Haberin Kapısı

Bu Öyle Bir Acıdır ki…

YAŞAM VE ÇEVRE

Hani bazı acılar var ya… Adamın yüreğine oturur da ömrü billah kalkmaz… Bu acıyı dostunu kaybeden, Ebu Bekir Sıddık iyi bilir. Uhut’ta ki bir dişine karşılık tüm dişlerini kıran Veysel Karani iyi bilir.

Babasını kaybeden ve tüm dünyası yıkılan Fatıma iyi bilir.

Kördüğüm aşkını kaybeden annemiz Aişe iyi bilir…

O öldü diyenin kellesini vururum diyen Ömer iyi bilir…

Oğlu İbrahim vefat ettiğinde o mübarek gözlerinden yaşlar dökülen;

-Ya Rasûlülah siz de mi? Dediklerinde:

- Kalp hüzünlenir; göz yaşarır’’ diyen Hz. Muhammed(S.A.V) iyi bilir…

Yusuf’ un hasretinden gözleri görmez olan Hz Yakup iyi bilir…

Sarıkamış’ta 90 bin askerin çaresizlik içinde donarak şehit olmasına tahammül edemeyen büyük yürekler iyi bilir…

Yüzlerce mektupla çağrılıp daha sora yalnız bırakılıp ihanete uğrayarak şehit edilen Hz Hüseyin iyi bilir.

Avrupa’ya medeniyeti, insaniyeti öğreten Endülüslü Müslümanların, haçlıların amansız saldırıları karşısında bütün ümmeti yardıma çağıran okyanus yırtan çaresiz çığlıkların sahipleri iyi bilir…

Filistinli Muhammed’in bir duvar kenarında arkasına sığınan yavrusunu mermi yağmurundan korumak için vücudun siper eden ve oğlunun şehadetine şahit olup dayanamayarak deliren kalbi iyi bilir…

Arakan ’da öldürüp parçalara ayrılan yavrusunun pişirilmesini seyre zorlanan çaresiz Müslüman anneler iyi bilir...

Somali ‘de Keşmir ‘de, Patani ‘de Filipin’ de Çin’ de Rusya ‘da milyarlarca kardeşi olmasına rağmen açlıktan, sahipsizlikten, zulümden, işkenceden inleyen mazlum Müslümanlar iyi bilir…

İslam devletleri bir bir elden giderken.. Müslümanların senlik benlik içinde yok olduğunu acı içinde gören Atıf hocalar, Akifler, Saitler, Seyyitler iyi bilir…

Bu öyle bir acıdır ki… Acının eşiği aşılmıştır artık…

Bugün Suriye Medaya’ da, Yermük te açlıktan ölmemek için kedi köpek yiyen, ağaçta yaprak, yerde ot bırakmayan çaresiz kadınlar, yaşlılar, çocuklar iyi bilir…

Acı ne ki… Ne ki acı?

-Allah’ım…! Canımı al da, cennetine girerek karnımı doyurayım, diyen masum, çaresiz Suriyeli çocuk iyi bilir…

Ya da ayakları kopmuş ve patlamada gözlerini de kaybetmiş babasının yanına uzanarak;

-Benim gözlerimi babama verin’’ diyen küçük kız iyi bilir…

Nasıl bir dünyada yaşıyoruz Allah’ım?

Firavun dişiymiş… Doğurmuş yavrularını... Asrımıza kadar serpmiş…

Bir firavun tahtına karşılık ülkesini harap ediyor… Yüz binleri öldürüyor, milyonları göç ettiriyor, camileri, hastaneleri, okulları, ağaçları, hayvanları her şeyi yok ediyor ama hala 195 ülke barış adına kurulan BM tiyatro oynuyor…

Dünya, açlıktan ölen, babası annesi öldürülen, evi yıkılan, dünyaya bir masum melek gibi gelen bu çocuklara asla hesap veremez…

Ağzına tükürülmüş bir adalet, acımasız bir paylaşım, terk edilmiş bir din, harap edilmiş bir nesil, ahlaksız bir ahlak, dengeleri kaybolmuş bir dünya…

Dünyada acının, dramın merkezi İslam coğrafyası…

Evet… Çoğaldık ama dağıldık…

Her kurduğumuz küçük devletler büyük ihtilaflar getirdi.

Dine teslim olmadık, dini teslim aldık.

Islama uymadık, İslam’ı kendimize uydurduk.

Dünyayı çok sevdik, ahreti unuttuk.

Şahadeti unuttuk, ölümden korkar olduk.

İslam kardeş kıldı bizi; biz kalleş olduk.

İtibarı ilimde, zikirde, fikirde değil; malda, mülkte, çerçevede, soyda, sopta, ırkta arar olduk…

Bu yol çıkmaz sokak… Sokaklara da hendek kazdık.

Artık bekliyoruz…

Malı elinden zorla alınınca yardım görmeyen Mekkeli tüccarın Ebu Kubeys dağına çıkıp feryat etmesi gibi..

İsyankâr toplumdan kaçmak için gemisini hazırlayan Hz. Nuh gibi…

Ahlaksızlaşmış toplumunu Allah ‘a şikâyet eden Hz Lut gibi…

Bekliyoruz…

Bu gelen kara bulutlar ya rahmet yağdıracak ya da tufan…

Selam ve dua ile…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.