Haberin Kapısı
2020-08-11 12:04:23

Yazıklar Olsun Sana Ey Nefsim

Cüneyt Varol

11 Ağustos 2020, 12:04

Nefs, müennes bir kelime olup lugatte bir kimsenin her türlü zahiri ve batıni, dünya ve ahirete bakan duyuları, manevi ve akli melekeleri, maddi ihtiyaç, arzu ve hevesleri, kendi öz varlığı, öz benliği, kişiliği, ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular gibi manalara gelmektedir (İsfahani, 2012, 1076). 

Nefs  insan; mahiyetinde mevcut bulunup kendisine çeşitli şehevi ve gazabi arzular telkin eder.
Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem'in konu'nun önemine binaen, şu Hadisi şeriflerine kulak verelim. Tebük seferinden dönünce, Ashabına Rıdvanullahi Teâlâ Aleyhim Ecmain ferman buyurdular: “Hoş geldiniz!“
En küçük cihattan en büyük cihada döndük.” Bunun üzerine Sahabiler, büyük cihadın ne olduğunu sordular. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem: “Büyük cihad: nefsin heva ve hevesine karşı yapılan cihaddır.” diye açıkladı.
Bir başka Hadisi Şerif'de Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz
"Hakiki mücahid, nefsine karşı cihad açan kimsedir." buyurdular.

Kur'an'ı Kerim'de Yusuf Süresinde
“Nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbimin merhamet ettiği müstesna.”(Yusuf, 53)

Seyyid Şerif Cürcanî Rahimehullah, kişinin kemâle ermesi için kendi nefsiyle yaptığı manevî cihada “büyük cihat”, harice karşı yapılan tebliğ ve savaşa ise “küçük cihat”der.
Çünkü nefisle cihat, en büyük cihattır. Yirmi dört saatimiz bu cihatla geçer.
Nefis, terbiye edilmeye müsaittir.
Nefis muhasebesi yapacak her bir kişinin'(ki Dünya ve Ahiret Hayatımızın Saadeti için olmazsa olmazlarından olan )
Nefsi iyi tanıyan hilelerini ve tuzaklarını bilen ve ona göre terbiye edecek olan Mürşidi Kâmil olan bir Alim'in rahlesinden geçmesi elzemdir.

Peygamber Efendimiz Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem şöyle duâ etmiştir:
“Al­lâh’ım! Rah­me­ti­ni umu­yo­rum. Gö­zü­mü açıp ka­pa­yın­ca­ya ka­dar da­hî be­ni nef­si­min he­vâ­sıy­la baş­ba­şa bı­rak­ma! Her hâ­li­mi ıs­lah ey­le! Şüp­he­siz Sen’­den baş­ka ilâh yok­tur…”(Ebû Dâ­vud, Edeb, 100-101)

İmamı Gazali Hazretlerinin iç âleminden nefsimize hitabına kulak verelim. Rabbimiz istifade edenlerden eylesin. Amin

İmâm-ı Gazâlî hazretleri nefsin istediklerini yapmaz, istemediklerini yapardı. İnsanlara nefis muhâsebesi yapmaları gerektiğini bildirirdi. Her gün yaptığı işler sebebiyle kendini hesâba çekerdi.

Nefsine şöyle hitâb ederdi:

Ey nefsim! Akıllı olduğunu iddiâ ediyorsun ve sana ahmak diyenlere kızıyorsun. Hâlbuki, senden daha ahmak kim var. Ömrünü boş şeylerle, gülüp eğlenmekle geçiriyorsun. Senin hâlin, polislerin, kendisini aradıklarını ve yakalayınca, îdâm edeceklerini bildiği hâlde, zamânını eğlence ile geçiren kâtile benzer. Bundan daha ahmak kimse olur mu?
Ey nefsim! Ecel sana yaklaşmakta, Cennet ve Cehennem'den biri, seni beklemektedir. Ecelinin, bugün gelmeyeceği ne mâlum? Bugün gelmezse, bir gün elbette gelecek. Başına gelecek şeyi, geldi bil! Çünkü, ölüm kimseye vakit tâyin etmemiş ve gece veya gündüz, çabuk veya geç, yazın veya kışın gelirim dememiştir. Herkese ansızın gelir ve hiç ummadığı zamanda gelir. İşte ona hazırlanmadın ise, bundan daha çok ahmaklık olur mu? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahlara dalmışsın. Allah'u teâlâ, bu halini görmüyor sanıyorsan, îmânsızsın! Eğer gördüğüne inanıyorsan, çok cüretkâr ve hayâsızsın ki, O'nun görmesine ehemmiyet vermiyorsun! O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Hizmetçin sana itâat etmezse, ona nasıl kızarsın! O hâlde, Allah'u teâlânın sana kızmayacağından nasıl emîn oluyorsun!
Eğer O'nun azâbını hafif görüyorsan, parmağını aleve tut! Yâhut, kızgın güneş altında bir saat otur! Yâhut da, hamam halvetinde fazlaca kal da, zavallılığını, dayanamıyacağını anla! Yok eğer, dünyâda yaptıklarına cezâ vermeyecek sanıyorsan, Kur'ân-ı kerîme ve yüz yirmi dört bin Peygambere (Aleyhimussalevâtu Vetteslimât) inanmamış oluyorsun ve hepsini yalancı yapmış oluyorsun. Çünkü, Allahu teâlâ, Nisâ sûresinin 122. Âyetinde meâlen; "Günah işleyen, cezâsını çekecektir." buyuruyor. Kötülük eden, kötülük görür. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günah işleyince, O kerîmdir, rahîmdir, beni affeder diyorsan, dünyâda, yüz binlerce kişiye niçin zahmet, açlık ve hastalık çektiriyor ve tarlasını ekmeyenlere mahsûlünü vermiyor! Şehvetlerine kavuşmak için, her hîleye baş vuruyorsun ve o vakit Allah'u teâlâ kerîmdir, rahîmdir, istediklerimi zahmetsiz bana gönderir demiyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Belki inandığını, fakat sıkıntıya gelemiyeceğini söyleyeceksin. Fazla sıkıntıya dayanamayanların, az bir zahmetle, bu sıkıntıyı önlemeleri lâzım olduğunu, Cehennem azâbından kurtulmak için dünyâda zahmete katlanmanın farz olduğunu, demek ki bilmiyorsun. Bugün dünyânın bir miktar zahmetine dayanamazsan, yarın Cehennem azâbına ve âhiretteki zillet ve alçaklığa ve tard olmaya, kovulmaya nasıl dayanacaksın? O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Para kazanmak için çok zahmet ve aşağılıklara katlanıyor ve hastalıktan kurtulmak için, bir yahûdî doktorun sözü ile, bütün şehvetlerinden vaz geçiyorsun da, Cehennem azâbının, hastalıktan ve fakirlikten daha acı olduğunu ve âhiretin dünyâdan çok uzun olduğunu bilmiyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Sonra tövbe ederim ve iyi şeyler yaparım diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişmân olup kalırsın. Yarın tövbe etmeyi, bugün etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun. Çünkü tövbe, geciktikçe zorlaşır ve ölüm yaklaşınca, hayvana yokuş önünde yem vermeye benzer ve bunun faydası yoktur. Senin bu hâlin, şu talebeye benzer ki, dersine çalışmayıp, imtihan günü hepsini öğrenirim sanır ve ilim öğrenmek için, uzun zaman lâzım olduğunu bilemez. Bunun gibi, pis nefsi temizlemek için de, uzun zaman mücâhede etmek lâzımdır. Ömür, boşuna geçince, bir ânda, bunu nasıl yapabilirsin. İhtiyârlamadan önce gençliğin, hasta olmadan önce, sıhhatin ve sıkıntı çekmeden önce rahatlığın ve ölmeden önce hayâtın kıymetini niçin bilmiyorsun? O hâlde yazıklar olsun sana ey nefsim!

Kışın muhtâç olacağın şeylerin hepsini, niçin yazdan hazırlayıp hiç geciktirmiyorsun ve bunları elde etmek için, Allahu teâlânın merhametine, ihsânına güvenmiyorsun? Hâlbuki Cehennem'in zemheriri, kışın soğuğundan az değildir ve ateşinin sıcaklığı, temmuz güneşinden aşağı değildir. Bunların hazırlığında, hiç kusur etmiyorsun da, âhiret işlerinde gevşek davranıyorsun. Bunun sebebi nedir? Yoksa âhiret ve kıyâmet gününe inanmıyor musun ve kalbindeki bu küfrü, kendinden de mi saklıyorsun? Bu ise, ebedî felâketine sebeptir. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Marifet nûrunun himâyesine sığınmayıp da, öldükten sonra, şehvet ateşinin, canını yakmasından, Allah'u teâlânın lütfu ve merhameti ile kurtulacağını sanan bir kimse, kalın elbisesinin himayesine girmeden, kışın soğuğun, Allah'u teâlânın lütfu ile kendisini üşütmeyeceğini sanan kimseye benzer. Bu kimse, bilemiyor ki, Allah'u teâlâ, birçok faydaları sağlamak için, kışı yaratmış ise de, lütuf ve merhamet ederek, elbise yapılacak şeyleri de yaratmış ve insanlara elbise yapmak için akıl ve düşünce vermiştir. Yani O'nun ihsanı, elbise teminini kolaylaştırmakta olup, elbisesiz üşümemek şeklinde değildir. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Günahların Allah'u teâlâyı kızdırdığı için azâb çekeceğini zannetme ve günahlarımın O'na ne zararı var ki, bana kızıyor deme! Zannettiğin gibi değil. Seni yakacak olan Cehennem azâbı, senin içinde ve şehvetlerinden meydana gelmektedir. Nitekim, insanın hastalığı, yediği zehirden ve içine giren zararlı şeylerden meydana gelmekte olup, tabibin sözlerini dinlemediği için, onun kızmasından hâsıl olmuyor. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Ey nefsim! Anladım ki, dünyânın nîmet ve lezzetlerine alışmışsın ve kendini onlara kaptırmışsın! Cennet'e ve Cehennem'e inanmıyorsan, bâri ölümü inkâr etme! Bu nîmet ve lezzetlerin hepsini senden alacaklar ve bunların ayrılık ateşi ile yanacaksın! Bunları istediğin kadar sev, istediğin kadar sıkı sarıl ki, ayrılık ateşi, sevgin kadar çok olur. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Dünyâya niye sarılıyorsun? Bütün dünyâ senin olsa ve dünyâdaki insanların hepsi sana secde etse, az zaman sonra sen de, onlar da toprak olacaksınız! İsimleriniz unutulacak, hatırlardan silinecek. Geçmiş pâdişâhları hatırlayan var mı? Hâlbuki sana dünyâdan az bir şey vermişler. O da bozulmakta, değişmektedir. Bunlar için, sonsuz Cennet nîmetlerini fedâ ediyorsun. O hâlde, yazıklar olsun sana ey nefsim!

Bir kimse, kıymetli ve sonsuz dayanıklı bir mücevheri verip, bununla, kırık bir saksı satın alırsa, ona nasıl gülersin? İşte dünyâ, alınan saksı gibidir. Onu kırıldı bil ve ebedi cevheri, elinden çıktı say ve sana pişmanlık ve azab kaldı bil!

Bunlar ile ve bunlar gibi sözlerle, herkes nefsini azarlayarak, kendi hakkını ödemeli ve nasihate, önce kendinden başlamalıdır! Allahu teâlâ, doğru yolda gidenlere selâmet ihsân buyursun! Âmin.

Bâyezîd-i Bistâmî Rahmetullahi Aleyh buyurur:
“Nefsimi ilâhî vuslata yolculuk yapmaya davet ettim, bu zor yolculuk husûsunda nefsim direndi ve bana güçlük çıkardı. Ben de nefsin bütün dünyevî arzularını bertarâf ederek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna yöneldim!”

"Allah’ım! Nefislerimize, heva ve heveslerimize ve şeytanlarımıza karşı bize kuvvet ver. Bizi senin Salih kullarının içine al ve onlardan eyle. Ölmeden evvel kalplerimizi sana yakınlaştır. Herkesin karşılaşacağı günden önce bizi Muhabbetullahla ile rızıklandır. Âmin.”
Selam ve Dua ile.

Yorumlar (2)

Ayhan Kalabalık 4 Yıl Önce

Allah'ım razı olsun inşAllah Amin

Ihvan 4 Yıl Önce

Çok güzel ve faydalı bir makale .Allah cc razi olsun .

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.