Haberin Kapısı
2015-12-20 14:39:49

Televizyon Yayınları

Ramazan Peri

perimedya@gmail.com 20 Aralık 2015, 14:39

Geçmişten günümüze teknoloji çok hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Günümüzde hemen hemen her şeyi artık insanoğlu teknolojinin harikaları üzerinde gerçekleştirmektedir. Dünyada teknoloji; tıp alanından tarım alanına, uzaydan istihbarata çok geniş bir alanda kullanılmaktadır. Günümüzde teknolojinin en büyük icatlarından biride Televizyon ’dur. Televizyonun ilk icadından günümüze kadar televizyonlarda çeşitlenerek çoklu amaç ve ortamlarda kullanılmaktadır.

Televizyonu’n insanoğlu üzerinden yeri ve etkisi çok büyüktür. Oturduğu yerden dünyada olup bitenlerden haber/bilgi almaktadır. Bugün Türkiye’mizde okuryazar oranı yüksek olmasına rağmen okuyan ve yazan kitlesi çok düşüktür. Günümüzde Kitap, Gazete, Dergi, Bülten ve İnternet ortamında bile Makale okuyan kişi sayısı bellidir. TV’lerde; haber bültenlerinin eski cazibesini haber sitelerine bıraksa da, toplum vaktinin çoğunluğunu televizyon karşısında geçirmekte ve her şeyi izlemektedir. Bir seçiciliğe sahip değildir. Toplumun Ahlak, Sosyal ve Kültür yapısını fena halde dumura uğratmaktadır. Ana rahminden Ölüme kadar… TV; Haber akışları, programlar, diziler ve reklamlar, izleyenlerin bilinçaltında özellikle çocuklarda derin erozyon ve yaralar açmaktadır. Kamuoyunu yönlendirme, algı operasyonları ve subliminal mesajlardan bahsetmiyoruz bile… (Ayrı bir başlık altında makale yazılacaktır.)

Toplumu eğitmede, bilgilendirmede ve yönlendirmede televizyon büyük bir aşamadır. İyi niyetle ve amacına uygun kullanıldığında tek noktadan toplumun tamamına ulaşılmaktadır. Bunların haricinde İnternet ortamına girmek, müzik dinlemek, dizi ve sinema filmlerini izlemek, adını uzun uzun sayabileceğimiz birçok programlarla evlerimizde ve işyerlerimizde hep başköşeye oturmaktadır. Cep telefonlarımız da artık yeterli internet veri hızını yakaladığı için yakında yolda giderken, otobüste dizi veya program izleyen insanlarla dolup taşacaktır. Hayatımızın bir parçası olan Televizyonun gelişimini ve kimin icat ettiğini merak etmiyor musunuz?

Televizyon, kısaca anlayabileceğimiz şekilde; bir vericiden elektromanyetik dalga hâlinde yayınlanan görüntü ve seslerin, ekranlı ve hoparlörlü elektronik alıcılar sayesinde yeniden görüntü ve sese çevrilmesini sağlayan haberleşme sistemidir.    

Televizyon 1923 yılında, John Logie Baird tarafından İngiltere'nin Hastings kasabasında icat edilmiştir. 1940'larda renkli televizyon çalışmaları hız kazanmıştır.  ABD'de 1960'larda geniş kitlelerce kullanılmaya başlanmıştır.

Türkiye'de televizyon yayınları ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz 1952 günü başlatılmıştır. Birinci banttan 100 Wat güçle yayın yapan İTÜ TV vericisi Philips şirketinden temin edilerek yapılmıştır. 1 Mayıs 1964 tarihinde Türkiye sınırları içinde TRT’ye verilen özel izninle Devlet adına kurumsal yayına başlamasıyla 1970 tarihinde İTÜ vericilerini TRT’ye devrederek yayınına son vermiştir.

TRT, 1 Ocak 1968 yılında siyah beyaz olarak yayına başlarken, renkli yayına geçiş 1980'lerde gerçekleşmiştir. 1990'lı yılların başında ise kanunlardaki boşluk nedeniyle yurt dışında özel televizyon kanalları yayına başlamıştır.

2001 krizinde IMF’den, alınacak borçlar karşılığında Türkiye’ye dayattığı 15 maddelik Kemal Derviş kanunları gibi, bu da tabii ki merhum Özal’ın 24 Ocak kararları ile başlattığı liberalleşme sürecinin meyvelerinden biridir. (12 Eylül ihtilalinin yapılış nedenlerinden biride Türkiye’yi liberalleşme ve dünya pazarına açma konusu/Ayrı bir makale konusudur.)   Cumhuriyet süreciyle başlayan Ulusalcı yapının hakim olduğu yönetimler ve Merhum Erbakan’la başlayan İslamcı yapının merkeze çekilemeyen yapısı, Özal’la yeni bir arayışın zeminini hazırlamaktadır.

Özel televizyonlar ve yazılı basın Ulusalcı yapının seküler medya entiteleri yerine yeni girişimcileri hazırlamasıdır. Özal döneminde daha toleranslı bir hareket ortamı bulan ‘’muhafazakar sermaye” daha önce var olmadığı birçok alanlara girmeye başlamıştır. (yeşil Sermaye) 90’larin başlarında Erbakan’ın önderliğindeki siyasi oluşumlar veya diğer cemaatler de, liberal ekonominin ve dindarlar açısından nispeten daha toleranslı ortamın nimetlerinden birçok engellemelere rağmen faydalanmaya çalışmışlardır.

Muhafazakâr TV’lerin (İslami medya demek çok zor) kendine özgü bir çıkış nedeni olsa bile uygulama safhasında ve yayın politikası açısından herhangi bir ideoloji, felsefe, hayat tarzını benimseyen gruplardan pek de farklı bir çizgi çizememişlerdir. Belki seküler TV’lerden farklı olarak Muhafazakâr TV’lerin çıkış nedenleri arasında ticari kaygı olmasa bile İslamcı/Ümmetçi bir yaklaşım sergileyememişlerdir. Ümmetten toplanan paralar ile kurulan ve bu kaygıyı yakalamaya çalışan TV’ler ise bir şekilde el değiştirilerek amacın dışına çıkarılmışlardır. (TGRT, Kanal 7)

Televizyonların Türkiye’de ilk kurulduğu günden itibaren, en önemli eksikliklerden birisi de birikim eksikliğidir. Maalesef bırakın İslami/Muhafazakâr TV’yi, seküler kesimin yani Yeşilçam endeksli TV’ler için yetişmiş, düşünce yapısı itibari ile profesyonel yayıncılık yapan elamanları yoktur.  Dikkat edecek olursak ‘’Yeşilçam Sinema’’ yapısının TV ortamına batı felsefesinin uyarlanmış bakış açısıdır. Seküler medya Batı’daki birçok programları taklit ederek topluma yedirmeye çalışmışlardır. İslami/Muhafazakar medya da bu taklidi taklit edip, topluma yedirmeye çalışmaktadır.

Haber programları, fikir programları, eğlence programları, çocuk ve aile programları, TV’ye uyarlanmış sinema filmleri, çizgi filimler, çeşitli yayın formatları ve program tekniği ile seküler TV’lerin nerdeyse birebir kopyasıdır. Yayın akışı itibari ile fikirler ve söylemler farklı olsa da; halkın inancına genel ahlak yapısına ve kültürüne terstir. Bazı programlar danışıklı ve önceden tasarlanmaktadır. Sizce de; Aile yapısına uygun o ideal çizgiyi yakalayamamış olmaları çok garip değil midir?

Günümüzdeki TV’lerde Yeşilçam Sineması gibi teknik alt yapı itibari ile Dünya Televizyonculuğunu yakalamaya çalışmaktadır. Geçici platolar yerini özel ve kalıcı platolara/stüdyolara ve çekim teknikleri yerini daha profesyonel ortamlara taşımaktadır. Efektler yapım teknikleri, stüdyolar ve görsel estetik kalitesini artırmasına rağmen yayın akışı itibari ile yapılan yapımlar toplumun ahlak değerlerini, İslami inanç açısından halkın genel kültür yapısından uzaklaşmakta ve kopmaktadır. Reytingler iyiyse, halk veya izleyici izliyor ve istiyorsa diye her şeyi vermek de ne kadar doğrudur?

“İslamî televizyon kurduk”,

‘’Muhafazakâr Yayın Yapıyoruz’’ diyerek ticaretlerini veya kişisel fikirlerini geliştirenler…

Muhalefet veya yandaş yayın yapıyoruz diye kişiyi, kişileri veya insanlığı en acımasız bir şekilde aşağılayanlar ya da göklere uçuranlar…

Muhafazakârız deyip en uç noktada yüzlerimiz kızarmadan normal yayını veya reklamları, ailecek kaçımız izleyebiliyoruz?

Bugün televizyonlar,  futbolseverlerin kitlesel olarak izlediği maçlar ve ev hanımlarının işlerini yaparken açık tuttukları kanallardaki popüler diziler, evlendirme programları v.s… Yine de hatırı sayılır izleyiciler bulabilmektedir. Her nedense özellikle habere erişmek için eski popülaritesini hızla kaybetse de yine de bir iletişim ortamı durumundadır. Yani ekrana çıkanların sıkça dile getirdiği “76 milyon bizi izliyor” durumu da çok ta geçerli bir durum değildir.

Televizyonları kaç kişinin izlediği sorusu da ayrı bir muammadır. Bu soruyu yanıtlayabilmek için de reyting ölçümleri yapılmaktadır. Ancak reyting ölçümlerinin ne kadar doğru olduğu Reklam pastalarının dağılımı da başlı başına bir sorun ve boyamadır.

Selam ve Dua ile…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.