Haberin Kapısı

Şeyh Seydâ (KS) El-Cezerî’nin Mürşid ve Mürid Anlayışı

TASAVVUF

Şeyh Seydâ’ya göre, mürîd olan kişi, ibadetlerin zâhirî tarafını aşıp bâtın ve sırlarına erişemezse hakîkate ulaşamaz. Bu bağlamda Şeyh Seydâ, mürîdin amele başlamadan önce niyetini sağlama almasının şart olduğunu belirtmiştir. Ancak bunun zor olduğunu çünkü niyetin sağlamlığının kesbî değil vehbî bir durum olduğunu bildirmiştir.

Mürşid Arapça’da irşad eden anlamında kullanılan bir kelimedir. İrşad etmekse r-ş-d kökünden türetilmiş olup doğru yolu göstermek anlamında kullanılan bir kelimedir. [1] Terim olarak mürşid, şeyh kavramıyla eş anlamlı kullanılır. Bu kavram, tasavvufta manevî bir eğitim görmüş; irşad, icâzet ve liyâkat sahibi, Hz. Peygamber(s.a.v.)’e kadar kesintisiz bir silsileye sahip kişiler için kullanılır. [2]

Muhammed B. Abdullah Hânî’ye göre üç çeşit şeyh vardır. Bunlar; hırka şeyhi, zikir şeyhi ve sohbet şeyhidir. Bunlardan tasavvuf ehlinin en hakiki olarak gördüğü şeyh, sohbet şeyhidir. Sebebini ise, zikir ve hırka şeyhlerinin müridi ile arasında vasıta olarak hırka ve zikri kullanmasını göstermiştir. Sohbet şeyhinin hakiki şeyh olmasını ise “müridin kalbi ile kendi kalbi arasına vasıta koymaz” diyerek açıklamıştır. [3] Hakiki şeyh, müridi Allah’a götüren bir kılavuz ve doğru yolu [1-2-3] gösteren bir rehberdir.[4] Şeyh Seydâ’ya göre ise kâmil mürşid müridin dağınıklığını toparlar, vuslat yoluna ve yakîne erdirir. [5] Ona göre mürşidlik makamı büyük bir sorumluluk gerektirmektedir. Bu sorumluluğu da şu sözlerle belirtir: “Bu temiz ve nefis elbise, bereketinde şüphe olmayan bu mübarek hediyeyi, hiç kimse dünyevî necasetlerle, âdî ve alçak merasimlere bulaştırmasın. Aksi takdirde o libas, bin kere yıkama ve temizlemeyle dahi temizlenmez. Ancak sâdık ve nasûh bir tevbe ile yıkanırsa o başka.” [6]

Şeyh Seydâ, müridlik davasında bulunan bir kişinin -hele ki şeyhlik makamına yükselirse -bu şerefli ve aziz makâmı şüpheli ve karanlık şaibelerle lekelememesi gerektiğini ifade etmiştir. [7]

Şeyh Seydâ gerçek şeyh ve mürşidlerin üzerinde durdukları en temel konunun “Tevhid” olduğunu belirtmiştir. Ona göre mürşidin öncelikli görevi başta kendi içindeki daha sonra müridin gönlündeki tevhide aykırı hallerin ortadan kalkması için uğraşmaktır. Ancak o, her dönemde sayısı çokça olan bu mürşidlerin kendi döneminde azaldığını bildirmiştir. Var olan bu mürşidlerden bazılarına da bir eleştiri olarak; tevhidi gerçek manasıyla bilmediklerini ve hatta her biri ayrı yol tutarak tefrikaya sebep olduklarını söylemiştir. [8]

Şeyh Seydâ’ya göre, mürîd olan kişi, ibadetlerin zâhirî tarafını aşıp bâtın ve sırlarına erişemezse hakîkate ulaşamaz. Bu bağlamda Şeyh Seydâ, mürîdin amele başlamadan önce niyetini sağlama almasının şart olduğunu belirtmiştir. Ancak bunun zor olduğunu çünkü niyetin sağlamlığının kesbî değil vehbî bir durum olduğunu bildirmiştir. [9]

Şeyh Seydâ manevî kalp hastalıklarının tedavisi için bir mürşid-i kâmilin mürid için zarûri olduğunu söyler ve kalbin hastalıklarının tabibi olarak kabul eder. Yine o, ihsan makamında ibadet yapabilmek için bir mürşidin kontrolünde sülûka girmek [4-5-6-7-8-9] gerektiğini belirtir. [10] Mürid ile mürşidin ilişkisi açısından da şu konulara dikkat çekmiştir; Mürşid, müridin bağlılığını kendi için değil Allah için, onun yolu ve rızasına ulaştırmak için almalıdır. Müride karşı bir babanın şefkati ve merhameti ile yaklaşmalıdır. Zorlaştırıcı değil, bilakis kolaylaştırıcı olmalı, hata ve kusurlarında ona nasihatte bulunmalıdır. Mürid de mürşidine karşı edep ve saygı içinde olmalı, gerekmedikçe konuşmamalıdır. Yine mürşidine karşı hizmetten geri durmamalı ve ona karşı muhalefet edecek hareketlerde bulunmamalıdır. Şeyh Seydâ, müridin mürşide karşı muhalefetini sahibine zarar veren bir zehir yahut onu öldüren bir katile benzetmiştir. [11] Yine o, “müridin yemeği ilmî meseleleri dinlemek, zikir meclislerinde hazır bulunmak ve hatmelere katılmaktır. Bunlardan başka endişesi olmamak gerektir. ” demi ştir. [12]

Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019

---------------------------------------------------------

  [1] Âsım Efendi, Kâmus Tercemesi, c. 2, s. 1431.

  [2] Yılmaz, Tasavvuf Mes’eleleri, ss. 88, 89.

  [3] Hânî, Behcetü’s Seniyye, ss. 135, 136.

  [4] Hânî, Behcetü ’s Seniyye, s. 137.

  [5] Baz, Şeyh Seydâ veSeydâî Kolu, s. 97.

  [6] Farkınî, Mektubat, s. 145.

  [7] Farkınî, a.g.e. s. 144.

  [8] Baz, a.g.e. s. 97.

  [9] Farkınî, a.g.e. s. 215.

[10] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 98.

[11] Baz, a.g.e. ss. 199, 200.

[12] Farkınî, Mektubat, s. 214.

Yorumlar (1)

Abdurrahman Al 3 Yıl Önce

MaşAllah çok faydalı bir yazı...bu teze kitap şeklinde ulasmamiz mümkün mü

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.