Haberin Kapısı

Şeyh Seydâ (KS) El-Cezerî’nin Mektupları

TASAVVUF

Şeyh Seydâ’nın müridlerini irşâd etme yöntemlerinden biri de mektuplaşma yöntemi olmuştur. Çok sayıda talebe ve halifesi ile mektuplaşarak iletişim kurmuş ve irşâd hizmetlerinde bulunmuştur.

Şeyh Seydâ’nın müridlerini irşâd etme yöntemlerinden biri de mektuplaşma yöntemi olmuştur. Çok sayıda talebe ve halifesi ile mektuplaşarak iletişim kurmuş ve irşâd hizmetlerinde bulunmuştur. [1] Bu mektupların bir kısmı, dünyayı horlayıp âhiretteki yüksek mertebeleri teşvik edici yönde olmuştur. Bir kısmı güzel nasihatler içermiştir. Bir kısmı sorulan sorulara cevap mahiyetinde olmuştur. Ancak çoğu, Şeriat-ı Muhammediyye’nin hakikatlerini ortaya çıkarmak ve Nakşibendî Tarîkatı’nın inceliklerini ortaya çıkarmakla ilgili yazılmıştır. Şeyh Seydâ’nın mektuplarında Arap Edebiyatı’na dayalı bilmece tarzı ve muğlâk ifadeler de dikkat çekmektedir. Mektuplarında düzgün yazıya önem vermiştir. Halifesi Şeyh Muhammed Beşir’e yazmış olduğu bir mektubunda; “Mektup yazdığınız zaman, güzel bir hat ile yazın; karıştırmayın. Karışık yazı işi karıştırır. Düzgün yazı ise açıklık kazandırır.” diyerek Hz. Peygamberin şu hadisini örnek vermiştir: “Güzel hat (yazı) hakkın anlaşılmasına katkıda bulunur.”7

Bu kısımda, yazılan mektupların hepsi olmasa da ulaşabildiğimiz bazı mektuplarından bahsedeceğiz. Şeyh Seydâ’nın halifelerinden olan Şeyh Abdussamed el-Fârkınî kendisine yazılan birçok mektubu 1960 yılına kadar korumuştur. Ancak 1960 yılında Türkiye’de yapılan askerî ihtilâlden sonra basılmamış birçok kitap ve mektuba el konulmuştur. Bir müddet sonra kitaplar iade edilmiş ancak Şeyh Seydâ’nın yazmış olduğu el yazması birçok mektup iade edilmemiştir. [2-3]

İnceleyebildiğimiz mektuplar Şeyh Seydâ tarafından talebe ve halifeleri olan şu kişilere yazılmıştır:

1- Şeyh Abdüssamed el-Farkınî

2- Şeyh Muhammed Nurullah (oğlu)

3- Şeyh Muhammed Salih el-Cevâdî

4- Şeyh Hasan el-Hasenî

5- Şeyh Fahreddin el-Arnasî

6- Şeyh Muhammed Emin er

7- Molla Ramazan Butî

8- Şeyh Muhammed Beşir

9- Molla Şükrü

10- Şeyh Kutbeddîn el-Batmânî

11- Şeyh Mûsâ el-Mardînî

12- Hacı Abdullah Efendi

13- Şeyh Muhammed Emin ed-Diyârbekirî

Bu kişiler içinde Şeyh Seydâ’nın en çok mektuplaştığı kişi, halifesi Muhammed Emin Er olmuştur. Ona yazılan mektupların çoğunluğu tasavvufî içerikli olup, usûl ve esasları anlatmaktadır. En çok mektup gönderdiği talebe ve halifeleriyle, mektup sayıları şu şekildedir:

Muhammed Emin Er’e yirmi altı mektup,

Fahreddin Arnâsî on dört mektup,

Muhammed Beşir Halilî’ye on iki mektup,

Musa Mardinî’ye on mektup,

Abdussamed Farkınî’ye dokuz mektup ve

oğlu Muhammed Nurullah Seydâ’ya yedi mektup yazmıştır.

Bu mektuplarda İslam dininin şerî hükümlerini, İslam ahlâkını, tasavvuf ve tarikat anlayışlarını anlatmıştır. Kimi mektuplarında da bayram tebriği, cenaze nedeniyle başsağlığı, doğan bir çocuğun hayırlı olması gibi konulardan bahsetmiştir. Ayrıca bazı mektuplarında da halife ve talebelerinin görmüş oldukları rüyaları yorumlamıştır. [4] Bu nedemle rüya tâbirinde de mâhir olduğu anlaşılmaktadır.

Halifesi Şeyh Abdüssamed’e yazmış olduğu bir mektubunda Allah’ın emir ve takdîrine karşı sabırlı olmayı bildirmiştir. Tıpkı gassal elindeki cenaze gibi teslimiyet sahibi olmayı tavsiye etmiştir. Oğlu ve halifesi Şeyh Nurullah’a yazdığı bir mektubunda da, cehaletin çok zor ve kötü bir hastalık olduğunu ve ilmin tadını ise ancak onu tadanların bileceğini ifade etmiştir. Yine aynı mektubunda vefanın öneminden ve her Müslümanın vefâ sahibi olması gerektiğinden bahsetmiştir. Ancak bu zamanda vefâ sahibi kişilerin yok denecek kadar az olduğunu belirterek bu duruma nasıl gelindiğini üzülerek sorgulamıştır. Kendi zamanındaki insanların durumunu ifade etmek için Arapça bir mısra da “çoğu körlükte, ekseriyeti net görmeyen bulanık haldedir.” demiştir. Kürtçe bir mısra da ise “Ey hoca, zamanımız insanlarının çoğu insan mı ki!” ifadeleriyle durumu anlatmaya çalışmıştır. [5] Birçok mektubunda karşılıklı dua etme talebinde bulunmuştur. Duaları hem dünya hem de ahiret için olmuştur.

Şeyh Seydâ’nın mektuplarının sonunda kendi ismini kullandığı görülmekle beraber çoğu zaman da “miskin” ifadesini kullanmaktadır. [6] Mektuplarında kendini öne çıkaran ya da öven ifadeler bulunmamaktadır. Aksine çoğu mektubunda kendini yeren ifadeler kullanmıştır. Tevâzûdan dolayı bu ifadeleri kullandığını düşünmek yerinde olacaktır.

Vatan ve memleket sevgisi ve değerini de mektuplarında anlatan Şeyh Seydâ, “Memleket memleketimizdir; vatan vatanimizdir. Hamd ve minnettarlığımız da Allah ’a dır” diye ifade etmiştir. Oğlu Şeyh Nurullah’a yazdığı mektuplarda oğlu için “ciğerpârem” ifadesini sıkça kullanmıştır. Yine oğluna yazdığı bir mektubunda tahsil ve eğitim vazifesinin çok önemli olduğunu söyleyerek çok çalışıp cehd ve gayret göstermesini istemiştir. Devamlı hareket halinde olup tembel, hevâ ve heves sahiplerine uymamalarını tavsiye etmiştir. Çünkü dünya ve ahiret kazancının bunda olduğunu bildirmiştir. [7]

Halifesi Şeyh Muhammed Emin Er’e bir mektubunda tarîkatta mürîde “el verme” uygulamasını şu şekilde anlatmıştır: “Şeyh bir kimseye el verip, ahd-u Peymân [8] almak istiyorsa, karşısına geçip, namazdaki teverrükün [9] aksine oturmasını emreder. Sonra ona kalbin yerini, sol memenin iki parmak altında olduğunu açıklar. Sonra şeyh yirmi beş kere “estağfirullah” der, mürîd de onu takip eder. Sonra şeyh Fâtiha’yı bir kere İhlâs’ı da üç kere okur ve sevabının mislini başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e ve tarikat büyüklerinden Şâh-ı Nakşibend’e bağışlar ve mürîdine gözlerini kapayıp, hayâlen kalbe bakmasını emreder. Şeyh müride yönelir ve istîdâdine göre zikir telkin eder. Mürîde teveccüh edeceği zaman kapıyı kilitler. Bu onlarca en önemli ve en büyük şartlardandır.” der. Bu tarifin özellikle Hâlidî Nakşibendî meşrebine en uygun şekil olduğunu da bildirmiştir. [10]

Nakşî Hâlidî meşrebinde önem verilen konulardan birtanesi de erkekler de başı örtmedir. Şeyh Muhammed Emin Er’in Şeyh Seydâ’ya bu konuyu bir mektubunda sorduğu ve şu cevabı aldığını belirtelim: “Başını örtmeye gelince; o, müstehab bir iştir. Bu konuda nefsinin emîrisin. Muhayyersin. Gücün ve imkânların nisbetinde ihtimâm göster. Husûsiyle Hâlidî meşrebimizde bunu ihmâl etmemeli.” [11] diye ifade etmektedir. Bu cevapla Hâlidî meşrebinde başı örtmenin önemi belirtilmiştir. Yine bu konuyla ilgili Şeyh Muhammed Emin Er, halifelik icâzetini Şeyh Seydâ’dan alacağı zaman, Şeyh Seydâ’nın cübbesini çıkarıp kendisine giydirdiğini, başına bir sarık bağlayıp başını örttüğünü ve “her zaman başınız örtülü olsun” dediğini hâtıralarında bildirmiştir. [12] Ayrıca bu meşrepte yüzü örtme geleneği de mevcuttur. Bu gelenek Şeyh Hâlid-i Cezerî ile başlamaktadır. Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin, yüzüne bakıldığında hayrete düşürecek kadar yakışıklı olmasından dolayı şeyhi, Mevlânâ Hâlid-i Zülcenaheyn yüzünü örtmesini emreder. Bu emir üzerine, “taylasan” adı verilen bir mendil ile yüzünü tamamen kapatacak şekilde örtmüştür. Böylece bu gelenek ilk kez Şeyh Hâlid-i Cezerî ile başlamıştır. Şeyh Seydâ’nın da yüzünü bir peçe ile kapattığı ifade edilmiştir. [13] Gavs-ı Hizânî Seyyid Sıbgatullah Arvâsî taylasanla ilgili şunları söylemiştir: “İki çeşit taylasan vardır. Biri maddi bilinen taylasan, diğeri manevî taylasandır. Manevî taylasan müridin kendisinden tarikât aldığı şeyhinin suretini, kenarları sarkan bir örtü gibi başının üzerini kapladığını ve mübarek vücudunun yüzünü sardığını hayal etmesidir. Müridin mürşidini bir taylasan gibi tasavvur etmesi, maksuda ulaşma hususunda maddi taylasan örtmesinden daha faydalıdır.” İmam Suyûtî, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in farklı tarzda bir taylasan giydiğini söylemiştir. Bunu ispat etmek için de “e/- Ehâdîsü’l-hisân fî fazli’t-taylasân” adlı bir risâle kaleme almıştır. [14] Günümüzde de bu gelenek Anadolu’nun doğu ve güneydoğu bölgelerinde bazı mutasavvıflar tarafından devam ettirilmektedir. [15]

Başka bir mektubunda da borçların edâsı için okunan duaların çok olduğu ancak en iyisi ve en güzelinin Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sahih olarak rivâyet edilen şu duâ olduğunu bildirmektedir: “Allah’ım! Hüzün ve kederden, korkaklık ve cimrilikten, borçların ağır basmasından ve düşmanların üstün gelmesinden sana sığınırım.” [16] Bu duanın Allah’ın izniyle borç ödeme konusunda en süratli duâ olduğunu belirtmiştir. Bu duâyı her farz namazdan sonra ve sâir vakitlerde okumayı tavsiye etmiştir. [17]

Mektuplarındaki tavsiyelerinden biri de dünya hayatından sıyrılıp âhiret hayatına yönelmek olmuştur. Halifesi Muhammed Emin Er’e yazdığı bir mektubunda; dünyanın bitip tükenen bir yer olduğunu ve asıl hazırlığın ebedî olan âhirete yönelik olması gerektiğini belirtmiştir. Bu hazırlığın ise kâmil iman ve sağlıklı akîdeden sonra sâlih ameller ile gerçekleşeceğini bildirmiştir. [18] Şeyh Seydâ mektuplarında irşâd göreviyle beraber “emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münker” sorumluluğunu da yerine getirmiştir.

Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019

---------------------------------

   [1] Seydâ el-Cezerî, Rabıtada Usul, s. 33.

   [2] Farkınî, a.g.e. ss. 130, 71, 186.

   [3] Farkınî, a.g.e. s. 131.

   [4] Farkınî, Mektubat, ss. 182, 186,

   [5] Farkınî, a.g.e. ss. 133,138, 139.

   [6] Farkınî, a.g.e. ss. 137, 139.

   [7] Farkınî, Mektubat, ss. 140, 141.

   [8] Ahd-u peymân diğer bir ifade ile el verme şeklidir.

   [9] Şafii mezhebine göre namazın son oturuşunda teverrük edilir. Teverrük ise, sol yanı üstüne oturup iki ayağını sağ tarafından çıkarmaktır. El alırken bunun aksine oturulur.

 [10] Farkınî, a.g.e. s. 151.

 [11] Farkınî,Mektubat, s. 153.

 [12] Er, Son Osmanlı Alimi, s. 115.

 [13] Tan, “Sami Efendi’den Hukukçuya Dört Öğüt”, s. 43.

 [14] Seyyid Sıbgatullah Arvâsî, Minah, çev: Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, İstanbul 2014, ss. 54, 36.

 [15] Farkınî, Mektubat, s. 7.

 [16] Buhârî, Cihâd, 74, Deavât, 35, 40; Ebû Dâvud, Vitr, 32; Tirmizî, Deavât, 70; Nesâî, İstiâze, 7,8,45.

 [17] Farkınî, Mektubat, s. 155.

 [18] Farkınî, Mektubat, s. 161, 162.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.