Haberin Kapısı
2017-04-15 15:32:23

Tabiat çınlıyor

Cüneyt Varol

15 Nisan 2017, 15:32

Şeyh Muhammed Nurullah seyda k.s'un Kaleminden

 Beşer düşüncesinin örebildiği ve öremediği hâdiselerin kalbinde gizlenen Esma-ul Husna sırlarının özelliklerini bütünüyle kapsayan Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlarım...

 Ey Yalın akıl!

 Benden toplama, senden dağıtım...

 Bir bahçeye girdiğinde, sahibinin izniyle ve onun adına meyve toplaman gerekir. Herhangi bir Devleti gezmek istediğinde de, o devlet başkanının imzasını taşıman gerekir.

 Ey hayal iğnesinin dokuduğu ve diktiğini okuyan kimse Hazreti Allah cümlemize hidayet eylesin...

 Bilhassa mahrem yerleri sun'i ışıklarla gösterilmeyen bir köy gecesinde, sırtüstü uzanıp göklerin baharına seyahat ettiğimizde, tüm yıldızlar yayılmış çiçekler gibi görünür. Sanki bunların hepsi, gezegenleri ve sistemlerindeki ölçüleriyle, tabii (değişmez) kanun üzerinde hareket ve raks edişlerini planlayan bir emrin hatırasıyla cezbeli birer dairedir...

 Sürekli devam eden o halleri ile, hikmetine boyun eğilmiş birinin düzenine işaret etmektedirler.

 Sanki bütün bu hareket halinde olan daireler; iliği, kemiklerinin içinden görülen bir deniz berraklığındaki uzayın köşelerinden bizi çağırıyor, davet ediyor...

 Bütün bunlar yumuşak ve sükunetle göz Uçlarıyla bize bir şey emreder gibi bakmaya devam edip, kurallarından caymamaktadırlar.

 Gece ördüğünü sıyırıp, kara çadırını kaldırınca; kalabalık bir dinleyici kitlesine hitap eden büyük bir üstad gibi, tabiat iplikleri arasından o güzelim sihriyle gülümseyerek, güneş çıkmaktadır. Onun pırıltılarında hayat vardır. Sanki o; yumuşak elleri, İnce ve şeffaf ışınlarıyla Kainat'ın çocuklarını kucaklayan ve beşiklerinde bağrına basan şefkatli bir anadır.

Yeryüzüne baktığın zaman onu; fezada yüzen bir küre olarak görür, kuvvetli bir iradenin kontrolü altında, uzaktan dağları, direkleri olup titizlik ve dikkatle okyanusta seyreden bir gemi sanırsın.

Şu bir gerçektir ki, bunda; sınırlı bilgimizle hakikatlerini tam olarak anlamaktan uzak olduğumuz, binde birini de bilemediğimiz ve bilemeyeceğimiz önemli emirler, gizli sırlar ve düzenli olaylar vardır.

 Işın perdeleri arasında, duygulu ve düşünceli insanı derin hayallere yönelten, canlı, güzel ve çekici manzaralar görünür. Çünkü bunların hepsinin ilham verici bir sihirden geldiğini görür. İşte o zaman bilgi merkezleri heyecana gark olup çırpınmaya başlar... Ve sanki onlar, bu harikaların nağmelerine kulak verirler...

 İşte tam o sırada akılda soru alevleri tutuşmaya başlar: ''Onlara her gün aynı tarz üzerine çıkacaklarını ve her gün sıralarının değişeceğini kim emrediyor?

Acaba onların yuları bu işlerde yetenekli olmadıkları halde kendi ellerinde mi?

Yoksa istediği şekilde onlara hükmeden bir yaratıcıya doğal olarak kulluk mu ediyorlar?''

Ve sonra bir gemi misali bizi omuzlarına yüklemiş olan yerküremize baktığımızda, onu diğer yıldızlara nispetle ancak bir kum tanesi kadar görürüz. Bununla birlikte biz en büyük dürbünlerimizle dahi, onun etrafını göremeyiz.  Her şeyi kuşattığını sandığımız bilgimiz, kulaklarımızın ardındaki olayları ve gözümüzün önündeki ayrıntıları kapsayamamıştır. Bu zerreciğin çöllerinde bulunan, en derin, en düzenli ve en ince elektronik ölçüleri dahi barındıran kendi şahsını kıyas et...

Bu zerre, nasıl beşer için içinde düşünüp doğru yolu bulabildiği bir okul olmuştur?

Aynı zamanda o, canını çektiği ve zevk aldığı her şeyi bulabildiği bir lokantadır.

Geçmiş ve gelecek insanların her vücuda getirdiklerini, olaylardan bıraktıkları eserleri içinde saklayan bir müze ve fuardır... Her türlü ilaç ve tedavi, dinlenme ve rahatlık bulunan bir hastane, bir kitap, bir kütüphane, bir doğum evi ve bir mezarlıktır.

Öyle şeylerle hazırlanmış ki; eğer onu yaratan biz olsaydık, gerek kendimiz İçin gerekse bizden başkaları için, bütün bunları değil düşünmek, hayal bile edemezdik.

Ulaşım yolları ve seyyar çarşılar gibi olan nehirlerinin, yanaklarına akan gözyaşları olduğunu bilir miydin?..

Mağaralarının; hayvanlar için birer misafirhane ve otel olduğunu bilir miydin?..

Meyveleri; ağaç dallarının herhangi bir zarara uğramasın diye; el değmeden sunduğu ilaç kutucukları değil midir?

Madenleri; gerektiğinde ehl-u ıyalince çıkarıp, istifade edilsin diye bir sultan köşkü'nde bırakılmış hazineler gibi değiller mi?

Artık her Vicdan, isabetli düşünüp bunları anladığı ölçüde, coşturucu bir vecd ile kendinden geçer.

 Şüphesiz Gerçeklerden birisi şudur:

 Canlı dünyamızın haritasını çizen, geometrisini düzenleyen ve yüzündeki levhalara yine kendinden oluşan cetvelleri, farazi değil, bir gerçek olarak çizen, her şeyden haberdar olan Hikmet ve Kudret sahibi birinin kalemidir...

KAYNAK

TABİAT ÇINLIYOR

ŞEYH MUHAMMED NURULLAH SEYDA EL-CEZERİ K.S

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.