Haberin Kapısı

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda ve Zühd

TASAVVUF

Nitekim hayvanlar da dilediğini otluyor, sürekli yün giyiniyor ve bol bol uyuyor. Ne geçmişten ibret var, nede gelecekten bir endişesi. Bu hayalleriyle hayvanların hayatta mutlu olduğunu veya kemal derecesine çıktığını zannetmenin mümkün olmayacağını vurgular. İşte zühde ters düşen ve onunla kaynaşması mümkün olmayan budur.

Zühd, yüz çevirme, terk etme, isteksiz olma demektir.[1] Allah’tan başka her şeyi gönülden çıkarmak, değer vermemek, ne varlığa sevinmek, ne de yokluğa üzülmek. Allah ile gani, Allah ile baki olmaktır. Terk-i dünya , terk-i ukba , terk-i hesti, terk-i terk.[2] Zühd ihtiyaçtan fazlasını terk özelliğiyle kanaatten fazla bir şeydir, kanaat kifayet ölçüsüyle veya zaruret miktarıyla yetinmek demektir.[3] Müellife göre; Zühd nefsi isteklerin azaltılması, zihnin nefsin arzularıyla meşgül olmamasıdır. O’na göre insan, gece ve gündüzünü güzel kumaşlar ve lezzetli yemekler ile ilgili konuşma ve tartışmalar ile geçirmemelidir. Müellif bu konuda insanı hayvan ile kıyas yapmaktadır. Nitekim hayvanlar da dilediğini otluyor, sürekli yün giyiniyor ve bol bol uyuyor. Ne geçmişten ibret var, nede gelecekten bir endişesi. Bu hayalleriyle hayvanların hayatta mutlu olduğunu veya kemal derecesine çıktığını zannetmenin mümkün olmayacağını vurgular. İşte zühde ters düşen ve onunla kaynaşması mümkün olmayan budur. Dünya ahiretin bir köprüsüdür, dünyasız ahiret olmaz.[4] Müellife göre, kişinin çoluk çocuğunu bırakması, geçim kaynağını terk etmesi zühdünden sayılmaz. Ancak zekatı vermesi, camiye gitmesi, cema’ate katılması, haramlardan kaçınması, hacca gitmesi ve benzeri İslami esasları yerine getirmesiyle, dünyayı terkeden zahidlerden sayılır.[5]

Kişinin ruhi arzular azaldıkça, maddi arzular çoğalır. Bu da çoğu zaman yemek yeme isteği şeklinde ortaya çıkar. Yemek arzusu ise ısraf rağbetini artırır. Hâl böyle olunca kişiyi, dünya hayatını sırf maddi menfaat şeklinde yorumlamaya götürür. Dolayısıyla ihsan, cömertlik, sabır, takva, tevazu, başkalarını kendi nefsine tercih etmesi gibi güzel hasletleri ve vasıfları zayıflatır. Bunların yerine kibir, gurur, benlik, zülüm, katı kalplilik ve nefsine tapma arzusu yerleşir. Bu durum kişinin nefsini tezkiye etmekten ve zaaflarını telafi etmekten alıkoyar. İnsanı açgözlülüğe götürür. Aç gözlülük, ruh ve aklın ihtiyaç duyduğu şeylerin öğrenmesini engeller. Açgözlülüğün hedefi çeşitli yemekleri yemek ve basit bir dünya hayatına dalmaktır. Müellif böylece kişinin insanlığından sıyrılarak hayvan gibi olacağını açıklar.[6] Bu konuda Kur’an’ı Kerimde Allah Teala kafirleri bu açgözlülük sıfatıyla sıfatlandırarak şöyle buyurur: “Küfreden kimseler sadece zevk u sefa ederler ve davaların yediği gibi yerler. Onların yerleri de ateştir.”[7]

Midat TOKHTAROV Bursa/2012

----------------------------

[1] İsmail Hakkı Bursevi, Kırk Hadis Şerhi, Haz Mustafa Utku, Uludağ Yay, Bursa 1999, s 377.

[2] H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul 2004, s 182.

[3] Abdürrezzak Kaşani, Tasavvuf sözlüğü, Çev Ekrem Demirli, İz Yay, İstanbul 2004, s 282.

[4] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, Tasavvufun Sırları, s. 97.

[5] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e., s. 99.

[6] Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, a.g.e., s. 98.

[7] Muhammed, 47/12.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.