Haberin Kapısı

Kuş Olsaydınız Anlardınız

HİKAYELER

‘’Anneciğim, akşam ezanı okundu mu? İsmet neden tıkınıp duruyor?’’

Güzel bir günün sabahında uyanıyoruz. Annem ne kahvaltı ne de okul için bizi uyandırmaya geliyor. Ramazan ayında olduğumuz için kahvaltıya, tatilde olduğumuz için de okula gerek olmuyor. Ama kardeşim İsmet’i uyandırmak için güçlü birisine gerek var. Ya da bir kova suya.

……

Mahallenin tüm çocukları söğüt ağacımızın altında toplanmışlar bile..

‘’Merhaba arkadaşlar!’’ diye bir selam çakarak İsmet’le söğüt ağacının dibine oturuyoruz.

Mahallenin çocukları Ramazan ayı ve oruç hakkında ateşli ateşli tartışıyorlar. ‘’Ben geçen sene tam on altı tane oruç tutmuştum. Bu sene de yirmi ç tane tutacağım’’ diyor Serhat.

Ali, ‘’O da bir şey mi?’’ diye övünüyor… ‘’Ben üç sene önce tutmuştum o kadarını. Geçen sene ise orucunun hepsini tuttum. Bu sene de öyle olacak.’’

‘’Biz de on beş yaşında olsaydık, senin kadar çok tutabilirdik.’’ Bunları altta kalmayı asla hazmedemeyen Selçuk söylüyor. Sonra da ‘’Ben geçen sene on üç buçuk tane tutmuştum’’ diye ekliyor.

Bir kahkaha patlatıyor Ali. ‘’Demek oruçları yarım tutuyorsun ha!’’

Bu tartışmanın sonunda bir kavganın çıkması kaçınılmaz görünüyor. Buna engel olmam lazım. ‘’Arkadaşlar!’’ diyorum neşeyle. ‘’Var mısınız söğüt ağacının üzerinde kovboyculuk oynamaya? Hem iftara kadar da vakit geçirmiş oluruz.’’

‘’İftar da ne demek?’’ diye soruyor Okan.

Ali hemen bilgiçlik taslıyor. ‘’İftar vakti orucun başladığı zamandır. Orucun bittiği zamana ise, imsak denir.’’

‘’Galiba karıştırıyorsun Ali, sakın söylediklerinin tersi olmasın…’’

Bu arada Okan’ın kafası iyice karışmış olacak ki, söylenenleri kendi kendine tekrar ediyor. ‘’Orucun başlamasına imsak, bitmesine iftar denir. Peki sahur bunun neresinde?’’ Bu soruya hepimiz gülüyoruz. ‘’Sahur, gece yarısı kalkıp yediğin yemek zamanıdır Okan. Hani şu davulların çalmaya başladığı zaman.’’ ‘’Şimdi anladım’’ diyerek kafasını sallıyor Okan.

…Söğüt ağacının ince dallarından güzel düdükler yapmak için kolları sıvıyoruz. Saatime bakıyorum. Akşama yani iftar vaktine iki-üç saat kadar bir zaman var. Bu kadar zaman nasıl geçecek bilmiyorum.

‘’Ah elim!’’ diye bağırıyor Serhat. Bıçakla söğüt ağacını yontarken elini kesmiş. Ah elimden sonra ‘’Ah orucum’’ diye bağırıyor.

‘’Ne oldu orucuna?’’ diyor Osman. ‘’Elimdeki kanı görmüyor musun?’’

‘’Abdestle orucu karıştırma akıllım! Kan, orucu bozmaz.’’ Rahat bir nefes alıyor Serhat. Elindeki acıyı bile unutuyor bu sözle. ‘’Peki şimdi ben bu kanı yutsam, orucum bozulur mu?’’ diye soruyor.

‘’Elbette bozulur. Ağzımıza, dışardan alıp yuttuğumuz herşey orucumuzu bozar.’’

Erol, ‘’Şey.. Ben az önce bilmeden elma yemiştim. Elmanın tam yarısında oruçlu olduğum aklıma geldi ve ağzımdakini hemen tükürdüm. Orucum bozuldu mu yoksa?’’ diye telaşla soruyor.

‘’Oruçlu olduğunu unutmuşsan ve yuttuktan sonra oruçlu olduğun aklına gelmişse, orucun bozulmaz. Erol, unutarak ve bilmeden yaptıklarımızdan Allah bizi sorumlu tutmaz. Ama bilerek orucunu bozarsan, tam altmış bir gün ceza orucu tutarsın.’’

‘’Altmış iki olsaydı, tavşan yapıp orucu ona tuttururduk.’’ diye espri yapıyor Selçuk.

‘’Aaa iftara yarım saat kalmış!’’ diye bağırıyor Ali. Hepimiz ayaklanıyoruz. Yakınımızdaki mahalle fırınından burnumuza sımsıcak ekmek kokuları geliyor. ‘’Akşamleyin teravih namazında buluşuyoruz’’ diyorum… Mis gibi yemekler mideme dalış yapmak üzere sofrada sıralanmışlar. Elimi su dolu bardağa uzatmamak için kendimi zor tutuyorum. O da ne! Kardeşim İsmet hop dalıyor yemeklere!...

‘’Anneciğim, akşam ezanı okundu mu? İsmet neden tıkınıp duruyor?’’ İsmet gülümseyerek başını sofradan kaldırıyor. ‘’Abi n’aber?’’ diyor keyifle. ‘’Ben kuş orucu tutuyorum kuş’’. ‘’Öğleye kadar tuttuğun oruca mı sen kuş orucu diyorsun sen?’’ … İsmet oralı bile olmuyor, ciddi ciddi yüzüme bakıyor. Sonra da diyor ki: ‘’… Kuş olsaydın söylediklerimi anlardın’’. Ezan okunuyor. Top patlıyor ve besmele ile aydınlanıyor soframız.’’

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.