Haberin Kapısı
2017-07-15 15:48:43

Allah Aşkı

Cüneyt Varol

15 Temmuz 2017, 15:48

Aşk  şiddetli sevginin adıdır. Aşk, bir şeyi aşırı derece sevmek, ona tutulmak, onsuz yapamamak, hep onu düşünmek, onunla gülmek, onunla ağlamak, ancak onunla sevinip üzülmek, onsuz mutlu olamamaktır.

İnsan, aşkı ya mecazi kullanır ya da hakiki.

Mecazî aşk, fanilere gönül bağlamaktır. Hakiki aşk ise, Allah’ı sevmektir. Bazen mecazî aşk, hakiki aşka vesile olur.

Cenâb-ı Hak, kendi sevgisinin nasıl kazanılacağını her devirde peygamberleri vasıtasıyla kullarına bildirmiştir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)  şöyle buyurur: "Allah Teâlâ kıyamet gününde "Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşın gölgesinde gölgelendireceğim." buyurur." (Müslim Birr ve Sıla, 161)

Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Kim Rasul’e itaat ederse, Allâh’a itaat etmiş olur…” (en-Nisâ, 80)

(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız Bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 31)

Bizi Allâh’ın sevgisine, muhabbetine götürecek olan yegâne yol Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu aleyhi ve sellem)dir. Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu aleyhi ve sellem)’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itaat, Allâh’a itaat; O’na isyan, Allâh’a isyan sadedindedir.

Cenâb-ı Hakk’ın sevgisine nâil olabilmek için, Peygamber Efendimiz’in hayatını kendi hayatımızda tatbik etmeye gayret göstermeli ve O’nu her şeyden daha çok sevmeliyiz ki bu aşk'a vasıl olabilelim.

Bu yolun büyükleri der ki:

“Ey mârifet yolcusu! Bu yolda; sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankörlüğü şükürle; isyânı tâatla; cimriliği cömertlikle; şüpheyi yakîn ile; riyâyı ihlâs ile; ısrarı tevbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkürle değiştirmedikçe mesafe alamazsın!..”

Bütün bunların tam tecellisi için ise en çok dikkat edeceğimiz hususların başında helâl gıda gelir. Çünkü helâl lokma, vücutta hikmet, ilim ve mârifeti besler, gönülde Allah aşkı, Allah şevki ve sevgisini uyandırır. Bu da, mârifetullahı yani Allah aşk'ını artırır. Harama bulaşan gönül ise, hiçbir zaman mârifet zevkini tadamaz.

İmam Gazâlî -rahmetullâhi aleyh- buyurur ki:

“Dünyada mârifet zevkine varamayan, âhirette müşâhede tadını alamayacaktır. Kişi dünyada kazanıp bedelini ödemediği bir şeye âhirette nasıl sahip olabilir ki?!. Burada herkes neyi ekmişse âhirette onu biçecektir. Herkes yaşadığı gibi ölecek ve öldüğü gibi dirilecektir. İşte dünyada mârifete, yani Hakk’ı tanıyıp mûcibince amel edebilmeye ne kadar muvaffak olmuş ise, âhirette onun nimetine o derecede nâil olacaktır.”

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, Aşk'ı yani muhabbeti tohuma, mârifetullahı da güneşe benzeterek buyurur ki:

“Bizim vazifemiz, içlerdeki fânî alâkaları temizlemek ve gönle muhabbet tohumu ekmek, ekilmiş olanları da hakikat zemzemiyle sulayıp yeşerterek mârifetullah güneşiyle bir ihlâs fidanı hâline getirmektir.”

Rivâyete göre İsa -aleyhisselâm-, teninde alacalar bulunan ve iki şakağı da çökmüş bir şahsa rastladı. O şahıs, üzerindeki hastalıklara aldırmayarak:

“–Yâ Rabbi! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, mahlûkâtın pek çoğunu müptelâ kıldığın dertten beni halâs eyledin!..” diyordu.

İsa -aleyhisselâm-, muhatabının idrak ve fikriyatının kemâlini yoklamak maksadıyla ona:

“–Ey kişi! Allah’ın senden giderdiği hangi dert var ki?!.” dedi.

Hasta şöyle cevap verdi:

“–Ey Rûhullah! En fecî hastalık ve belâ, kalbin Hak’tan gâfil ve mahrum olmasıdır. Şükürler olsun ki Allah Teâlâ, beni bundan muhafaza buyurmuştur. Zira ben Cenâb-ı Hakk’ın kalbime verdiği aşk-ı ilâhî ve mârifetullah lezzetinin neş’esi içindeyim. Onun dışındaki dünya nimetlerini görmüyor ve hissetmiyorum bile.”

Cenâb-ı Hakk’ın sevgisine ve bu aşk'ın zirvesine nâil olabilmemiz için,bizlerde Peygamber Efendimiz (sallâllâhu aleyhi ve sellem)in  hadîs-i şerîfleriyle yolumuza ışık tutan sözlerini hayatlarımıza tatbik edeceğiz.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cenâb-ı Hakkʼın şöyle buyurduğunu bildiriyor:

“Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır. Nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben onun (âdeta) işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı, akleden kalbi ve konuşan dili olurum. Ben’den her ne isterse, onu mutlakâ veririm. Bana sığınırsa, onu korurum.” (Bkz. Buhârî, Rikāk, 38; Ahmed, VI, 256; Heysemî, II, 248)

Diğer bâzı hadîs-i şerîflerde de Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyuruyor:

“Allah, takvâ sahibi, gönül zengini ve kendisini ibadete vererek şan ve şöhretten uzak duran, nefsinin ıslâhı ile meşgul olan kulunu sever.” (Müslim, Zühd, 11)

“Dünyaya karşı zâhid ol, ona rağbet gösterme ki, Allah seni sevsin. İnsanların ellerinde bulunan şeylere karşı zâhid ol, onları isteme ki, insanlar da seni sevsin.” (İbn-i Mâce, Zühd, 1)

“Allah -celle celâlühû- çok hayâlı ve çok gizlidir. Bu nedenle hayâyı ve örtünmeyi sever.” (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1/4012)

“Allah, bir toplulukla gece yolculuğuna çıkan ve o toplulukta bulunanlara uykunun en tatlı olduğu ve başlarını yere koyup uyudukları bir zamanda kalkıp Allâh’a yalvarıp yakaran ve Allâh’ın âyetlerini okuyan kimseyi sever.”(Nesâî, Zekât, 75)

“Allah, (bir şey) satarken, alırken, borcunu öderken ve borcunu alırken müsâmaha gösteren kulunu sever.”(İmâm-ı Mâlik, Muvatta’, Büyû, 46)

“Allah Teâlâ, eskiden beri gelen kardeşliğe devam etmeyi sever.” (Deylemî, Müsned, I, 154)

“Allah -celle celâlühû-, hamdi sever. Hamdi kendisi için zikir, kulları için de âhiret azığı eylemiştir.” (Deylemî,Müsned, I, 155)

“Allah -celle celâlühû-, ehlini geçindirmek için çalışıp kazanan mü’min kulunu sever.” (Deylemî, Müsned, I, 155)

“Allah Teâlâ, çeşitli imtihanlara tâbi tutulup da çok çok tevbe eden mü’min kulunu sever.” (Ahmed, I, 80, 103; Deylemî, Müsned, I, 156)

“Allah Teâlâ, seksen yaşında gibi olgun davranan yirmi yaşındaki genci sever. Yirmi yaşındaymış gibi davranan altmış yaşındaki kimseye de buğzeder.” (Deylemî, Müsned, I, 156)

“Allah Teâlâ güzel ahlâkı sever.” (Deylemî, Müsned, I, 156)

“Allah -celle celâlühû-, bir iş yaptığında sağlam ve güzel yapan kişiyi sever.” (Deylemî, Müsned, I, 157)

“Allah katında en sevgili kul, âilesine en faydalı olan kimsedir.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 9)

“Allah Teâlâ cömert ve ihsan sahibidir, cömertliği sever ve yüksek ahlâkı da sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 60)

“Allah Teâlâ tevbe eden genci sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

“Allah Teâlâ, gençliğini Allâh’ın tâatinde geçiren genci sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

“Allah Teâlâ duâda ısrâr edenleri sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

“Allah Teâlâ, kulunu helâl peşinde koşmaktan yorulmuş vaziyette görmeyi sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 65)

Peygamber Efendimiz’in güzel ahlâkından ibâret olan hayatını yaşayabildiğimiz nisbette Cenâb-ı Hakk’ın Aşk'ına muhabbetine nâil oluruz. Allâh’ın sevgisi gönüllerimizde yer etmeye başlar. Rızâsına muvâfık hareket edildiği müddetçe de bu yakınlık artar.

Son söz olarak Cenâb-ı Hakk’a şu hadîs-i şerîf ile ilticâ edelim:

“Allâh’ım, Sen’den Senʼi sevmeyi, Senʼi seven kişiyi sevmeyi, Sen’in sevgine ulaştıran (sâlih) ameli isterim.” (Tirmizî, Deavât, 72) Âmîn!    Selam ve Dua İle.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.