizisinde ismini vermediği diplomatlarla yaptığı görüşmelerde Dünya gündeminin 2000’li yıllarına damgasını vuracak vurguya sahip bazı tasvirleri vardı:

             ‘’Erbakan’ın bahsettiği böyle bir batı yok. Kendisi ya batı hakkında hiçbir gerçek bilgiye sahip değil, ya da bilerek gerçekleri tahrif ediyor sanıyorum. Sanıyorum ikincisi doğru… Erbakan çok tehlikeli biri… Çünkü çok zeki…’’ Derken devamında;

             ‘’Bu partide genç bir lider adayı yok mu?  Örneğin İstanbul büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğe soyunduğundan bahsediliyor…’’

            2000’li yılların gündemini hazırlayacak bu vurgu daha o günlerde ortaya konuyordu. 27-28 Şubatta Milliyet Gazetesinde Ruşen Çakırın aktardığı bir anekdot daha vardı. Turgut Özal’la ilgili bir anıyı şöyle anlatmıştı:

            ‘’Özal bana RP’nin istikbal vaat eden bir Parti olduğunu, ancak temel iki sorunu bulunduğunu söylemişti. Başında genç bir liderin olmayışı, Yahudilere ve İsrail’e karşı sert tavrı.’’

            Erbakan’ın ABD gezisinde onu dinleyen ve görüşen diplomatları pek memnun etmemişti… Aslında burada izafe edilen, Erbakan’ın kaç yaşında olduğu değildi. Asıl problem 30 yılı aşkın bir zaman içersinde Milli Görüş’ün vazgeçilmez lideri olan Erbakan’ın tavize yanaşmayan otoritesi ve ısrarla ve sabırla ortaya koyduğu imajı ve düşünceleriydi.

            Erbakan’ın ABD gezisini önemli ölçüde üslenen Amerikan Müslüman Konseyi Genel Sekreteri Abdurrahman Alamoudi ise bu geziyi şöyle değerlendiriyordu:

            ‘’RP tek adam partisi olmadığını göstermelidir. Genç, dinamik ve İngilizceye hâkim RP’liler,  liderlerinden ayrı olarak ABD’ye daha sık gelmeli… Örneğin, bu gezide Erbakan’a iştirak eden Abdullah Gül’le çalışmak istiyoruz.’’ diyordu ve yine Erbakan’ın Amerika gezisini yakından izleyen John L.Esposito ise bu görüşme ile ilgili şunları değerlendiriyordu:

            ‘’ RP için de Amerikalıları yakından tanıyan genç kadroların olduğunu eğer bu parti burada iyi ilişkiler istiyorsa, bence ağırlıkla bu kişileri görevlendirmelidir.’’

            ABD’nin bu süreç içerisinde, Öncelikle Ortadoğu da ve buna paralel olarak Balkanlarda, Türk Cumhuriyet’leri ile ilgili planlarında,  bir planı vardı. Türkiye’ye biçtiği rolde, özellikle ‘’Türkiye-İsrail starejik işbirliğine’’ uyabilecek, karizmatik bir lider ve onun kontrolünde bir parti arıyordu. Mevcut yapıda da bu oluşmayınca RP’siz bir hükümet modeli artık en azından pratik olarak imkânsızlaşmıştı. Amerika ve dünya konjektürü açısından, sürpriz sayılmayan beklenen bu gelişmeye içerdeki askerlerin ve bazı odakların tepkilerinin nasıl olacağıydı.

            Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Milli Görüş harekâtının Amerika gezisi, 2000’li yıllara aynı zamanda damgasını vuracak olayların sancılı ayak sesleriydi. Her iki tarafta, bu gezide umduğunu bulamamıştı. Erbakan ‘’Küreselleşme harekâtına’’ katkıda bulunmak istemiyordu. Erbakan’ın, Kontrolündeki Milli Görüş düşüncesi, yükselişe geçerken ve ABD ise, iktidara oynayan bir parti istemiyordu. Erbakan önce kontrol altına alınmalı ve ilk fırsatta tasfiye edilmeliydi.

            ABD’nin, 24 Ocak kararlarıyla başlayan ve 12 Eylül ihtilal’ı ile devam eden bu süreçle birlikte bir planı vardı. İslam Coğrafyasında, Türkiyesiz hiçbir şey yapamayacağını bildiğinden, BOP ve BİP’in de alt yapısını oluşturacak ve ileriki tarihlerde haritaların da değişeceği ‘’yeşil Kuşak, ılımlı İslam ve Dinler arası diyalog’’ projeleriyle birlikte gündemde olan hedefiydi. Rusya’ya karşı bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin yanı sıra, Ortadoğu ülkelerine de örnek olabilecek  ‘’Modern, laik, batı yanlısı istikrarlı bir Müslüman Ülke ’’ modelini ön plana çıkaracak olan hedefi oluşturma amacındaydı. ABD, Dünyadaki bu küresel gelişmeyle birlikte yükselen RP’ ile sıcak ilişkilerini koparmamaya çalışırken diğer yandan da parti içinde ki liderliğe oynayabilecek isimlerle de görüşmeyi ihmal etmiyordu.

                 20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık Gazetesinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın RP Beyoğlu ilçe başkanıyken, dönemin ABD Büyükelçisi Morton Abromowitz’le Gazeteci Ruşen Çakır’ın arabuluculuğuyla Kasımpaşa da bir vakıfta tanıştırılmıştı. RP’nin son derece başarılı bir il başkanıyken ve ardından Büyükşehir Belediye Başkanıyken de Mehmet Metiner gibi kendisine yakın isimler vasıtasıyla bu görüşmeler devam ettirilerek, 2000’li yıllara damgasını vuracak alt yapının zemini hazırlanmaya başlamıştı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.