Haberin Kapısı

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda "İlim Amel ve Hal"

TASAVVUF

Bir adam bir başka adama sevdiğinden dolayı baksa, ona yemeğini yedirip, suyunu içirirse, gerekli olan hizmetini yapsa, bu onun ameli olur. Ama onun için acı duyup ızdırap çekse, bu onun hali olur.

Nurullah Seyda’ya göre, imanın ve amel-i salihin kemali üç şeye bağlıdır: ilim, amel ve hal. O dinin bu üç şeye de şamil olduğunu ifade eder. Şayet ilim olmasaydı, insanın ilahi hükümleri öğrenemeyeceğini, amel olmasaydı, ilahi hükümleri öğrenmiş olmasının faydasını göremeyeceğini açıklar. Çünkü amelden; ihlâs, istikamet ve halden kastedilen gaye beklenemez. Bu gerçeği şu örnekle açıklar;

Bir adam bir başka adama sevdiğinden dolayı baksa, ona yemeğini yedirip, suyunu içirirse, gerekli olan hizmetini yapsa, bu onun ameli olur. Ama onun için acı duyup ızdırap çekse, bu onun hali olur. Dolayısıyla halden yoksun olan amel sebat bulup devam etmez. Ama hal bulunursa kuvvet bulup sağlamlaşır. Aynen oruç tutup, namaz kılan adam gibi. Eğer hal sahibi değilse, zamanla bu ibadetlerini kendini zorlaya zorlaya ancak yapabilecek, devamlı olarak gevşekliğiyle mücadelede bulunacaktır. Dolayısıyla herhangi bir vakitle ilgili ibadetini kaçırsa, önemsemez ve üzülmez. Fakat hal ve meleke sahibi bir kimse, herhangi bir amel veya ibadeti kaçırsa gam ve kederinden hayatı zehir olur.[1]

Bir şair mealen şöyle der: “Salikin kalp bahçesinden değersiz bir zaman çöpü veya basit bir dal eksilse kıyameti kopar.” Bu hal okuma ve kültürle elde edilemez, ancak hakim bir mürebbininin sohbeti ve eğitimiyle elde edilebilir. Çünkü hal, bir melekedir. Meleke ise ancak sohbetle meydana gelir. Nitekim bir adamın hatt sanatıyla ilgili herhangi bir kitabı eline alıp kendi kendine talim yapmasıyla, usta bir hattatın dizi dibine oturmakla edineceği melekenin bir olmayacağı açıktır.[2]

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’ın ahlakından sorulduğu zaman, Hz. Aişe validemiz; “O’nun ahlakı ancak Kur’andı” cevabını vermişti. Demek istiyordu ki Kur’an hayatı onun için tabileşmişti, dolayısiyle Allah (c.c)’ın sevdiğinden başkasına gönül kaptırmazdı. Hali bu olanın ise, amelde gevşeme ve gerileme durumu olamazdı. Aksine yürümeye ve ilerlemeye devam edecekti. [3]

Kurbiyet, iman-ı kâmil ve ameli salih diye isimlendirilen şeyden ibarettir. Özellikle bu kurbiyet tabii bir hal alırsa, Allah (c.c.)’ın emirlerine itaat ve ibadet, Resulullah (s.a.v.)’ın ahlakıyla ahlaklanmak külfetsiz bir iş haline gelir. Hatta hayatının çeşitli işleri arasında bile Allah (c.c.) ve Resulünün (s.a.v.) sevdiğinden başkasını sevmez, işte o zaman insanda dinden yüz çevirme veya gerileme korkusu olmaz. Hatta bu yoldaki istek ve arzusu artar.[4]

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda; ilim, amel ve halin arasını birleştirmek, en büyük zenginlik kaynağı olan kurbiyet ve rızaya erişmenin yegâne vesilesi olduğunu açıklar. Çünkü bu tür servet ve zenginlik nefis huzurunun ta kendisidir. Sevgilinin yakınlık ve rızasında öyle bir istek ve lezzet bulursun ki, onlar meşakkati, ni’met ve rahata çevirir. Müellif yine misal vererek açıklar; Mecnun’u, Kabe-i Muazzama’ya götürdükleri zaman, kendisini Leylanın aşkından kurtarması için yalvaracağı yerde, Leyla’ya olan aşkını artırması için Mevla’sına dua ve niyazda bulundu.[5]

----------------------------

[1] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, Tasavvufun Sırları, s. 123.

[2] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e., s. 124.

[3] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e., s. 125.

[4] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e,, s. 126.

[5] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e., s. 127.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.