Haberin Kapısı
2016-03-22 00:16:00

Müritliğin Esası -3

Erkan Arslan

22 Mart 2016, 00:16

Bu yazımızda Kûtü-l Kulub’dan özetleyerek “Açlık, az uyumak ve az konuşmak” üzerinde duracağız.

İnsanın tok olması dünya hayatında arzu ve hevanın anahtarını teşkil eder.

Sahabe'den biri (ra) şöyle demiştir: Allah Rasulü'nden (sav) sonra ortaya çıkan ilk bidat, tokluktur. Çünkü insanların karınları doyduğu zaman, şehvetleri de azar.

Ebu Cuheyfe (ra) ise şunu rivayet etmiştir: "O, Allah Rasulü'nün (sav) yanında geğirmişti. Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu: Geğirtini bizden uzak tut. Sizin dünyada en uzun tok kalanınız, ahirette en aç kalanınız olacaktır. Ebu Cuheyfe (ra) der ki: Allah'a yemin ederim ki, o günden bugünüme kadar hiçbir yemek için oyalanmadım ve kalan zamanda da daima Rabbimin beni affetmesini umdum".[1]

Hişam, Hasan el-Basri'den (ra) şunu rivayet etmiştir: Andolsun, ben öyle kimselere yetiştim ki onlar yemekte asla doymazlardı. Onlardan biri, yemek yediği zaman nefsini reddeder, erimiş, zayıf ve oruca niyetlenerek kendini tutardı. Hepsi de ömürlerini, bir elbise katlattırmadan, ailelerine özel bir yemek yapmalarını emretmeden ve yattıkları yerle aralarına bir örtü koymadan geçirmişlerdi. Cafer b. Hayyan da Hasan el-Basri'den (ra) naklederek şöyle demiştir: Mümin, karnını tamamen dolduracak kadar yemez ve vasiyetini yanından ayırmaz.

Süfyan-ı Sevri'den (ra) şu söz rivayet edilmiştir: İki şey vardır ki kalbi katılaştırırlar: Uzun süre tokluk ve çok konuşmak. Mekhul'dan da (ra) şu söz rivayet edilmiştir: Üç haslet vardır ki Allah Teala onları sever. Üç haslet de vardır ki Allah Teala onlara buğzeder. Allah Teala'nın sevdiği hasletler şunlardır: Az yemek, az uyumak ve az konuşmak. O'nun buğzettikleri ise şunlardır: Çok yemek, çok konuşmak ve çok uyumak.

Uykunun fazlalık ve devamlılığı, gafletin uzunluğuna, aklın azlığına, ferasetin eksikliğine ve kalbin dalgınlığına sebep olur. Bütün bunlarda fırsatı kaçırma söz konusudur. Fırsatı kaçırma ise, Ölümden sonra pişmanlık demektir. Allah Rasulü (sav) buyurdu ki: "Süleyman b. Davud'un (as) annesi şöyle dedi: Ey oğlum, gece fazla uyuma. Çünkü fazla uyku, Kıyamet günü kulu amel bakımından fakir bırakır".[2]

Selef den bir zat şöyle derdi: Müminin hallerinin en düşüğü yemek ve uykudur. Münafığın hallerinin en faziletlisi ise, yemek ve uykudur.

Halktan biri, hikmet ehlinden bir filozofa şöyle demişti: Bana öyle bir şey söyle ki onu kullanarak gündüz uyuyabileyim. Filozof şöyle karşılık verdi: Hey akılsız, ömrünün yarısı zaten uykuyla geçiyor. Uyku ise, ölümdendir. Sen, ömrünün dörtte üçünü uykuda geçirip sadece dörtte birinde mi hayatta kalmak istiyorsun? Bu karşılık üzerine adam 'Bu nasıl olur?' diye sordu. Filozof da şu cevabı verdi: Kırk yıl yaşadığında bu yirmi yıl demektir. Sen ise, buna on yıl daha katmak istiyorsun.

Fazla konuşmaya gelince; çok konuşmadaki mahzurları şöyle zikredebiliriz: Vera'nın azlığı, takvanın kaybolması, hesabın uzaması, isteklilerin çoğalması, mazlumların takılması, yazıcı meleklerin şahitliğinin çoğalması ve Melik-i Kerim olan Allah'tan uzaklaşmanın giderek artması. Çünkü konuşma, dilin büyük günahlarının anahtarıdır.

Dilin günahları arasında, yalan, gıybet, koğuculuk ve iftirayı zikredebiliriz. Yalancı şahitlik, namuslu bir insana iftira etmek, Allah Teala'ya iftirada bulunmak, boş yere yeminler etmek, ilgisiz yerde konuşmak, faydasız konulara dalmak da dilin işleyeceği büyük kusurlardandır. Bu hususta rivayet edilen hadislerden birinde şöyle buyrulmaktadır: "Ademoğlu'nun hatalarının çoğu dilindedir. Kıyamet günü insanların günah bakımından en ağır olanları da, onların ilgisiz mevzulara en fazla dalanları olacaktır".

Rivayete göre Lokman (as) oğluna şöyle demiştir: "Salyaları göğsüne doğru akan bir dilsiz olman, halkın toplandığı bir yerde seni ilgilendirmeyen bir hususta konuşmandan daha hayırlıdır". Bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır: "Kim, kötü bir kelimeyi ilk defa başlatır ve halk o kelime hakkında konuşmaya dalar ise, onların günahlarını da yüklenir". Bir hadiste de Allah Rasulü'nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kötü kimse, kötü söz getirir".

İbrahim b. Edhem'den (ra) şunu rivayet ettiler: O, biriyle arkadaşlık ettiğinde eğer o kimse kötü bir söz söylerse onu derhal terkederdi. Hadiste de Allah Rasulü'nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Kulaklarının işittiği ve gözlerinin gördüğü bir şeyi anlatan kimse, Allah Teala tarafından O'nu sevenlerden yazılır."

İman edenler arasında çirkin sözün yayılması hakkında da; Ali'den (kv) şu söz rivayet edilmiştir: "Halk arasında çirkin (söz) yayan, onu yapan gibidir". Bir hadiste de şöyle rivayet edilir: "Suffe ashabından (ra) biri Allah yolunda şehid düşmüştü. Annesi şöyle dedi: Cennette tebrikler sana; Allah yolunda cihad ettin, O'nun Rasulü'ne (sav) hicret ettin ve şehit olarak Öldürüldün. Cennet senin için en güzeli! Allah Rasulü (sav) onun bu sözleri üzerine şöyle dedi: Onun cennete gittiğini nereden biliyorsun? Belki de kendisini ilgilendirmeyen bir konuda konuşmuş veya kendisine zararı olmayacak bir şeyi verme hususunda cimrilik etmiştir.Başka bir lafızda, 'Belki de kendini ilgilendirmeyen hususlarda konuşur ve müstağni kılındığı şeyi vermekten çekinirdi' ifadesi mevcuttur [3]

Rivayete göre Sahabe'den birileri bir adam hakkında “Falan çok uyur” demişti. Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Kardeşinizi gıybet ettiniz. Ondan sizi affetmesini isteyin. Başka bir rivayette ise, Sahabe'den birilerinin “falan ne kadar acizdir" dediklerini duyduğunda Allah Rasulü'nün (sav) şöyle buyurduğu nakledilir: 'Onun (etini) yediniz'. Allah Rasulü (sav) "Gıybet, zinadan daha ağırdır", buyurarak onun kötülüğünü teyid etmiştir.

Kul, başka biri hakkında kafi olarak bildiği ancak onun olduğu bir mecliste söyleyemediği bir şeyi veya onu küçük düşürecek bir şeyi ya da onu aklamayacak bir sözü sarfettiği zaman gıybet etmiş olur. Sükutta, gıybetten kurtuluş mevcut olmamış olsaydı, sükut en büyük hazine olur muydu? Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Üç söz dışında Adem oğlunun sarfettiği her söz aleyhinedir: Marufu emretmek, münkerden nehyetmek ve Allah Teala'yı zikretmek"[4]

Gaflet ehliyle içice olmak, kulu hizmeti ilahide üşengeçliğe sevkeder. Tembellerle bir arada olmak ise, kulun ibadetlere olan şevkini kırar. Bu tür insanlarla birlikte olmak; ilahi muamelenin tadının azalmasına, ilim nurunun kaybolmasına ve anlayışla doğan vecdin hızlı bir şekilde kulu terketmesine yol açar. Çünkü bunlarla beraber olmak, cehalet ehlinin sözlerine kulak vermeyi ve dünya ehli arasındaki ölülere bakmayı beraberinde getirir. İsa'dan (as) rivayet edildi ki: "Ölülerle oturmayın. Yoksa sizin kalplerinizi de öldürürler. 'Ölüler kimlerdir?' diye sorulunca şöyle dedi: Dünyayı seven ve ona rağbet edenlerdir".

Hasan el-Basri de (ra) Allah Teala'nın "Ölülerle diriler asla denk olmazlar" (Fatır/22) buyruğunu tefsir ederken şöyle demiştir: Ölüler ve dirilerle kasdedilen, fakirler ve zenginlerdir. Fakirler, Allah Teala'yı zikrederek diri kalırlar. Zenginler ise, dünya için ölenlerdir.

Selam ve dua ile ALLAH’a emanet olunuz

1: İbni Mâce, Et'ime/50; Tirmizî, Et'ime/37

2: İbni Mâce, İkamet/174

3: Tirmizî, Zühd/11

4: Tirmizî, Zühd/63.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.