Haberin Kapısı

İleride Nasıl Olsa Yaparım!

YAŞAM VE ÇEVRE

Sanki ölümün yaşı varmış ve her gün pek çok genç, gözlerimizin önünde ölüp gitmiyormuş gibi, “Henüz yaşım genç; ileride nasıl olsa yaparım” diyerek kandırır insan kendini. Koca bir ömür dediği şey 60 yıl yaşadığını sanan biri günde 8 saatten 20 yıl uyur. Kalan 40 yılda da ayakta uyur. Ömür dediğin; işte budur!

Özelde ülkemiz, genelde ise diğer Müslüman ülkeler dikkate alındığında, toplumun büyük oranda Allah’a inanan kişilerden oluştuğu görülür. Genel kabul gördüğü kadarıyla ülkemizdeki Müslüman sayısı nüfusun yaklaşık yüzde 98’ini oluşturur. Ancak dinin günlük yaşam içinde işgal ettiği yer soruşturulduğunda söz konusu oranın ciddi anlamda gerilediğini görürüz. Bu tablo bize insanların inançlarının gereğini yeterince yerine getirmediklerini göstermektedir. Hatta bu bazen o denli hissedilir ki, bir an için karşınızdaki insanın inançsız biri olduğunu düşünebilirsiniz. Şüphesiz insanların inançlarının gereğini yerine getirmemelerine neden olarak ileri sürecekleri şeyler çeşitlidir. Ancak her ne kadar çeşitli nedenlere dayansa da temel nedenin yapılması gereken kulluk vazifelerinin büyük oranda ileriki zamanlara ertelenmesine dayalı olduğunu söylemek mümkündür.

Gerek okul, gerekse iş ortamında bir arada olduğunuz insanlarla dini konularda konuştuğunuz zaman, genellikle çoğu kişinin inancının gereğini yerine getirmediğinin farkında olduğunu, bunun için çeşitli bahaneler öne sürmelerinin yanında dini vazifelerini ileriki yıllarına ertelediklerini görebilirsiniz. Sanki ölümün yaşı varmış ve her gün pek çok genç, gözlerimizin önünde ölüp gitmiyormuş gibi, “Henüz yaşım genç; ileride nasıl olsa yaparım” diyerek kandırır insan kendini. Şeytan da boş durmaz, “Acelesi yok; daha ömrün çok” gibi süslü sözlerle destekler hemen kişiyi. Şüphesiz bu yanılgı ve gaflet şeytanın insana kurmuş olduğu tuzaklardan biridir. Hatta bazı aileler bile çocuklarının gençken hovarda bir yaşam sürmesini gayet normal olarak karşılarlar. “Biz zamanında neler yaptık, gençtir yapacak tabiî” ya da “Biz zamanında yapamadık, bari o çıkarsın hayatın tadını” mantığı ile çocuklarının gözlerinin önünde kayıp gitmesine seyirci kalırlar.

Öncelikle ifade etmek gerekir ki, insanın Allah’a olan kulluğu ana rahmine düştüğü andan başlayarak, son nefesini vereceği ana kadar devam eder. Dolayısıyla inanan bir insanın ömrü iyi bir eğitim için yetişme, dünya için çalışıp çabalama ve inancının gereklerini yerine getirme şeklinde evrelere ayrılamaz. İnanan kişi tüm eylemlerinde inancının gereğini yerine getirmeyi öncelemelidir. Geri kalan tüm işlerini bu gerekliliklere göre belirlemelidir. Kişi kulluk vazifelerini ileride yapacağını düşünüp kendince erteler, ama aslında hatalarından dönmesi için insana fırsat vererek belirli bir süreye kadar erteleyen Allah’tır.

"Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah’ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebilseydiniz!" [1]

Diğer taraftan, insanın ileride yapmayı planladığı kulluk vazifelerini yapabilmek için yeterli bir ömre sahip olacağının da garantisi yoktur. Sahip olsa ve gerçekten yapmaya çalışsada, kaybettiği yıllarını telafi etme şansı da bulunmamaktadır. Yani kısacası nereden bakarsanız bakın ya da ne niyette olursanız olun, bu anlayışa sahip biri her zaman için kayıptadır. oysa bilmelidir insan sahip olduğu şeyler kendisinin değil, onu var edenindir; ama belli ki bunu anlaması için var olması yetmedi insanın, bir de ölmesi gerekir.[2]

"Andolsun akıp giden zamana ki insanlar zarardadır. Ancak inanıp iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka."12

İnsanların bazı kişisel prensipleri vardır hayatta. Kimi ütüsüz kıyafet ve boyasız ayakkabıyla dışarıya çıkmaz. Kimi zamanından önce gider her randevusuna ya da saçlarını yaptırmadan katılamaz hiçbir toplantıya. Yine yediğine içtiğine, beden ve ruh sağlığına çok dikkat eder örneğin çoğu kişi. Sevdiklerinin özel günlerini daima hatırlar ve mutlu etmek için onları, çeşitli sürprizler hazırlar. Kısacası kendince önem verip özendiği şeyler vardır insanların hayatta. Öncelikleri vardır insanların ya da çabaları vardır ulaşmak için amaç ve arzularına. Sevdiği bir yemeği özenle hazırlamak ya da çocuklarını gezdirmek için saatleri, kişisel bakımları için yeterli vakitleri. Arayışları vardır; kendini daha iyi hissedeceği. Denemeleri vardır; ilerletmek için kişisel gelişimini. Koçları vardır; yaşamı daha iyi yönetebileceği. okumaları vardır; kültürünü geliştireceği. Dizi ya da programları vardır; kaçırmadan her bölümünü izlediği...

Görüldüğü gibi, kulluk vazifelerini ömrünün son demlerine bırakan kişilerin hayatlarında öncelik verdikleri şeyler kulluk vazifelerinin yanında çok gülünç kalmaktadır. Bir göz açıp kapama misali geçen ömrünü boş ve gereksiz bir yığın şey ile doldurur insan. Kendince yapılması gerekli gördüğü şeyler için katlanmadığı zorluk kalmaz. Konforlu bir evde oturmayı ya da lüks bir arabaya binmeyi ileriki yaşlarına ertelemez. Hemen edinmek ister bunları. Maaşının yükselmesi için sabırla yılların geçmesini de beklemez. Hemen ve kısa yoldan zenginleşmek ister. Sahip olduğunda kendisini mutlu edeceğine inandığı şeyleri elde etmek için çırpınır. oysa farkında değildir insan; ertelediği şeyin var olma sebebi olduğunun. Emekliliğinde rahat etmek için tüm hayatı boyunca ödediği, sigorta primlerine döndürür kulluk vazifelerini. Sigorta primini tüm hayatı boyunca ödemesi gerektiğini bilen insan, kulluk vazifelerini tüm hayatı boyunca ödemek istemez. Hayatının sonlarına doğru ödeyerek, sonsuza kadar rahat etmek ister. Yapacağı hac ya da nafile ibadetlerin geçmişte yapmadıklarına kefaret olmasını ya da geçmiş günahlarının affedilmesini bekler. Şüphesiz, gerçekten pişman olmuş ve gönülden Allah’a yönelmişse kişi Allah dilerse kulunu affeder, ama Allah’ın rızasına uygun yaşanmayan yıllar bir daha geri getirilemez. İnsan yine kayıptadır.

"Hayır, hayır! Siz hemencecik geleni seversiniz. Ve sonradan geleceği terk edersiniz." [3]

"Bunlar, hemen gelecek olanı seviyorlar da ötelerindeki zorlu bir günü ihmal ediyorlar." [4]

Evet, insan peşinen elde ettiği şeyi sevmekte, imtihan edilmek üzere geldiği ve sonsuz yaşamını belirleyecek olan ömrünü ise bu peşin şeyler uğruna tüketmektedir. oysa farkında olmadığı bir gerçek vardır; sahip olduğu gerçek değerler, kazanarak elde ettikleri değildir insanın. Üstelik, hiçbir şey hak etmeden yaratıcısı tarafından peşinen verilmiştir bu şeyler kendisine. Gözünü ya da karaciğerini satın alan ya da sahip olduğu şeyleri kendi becerisi ile doğuştan elde ettiğini iddia edecek biri var mı hayatta? İnsan dünyaya gelmesiyle birlikte peşinen elde ettiği gerçek değerlerin bedelini ömrünün son yıllarında ödemek isterken, dünya nimetlerini hemen elde etmek ister. oysa farkında değildir çoğu insan; su misali boşa akıp giden ömrün, faturası kabarık olur.

Şeytanın bu erteleme tuzağına düşmemek gerekir. Yaşlılık dönemine gelip, bazı gerçekleri fark eden kişilerden ardında bıraktığı boşa geçen yıllarının pişmanlığını duymayan hiç kimse yoktur. Yaprak misali bir o yana bir bu yana savrulmuş ve sonunda derin bir pişmanlığa kapılmış bunca insanın boşa yitirilmiş ömürlerinin, henüz kendini genç görerek kulluk vazifelerini erteleyen kişilere ibret olması gerekir. İnsanların hatalarını göz göre göre benzer şekilde tekrarlayarak tecrübe etmek, insan aklı ve onuruna yakışan bir tutum değildir. Bu konuda da şeytanın tuzağına düşmeyerek, dünya hayatının ışıltısının insanın gözünü alarak gerçekleri görmesini engelleyen bir ışık olduğunu fark etmek gerekir. Bir anda tükeniverir ömür sermayesi. Koca bir ömür dediği şey o kadar boş uğraşlar içinde geçer ki insanın, örneğin 60 yıl yaşadığını sanan biri günde 8 saatten 20 yıl uyur. Kalan 40 yılda da ayakta uyur. Ömür dediğin; işte budur!

Yrd. Doç.Dr. Emre Doman

----------------------------

[1] 71 Nuh Suresi 4

[2] Bakınız: Emre Dorman, İnsanlar Uyurlar Ölünce Uyanırlar, İstanbul Yayınevi 2011; Nesil Yayınları, 2012. 12 103 Asr Suresi

[3] 75 Kıyamet Suresi 20-21

[4] 76 İnsan Suresi 27

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.