Haberin Kapısı

Tağ ve Norşin Dergâhlarının Kuruluşu

TASAVVUF

Abdurrahman-ı Tâğî, ilim ve irşad hizmetlerini daha önce de yürütmüş olmasına rağmen Norşin’e taşındıktan sonra kendi şahsıyla birlikte medrese ve dergâhın tanınırlığı kısa sürede artmıştır. Çünkü o, her zaman kalbini tat­min edecek daha doğruyu ve güzeli aramıştır.

Tağ köyünde yalnızca Abdurrahman-ı Tâğî’nin babası Molla Mahmud için kurulmuş bir medrese yoktu. Yol kavşağında bulunan bu bölgede, günü­müze kadar ulaşmamış en az üç medrese bulunmaktaydı.[1] Abdurraman-ı Tâğî, babası için yaptırılan bu medreselerden birinde başladığı tedris ve müteakiben müderrislik hayatında, bölgede büyük bir tesir bırakmıştır. Said Nursi bu durumu şu şekilde ifade eder:

“Hem o nahiyemiz olan Hizan kazasına tabi İsparit’te birdenbire meş­hur Seydâ namında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî’nin himmeti ile o kadar çok talebe ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve büyük bir himmetle ve pek geniş bir dâire-i ilim ve tarîkat içinde öyle bir vaziyet hissediyorum ki güya yeryüzünü fethedecek bu hocalar.” [2]

Abdurrahman-ı Tâgî bu denli tanınmasına rağmen, çok arzuladığı tasavvufî eğitimi tamamlamak üzere tedrise bir süre ara vermiş, şeyhi­nin vefatından sonra yine Tağ köyünde kısa süre müderrislik yapmıştır. Tağ köyünde tam olarak ne kadar kaldığı konusunda kesin bir bilgiye sa­hip değiliz. Ancak bu süre, birkaç yıldan fazla olmamalıdır. Bir müddet de Gayda’da şeyhinden sonra postnişînlik yapmıştır. Ardından tarih tam olarak kesin olmamakla birlikte Norşin’e taşınmıştır. Norşin’e yerleştik­ten sonra yaklaşık on yıl yaşadığı rivayetini[3] doğru kabul ettiğimizde, dergâhın yaklaşık 1875 yılında kurulduğunu söyleyebiliriz.

Norşin’de bir dergâh kurulması konusunda Sıbğatullâh-i Arvâsî’nin is­teği ve işâreti olmuştur. Bu durumu kendisi 33. Mektubunda şu şekilde ifade eder:

“{...} Bu fakiri oraya iskân etme düşüncelerinden dolayıdır. Hatta Şeyh Hamza ve Molla Muhammed, senin iradende gitmek vardır dediler. Biz seni şeyhin merkadına şikâyet ediyoruz. Verebilirsen sana cevap vermek düşer.”[4]

Bu ifadelerden onun şeyhinin vefatından bir süre sonra Norşin’e gittiği­ni ve ayrıca onun Gayda’daki dergâhı bırakmasına gönlü razı olmayanların var olduğunu anlıyoruz. Bunlardan biri de şeyhinin oğlu Şeyh Celaleddîn Efendidir. O, üzüntüsüne sitem de ekler ve Şeyh Halid-i Olekî’nin Şirvan’a, Abdurrahman-ı Meczub’un Botan bölgesine gittiğini ve kendisinin yalnız kaldığını söyleyerek, Abdurrahman-ı Tâğî’nin bir nevi tekrar dergâhın ba­şına geri dönmesini ister. Tâğî, bunun üzerine dergâhın Gavs’ın evlatları tarafından idare edilmesinin daha münasip olacağını ifade eder.[5]

Abdurrahman-ı Tâği, Norşin’de dergâh ve medrese kurduktan sonra ilk önce ilmini ve ahlakını takdir ettiği; Abri Köyü’nde[6] resmî müderrislik yapan Fethullah-i Verkânisî’nin görevinden ayrılmasını ve Norşin’e gelme­sini talep etmiştir. Fethullah-i Verkânisî bu konuda hiç tereddüt hemen davete icabet etmiştir.[7] Bu tarihten sonra Fethullah-i Verkânisî, doğu
medreselerinde bir gelenek olduğu üzere, başta hocasının çocukları olmak üzere bir yandan talebelere ders verir bir yandan da tasavvuf! eğitim al­maya başlar.

Abdurrahman-ı Tâğî, ilim ve irşad hizmetlerini daha önce de yürütmüş olmasına rağmen Norşin’e taşındıktan sonra kendi şahsıyla birlikte medrese ve dergâhın tanınırlığı kısa sürede artmıştır. Çünkü o, her zaman kalbini tat­min edecek daha doğruyu ve güzeli aramıştır. Dergâh ve medresenin mekân boyutuyla kurucusu değil, aynı zamanda ilim ve irşad hizmetlerindeki yak­laşımı ve oluşturduğu geniş ve etkili çevre nedeniyle de kurucu bir şahsiyet haline gelmiştir. Kendisinden sonra gelen çok etkili şeyhlerin de ilmi, irfânî, sosyal ve hatta siyasal duruşu sebebiyle bölge medreseleri içerisinde geleneği yeni,[8] ancak etki alanı çok geniş bir ilim ve irfan merkezi haline gelmiştir.

Abdurrahman-ı Tâğî döneminde tek katlı iki oda şeklinde yapılan dergâh (medrese), oğlu Muhammed Ziyâuddîn (Hazret) döneminde iki katlı hale gelmiştir. Girişteki solda bulunan oda misafirlerin kabul odası olarak “Divan” diye isimlendirilmiş, daha sonra günümüzdeki sağ oda di­van olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzdeki divan bölümü, Şeyh Masum döneminde yapılmıştır.

Günümüzde Norşin Şeyhleri denildiğinde yalnız tasavvuf! hizmetler de­ğil, aynı zamanda medrese hizmetleri de anlaşılmaktadır. Halen Norşin şeyhleri olarak bilinen aile tarafından yürütülen dört ayrı medresede ted­ris faaliyetleri sürdürülmektedir. Kuruluşundan buyana dergâh ve med­rese olarak kullanılan binada, günümüzde hizmet veren Nureddin Mut­lu Hocaefendi, babası Molla Masum gibi tasavvufî icazet almamış yalnız müderrislik yapmakta ve bazı ezkarı yaptırmaktadır. Bunun yanında Şeyh Fadli’nin oğlu Şeyh Alamudddîn tarafından, Şeyh Muhammed Ziyauddîn
ailesinden Şeyh Takyeddin ve Molla Abdulkerîm tarafından yürütülen üç medrese daha bulunmaktadır.[9]

Doç. Dr. İbrahim Baz/Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.