Haberin Kapısı

Öğretmen-Öğrenci İlişkileri

EĞİTİM

Öğretmen, sadece öğrencilerine bilgi yükleyen kişiler değildir. Ayrıca, öğren­ci de sadece bilgi alan birer makine değildir. Bu iki varlık, kendi içlerinde büyük bir okyanus taşırlar. Bu okyanus bazen coşar ve karşılıklı konuşmaya, rehberliğe veya yol göstermeye ihtiyaç duyar.

Öğretmen, öğrencilerindeki değişimi yakın­dan takip eder. Gerekli gördüğü zamanlarda müdahale eder. Nasihat eder. Yanlış bir yola giriyorsa yol gösterir. Hz. Peygamber (sav) hayatında bunu sürekli uygu­lamıştır. Bir gün Allah Rasûlü (sav) bize namaz kıldırdı. Sonra mübarek yüzünü bize çevirerek, gözleri yaşartan, kalpleri yerinden oynatan son derece güzel ve tesirli bir öğüt verdi. İçimizden bir adam dedi ki:"Ey Allah'ın Rasûlü! Sanki bu bize veda eden birinin öğüdü gibi geldi. Bize tavsiyen nedir?" Şöyle buyurdu: "Size Allah'tan korkmanızı, dinleyip itaat etmenizi tavsiye derim. Habeşli bir köle bile (başınıza geçse) ona itaat etmelisiniz. Çünkü benden sonra yaşayanlar birçok ihtilaflar göreceklerdir. Onun için benim sünnetime, hidayete ermiş doğru yolda olan raşit halifelerin sünnetine sarılın. Ona sımsıkı sarılın. Sonradan icat edilmiş (İslam'a aykırı) işlerden uzak durun. Çünkü sonradan icat edilmiş her şey bid'attır. Her bid'at da dalalettir." 

Öğretmenler

Yeryüzünün en fedakâr insanları öğretmenlerdir. Onlar, yarınlarımızı hazırla­maktadırlar. Öğretmenleri idealist olmayan, iyi yetişmemiş toplumlar yok olma­ya mahkûmdurlar. Bu nedenle, toplumların yarınlarına verdikleri önem, öğret­menlerine gösterdikleri özen ve saygıdan anlaşılmaktadır. Öğretmeni, sosyal ve ekonomik sorunlarını çözememiş toplumlarda yarınların garantisi ve sağlıklı bir neslin oluşma şansı bulunmamaktadır.

Öğretmenlerin var oluş gayesi, toplumun ve insanların fikir ve davranışları­nı tanzim etmek ve toplumla barışık, sağlıklı bireyler yetiştirmektir. Bu nedenle önce öğretmenlerin sağlam olması gerekmektedir. Cumhuriyetin ilk dönemle­rinde sorunlu, başarısız, suçlu ve problemli öğretmenler doğuya sürgüne gön­derilirdi. Bu aslında doğu insanlarına vurulmuş en büyük darbeydi. Bu sorunlu öğretmenler, doğuya gelerek buradaki genç dimağları zehirlediler. Bir süre son­ra doğuda terör ve sorunlar baş göstermeye başladı. Devlet, olayı polisiye ted­birlerle çözmeye çalışırken asıl hatanın nereden kaynaklandığını göz ardı etti. Hâlbuki genç zihinleri batıdaki çocuklarımızı emanet etmek istemediğimiz kişi­lere teslim etmekle aslında yarınlarımızı teslim etmiş olduğumuzu anlamadık.

Aslında öğretmen bir gönül pınarıdır. Hep çevresindekilere güzellikler verir. Sürekli ileri doğru akar. Ama bu pınar kirletilirse kan ve irin taşıyarak insanları zehirler. Bu nedenle pınarlarımız korunmalıdır. Öğretmenin hedefi cehaleti or­tadan kaldırmak, insanlara bilgi sunmaktır. [1]

Öğretmen kelimesinin diğer karşılığı muallimdir. Yani ilim öğretendir. Çünkü o, aynı zamanda insanlara ilim öğretir. Diğer kavramlarda mürebbi, yani terbiye edendir. O, ana ve babalarının bile aciz kalmış olduğu terbiye işlevini yerine ge­tirir. Mürebbi kelimesi Rab sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Rab sözünün daha ziyade Allah'ın terbiye edici ve öğretici niteliği için kullanıldığı görülmektedir. Kelime olarak "besleyen, büyüten, ziyadeleştiren, yetiştiren" manalarına gel­mektedir ki, bunların eğitim ve öğretimle ilgisi açıktır.2

Geç dönemde müderris, yani ders veren kişi kavramı daha bir yaygınlık ka­zanmıştır. Ayrıca Araplar, yaşlı bilgelere Şeyh de demişlerdir. Ülkemizde artık öğretmen yani öğreten kişi kavramı yaygınlık kazansa da lise ve üniversitelerde hoca, üstat kavramı daha çok kullanılmaktadır.

Öğretme sanatının niteliğinin artırılması için, devletin öğretmenlerin tümü­nü uzmanlaştırması en doğru çözümdür. Uzmanlaştırma dediğimiz olgu, tüm öğretmenlerin akademik kariyer yapmasının sağlanmasıdır. Düşünebiliyor mu­sunuz? Matematik doktoru, tarih profesörü lise öğretmeni olarak bizlere ders verdiğinde kalite nasıl artacak. Yani tüm öğretmenler akademik kariyer yaptık­larında alan bilgileri arttığı gibi daha da verimli olacaklardır.

Öğretmenlik sanatını maalesef günümüzde insanlar bir meslek olarak gör­meye eğilimlidirler. Hâlbuki bu bir sanat ve idealdir. Bir işi sanat ve idealden alıp mesleğe sıkıştırırsanız, varlık sebebi sadece para kazanma ve geçinme üzerine bina etmiş olursunuz. Bu durum, hem eğitimin niteliğini bozmakta hem de öğ­retmenlerin özverisini sarsmaktadır. Yapılması gereken en önemli iş, bir an önce öğretmenleri asli kimliğine kavuşturmaktır.

Öğrenciler

Eğitim iki boyutludur. Öğretmen ve öğrenci, biri olmadan diğeri de asla ol­maz. Öğretmenlerin anlatıldığı yerde mutlaka öğrencinin de anlatılması gerekir. Öğrenci kavramı öğrenmekten gelmektedir. Öğrenme işine talip olan veya öğ­renen demektir. Ülkemizde daha önceleri talebe sözcüğü bu anlamda kullanılı­yordu. Talebe kelimesi talep etme, isteme anlamına gelmektedir ki öğrenci ilmi talep ettiği için bu kelime kullanılmıştır. Kanımca da daha orijinal ve kapsamlı­dır.

Öğrenci olmayı yalnız herkes beceremez. Öncelikle gerçekten talip olmak gerekir. Fakat maalesef günümüz eğitim sisteminde gerçek anlamda bir öğrenci kitlesi (yani talip) bulunmamaktadır. Eğitim, not üzerine bina edilmiş durum­dadır. Öğrenci olarak görünenlerin tek misyonu notlarını yükseltip sınıfları geç­mektir. Dolayısıyla eğitim sistemimizde her şey var ama bilgi yani ilim bulunma­maktadır.

Günümüz modern eğitim sisteminin diğer bir yanılgısı da, yapılan müfredatlar bilgiyi iletmekten ziyade gençlerin zamanını çalmaya yöneliktir. Örneğin bir lise eğitimi, tamamen gereksiz ve zaman alan bir sistemdir. Yani sistem eleştirisi gerçek anlamda yapılmamış olup, gereksiz bilgilerle gençler aptallaştırmakta­dır. Kitabımızın başında değindiğimiz eğitimde hedef olgusu burada iyice otur­mamış, tüm vatandaşların her şeyi bildiği ama aslında hiçbir şey bilmedikleri yığınlara dönüştürülmüştür.

Hâlbuki lise eğitimi yerine ilköğretimden sonra direk uzmanlaşmaya yönel- se, yani üniversite eğitimi verilse zaman ve para israfı önlenmiş olur. Üniversite eğitiminin kalitesi artırılarak dört yıl yerine 5 veya 6 yıla çıkarılıp ilk yıl ciddi bir dil eğitimi verildiğinde kalitemiz daha da artacaktır. Böylece gençler, yirmiye merdiven dayadıklarında doktor, mühendis veya diğer alanlarda yetişmiş ola­cak, hayatlarının en dinamik dönemlerinde toplum hizmetine gireceklerdir.

Bizim burada anlattığımız aslında bir ütopya... Ama yine de söylemekten kendimizi alamıyoruz. Bugün ülkemizde var olan şekildeki eğitim sistemi tama­men müstemleke mantığının bir ürünüdür. Öğrenciler, birçok gereksiz derslerle veya ünitelerle boğuşturularak aptallaştırılmaktadır.

İbrahim Halil Er - Hz Muhammed (sav) Eğitim Metodu

----------------------------------

[1] Camiul Fevaid 127, Tirmizî ve aynı lafızla Ebû Davut,]

[2] Akyüz, Vecdi, Asrı Saadette İslam,

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.