Haberin Kapısı

Şeyh Seydâ (KS) El-Cezeri'nin İlmî ve Tasavvufî Faaliyetleri

TASAVVUF

Bu yolda yürüyen ve adını gerek yaşarken gerekse vefatından sonra Anadolu coğrafyasında sıkça duyduğumuz mürşidlerden biri de Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî’dir. O da diğer Hâlidî Şeyhleri gibi çocukluğundan itibaren hem sıkı bir medrese öğrenimi görmüş hem de tasavvuf terbiyesi almıştır. Eserlerinde ve mektuplarında ilme verdiği önemi her zaman belirtmiştir.

Genel itibariyle Nakşibendîlik’te ve özelde de onun Hâlidî yorumunda fıkhî/şer’î ilme tâbi olmayan ve zâhir/bâtın dengesini koruyamayan bir tasavvuf anlayışına itibar edilmez. Hâlidîyye için tekke ve medrese eğitimini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu yolda medrese eğitimi en az tasavvuf eğitimi kadar önemli ve gereklidir. Bu yüzden Hâlidîyye için tekke ve medrese eğitimini cem eden bir anlayışa sahip olduğunu söylemek mümkündür. Bununla beraber Hâlidî geleneği ilim ve irşâd çalışmalarında tekkeyi tek adres olarak görmez. Dolayısıyla bu çalışmaların başta medrese olmak üzere pek çok yerde yürütülmesi mümkündür. [1] Hâlidîliğin yoğun olarak kabul gördüğü Doğu Anadolu coğrafyasında tekke ve medrese çatışması pek görülmez aksine oradaki sûfîlerin büyük bir kısmının medrese eğitimleri vardır. Onlar hem sûfî hem de molla olarak yetişmiştir. [2] Nakşibendî- Hâlidî yolunu ve bu yolda yürüyen mürşidleri zülcenâheyn (çift kanatlı) olarak ifade etmek ve aynı zamanda hem bir âlim hem de bir ârif olarak değerlendirmek mümkündür. [3]

Bu yolda yürüyen ve adını gerek yaşarken gerekse vefatından sonra Anadolu coğrafyasında sıkça duyduğumuz mürşidlerden biri de Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî’dir. O da diğer Hâlidî Şeyhleri gibi çocukluğundan itibaren hem sıkı bir medrese öğrenimi görmüş hem de tasavvuf terbiyesi almıştır. Eserlerinde ve mektuplarında ilme verdiği önemi her zaman belirtmiştir. [4]

İlme olan yeteneği ve bu konudaki isteği ile öne çıkan Şeyh Seydâ kendinden beklendiğinden çok daha hızlı ve büyük mesafeler kat etmiştir. Medresede ders aldığı büyük dayısı Şeyh Abdulhakim ed-Dırşevî’nin 1323/1905’te vefat etmesi üzerine dergâhta Şeyh Seydâ’nın ağabeyi Şeyh Muhyiddin-i Cezerî postnişin olmuştur. [5] Şeyh Muhyiddin el-Cezerî dergâhın ve ailenin durumlarıyla meşgul olurken ortanca kardeşi Şeyh Siracuddin el-Cezerî’de medresenin başında ilmî faaliyetleri yürütmüştür. Şeyh Seydâ medrese ilmini almaya başladığı büyük dayısı Şeyh Abdulhakim ed-Dırşevî’nin vefatından sonra medrese faaliyetlerine devam eden ortanca ağabeyi Şeyh Siracuddin el-Cezerî’den ilmî derslerine devam etmiş ve on yedi yaşında ilmî icazetini almıştır. Bu icâzetin orjinali ailesi tarafından hâlâ muhafaz edilmektedir.[6] İlim icâzeti Şeyh Muhammed Nuri ed-Dırşevî’nin huzurunda verildiğinden âdet gereği ve teberrûken onun mühürüyle mühürlenmiştir. [7]

Şeyh Seydâ’nın hayatını incelediğimizde, onun hayatında ilmin ve ilim tahsil edenlerin öneminin büyük olduğunu görmekteyiz. Gerek şer’î ilimde gerekse tasavvufî ilimde çalışmalarına hayatı boyunca devam etmiştir. [8] Ancak medresedeki ilmî çalışmaları her zaman tarîkat çalışmalarının önünde olmuştur. [9] Şeyh Seydâ’nın talebelerinden Molla Abdurrahman-i Gundukî bir gün Şeyh Seydâ’ya şöyle bir soru sormuştur: “Efendim! İntisap edenlere tezkiye-i nefs için ezkâr ve evrâd veriyorsunuz, acaba neden bana bir emirde bulunmuyorsunuz? Şeyh Seydâ da cevaben şöyle demiştir: “Evladım! Senin ezkârın kendi dersine çalışmandır. İlim tahsili yapanlara bu yeter.” [10] Bu kısa diyalogda da tarîkat çalışmalarından önce medrese çalışmalarına önem verdiği görülmektedir. Yine halifelerinden Şeyh Muhammed Beşir’e yazmış olduğu bir mektupta; ilim talebelerinin yaramazlık ve öfke hallerinde kusurlarına bakmamasını çünkü ilim tahsilinde uygun zemin oluşması için böyle olması gerektiğini bildirmiştir. Allah’ın muhtaçlara ve hayır yerlerine yardım edilmesini istediğini ve ilim tahsiline yardımcı olmaktan daha üstün bir hayır bulunmadığını ifade etmiştir. Bunu yapanları da Allah’ın muhterem ve mükerrem kulları olarak adlandırmıştır. [11]

Şeyh Seydâ’nın ilime teşvik için talebelerine yazmış olduğu bir kasidesi de şöyledir:

“İlimle uğraş, zıttı olan cehâlete onu tercih et. Zîrâ cehâlet, dil ve kalbin kabahatidir.

Onunla takvâ gözünü aydınlat, tâ ki ay ile güneş gibi parıldayasın.

İlim erbâbı gitti deme. Kim çalışırsa iki kaynaktan - ilim ve amel - bulur. [7-8-9-10-11]

İlmi tamamla; ameli ıslâh için öyle bir nurdan istifâde edersin ki; Meşrikayn’ı aydınlatır.

Allah ’tan başka sevgiyi at; yüce sevgiyi kazanırsın.

Allah ’tan başkasını sevmek, İki hasretten başkasını netîce vermez.

Nerede ashâb - altın nesil-? Gittiler. Nerede altın, gümüş toplayanlar?

Nerede gece gündüz çalışanlar? İbret al, ey dostum, kalb ve kalıp iki gözünle Nerede altın ve gümüş sahipleri? Yanakları çürüten kabirlere girdiler.

Nerede kurtçuklar gibi durmadan âdî dünyalık için çırpınanlar?

Nerede dünya malını, altın ve gümüşü derleyenler?

Nerede başı çekenler, köşk ve saraylar inşâ edenler?

Hepsi ölüp - pişmanlık duygusuyla - parmak ısırdılar.

Nerede hac için telbiye getirenler, kurban kesip tekbîr getirenler?

Nerede Ferkadân (Kutup) yıldızları gibi olan ashâb- ı safâ?

Nerede, nerede, nerede, nerede, nerede, nerede?

Ey sevgili dost, bütün bunları düşün ve Allah’ın dîvânına dur.

Hüsrân - o zaman - senden iki kere (dünyâ ve âhirette) uzaklaşır.

Nasîhatten ibret al, belleyen bir kulakla dinle

Tâ ki gözün iki defa aydınlansın (biri dünyâda biri âhirette)

Hayır tamamlansın diye sakın bırakma Gıbta et ki, keder ve hüzün senden uzaklaşsın.

İlâhî! Bizi afveyle, büyük fazlınla mağfiret eyle.

İki kürbeye, dünyâ ve âhiret darlığına yetecek bir rahmet eyle.

İmdâdımıza yetiş, bizi başkasına ısmarlama.

Kimin imdadına yetişirsen başarır ve iki cennete yetişir.

İlâhî! Kâinaâtm Hayırlısı’na rahmet eyle.

Öyle rahmet ki, gece ve gündüzler sürdükçe devâm etsin.

Sonuçta Allah’a hamd ile duâ ederiz. Zîrâ hamd, cin - ins’in Rabbi olan Allah ’a mahsustur.” [12]

Şeyh Seydâ Halifesi Muhammed Emin Er’e yazmış olduğu bir mektubunda “Mısrî” diye meşhur olan Ali bin Muhammed’in “Tuhfetu’l-ekyâs fî husni’z-zanni bi’n-nâs'’ kitabını tavsiye etmiştir. Bu zâtı velî ve ârif-i billâh olarak nitelendirmiştir. Yazmış olduğu eserde sadra şifa olacak bilgilerin olduğunu belirtmiştir. [13]

Yine o, halifelerinden Şeyh Muhammed Beşir’e yazmış olduğu bir mektubunda; İbnu’l-Verdî adındaki büyük hekîmin “Lâmiyye” adındaki manzum şiirini tavsiye etmiştir. Bu eserde dinî ve dünyevî nasihatleri içeren bilgiler bulunmaktadır. [14]

Şeyh Seydâ kış mevsimlerini Cizre’de, yaz mevsimlerini de annesi Halime Hâtun’dan kendilerine miras kalan Cizre’nin Serdahl (Bağlarbaşı) Köyünde geçirmiştir. Medrese, dergâh ve tasavvuf çalışmalarını çok yoğun bir şekilde devam ettirmiş, kısa sürede yurt içinde ve yurt dışında tanınan ve bilinen bir âlim ve mürşid olmuştur. Bütün bu hizmetler 1925 yılındaki tekke, zaviye ve türbeleri kapatan ve birtakım unvanların kullanılmasını yasaklayan 677 sayılı kanunun yürürlüğe girmesine kadar devam etmiştir. [15-12-13-14-15]

Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019

-------------------------------------

  [1] Ramazan Korkut, “Halidî Tasavvuf Geleneğinde Fıkıh Ve Tasavvuf İlişkisi: Seyda Muhammed Emin el-Hayderî Medresesi Örneği”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 

Elazığ2017, sayı: 53, ss.382, 383.

  [2] Mühtan Sağlam, “Sadık Yalsızuçanlarla Tasavvuf Söyleşisi”, İstanbul 2010, Kaynak: www.sadikyalsizuçanlar.net, (Erişim Tarihi: 01/01/2018).

  [3] İbrahim Baz, “Şeriat ve Tarikatta Rehber: Şeyh Fethullah Verkanisi”, İlim ve İrfan Dergisi, İstanbul 2015, yıl: 3, sayı:29, s. 27.

  [4] Farkınî, Mektubat, s. 138.

  [5] Yüce, “Cizreli Şeyh Seydâ”, ss. 43, 44, 45, 46.

  [6] Farkınî, Mektubat, s. 41.

  [7] Farkınî, Mektubat, s. 44.

  [8] 01/07/2018 tarihinde Samandıra İlim ve Sanat Vakfında Ömer Faruk Seyda ile yapılan mülâkat

  [9] Farkınî, a.g.e. s. 44.

[10] Farkınî, a.g.e. s. 57.

[11] Farkınî, a.g.e. s. 188.

[12] Farkınî, Mektubat, s. 89.

[13] Farkınî, a.g.e. s. 165.

[14] Farkınî, a.g.e. s. 184.

[15] Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı kanun ile uygulamaya konmuştur.

Yorumlar (1)

Mehmet Zana EDİS 3 Yıl Önce

Yüreğinize sağlık sayenizde bilgilendik yüce ALLAH cc seyda ks rahmet eylesin mekanı cennet olsun büyük alim

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.