Haberin Kapısı

Tıbb-ı Nebevi den Ne Öğrenebiliriz?

SAĞLIK

Peygamberden (sav) bize sağlık ile ilgili nakledilmiş olan haberler ve hadisler anlamına gelen bilgilerin belirli bir düzen içinde toplanıp tedvin edilmesi, genel olarak hadislerin top­lanıp çıkarılması ile Tıbb-ı Nebevî adı verilen bir literatür oluşmuştur.

Buhârî ve Müslim başta olmak üzere farklı hadis kitaplarında tıpla ilgili olan özel bâblar/bölümler altında konuyla ilgili hadisler toplanmıştır. Hadis kitaplarında cem edilen bu hadisleri erken dönemler­den itibaren farklı âlimler bazen müstakil kitaplarda bir araya getirip başlıklar halinde tasnif etmişler ve bunları ayrıca açıklamışlardır. Böylelik­le Tıbb-ı Nebevî adı verilen bir literatür oluşmuştur. 6. Yüz­yılda yaşayan Bağdatlı filozof ve tabip Abdüllatif Bağdâdî’ye (v. 629/1231) ait olan bu eser tıpla ilgili hadislere yapılan ilk şerh olarak kabul edilmektedir. Şârihin aynı zamanda tabip de olması eserin Tıbb-ı Nebevî literatürü arasındaki önemi­ni daha da artırmıştır. Abdüllatif Bağdadînin bilgileri daha sonra Tıbb-ı Nebevî ile ilgili yazılan pek çok kitaba kaynak­lık etmiştir. Bir örnek vermek gerekirse Ali b. Abdülkerim b. Tarhan Hamevî’nin (v. 720/1320) “el-Ahkâmu’n-Nebeviy- ye fi’s-Sınâati’t-Tıbbiyye” isimli eseri Abdüllatif Bağdâdîden alınmış bilgilerle doludur. Kendisi de meşhur bir tabip olan Hamevî eserinde Bağdadînin bilgilerine yoğun bir şekilde yer vermiştir. Hamevî’nin eseri dışındaki Tıbb-ı Nebevî eserlerin­de de Bağdadîye atıflar hep olmuştur.

Şerh olmaksızın tıpla ilgili hadislerin toplanıp farklı başlık­lar altında tasnifinden oluşan eserlerin en meşhuru da Ebu Nu- aym îsfehânînin (v. 430/1038) kitabıdır. Muhaddis Şemsüddin Zehebî (v. 748/1348) yine Muhaddis Celaleddin Suyûtî’nin (v. 911/1505) ve îbn Kayyim el-Cevziyye’nin (v. 751/1350) de bu hususta hacimli eserleri bulunmaktadır.

Hadislerdeki bu sağlık vurgusuna binaen Müslümanlar erken dönemlerden itibaren tıp ilmiyle ilgilenmişler, hatta sadece bu husustaki hadislerin toplanması ve açıklanması ile yetinmeyip diğer milletlerde tıp ilmine dair yazılmış eserleri de tercüme ettir­mişlerdir. Tıpla uğraşan ve bu konuda kitaplar telif eden pek çok tabibin aynı zamanda dini ilimlerle uğraşan alimlerden olması da dikkat çekmektedir. Osmanlı dönemi âlimlerinden Abdül- mecid Tosyevî (v. 996/1588) tıbbın önemini ve İslam’la ilişkisini şöyle açıklamaktadır: "Kişinin bedenine zarar verecek şeylerden kaçınacak kadar tıp ilminden bazı şeyler öğrenmesi müstehaptır. Çünkü tıp ilmi bedenlerin sağlığının sebebi, bedenin sağlığı ise amelleri yapmanın sebebidir. “İlim iki türlüdür, bedenlerin ilmi, dinlerin ilmi”, denilmiştir. Eğer bedenler hastalıklar ve fesaddan selamette olmazlarsa kalplerde huzur ve sükûnet, göğüslerde mutluluk ve inşirah olmaz. Yaşanılan zorlukların düşünülmesi, acılar ve hastalıklarla müşevveş olan kalp Allah'a ibadete layık olmaz. Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi "Huzûr-ı kalp olmadan namaz olmaz.”1 Dolayısıyla kişinin dini konularda doğru iş yapacak kadar bir ilim öğrenmesi gerek­tiği gibi bedenin sağlıklı olmasını sağlayacak ve ona zarar verecek şeylerden kaçınacak kadar tıp ilmine vakıf olması gerekir."2

Tıbb-ı Nebevî bahsi, elimizdeki kitapta kaydedilen hadislerin şerhi dikkatlice okunduğunda bazen sağlığı koruma bazen de te­davi gibi tıp ilminin ana hedeflerinden olan pek çok hususu için­de barındırmaktadır. İnsanların hem ruh sağlığı hem de beden sağlığı ile ilgili pek çok noktada hadisler de bulunmaktadır. Yine Tıbb-ı Nebevîye dair yazılmış bazı kitaplarda İslam’ın gerek farz kıldığı gerek nafile olarak teşvik ettiği bazı ibadetler de yer al­maktadır. Mesela elimizdeki bu kitabın içeriğinde namazın insan bedeni ve ruhu üzerindeki olumlu etkilerinden bahsedilmiştir. Yine bu kitapta olmasa da bazı Tıbb-ı Nebevî kitaplarında yakın bir zamanda bir Nobel ödülünün de konusu olan aç kalmanın beden üzerindeki etkileri bağlamında Oruç ibadetinin insan sağ­lığı üzerindeki olumlu etkileri incelenmiştir. Kısacası Tıbb-ı Ne­bevî başlığı altında sunulan tavsiyeler gerek yiyecekler ve içecek­ler, gerek tıbbî bitkiler ve tohumlar gerekse ibadetler formunda olsun insanın hem bedenine hem ruhuna iyi gelen tavsiyelerdir. Hadislerde zikredilen bu sağlık tavsiyelerinin üzerinden 1400 yılı aşan bir zaman geçmesine rağmen aksinin iddia ve ispat edile­memesi bunların nübüvvet pınarından dökülmüş saf ve berrak tavsiyeler olduğunu göstermektedir.

Burada küçük bir parantez açarak Müslümanların iftihar kaynağı olan hadis ilmi ve hadis âlimlerinin kıymetini de anmak gerekiyor. Muhaddisler, sadece bu hadisleri değil her konuda binlerce hadisi bugün insanüstü kabul edilecek zihnî ve bedenî bir gayretle bize ulaştırmışlar ve sadece Müslümanların değil tüm insanlığın faydasına sunmuşlardır.

Hem genel olarak insanlığın hem de tek tek insanların dünya ve âhiret maslahatlarını gözeten, malın, canın ve aklın korunma­sını ana hedeflerinden sayan İslam’ın ve İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) her meselede olduğu gibi sağlık hususunda da insanların zararına olacak bir şeyi emir veya tavsiye edeceği düşünülemez. Ancak kendi bilgilerimizin sı­nırlı olması sebebiyle bazı noktaları tam olarak anlayamama hali oluşabilir. Bunun dışında İslam bir şeyi emir veya tavsiye etmişse o, özünde iyi ve faydalıdır. Bu hususa günümüzden bir örnek ve­recek olursak, 2016da açlığın tetiklemesiyle hücrelerin kendini sindirerek (autophagy) yenilemesini sağladığı teziyle Nobel Tıp ödülünü kazanan Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi bir bakı­ma orucun insan sağlığına etkisini bugünün bilimsel kurallarıyla ispat etmiştir. Otofaji, vücudun geri dönüştürme mekanizması gibi işleyerek, bozulan hücrelerin bulunmasına ve bu hücreler­den ayrıştırılan yararlı kısımlardan enerji elde edilerek yeni hüc­relerin yaratılmasına yarıyor.

Yoshinori Ohsumi, hücrelerin yenilenmesi için yaşlı hücrele­rin parçacıklarının imha edilmesinin gerektiğini, bunun da uzun süre aç kalarak mümkün olduğunu belirtmektedir.

Bu mekanizma sayesinde vücut, kanseri ve diyabet gibi has­talıkları önleyebiliyor, sağlıklı metabolizmayı koruyor. Mekaniz­manın bozulması ise parkinson, diyabet, kanser ve diğer bazı hastalıkları tetikleyebiliyor.3

Burada şuna vurgu yapmamız gerekir ki otofajinin etken ol­masını sağlayan oruç/açlık, İslam’ın orucudur. Doktorların be­lirttiğine göre otofajinin tetiklenmesi için 12 saati aşan bir açlık gerekir ki bu da İslam’ın tavsiye ettiği oruçta gerçekleşmektedir. Bunu gerçekleştirmenin diğer bir yolu da pek çok ulemanın tav­siye ettiği günde iki defa yemek yemektir.4


Dolayısıyla, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin isabetli bir şekilde tespit ettiği gibi “İslam’ın koyduğu hükümlerin anlaşılma­sı için insanlık fikren daha çok yükselmek zorundadır.” Bunun konumuz özelindeki manası şudur: İnsanlık gibi biz Müslüman­ların da Kuran ve Sünnet bağlamında İslam’ın sağlıkla ilgili emir ve tavsiyelerinin kıymet ve önemini anlamak için oldukça çaba sarf etmemiz ve hem fikren hem de ilmen yükselmemiz gerek­mektedir. İslam’ın bize teklif ettiği yaşam tarzında insanın ifrat ve tefritlere kayarak kendi hatalarından kaynaklanan bedensel ve ruhsal hastalıkların olması veya olsa da insanı esir alıp zihnini ve kalbini sürekli meşgul edecek kadar olması nadirdir. Tabi ki insan olmamız hasebiyle bazen kendimiz dışından kaynaklanan sebeplerle de hasta olabiliriz. Burada vurgulamak istediğimiz, İslam’ın tavsiyelerinin gayesinin hiç hasta olmamak değil hayatı­mızı felç edecek hastalıklardan bizi uzak tutmasıdır. En azından haftada bir kere gusül abdesti, günde beş kere namaz için abdest, namaz, oruç, az yemek, nefsin arzu ve isteklerine esir olmamak, zeytinyağı, bal, hurma gibi sağlıklı besinler yemek, güzel koku­lar kullanmak, Allah’tan başka hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden korkmamak, insanları sevmek, başına bir şey geldiğinde sabret­mek, korkularımız ve hüzünlerimizde sınırı aşmamak, hiç kim­seyi kıskanmamak, kin tutmamak, gereksiz yere öfkelenmemek, dünyevî işler için hırslı olmamak, bedensel ve ruhsal hiçbir işi­mizde israf ve aşırılığa kaçmamak, güzel ve faydalı işler yapmak, insanların beden ve ruhlarına acı verecek davranış ve sözlerden kaçınmak, bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmak, lüks bir yaşam ve rahata alışmamak, bedenimize ve aklımıza zarar veren yiyecek ve içeceklerden uzak durmak, sürekli ibadet ve dua ile manevi gücümüzü yüksek tutmak gibi her biri ya bedenimize ya ruhumuza ya da ikisine birden faydalı olan bir yaşam tarzını bize teklif eden İslam’ın tavsiyelerine uyarsak hastalıkların gündemi­mizden çıktığını göreceğiz ve bedensel ve zihinsel enerjilerimizi din ve dünya maslahatlarımıza harcayabileceğiz. Özet olarak söylersek İslam bize yaşam tarzımızı değiştirip insan fıtratına en uygun olan bir yaşam tarzını benimsememizi tavsiye etmektedir. Bu yaşam tarzını benimser ve uygularsak zaten hastalıklar biz­den uzak olacaktır. Sadece bedenimiz değil ruhumuz ve zihni­mizde bir huzura erişecektir.

Bağdâ- dî’nin eserinde olmayan fakat faydalı olduğuna inandığımız için Oruç ibadetinin faydaları ile ilgili bir metni başka bir Tıbb-ı Ne- bevî kitabından tercüme edip buraya ilave ettik.

Kitapta dil ve Arapça gramer ile ilgili olan yerleri tercüme etmedik. Tercümenin daha anlaşılır olması için kelime kelime tercüme yerine serbest bir tercüme tarzını seçtik. Hadislerin ter­cümelerinde daha anlaşılır olması için ilave ettiğimiz yerleri kö­şeli parantez içine aldık. Tercümelerde bir yanlışlık olursa anla­şılması için hadislerin Arapça orjinallerini de verdik. Bu Arapça metinlerin ezberlenmek için de faydalı olacaktır.

Kitapta doğrudan tıpla ilgili olmayan bazı hadisler bulun­maktadır. Belki de müellif bunları kırk hadisin tamamlanması için kitabına almıştır.

Kitabın sağlık bilincimiz ve hadislere bakışımızda pozitif bir değişime sebep olmasını temenni ediyoruz. Başta hadisleri topla­yan hadis imamlarımızdan îbn Mâce ve şerheden üstad Abdülla- tif Bağdadî6 olmak üzere müellifin ağzından bu açıklamaları kay­deden öğrencisi Abdullah el-Berzalî’ye, mütercime ve tercümede emeği geçen herkese dua etmenizi istirham ediyoruz.

Son olarak tercümeyi baştan sona okuyup yanlışları düzelten Ahmet Kaylı’ya, editörümüz Doç. Dr. Abdullah Taha İmamoğlu ve tercümenin bir kısmını okuyup tashihler yapan Hasan Tetike teşekkür ediyorum.

Muhammet Uysal

----------------------------

1- Bu söz Süfyan es-Sevriden nakledilmiştir: (Huşu ile namaz kılma­yan kimsenin namazı fasittir.) Ebu Talib el-Mekki, Kütü’l-kulüb, 2: 161.

2- Tosyevî, Abdülmecid b. Şeyh Nasûh, Ravzatu’l-Ezhâr ve Cennetu’l-Esmâr, Süley- maniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad Efendi Koleksiyonu, No: 01416, varak, 22b.

3- Bkz: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37539653 [26.06.2020]

5- “Otofajinin faydalarını bilimsel olarak araştıran Japon bilim insani Yoshinori Oh­sumi 2016da Nobel Tıp Ödülünü kazandı. Otofajinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski. Oruç onu devreye sokmanın en etkili yollarından biri ve ilki. Çünkü günde 12 saati geçen, 14-16 saatlik açlık kürleri bu hedefe ulaşmak için yeterli. Eğer oruç sürelerini daha sık ve düzenli tekrarlayabilirseniz de açlıkla geçireceğiniz 14-16 sa­atlik periyodu yalnızca su içmekle sürdürürseniz otofajiyi tetiklemeniz mümkün olabiliyor. Muhtemelen de bu nedenle “iki öğün beslenme” metodu özellikle orta yaşlardan sonra taraftar bulmaya başladı. Özeti şudur: Eğer otofajiden faydalanmak istiyorsanız günde iki öğünle beslenmeyi deneyebilirsiniz. Bu süreci nasıl yönetece­ğinizi merak ediyorsanız Hürriyet arşivine girerek geçtiğimiz pazartesi (11.03.2019) yayınlanan yazımızı dikkatle inceleyiniz.” Osman Müftüoğlu, https://www.hurriyet. com.tr/yazarlar/osman-muftuoglu/saglikli-yasamin-en-onemli-sirlarindan-biri-o- tofaji-41152585 [18 Mart 2019]

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.