Haberin Kapısı

İslam Dünyasında Kurulan İlk İhtisas Medreseleri

TARİH

İslam dünyasında Selçuklu ve ilk Osmanlı döneminde kurulan; Dâru'l-Kurrâ, Dâru'l-Hadis, Dâru't-Tıb gibi ün yapmış, genel manada ihtisas medreseleri yani Üniversitelerin dışında, belirli konu, gaye ve hizmet için de kurulmuş medreseler

Büyük Selçukluların ünlü veziri Nizâmülmülk tarafından başlatılan medrese inşa etme geleneği, İslâm dünyasında hızla yayıldı. Yapılan medreseler örneğini Nizâmiye'den almaktaydı.

Büyük Selçuklulardan sonra Zengîler ve Eyyûbîler devrinde Suriye ve Irak'ta; Anadolu Selçukluları tarafından Anadolu'da; diğer Türk ve Islâm devletlerince de Islâm âleminin değişik merkezlerinde medrese inşa edildi. [1]

Anadolu Selçukluları tarafından, çocuklara okuma-yazma öğretmek amacıyla her mescit yanında tesis edilen ilkokullardan başka, her tarafta medreseler yapılmış­tı. Bilhassa Moğol istilâsı üzerine Doğu'dan birçok âlim, şâir ve mutasavvıfın Anado­lu'ya gelip yerleşmesi, buradaki fikrî faaliyetleri artırmış ve dolayısıyla Selçuklu medreselerine haklı bir şöhret kazandırmıştı.[2]

II. Kılıç Arslan'dan (551-588/1156-1192) itibaren bütün Anadolu Selçuklu hükümdar ve ileri gelenleri tarafından medreseler yaptırılmıştır. Bunların en eskisi, II. Kılıç Arslan devrinde "ipekçi" diye meşhur olan "Şemseddin Ebu Sald Altun Aba Medresesi"dir.[3]

Anadolu Selçuklularının inşa ettikleri başlıca medreseler şunlardır:

  • Konya'da Sultaniye Medresesi (650-51/1252-53),
  • Karatay Medresesi (649/1251),
  • İnce Minareli Medrese (649/1251'den sonra);
  • Kayseri'de Hunat (Hond) Hatun Medresesi (635-36/1237-38),
  • Sâhibiyye Medresesi (665-66/1267-68);
  • Sivas'­ta Gök Medrese (670/1271),
  • Burûciyye Medresesi (670-71/1271-72),
  • Çifte Minare Medrese (674-1275);
  • Ankara'da Izzeddin Keykavus Medresesi (608-617/1211- 1220);
  • Antalya'da Ertokuş Medresesi vb.[4] 

Anadolu Selçukluları, tıbba da önem vermişler ve hemen her şe­hirde Dâru'ş-Şifâ, DâruT-Âfiye, Dâru's-Sıhha [5] ve Dâru'r-Râha [6] gibi isimler ve­rilen hastahaneler bina etmişlerdir.

Selçuklulardan sonra Anadolu'nun değişik bölgelerinde kurulan Beylikler dö­neminde de pek çok medrese yapılmıştır. Bu noktaya kadar gelişerek gelen medre­se anlayışı OsmanlIlara kaynaklık teşkil etmiştir.

İSLAM DÜNYASINDA İHTİSAS MEDRESELERİ

İslam dünyasında genel manadaki medreselerin dışında, belirli konu, gaye ve hizmet için kurulmuş medreseler de görülmektedir. Bu tür medreseler genelde üç grupta toplanabilir: 

Dâru'l-Kurrâ

Kur'ân-ı Kerim'in yedi harf üzerine indirilmesi ve Hz. Peygamber'in de yedi kıraat üzere okumuş ve etrafındakilere öğretmiş olması, sonuçta kıraat ilminin doğ­masına neden olmuştur. Hicrî ikinci asrın başlarında, ashabtan nakledilen bu yedi kıraati temsil eden "kurrâ"lar etrafında toplananlar, cami vb. yerlerde oluşturduk­ları halkalar ile kıraat ilmini tahsile başladılar. Bu çalışmalar birçok eserin yazılma­sına zemin hazırlamıştır. Vücuda gelen eserler, "Kurrâ halkaları", "Dârul-Kur'ân""Dâru'l-Huffaz" ve "Dâru'l-Kurrâ"Iarın ders programlarını meydana getirdi. Bu yerlerde, Kur'ân'ın kelime ve ibarelerinin telaffuzu ve okunuştaki ihtilafları, nakle­denlere isnad ederek bildiren "ilm-i kıraat" tahsil edilmiştir.

Anadolu Selçuklularından önce Şam'da, "Dâru'l-Kur’ân" adı ile lbnü'l-Müncâ ve Şeyh îbn Ömer medreseleri vardı. Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulla- rı'nda bu kurumlar "Dâru'l-Huffaz" adını aldı. Anadolu Selçukluları devrinde Kon­ya'da Sâhib Atâ, Ferhûniye, Sâdeddin Ömer, Nâsuh Bey; Karamanoğulları döne­minde ise Hacı Yahya Bey, Salman, Has Yusuf Ağa, Kadı İmâdiiddin ve Hacı Şem- seddin Dâru'l-Huffazları yapıldı[8].

Dâru'l-Hadis

Sadece hadis öğretmek için kurulmuş müesseselerin ortaya çıkması ve "Dâ­ru'l-Hadis" adıyla anılmaları VI/XII. asırda başlamıştır. Bundan önce hadis öğretimi "talebu'l-ilm” denilen seyahatlar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Hadis, ilk devirlerden beri, üzerinde titizlikle durulan bir ilim dalı idi. [9], önceleri tahsili camilerde yapılan hadis: ilminin öğretimi için kurulan medreselerin ilki Halep Atabeyi Nureddin Zengı tarafından Şam'da inşa ettirilmiştir. Medrese, kurucusuna izafeten "en-Nüri- ye" adını aldı. [10] Eyyûbi sultanlarından Kâmil Nâsıruddin Muhammed'in Kahire'de 622/1225'te kurmuş olduğu Dâru'l-Hadis de, İslam âlemindeki ilk hadis enstitüle­rinden sayılır[11].

Anadolu'da ilk defa Konya'da, Anadolu Selçuklularının ünlü veziri Sâhib Atâ tarafından "ince Minare Dâru’l-Hadisi" adıyla, VII/XIIL asrın ikinci yarısında yap­tırılmıştır. [12] OsmanlIlarda bu müessese, I. Murad zamanında İznik'te Çandarlı Hayreddin Paşa tarafından inşa edildi[13].

Dâru't-Tıb

Tıb tedrisiyle tedavinin birlikte yürütüldüğü bu kurumlara zaman içinde "Dâ- ru't-Tıb", "Dâru'ş-Şifâ", "Dâru'l-Merzâ", "Dâru'l-Âfiye", "Mâristan" ve "Bimâ- ristan" isimleri verilmiştir. Bu tür müesseselerin teşkilatlı olarak ilk tesisi Emevî halifesi I. Velid (86-96/705-715) tarafından 88/707'de Şam'da gerçekleştirilmiş­tir[14]. 

İslâm âleminin her tarafına yayılan bu kurumu OsmanlIlarda ilk yaptıran Yıl­dırım Bayezid'dir (791-805/1389-1402). Bursa'da Yıldırım Camii'nin kuzeybatısın­da yer almakta olup 791/1389'da tamamlanmıştır.

Selçuklu Devleti'nden devraldığı, askeri, İdarî, sosyal ve kültürel mirası iyi bir şekilde değerlendiren Osmanlı Devleti, zamanla genişleyen topraklarında yüzlerce

Selçuklu tipi medreseler açmıştır. OsmanlIların yüksek öğretim kurumu durumun­da olan medreselere, sıbyan okullarından veya aynı seviyede özel öğretim görmüş talebeler alınırdı. Medreseler, topluma kadı, müftü, müderris, cami hizmetlileri, kâtip vs. yetiştirirdi[14].

îlk dönem Osmanlı medreselerinde müderrisler, Hanefi fıkhına göre eğitim- öğretim yapmaktaydı. Medreselerde müderrislerin yanısıra, onların yardımcısı durumunda olan muîdler [15] görev yapardı. Bu iki medrese elemanı maaşlarını dü­zenli olarak almakta ve bunlarla birlikte talebelere de yiyecek ve para yardımında bulunulmaktaydı[16].

OsmanlIlar, Selçukluların medrese personeli için sağladığı vakıf imkânlarını daha da zenginleştirmiş [17] ve bu kurumun, toplum tarafından itibar görmesini sağ­lamıştır. Medreseler zamanla toplumda o kadar etkili olmaya başladı ki, sadece dinî konularda değil, iktisat, siyaset, hukuk ve terbiye alanında da [18] söz sahibi müessese­ler haline geldi.

İLK OSMANLI MEDRESESİ

İlk Osmanlı medresesi İznik'te "Orhan Gazi Medresesi" olduğu yolunda genel bir kanaat vardır. Ancak, Süleyman Paşa'mn İzmit'te yaptırdığı medresenin de ilk medrese olduğu ileri sürülmektedir. Osmanlı tarihi profesörü Arif Bey, ilk medrese­nin İzmit medresesi olduğunu, ancak İznik medresesinin ondan daha çok şöhret bulduğunu belirtir[19].

Şakâik ve onu kaynak alan diğer eserlerde, ilk medresenin İznik'te kurul­duğu açıkça ifade edilir[20]. Bu medresenin kuruluş tarihi konusunda değişik fikir­ler ileri sürülmekte ise de 731/1331 tarihi, gerçeklere daha uygun düşmektedir.[21].

İznik medresesinin, Neşrî ve diğer kaynaklarda anlatıldığı gibi manastırdan çevrilmiş olmayıp inşa edilmiş olduğu vakfiyede belirtilmektedir.[22]. Orhan Gazi, İznik'te medresesini yaptırdıktan sonra tanzim ettirdiği ve Molla Hüsrev (ö. 885/1480) tarafından 841/1428'de tescil edilen bu vakfiye suretinde, med­resenin bina edildiği ve Hayreddin Paşa Camii'nin yanında'olduğu açıkça görülmek­tedir.[23]

Bina ve öğretim tarzı bakımından Selçuklu geleneğini devam ettiren bu med­rese [24], Çelebi Sultan Mehmet devrinde (816-824/1413-1421), Bursa'da inşa edilen Sultaniye (Yeşil) Medresesl'ne kadar Osmanlı medreselerinin en önemlilerinden biri olarak kalmıştır.

Bu medresede görevlendirilen Şerefüddin Davud b. Mahmud b. Muhammed Kayseri, hem medresenin hem de Osmanlı Devleti'nin İlk müderrisidir[25].

SONUÇ

Tarih sahnesinde, genel çizgileriyle Selçukluların devamı niteliğinde olan Os­manlI Devleti, atalarından devraldığı mirası en iyi bir şekilde değerlendirmiştir. Med­reselerin ortaya çıkışında önemli katkıları bulunan Selçuklulardan, hiç de geri kal­mayacak bir biçimde çalışan Osmanlılar, medreseleri, tarihî seyri içinde en mükem­mel eğitim-öğretim kurumlan haline getirmiştir.

OsmanlIlar, beyliklerini kurduktan hemen sonra bu kurumlann inşasına önem vermiş ve hiç kesintisiz bir şekilde bunların kurulmasına devam etmişlerdir. Bu du­rum, OsmanlIların medreselere — dolayısıyla eğitlm-öğretime — en az askerî ve İdarî konulara verdikleri kadar önem atfettiklerini göstermektedir. Bütün bunlar, Osman­lIların dünya tarihinde erişilmesi güç bir başarıyı nasıl elde ettiklerini cevaplamamız­da yardımcı olacaktır.

Mefail HIZLI

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

-----------------------------

  [1] Baltacı, a.g.e., s. 14-15; Ergin, a.g.e., I, 169.

  [2] Bilge, Mustafa, İlk Osmanlı Medreseleri, İst., 1984, s. 12.

  [3] Okiç, M. Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İst., 1959, s. 105.

  [4] Okiç, a.g.e., s. 105.

  [5] Okiç, a.g.e., s, 106.

  [6] Bilge, a.g.e., s. 13; Ayrıca bk. Uzunçarşılı, I.H., Çandarlı (Cenderli) Kara Halil Paşa, menşeî, tahsili... Belleten, XXIII, 457 vd. •

  [7] Baltacı, a.g.e., s. 12; Ergin, a.g.e., I, 143.

  [8] Bk. Cahen, Claude, Pre-Ottoman Turkey, London, 1968, s. 263; Yurdaydıp, a.g.e., s. 81; Baltacı, a.g.e,, s. 10, .

  [9] Yurdaydın, a.g.e,, s. 81.

[10] Ünver, Süheyl, Selçuk Tababeti, Ank., 1940, s. 63.

[11] Cezar, a.g.e,, s. 302. .

[12] Köprülü, Fuad, Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu, Ank., 1972, s. 119 vd.

[13] Turan, Osman, Şemseddin Altun-aba Vakfiyesi ve hayatı, Belleten, XLII, 204,

[14] Baltacı, a.g.e., s. 19.

[15] Tekindağ, a.g.m., s. 8; Muîd, günümüzün asistanı veya araştırma görevlisi du­rumundadır.

[16] Bilge, a.g.e., s. 20.

[17] Ünver, Süheyl, Fatih, Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, İst., 194ü, s. 1.

[18] Atuf, a.g.e,, s. 12.

[19] Arif Bey, Devlet-i Osmaniye'nin Teessüs ve Takarrürü Devrinde İlim ve Ulemâ, Darülfünun Edb. Fak. Mecmuası, I (1922), 139.

[20] "Sultan Orhan'ın İznik'te yaptırdığı medrese, Osmanlı Devleti'nde ilk med­resedir". Bk. Taşköprîzâde, Isâmüddin Ahmed, eş-Şakâiku'n-Nu'mâniyye, Beyrut, 1975, s. 8.

[21] Uzunçarşılı, 1. Hakkı, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, Ank. 1982, s. 552.

[22] Bilge, a.g.e., s. 67.

[23] Ayverdi, E, Hakkı, Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, İst., 1966, s. 172.

[24] Adıvar, A. Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, İst., 1982, s. 16.

[25] Davud Kayserî'nin hayatı ve eserleri için bk. Şakâik, s. 8; Mecdi, Edirneli Terceme-'ı Şakâik, İst, 1269, s. 27; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, c. I, îst. 1333, s. 68 vd.; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, c. II, İst., 1308, s. 323; Gelibolulu AİÎ, KühnU’l-Ahbar, İst. ün. Ktp. TY. 5959, yk. 14b; Aşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osman, İst., 1332, s. 199; Neşrî, Meh­med, Kitab-ı Cihannümâ (nşr. F.R. Unat-M.A. Köymen), c. I, îst. 1949, s. 163; Beliğ, İsmail, Güldeste, Bursa, 1302, s. 20; Bağdatlı İsmail Paşa, Hediyye- tü'l-Arifîn, İst. 1951, I, 361; Bilge, a.g.e., s. 68; Atuf, a.g.e., s. 15; Kepecioğ- lu, Kâmil, Bursa Kütüğü, I, 351; Uzunçarşılı, I. Hakki; Osmanlı Devletinin İl­miye Teşkilatı, Ank., 1984, s. 227. _

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.