Haberin Kapısı

İslam tarihinde Yükseköğretim Kurumları ve Medreseler

EĞİTİM

İslam tarihinde Medreselerin gelişimini, eğitim-öğretim faaliyetlerinin başladığı devre kadar götürmek mümkündür. Genel anlamda resmi ve sarayın dışında herkese açık ilk okuma ve araştırma enstitüleri inşa edilmiş, eğitim müessesesi muntazam ve sistemli bir devlet teşekkülü haline getirilmiş, âlimlerin ve talebelerin geçim kaygısı taşımadan ilimle uğraşmaları sağlanmıştır.

İslam tarihinde eğitim ve öğretim kurumlarının genel adı olan medrese, sözlükte "okumak", "anlamak", "bir metni öğrenmek ve ezberlemek için tekrarlamak" anlamına gelen ders (dirase) kökünden mekân ismidir (Bozkurt, 2003). Ayrıca "talebenin ilim öğrendiği yer" manasında olup özellikle sıbyan mektebinin üstünde eğitim ve öğretim yapılan tahsil medreseleri anlamını taşır. Daha önceki devirlerde bu seviyelerde eğitim ve öğretim müesseseleri olduğu halde ilk olarak Nişabur havalisinde kurulan eğitim ve öğretim müesseselerine de bu adın verildiği anlaşılmaktadır (Baltacı, 1976). Devamında ise medrese sözcüğü, "İslam ülkelerinde, görenekçi yöntemlerle yürütülen öğretim kurumu" anlamında kullanılmıştır. Medreseler genel olarak sıbyan mektebi mezunlarının eğitildiği öğretim kurumlarıdır (Demiralp, 1999). "Arapça ders okutulacak yerle beraber talebenin içinde oturup ders okuduğu bina manasına da gelen" medrese (Pakalın, 1983); "ders yapılan veya ders çalışılan yer" manasına gelmektedir (Kütükoğlu, 2000). Bütün bu tanımlamalardan medresenin, öğrencilerin içinde oturup ders okuduğu bina anlamına geldiği ve İslam eğitim sisteminde orta ve yükseköğretimi düzenleyen bir kurum olduğu ortaya çıkıyor.

Medreseler üç ana sebep üzerine kurulmuştur. Bunlar;

1- Müderris yetiştirmek,

2- Devlet adamı yetiştirmek,

3- Adalet mensuplarını yetiştirmek dolayısı ile cehaleti yok etme amacını taşır. Yıkıcı akımların artması, devlet adamlarının tedbir almasına sebebiyet verdi ve bu yüzden medrese çalışmalarına hız verildi (Bozkurt, 2003).

MEDRESELERİN AÇILMASI

Medreselerin tarihi gelişimini, İslam tarihinde eğitim-öğretim faaliyetlerinin başladığı devre kadar götürmek mümkündür. Ancak bir millette ilmin başlangıç tarihini kesin bir şekilde tespit etmek hemen hemen mümkün değildir (Adıvar, 1943). Bu doğrultuda şunları kaydetmektedir: "İlim, bir harbin ilanı, bir sulhun akti yahut istiklal gibi muayyen bir günde asla başlamış değildir". Her ne kadar bir millette ilmin başlangıç tarihi kesin sınırlarla tespit edilemese de, kaynaklar umumiyetle İslam dünyasında eğitim sisteminin başlangıcını Hz. Peygamber zamanına kadar götürmektedirler. İslam'da toplu öğretimin yapıldığı ilk yer, Erkam bin Ebu'l-Erkam'ın evidir. Hz. Peygamber orada Müslümanlara Kur'an öğretiyordu (Atçeken, 1998).

Başlangıçta sistemli bir eğitim-öğretim faaliyetinden söz etmek mümkün olmasa gerektir. Eğitim faaliyetleri, her şeyden önce yeni bir dinin prensiplerinin öğretilmesine yönelikti. Bu durum Müslümanları camiye yöneltti. Dar cemaat yapısı içerisinde Hz. Peygamber ve çevresi, tabii birer öğretmen durumundaydılar; bu ilk öğretmenler, bu cemaatin daha ziyade yeni dinle ilgili öğrenmek istediklerini sözlü olarak öğretiyorlardı (Unan, 1999).

Hadislerde ders ve tedarüs kelimeleri geçtiği halde ders yapılan mekânlara ilk devirlerde medrese denilmemiştir. Hz. Peygamber döneminde Medine'de Kur'an öğreniminin yapıldığı bir eve Daru'l Kurra adı veriliyordu. Bu evin medreselerin kuruluşunda bir başlangıç olduğu ileri sürülmüştür. Ancak ilk inşa edildiği günden itibaren bir eğitim ve öğretim kurumu olarak da görev yapan Mescid-i Nebevi'yi medresenin ilk modeli kabul etmek daha doğru olur. Mescitler, müstakil medrese binalarının inşasından sonra da dershane işlevini sürdürmüştür (Bozkurt, 2003).

Medine mescidinin planında bir de "Suffa" denilen mektep bulunmaktaydı. Suffa'nın ihtiyaca cevap vermemesi üzerine de Medine'de dokuz mescitte daha tedris faaliyeti yürütüldü. Emeviler devrinde ise büyüklerin eğitimi camilerde yürütülürken çocukların eğitimine daha çok önem verildiği ve bu maksatla büyük "küttablar" açıldığı görülmektedir (Baltacı, 1979).

Diğer bir ifadeyle zaman içerisinde ihtiyaçların büyümesi, cemiyetlerin dağılması üzerine yeni yerler ortaya çıktı. Emeviler devrinde (661-750) çocuklar için müstakil mektepler açıldı. Bu türdeki mekteplere "küttap" veya "mektep" ve öğretmenlerine de "muallim" denilirdi. Buralarda sadece din eğitimi yapılmıyor, her çeşit müspet ilimler de okutuluyordu (Atçeken, 1998).

Abbasiler devri İslam maarif tarihinde önemli bir merhaledir. Genel anlamda resmi ve sarayın dışında herkese açık ilk okuma ve daha doğrusu araştırma enstitüsü veya akademisi, Halife Me'mun devrinde Zerdüşt okullarının ilhamıyla H. 832'de Bağdat'ta kurulmuştur. "Beytü'l-Hikme" denilen bu müesseselerde Arap, Yahudi ve Hıristiyan ilim adamları beraber çalışıyorlar; yunan, Hint ve eski İran kültürüne ait kaynakları tetkik ediyorlardı yine bu devirde Bağdat'ta "Beytü'l-İlim" ve "Daru'l-İlim" adıyla açılan müesseselerin de medreselerin doğuşuna müessir oldukları anlaşılıyor (Atçeken, 1998).

"Medrese" adı altında ilk müessesenin ne zaman inşa edildiği hususunda farklı görüşler bulunmaktadırlar. İslam tarihçileri umumiyetle Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medresesinin ilk kurulan medrese olduğunu kaydetseler de bu medrese inşa edilmeden önce medresenin var olduğu bilinmektedir. Ancak Bağdat'taki Medrese-i Nizamiyenin İslam ilim tarihinde ilk medrese sayılması, bu medresenin umumi ve tam teşkilatlı olması, müderris ve talebenin barınması ve beslenmesi için vakıflar bulunması itibariyledir diyebiliriz. Öyle ki; Bağdat Nizamiye'sinde 6.000 talebe aynı anda eğitim öğretim görüyordu. Bu kuruluşun senelik masrafı ise 15.000 dinar olduğu tahmin edilmektedir (Anadol, Abbasova, 2000). Burada okutulan derslere bakıldığında ise; Kur'an ve Kur'an ilimleri, Hadis ve İlimleri, Şafii usulü fıkhı ve Eş'ari Kelamı, Şafii Fıkıhı, Arapça ve ilimleri, Arapça ve kısımları, Riyaziyat ve Feraiz (aritmek ve mirasın taksimi ile ilgili ilim)'dir (Talas, 2000).

Irak ve Suriye şehirlerinde, medrese açma hareketi V. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamıştır. Nureddin Mahmud Zengi, Şafiler için, Şam'da, Halep'te, Hama'da medreseler yaptırmıştır. Medreseler özellikle Şam da çok gelişmiştir. Bu konudaki bilgiler Muhyiddin al- Nu'aymi'nin Tanbih al-Talib ve İrsad al-Daris adlı eserlerinde bulunmaktadır (Eyice, 1978).

Endülüs medreseleri, İslam kültür ve medeniyetinin gelişmesine sebep olmuş, hatta bu medeniyetin Avrupa'ya geçiş yollarından biri haline gelmişlerdir. Yetiştirdikleri âlimlerin eserleri, yüzyıllarca batı üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur (Yıldız, 1988).

İslam yazarları genellikle Selçuklu sultanları Alp Arslan (1063-1072) ve Melikşah' ın (1072-1092) ünlü veziri Nizam'ül-Mülk'ü (Ö.1092) medresenin kurucusu olarak kabul ederler. Fakat bugün, İslam dünyasında özel vakfiyelerle kurulup devlet tarafından yardım gören medreselerin Nizam'ül-Mülk'ten önce mevcut olduğunu biliyoruz. Gazneli Sultan Mahmud (997-1030) zamanında, Nişabur'da dört medrese vardı ve Sultan Mahmud, Gazne şehrinde yüksek eğitim yapan bir okul kurmuştu. Mahmud'un oğlu ve halefi I. Mesud (1030-1040) da pek çok medrese inşa etmiştir. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey'in (1037-1063) de Nişaburda 1046 yılında bir medrese yaptırttığı biliniyor. Şu halde, Nizam'ül-mülk genellikle sanıldığı gibi medresenin kurucusu değil, mevcut fakat dağınık bir eğitim müessesesini muntazam ve sistemli bir devlet teşekkülü haline getiren kimsedir. Yani, Nizamiyeleri bir başlangıç değil, tarihi bir gelişmenin dönüm noktası veya zirvesi şeklinde değerlendirmek daha uygun olur (Kuran, 1969).

Diğer bir ifadeyle medrese denince ilk akla gelen Alp Arslan'ın veziri olan Nizam'ül - Mülk tarafından Bağdat ve Nişabur'da açılan nizamiye medreseleridir. Bunların yanında Merv, Herat, Belh, Basra, İsfahan, Musul, Cizre ve Rey gibi şehirlerde de nizamiye medreseleri açılmıştır. Açılan bu medreselerin devamlılığının sağlanması için Nizam'ül-Mülk vakıflar kurulmuş; âlimlerin ve talebelerin geçim kaygısı taşımadan ilimle uğraşmalarını sağlamıştır. Bu sistemle ilmi seviyelerini yükselten Selçuklular, Şii Fatımiler' in Kahire' de kurdukları El - ezher ve Darü'l Hikme vasıtası ile yürüttükleri propaganda faaliyetlerine de karşı koyabilmişlerdir. Büyük Selçuklu devletinin dağılmasının ardından kurulan devletler, onların izini takip etmiştir. Nizam'ül-Mülk'ün, İran ve Aşağı Mezopotamya'da yaptığını, Nureddin Mahmud Zengi ve Selahaddin Eyyübi yukarı Mezopotamya, Suriye ve Mısır'da gerçekleştirmiş, böylece medrese sistemi Batı'ya doğru yayılmıştır. Dımaşk'ta ilk Darü'l Hadis'i kuran Nureddin Mahmud Zengi döneminde medreselerin Suriye'nin bütün şehir ve köylerine kadar ulaştığı belirtilmektedir (Bozkurt, 2003).

Öyle ki Eyyübiler devrinde; Selahaddin Eyyubi, diğer sultanlar, emirler, nüfuzlu devlet adamları ve zengin kişiler tarafından Mısır, Kudüs, Suriye, Hicaz ve Yemen' de birçok medrese inşa edilmiştir. Eyyübiler döneminde sadece Dımaşk' ta doksanın üzerinde medrese bulunduğu bildirilmektedir. Nizam'ül-Mülk'ten sonra en çok medrese kurmakla ün kazanan şahsiyetin Selahaddin Eyyubi olduğu belirtilmektedir.

Büyük Selçuklulardan sonra, medrese kurma faaliyetleri devam etmiştir. Selçuklulardan sonra gelenlerde onların izlediği sistemi sürdürmüşlerdir. Musul, Şam ve çevrelerinde hâkim olan Türk atabeklerinden Nureddin Zengi Şam, Halep, hama, Hıms gibi yerlerde medreseler inşa ettirmiştir (Yıldız, 1988). Hatta Türklerin Anadolu'ya gelişinden itibaren bu coğrafyada birçok medresenin yapıldığı görülmektedir. Anadolu Selçukluları, Anadolu'da bir şehri fethettiklerinde ilk iş olarak cami, medrese, zaviye inşa ederek tüccarları, din adamlarını ve Türk nüfusu buralara yerleştirilmişlerdir (Bozkurt, 2003; Yıldız, 1988). Bu medreselerde okutulan derslere bakıldığında ise Hadis İlmi, Fıkıh, Kelam, Riyaziye, Tp, Edebiyat, Belagat ve Aruz gibi derslerin olduğu görülmektedir (Anadol ve Abbasova, 2002).

İslam tarihinde ilk inşa edilen medreselerden bazıları şunlardır (Atay, 1983):

  • H. 349 / M. 960 tarihinde Ebu'l- Velid Hasan b. Muhammed Emevi'nin Nişabur'da yaptırdığı medrese,

  • H. 354 / M. 965'ten önce İbn Hibban Teymi'nin Nişabur'da inşa ettirdiği medrese,

  • H. 402 / M. 1011'den önce Nişabur'da yapılan Es-Saidiyi Medresesi,

  • H. 405 / M. 1014'den önce Nişabur'da yapılan Ebu Osman Sabuni Medresesi,

  • H. 405 / M. 1015'den önce Nişabur'da yapılan İbn Furek Medresesi,

  • H. 450/M. 1058'den önce Buşih'te yapılan İbn Gadiret Esedi Medresesi.

Ahmed Gül (1999) ise yukarıdaki altı medreseyi içine alan on dört medreseyi kaydetmiştir. Medreseler sırasıyla şöyledir;

H. 349 / M. 960 Ebu'l- Velid Hasan b. Muhammed El-Ümevi'nin Nişabur'da yaptırdığı medrese, Nişabur'da Şafii Fakihi Es-Saig En-Neysaburi için yaptırılan özel mektep: bu fıkıh, kelam, hadis, tefsir, Kur'an ve diğer İslami ilimlerin okutulduğu ilk müstakil medresedir, Nişabur'da H. 353 / M. 965'ten önce İbn Hibban Et-Teymi'nin yaptırdığı medrese, Ebu Hatim El-Busti'nin özel medresesi, Ebu Ali El-Hüseyni'nin hadis mektebi. Bu mektebin 1000 öğrencisi vardır, H. 402 / M. 1014'ten önce Nişabur'da yapılan Es-Sa'idiyye Medresesi, H. 405 / M. 1014'ten önce Nişabur'da yapılan Ebu Osman Es-Sabunı Medresesi, H. 405 / M. 1015'ten önce Nişabur'da yapılan İbn Furek Medresesi, Nişabur'da Beyhakkıye Medresesi: Şafi Fakihi Ebu Bekr El - Beyhaki H. 441 / M. 1050'de yaptırdı, Gazneli Mahmud Gazne'de, kardeşi Nasır b. Sebüktekin'in Nişabur'da H. 437 / M. 1046'da yaptırdığı medrese, Tuğrul Bey Nişabur'da H. 437 / M. 1046'da yaptırdığı medrese, Buşih'te H. 450 / M. 1058'den önce yapılan İbn Gadiret el-Esedi Medresesi, Taberan ve Bağdat'tan açılan medreseler: bunlar da daha ziyade fıkıh öğretimi yapılıyordu, Nişabur'da Ebu Ali El-Hüseyni ve Ebu'l Kasım El - Kureyşi tarafından açılan öğretim müesseseleridir.

Bozkurt (2003), kaynaklarda medrese olarak anılan ilk eserin, fakih ve muhaddis Ebu Bekir Ahmed b. İshak Es-Sıbgi tarafından Nişabur'da kurulan “Daru's - Sünne" olduğunu kaydeder. Hasan b. Ahmed el-Mahledi ve Muhammed b. Hüseyin el-Haseni gibi hadis âlimlerinin imla meclisleri düzenlediği bu Daru's Sünne'de 1000 kadar öğrencinin ders yapabildiği belirtilmektedir.

Yine Bozkurt'un naklettiğine göre (2003); İbn-i Kesir, Büveyhi hükümdarlarından Bahaüddevle zamanında vezirlik görevine getirilen Ebu Nasr Sabür b. Erdeşir'in Bağdat'ın batısındaki Kerh'te kurduğu Daru'l - İlm Fukahı için tahsis edilen ilk medrese olduğunu söyler. Buranın nizamiye medreselerinden çok önce kurulduğu belirtilmektedir. Bağdat'taki Nizamiyeden önce Nişabur başta olmak üzere doğu İslam dünyasında otuzdan fazla medresenin kurulduğu ifade edilmektedir. Horasan ve Maveraünnehir'in çeşitli bölgelerinde fıkıh ve hadis öğretimi için Nizamiye Medreseleri'nden önce birçok medrese kurulmuştu (Kazıcı, 1995).

Medreselerin resmi bir teşekkül olarak devlet eliyle kurulması X.asırda Karahanlılar zamanında vuku bulmuştur. İlk defa Karahanlı hükümdarı Aslan Gazi Tabgaç Han Merv'de bir medrese tesis etti ve vefatında orada defnoldu (Atçeken, 1998; Baltacı, 1976).

Şiiliğin yayılmasını engellemek ve devletin ihtiyacı olan ilim adamı, idareci ve bürokratları yetiştirmek maksadı ile Sünni Selçuklu Türk - İslam Devleti'nce Nizamiye ve diğer adlarla medreseler kurulmuş ve Sünni inanca dayalı İslami ilimler okutulmaya başlanmıştır (Gül, 2003). Devletlerini sağlam temellere oturtmak ve Bâtıni inançlara karşı en faydalı yolun ilmi yaymak olduğunu anlayan Selçuklularda medreseler, bu gayenin tahakkuku için ortaya çıkmış ve sonra geliştirilmiştir. Gerçekten de bir ilim ocağı olarak medreselerin geniş anlamda devlet eli ile kurulup teşkilatlanması ve vakıf suretiyle parasız olması Selçukluların eseridir (Kazıcı, 1995).

Tüm bu bilgiler ışığında; medrese her İslam ülkesinde farklı şartlar altında meydana gelmiş, ilk medreseler Türkistan ve Horasan'da kurulduktan sonra diğer İslam ülkelerine yayılmıştır. Devamında ise unutulmaması gereken bir gerçek olarak; Medreselerin büyüklüğü, kurumda görev yapan görevlilerin sayısına ve okutulan derslere göre de değişmekteydi. Hatta ve hatta medrese, ister bir hayırseverden, isterse devlet tarafından yapılmış olsun, ders okumak ve ilim tahsil etmek için yapıldığından, yaptıranın kafasında, kendine göre bir programı mevcuttu. Onu medresenin vakfiyesine yazdırmak ihmal edilmezdi (Atçeken, 1998).

Tunay KARAKÖK

BARTIN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.