Haberin Kapısı
2016-06-26 17:45:39

Abdulhâlık Gucdüvânî (K.S)

Cüneyt Varol

26 Haziran 2016, 17:45

Evliyânın önderlerinden, İslâm âlimlerinin büyüklerindendir. Babası Abdulcemîl Efendi  İmâm-ı Mâlik hazretlerinin neslinden olup âlim ve ârif idi. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde çok yüksekti. Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederlerdi. Bir gün Hızır aleyhisselâm kendisine:

"Ey Abdulcemîl! Senin sâlih bir erkek evlâdın olacak. İsmini Abdulhâlık koyarsın." buyurdular.

Abdulcemîl efendi bu konuşmadan kısa bir zaman sonra Buhârâ'ya göçtü ve Gucdüvân kasabasına yerleşti. Çok geçmeden Hızır aleyhisselâmın buyurduğu gibi bir erkek evlâda sâhib oldu. İsmini Abdulhâlık koydu. Abdulhâlık çocukluğunu burada geçirdi.
Boyu uzun, başı büyükçe, rengi beyaz, yüzü güzel idi. kaşları gür göğsü ve omuzları geniş idi.

Beş yaşına geldiğinde ilim öğrenmesi için Buhârâ'ya gönderildi. Büyük âlim Hâce Sadreddîn hazretlerinden Kur'ân-ı kerîm ve tefsîr öğrenmeye başladı. Bir gün okuma esnâsında; "Rabbinize tazarrû' ederek (boyun büküp yalvararak) ve gizli duâ ediniz!" (A'râf sûresi: 55) meâlindeki âyet-i kerîmeye gelince Abdulhâlık hocasına:

"Efendim! Bu "gizli"den murâd edilen nedir? Kalb ile yapılan zikrin aslı nedir? Eğer zikir ve duâ, âşikâr, sesli bir şekilde dil ile olursa riyâdan korkulur. Araya riyâ girerse, lâyık olduğu şekilde zikredilmemiş olur. Şâyet kalb ile zikretsem; "Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır." hâdis-i şerîfi gereğince, şeytan bu zikri duyar. Ne yapacağımı bilemiyorum, bu müşkülümü halletmenizi istirhâm ederim, efendim!"diye arz etti.

Hocası, büyük âlim Sadreddîn hazretleri, bu yaştaki bir çocuğun böyle bir suâl sormasına hayran kaldı ve cevap olarak:

"Evlâdım! Bu mesele, kalb ilimlerinin bir konusudur. Allahu teâlâ nasîb ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek bir üstâda kavuşturur. Kalb ile zikri ondan öğrenirsin, böylece bu müşkülün halledilmiş olur." buyurdu. Abdülhâlık Gucduvânî (rahmetullahi aleyh) bu işâret üzerine, meselelerini halledecek o büyük zâtı beklemeye başladı.

Bir gün Hızır aleyhisselâm yanına geldi. Ona, Allahu teâlâyı gizli ve açık zikretme, anma yollarını öğretti ve mânevî evlâtlığa kabul edip; "Kalbinden Lâ ilâhe illallah, Muhammed un Resûlullah kelime-i tayyibesini şöyle şöyle zikredersin!" diye târif etti. Abdülhâlık hazretleri de, târif üzere, bu mübârek kelime-i tevhîdi sessiz sessiz kalben söylemeğe başladı. Bunu, kendisi için ders kabûl etti. Bu hâl mânevî makamlarda yükselmesine sebeb oldu.

Bu sıralarda Yûsuf-ı Hemedânî hazretleri Buhârâ'ya geldi. Abdulhâlık Gucdüvânî onun hizmetine girdi ve bu hizmette bir süre kaldı. Bu hususta kendileri şöyle anlatırlar:

On iki yaşında idim. Hızır aleyhisselâm bana Yusuf Hemedânî hazretlerinden ilim öğrenmemi tavsiye buyurdular. Bu sırada onun Buhârâ'ya geldiğini işiterek derhâl yanına gittim. Ondan pek çok istifadelere kavuştum.

Böylece Abdulhâlık Gucduvânî hazretlerinin sohbette üstâdı Yusuf  Hemedânî, zikir tâlim hocası da Hızır aleyhisselâm oldu.

Abdulhâlık Gucduvânî hazretleri hâlini insanlardan gizli tutardı. Nefsinin isteklerine uymayıp, istemediği şeyleri yapmakta kendisini pek ağır imtihanlara tâbi tutar fakat hiç kimseye bir şey sezdirmezdi. Hele onun Hızır aleyhisselâm ile ulaştığı mânâda ilim tahsîline hiç kimse vâkıf olmazdı.

Abdulhâlık Gucdüvânî Raahimehullah gerek Hızır aleyhisselâm ve gerekse büyük İslâm âlimlerinin tahsil ve terbiyesi altında zamânının bir tânesi oldu. İnsanlar dünyânın dört bir yanından kâfileler hâlinde ondan istifâde etmek için gelmeye başladılar.

Abdulhâlık Gucduvânî hazretleri, Allahü teâlânın indinde duâsı makbul kimselerden idi. İnsanlar ve cinler duâsına kavuşmak için, uzak yerlerden gelirlerdi.

Bir gün Abdulhâlık Gucdüvânî'nin (k.s) huzuruna uzak yerden bir misâfir, biraz sonra da yanlarına, güzel sûretli, temiz giyimli bir genç geldi. Abdulhâlık hazretlerinden duâ isteyip hemen ayrıldı. Misâfir; "Efendim! Bu gelen genç kimdi acaba? Gelmesi ile gitmesi bir oldu." dedi. O da; "Bizi ziyârete gelip duâ isteyen bir melek idi." buyurdu. Misâfir hayret etti ve; "Efendim! Son nefeste îmân selâmeti ile gidebilmemiz için bize de duâ buyurur musunuz?" diye niyâzda bulundu. Bunun üzerine Abdulhâlık Gucduvânî hazretleri:

"Her kim farzları eda ettikten sonra duâ ederse, duâsı kabul olur. Sen, farz olan ibâdeti yaptıktan sonra duâ ederken bizi hatırlarsan, biz de seni hatırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duânın kabul olmasına vesîle olur." buyurdu.

Abdulhâlık Gucdüvânî hazretlerinin âhiret âlemine göç etmesi yaklaşmıştı. Kendisine bağlı talebelerinin terbiyesini Şeyh Ahmed Sıddık (k.s),Şeyh Evliyâ Kebir (k.s), Şeyh Süleymân Germinî (k.s) ve Mevlana Eşşeyh Ârif-i Rivegerî (k.s) adlarındaki dört büyük halîfesine bıraktı. Onlara nasîhatlerde bulundu.

"Yavrum, sana ilim tahsili ile edeb öğrenmeyi tavsiye ederim.

Hemen her zaman Allâh-u Teâlâ'nın huzurunda olduğunu bil ve dikkat et.

 Geçtiğimiz asırlardaki büyük alimlerin izini bırakma.

Hz. Peygamber (sav)in sünnetine uygun davran.

O sünnetin hakiki uygulayıcısı olan Ashab-ı Kiram'ın davranışını da gözünden uzak tutma.

Fıkıh ve hadis öğren.

Cahil tarikatçılardan sakın.

Şöhret peşinde koşma, şöhret afettir ve çok tehlikelidir.

Hemen her halinle insanlardan biri gibi yaşa.

Namazını her zaman cemaatle kılmaya gayret et.

Bid'at sahibi sapıklar ile ve dünyaya düşkün kimseler ile arkadaşlık etme.

Din dışı hareketlerle meşgul, sözünü bilmeyen kimselerle de arkadaşlık etme.

Az konuş, az ye, az uyu.

Oturmak için daha çok ıssız yerleri tercih et.

Helal yemeye çok gayret eyle.

Şüpheli şeyleri terket.

Çok kere dünyalık isteği sana ağır basar.

Ağır basan bu talep için yola düşersen, dinin elden gider.

Çok gülme, çok gülmek kalbi öldürür.

Kimseyi hakir görme.

Kimse ile münakaşa etme.

Kimseden bir şey isteme.

Hiç kimseye sana hizmet etmesi için emir verme.

Tasavvuf büyüklerine dil uzatma. Onları inkar eden felakete düşer.

 Gözlerin yaşlı, amelin temiz olsun.

Sermayen fıkıh ve din bilgisi, evin mescid olsun."

Selam Ve Dua İle.

KAYNAK

1) Menâkıb-ı Hâce Abdülhâlık Goncdüvânî (Süleymâniye Kütüphânesi, Yahya Tevfik Kısmı, No. 190)
2) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.50
3) Hadâik-ul-Verdiyye; s.110
4) Reşehât Tercümesi; s.25
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.5, s.343
6) Nefehât-ül-Üns; s.377
7) Makâmât-ı Nakşibendiyye; s.22,43

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.