Haberin Kapısı

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda “Usûlu’t-Tefsîr” Adlı Risâlesi

YAŞAM VE ÇEVRE

Usûlu’t-Tefsîr kavramı ile Ulûmu’l-Kur’ân kavramı üzerinde farklı görüşler serdedilmiştir. Bir kısmına göre ikisi aynı şeyleri ifade ederken başkaları bu iki kavramın tamamen birbirinden farklı olduğunu beyan etmişlerdir.

Müsâ‘id b. Suleymân et-Tayyâr, Makâlât fî Ulumi’l-Kur’an ve Usuli’t-Tefsîr adlı çalışmasında Usûlu’t-Tefsîr ıstılahı ile Ulûmu’l-Kur’ân kavramı arasındaki ilişkiyi şöyle anlatır: “Usûlu’t-Tefsîr, tefsir ilmini öğrenmek ve bu alanda araştırma yapmak isteyenlerin gereksinim duyduğu öncelikli ilmî esaslardır. Bu da tefsir ilminin bir cüzünü teşkil eder. Tefsir ilmi de, aynı zamanda Ulûmu’l-Kur’ân’ın bir cüzüdür. Buna göre Usûl’t-Tefsîr ile ilgili her malumat, Ulûmu’l-Kur’ân’dan sayılmasına rağmen Ulûmu’l-Kur’ân ile ilgili her bilgi, Usûlu’t-Tefsîrden sayılmaz.”[1] Bu arada Ulûmu’l-Kur’ân terimi, aynı zamanda ulûmu’t-tefsîr anlamını da içerir.34

Bütünüyle Ulûmu’l-Kur’ân ile ilgili olmasına rağmen bir kısım âlimin kitaplarına Usûlu’t-Tefsîr ismini vermesini bir sorun olarak niteleyen Tayyâr,[2] bu çerçevede Mahmud b.

‘Useymîn kaleme aldığı Usûlun fi’t-Tefsîr adlı kitabını örnek olarak[3] zikretmiştir.

Evvelki dönemlerde olduğu gibi günümüzde de hem Usûlu’t-Tefsîr hem de Ulûmu’lKur’ân alanında Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasına yardımcı olan önemli ve çok sayıda çalışma ortaya konulmuştur. Kur’ân ilimlerini birlikte ele alan ilk çalışmanın ne zaman yazıldığı ve bu kavramın ne zaman kullanılmaya başlandığı ile ilgili kesin bilgi bulunmamaktadır.[4] Bununla birlikte Ebû Bekir Muhammed b. Yahyâ’nın (ö. 235/849) eş-Şâmil fî ilmi’l-Kur’ân’ı, Hâris elMuhâsibî’nin (ö. 243/857) Fehmu’l-Kur’ân ve Ma’nâhu adlı eserleri bu alanda yazılan ilk çalışmalar olduğu ifade edilmektedir.[5] Daha sonraki dönemlerde Zerkeşî’nin (ö. 794/1392) elBurhân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân’ı, Suyûtî’nin (ö. 911/1505) el-İtkân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân’ı, günümüzde de Zerkânî’nin (ö. 1367/1948) Menâhilu’l-irfân fî ulûmi’l-Kur’ân adlı çalışmaları da sözkonusu alanda yazılan önemli eserlerden bazılarıdır.

Bilindiği üzere Osmanlı medreselerinde en sık okutulan tefsîrler, Zemahşerî’nin elKeşşâf, Kadı Beyzavî’nin Envâru’t-tenzîl ve esraru’t-te’vîl ve Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîhu’l-gayb adlı eserleri olmuştur.[6][7]

Osmanlı Devleti'nin son yıllarında medresenin yeniden inşasına yönelik olarak yapılan çalışmalar çerçevesinde 1914 Islah-ı Medaris Nizamnamesi çıkarılmıştır. Buna göre, medreseler 1915-1916 öğretim yılında Daru'l-Hilafeti'l-Aliyye Medresesi olarak isimlendirilmiş ve bir yenileştirmeye gidilmiştir. Bu önemli medrese ıslah projesinde o zamanın tabiriyle fen dersleriyle takviye edilmiş tefsir dersleri klasik medrese programlarında olduğu gibi son yıllarda verilmiştir.[8]

Benzer şekilde şark medreselerinde de Kadı Beyzavî’nin (ö. 685/1286) Envâru’t-tenzîl, Celâleddin el-Mahallî (ö. 864/1459) ile Celâleddin es-Süyûtî’nin (ö. 911/1505) Tefsîru’l-Celâleyn, Sâvî’nin (ö. 1241/1825) Tefsîru’s-Sâvî, Nesefî’nin (ö. 710/1310), Medâriku’t-Tenzîl adlı tefsirleri okutulmaktadır. Lâkin daha evvel ifade edildiği üzere Tefsîr Usûlü ile ilgili eserlerin okutulmasına ihtiyaç duyulmamıştır. Medresede nahiv, sarf ve mantık gibi aslî/zorunlu dersler okutulurken zâid/seçmeli şeklinde ifade edilen fıkıh, tefsir ve hadis derslerine yeterli derecede yer verilmemiştir. Muhtemeldir ki, bu müfredatta usûl kitaplarının okutulması, öğrencinin aslî derslere ayıracağı zamanı olumsuz etkileme olarak algılanmış olabilir.

Tefsîr Usulü ve Ulûmu’l-Kur’ân ile ilgili kitapların yakın zamana kadar şark medreselerinde okutulmamasına[9] rağmen Seyda’nın Usûlu’t-Tefsîr ile ilgili bir risâle yazmış olması, bu ilmin medreselerde ihmal edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.

Muhammed Nurullah Seyda’nın Usûlu’t-Tefsîr adlı risâlesi, Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise fi’lusûli’s-selâse adlı eserinin 17-32 sahifeleri arasındaki kısmı teşkil etmekte olup 16 sayfadan müteşekkildir. Seyda, bu eserine sırasıyla Usûlu’l-Fıkh, Usûlu’t-Tefsîr ve Usûlu’l-Hadîs risâlelerini almıştır. Seyda bu üç risâleyi Cem’u’l-cevâmi başlığı altında toplamıştır. Bu eser, Sahîfetul-irşâdi’s-Sâlise fi’l-usûli’s-selâse adıyla 1389/1969’da Kamışlı’da bulunan Râfideyn Matbaasında neşredilmiştir. Ancak bu eserle birlikte Sahîfetu’l-irşâdi’r-râbi’a fi’l-edeb başlığı altında me‘ânî ve bedî’ ilimlerini anlattığı Hulâsatu’t-telhîs adlı risâleyi de kaleme almıştır. Buna göre Kamışlı’da neşredilen bu çalışma 78 sahifeden oluşmakta olup Usûlu’l-Fıkh, (s. 1-17) Usûlu’t-Tefsîr, (s. 17-32) Usûlu’l-Hadîs, (s. 32-38) Me‘ânî (s. 39-57) ve Bedî (s. 58-65) ilimlerini kapsar. Kitabın 66-78 arası sayfalarında ise Abdurrahman Erzen’in, Abdulkerîm el-Kâdıyânî esSi’îrdî’nin ve İbrahim b. Molla Muhammed ez-Zıvıngî’nin yazmış oldukları takrizleri yer almıştır.

Meselâ, Abdurrahman Erzen, Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise adlı çalışmaya yazdığı takrizde bu risâlelerdeki lafızların veciz, ibarelerin kısa olması hasebiyle ezberlemeye müsait birer metin olduklarını[10] ifade etmiştir. Erzen’in bu tespiti, medreselerde ezberlenen nahiv ve sarf ilimlerinde yazılan ve ezberlenen metinler gibi bunların da ezberlenebileceği, Seyda’nın da bu bilinçle risâlesini kaleme aldığını ortaya koymaktadır.

Yine Abdulkerîm el-Kâdıyânî es-Si’îrdî ise yazdığı takrizda Seyda’nın yazdığı risâlelerde ayrıntılardan kaçındığını, talebelerin de bu metinleri ezberlemeye teşvik edilmesi gerektiğini[11] ifade etmiştir.

Üçüncü takrizi kaleme alan İbrahim b. Molla Muhammed ez-Zıvıngî ise Şeyh Ahmed-i Cezerî ve Şeyh Seyda gibi âlimlerin Cizre’de yetiştiğine atıfta bulunarak Cizre’nin bu âlimlerle övünmeyi hak ettiğini zikretmiştir. Ardından Seyda’nın Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta, mürşid makamına yükseldiğini belirtmiştir.[12]

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın, Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise adlı eserini oluştururken üç usûl kitabından hemen sonra me‘ânî ve bedî’ ilimlerini anlatan risaleleri de eklemiş olması ve daha sonra bunların birlikte basılmış olması önemlidir. Zira Seyda, Usûlu’t-Tefsîr adlı risâlesinde me‘ânî ve bedi’ ile ilgili meseleleri tefsir usulü bağlamında ele almış Hulâsatu’t-telhîs adlı çalışmasıyla bu mevzuları edebiyat bağlamında ele alarak farklı ilimlerin talebenin zihninde bir bütün olarak yer edinmesini sağlamıştır.

Muhammed Nurullah Seyda’nın üç usûl ile ilgili risâleleri, Cem’u’l-cevâmi ismi ile kaleme alması, medrese talebelerinin yabancısı olmadıkları bir kavramdır. Cem’u’l-cevâmi ismi, medreselerde okuyan talebelerin icâzet almadan önce okudukları en son kitabın adıdır. Bu kitabı okuyan talebe icazet almaya hak kazanırdı.[13] Medreselerde okutulan Cem’u’l-cevâmi kitabı, Abdulvehhâb b. Ali es-Subkî (ö. 771/1368) tarafından yazılmış olup usûlu’l-fıkıh, usulu’d-dîn ile ilgili özet bilgiler içermektedir. Bu kitap üzerine Celaluddin Muhammed b. Ahmed el-Mahallî (ö. 864/1460)’nin yazdığı şerh, üslûp yönüyle ağır bir metin olduğu için teberrüken birkaç ders okutulmuştur.46 Kanaatimizce Seyda’nın, bu kitaptan esinlenerek kaleme aldığı risâlelere Cem’u’l-cevâmi ismini vermiş olması, medresedeki talebelerin Tefsir Usûlü, Hadîs Usulü ve Fıkıh Usûlü ile ilgili temel bilgilerle buluşmalarını hedeflemiştir.

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın Usûlu’t-Tefsîr adlı risâlesi, konuları ayrıntılı ele alan bir çalışma değildir. Diğer usûl çalışmalarıyla birlikte ele alındığında temel bilgileri ele alan bir risâle olduğu görülecektir. Muhtemelen eserin bu derece muhtasar tutulmasındaki amaç, medrese eğitim sisteminin genel karakterine uygun olarak bu metinlerin kolayca ezberlenmesi ya da hafızada kalıcı olmasıdır.

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda, risâleyi yazarken Usûlu’-t-Tefsîr ile ilgili hangi kitapları esas aldığını belirtmemiştir. Lâkin bu alanda yazılan çalışmalara bakıldığında Seydâ’nın ağırlıklı olarak Suyûtî’ye (ö 911/1505) ait en-Nukâye fî erbaate ‘aşera ‘ilmâ adlı çalışmayı esas aldığı görülmektedir. Konuların işlenişi ve meselelerin alt başlıklar halinde ele alınış şekli, enNukâye’nin üslûbu ve metodu ile benzeşmektedir. Buna göre Seydâ’nın el-İtkân fî ‘Ulûmi’lKur’ân adlı çalışmanın da yazarı olan Suyûtî’yi kaynak olarak olması Risâlenin ilmî oluşunu ve alanında etkin çalışmaları esas aldığını ortaya koymaktadır.

İmâm Suyûtî’nin kaleme aldığı en-Nukâye kitabı, on dört ilimden oluşmaktadır. Bu ilimleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Usûlu’d-Dîn, İlmu’t-Tefsîr, İlmu’l-Hadîs, Usûlu’lFıkh, Ferâiz, Nahiv, Tasrîf, Hatt, Me’ânî, Beyân, Bed’î, Teşrîh, Tıb ve Tasavvuf. Bu arada İmâm Suyûtî, bu eserini İtmâmu’d-dirâye likırâeti’n-nikâye adıyla şerh etmiştir.[14]

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda, Usûlu’t-Tefsîr adlı risâlesinde metinde istişhad için zikrettiği âyetleri numaralandırmamış; geçtiği sûre ismi ile iktifa etmiştir.48 Bazen de ilgili âyetin hem âyet numarasını hem de geçtiği sûre ismini belirtme ihtiyacı duymamıştır.49 Benzer şekilde istişhad için kaydettiği hadislerin bâb ismini ve senedini almamış, hangi hadis kitabında geçtiğini zikretmekle yetinmiştir.[15]

Kavramsal Çerçeve: Kur’ân, Âyet ve Sûre

Muhammed Nurullah Seyda, kaleme aldığı Usûlu’t-Tefsîr adlı eserine Kur’an’ın tarifini[16] yaparak başlamaktadır. Seyda’nın bu tanımla risalesine başlamış olması, Kur’ân ilimleri üzerine yazılan çalışmaların metodunu tercih ettiğini göstermektedir. Usûl ile ilgili yazılan eserlerde müellifler, Kur’ân’ın tarifini, “efrâdını câmi’ ağyârını mâni” bir şekilde yapmışlardır. Muhammed Nurullah Seyda da, bu metodu uygulamış ve Kur’ân kavramının ıstılâhî manasıyla risâlesine başlamıştır.

Ayrıca Tefsîr Usûlu alanında yazılan çalışmalar genellikle başlangıçta “tefsîr” ve “te’vîl” kavramlarını ele almışlardır.[17] Seydâ ise, belki de yazdığı çalışmalarına sahife ismini vermesine sebep teşkil eden “ilimlerin hülasasını medrese talebelerine aktarma” gerekçesi, doğrudan “Kur’ân” kavramının tanımıyla başlamasını gerekli kılmıştır.

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’ya göre Kur’ân, “Okunduğunda ibâdet sevabı kazanılan, (en küçük) bir sûre ile mu’cize olan ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’e nâzil olan kelâm”[18] anlamına gelir. “Ben kulumun zannının yanındayım” hadisinde olduğu gibi “Rabbânî hadîs” olarak ifade ettiği “kudsî hadîs”lerin Kur’ân’dan olmadığını[19] tariften hemen sonra özellikle zikretmektedir.

Şeyh Muhammed Nurullah Seyda bu tarifle Kur’ân’ın belli başlı özelliklerini de zikretmiş olmaktadır. Tanımdan hareketle Kur’ân’ın özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan sevap kazanır.
  • Kur’ân, mu’cize bir kitaptır. Kur’ân’da geçen en kısa sûre de böyledir.
  • Kur’ân, Hz. Peygamber’e nâzil olmuştur.
  • Kur’ân, Allah kelâmıdır.
  • Kutsî hadis olarak bilinen Rabbânî hadisler, Kur’ân’dan değildir.

Seyda, Büzûr ve Hakâik adlı risâlesinde yukarıdaki tanımın şerhi mahiyetinde Kur’ânsünnet ve Kur’ân-kâinat mevzularına yer vermiştir. Meselâ Kur’ân-sünnet ilişkisini “Şunu bil ki Hz. Peygamber, yaşayan Kur’ân’dır. Kur’ân da manevî elçidir.”[20] şeklinde aktarırken Kur’ânkainat ilişkisini ise şu şekilde açıklar: “Şunu bil ki bu miskin, Kitap gibi bir dost bulamamış, tabiat gibi bir Kitaba da rastlamamıştır. Kur’ân, kâinatın en doğru ve en güzel şerhidir. Buna göre Kur’ân, kâinatı şerhettiği gibi kâinat da O’nun Allah kelâmı olduğuna şahitlik etmektedir.”[21]

Seyda, vahyi “yeri semalara bağlayan bir telefon hattı” şeklinde tasvir ettikten sonra Kur’ân’ın gönderiliş gayesini şu ifadelerle açıklamıştır: “Şunu bil ki, Kur’an, ezelin tercümanı, geçmişin delili, şu anın harita listesi ve şimdiki zamanın reçetesidir. Benzer şekilde Kur’an, ebedî hazinelerin anahtarı ve müstakbel insanî toplulukların şifresidir. Nitekim O, yeri semalara bağlayan bir telefon hattı gibidir. Böylece O, melekûtî âlemin üzerindeki karanlıkları kaldırır, ulûhiyyet ve vahdaniyyet güneşini örten bulutları dağıtır, uzun bir süredir insanlığın gafil olduğu “berzah alemi”ni ve ahiret hayatını içine alan yeni bir alemin kapılarını açar.”57

Muhammed Nurullah Seyda, Kur’ân’ı tarif ettikten sonra sûre ve âyet kavramlarının tanımını[22] yapmış, sûre isimlerinin Hz. Peygamber’den tevkîfî olarak geldiğini[23] beyân etmiştir.

Bu arada âyetlerin tevkîfiliği meselesini zikretmemiş olması muhtemelen tefsircilerin üzerinde ittifak ettikleri bir mevzu olması hasebiyledir.

Muhammed Nurullah Seyda, i’câzdan kastedilen mananın ortadan kalkmasına sebebiyet verdiği gerekçesiyle Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça dışında başka bir dilde okunmasını haram görmüştür.60 Seyda burada muhtemelen Kur’ân’ın i’caz yönünü karşılamaktan uzak gördüğü içindir ki yapılan tercümelerin Kur’ân’ın Arapça metni gibi değerlendirilmesinin uygun olmayacağını ifade etmiştir.

Diğer taraftan Seyda, re’yi esas alarak Kur’ân’ı tefsir etmenin haram olduğunu zikretmişse de İsfehânî, Ebu Hayyan, Kâfiyecî ve Süyûtî gibi âlimlerin de ısrarla vurguladıkları gibi61 Kur’ân ilimlerine ve tefsir usulüne vâkıf olanların te’vîl yoluyla Kur’ân’ı anlayabileceklerini ve te’vîl edebileceklerini62 ifade etmiştir.

Kur’ân’ın Nüzûlü:

Seyda, Kur’ân’ın nüzulünü “mekânsal” ve “zamansal” açısından değerlendirirken ilgili kavramları ayrıntılı anlatmayı63 gerekli görmüştür. Buna karşılık farklı usûl kitaplarında detaylı anlatılan nâsih-mensûh gibi önemli gördükleri mevzuları kısaca zikretmekle64 iktifa etmiştir.

Seyda, Mekkî âyetler ile Medenî âyetleri tanıtırken Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Mekke’den Medine’ye hicretini esas almıştır. Ona göre, Mekke’de veya sefer sebebiyle başka bir yerde nâzil olmasına bakılmaksızın hicretten önce nâzil olan âyetler, Mekkî; sonrasında inen âyetler ise Medenî’dir.

Seyda, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e nâzil olan hadarî (mukim iken nâzil olan) ve seferî (yolculuk esnasında nâzil olan); “nehârî” (gündüz nâzil olan) ve “leyâlî” (gece nâzil olan); “sayfî” (yazın nâzil olan) ve “şitâî” (kışın nâzil olan); "firâşî" (yatakta iken nâzil olan); ilk ve son nâzil olan âyetleri örnekleriyle birlikte ele almıştır.65

Seyda, Bakara sûresinin sonunda yer alan آمن الرسول ile başlayan iki âyetin66 Mekke fethinde nâzil olduğunu zikretmişse de bu âyetlerin Mi’râc hâdisesinde nâzil olduğuna dair Hasan, Mucâhid ve Dahhâk’tan gelen rivâyetlere de eserinde yer vermiştir.67 Suyûtî de, bu âyetlerin Mekke fethi günü nâzil olduğuna dair rivâyeti sefer halinde nâzil olan âyetler çerçevesinde zikrettikten sonra, bu konuda herhangi bir delile ulaşamadığını 68 ifade etmiştir.

Tecvîd İlmi

Kıraat ilminde şöhret yapmış bulunan ve aynı zamanda Cizre’ye nispeti ile meşhur olan Ebu’l-Hayr Şemsuddin Muhammed b. Alî b. Yûsuf el-Cezerî (ö. 833/1429), “Mukaddime fi’ttecvîd” adıyla 109 beyitten oluşan bir eser yazmıştır. On dokuz babdan oluşan Mukaddime tecvid’in hükmü, mehâric-i hurûf, sıfât-ı hurûf, terkîk, tefhîm, idğâm, gunne, med, vakıf, gibi konulardan müteşekkildir.69 Seyda’nın tecvid ilmi ile ilgili bölümü ile İbnu’l-Cezerî’nin metni karşılaştırıldığında içerikten çok, başlıklarda benzerliklerin olduğu görülecektir. Muhammed Nurullah Seyda, Usûlu’t-Tefsîr kitaplarında nadiren ele alınan vakıf, ibtidâ, işmâm, revm, imâle, med, hemzenin tahfifi ve idğâm gibi tecvîd ilmiyle ilgili bir kısım mevzuları, risâlesinde zikretmiştir.[24]

Seyda tecvîd ilmine verdiği önemi, Musul âlimlerinden Şeyh Muhammed Sâlih’ten aldığı tecvîd icazeti ile ortaya koymuştur.[25] Seyda, tecvîd ilminin icâzetini aldığı gibi bu alandaki eksikliği yazdığı Usûlu’t-Tefsîr risâlesi ile bir nebze de olsa gidermeye çalışmıştır. Seyda, bu vesileyle medreselerde ağırlıklı olarak okutulan nahiv, sarf, belağat ve mantık derslerine ek olarak tefsir ilminin özelde de tecvîd ilminin medrese müfredatına dâhil edilmesi gerektiğine vurgu yaparak dikkatleri bu hususa çekmiştir. Bu arada Seyda gibi Siirt’te yetişmiş medrese âlimi Şeyh Abdurahman el-Fârûkî (ö. 1974), medreselerde ihmâl edilen tecvîd ilmi ile ilgili “Zubdetu’t-tecvîd li’t-tâlibi’l-mustefîd” adıyla bir kitap yazmıştır.[26] Bu eser, Arap alfabesiyle Kürtçe yazılmış olup otuziki sayfadan oluşmaktadır. Konular hem nazım hem de nesir şeklinde işlenmiştir.

Belağat ve Meâni

Belağat ilmi, Kur’ân-ı Kerîm'in en önemli vasfını teşkil eden i’câz yönünün bilinmesini ve idrak edilmesini sağlayan tek vasıtadır. Belağat ilmi, Kur’ân-ı Kerîm'in i’cazını ortaya koymak maksadıyla yeşerip filizlenen ve Tefsir ilminde meyvelerini veren Kur’ân ilimlerden birisidir.[27] Kitab’ın Arapça bir kelâm oluşu, Arap dilinin ve sözün inceliklerini inceleyen disiplinlerin tefsirin kaynağı olmasını gerektirmiştir.[28]

Tefsir, öncelikle hadisi ve Arapça gramer, edebiyat, belağat gibi başka birçok âlet ilmini kullanarak Kur’ân'ın doğru anlaşılmasını sağlar.[29]

Me’ânî ilminde ilk eser veren Câhız (ö. 255/869) el-Beyân ve't-Tebyîn adlı eserinde, teşbîh, mecâz, isti’âre, kinâye gibi konuları tafsilatlı olarak ele almıştır. “İ’câzu’l-Kur’ân” adlı bir başka eserinde Me’ânî ilmi ile ilgili bazı konuları işlemiştir.[30] Zemahşerî el-Keşşaf adlı tefsirinin mukaddimesinde beyân ve meânî ilimlerini bilmenin Kur’an tefsiri için zaruretini açıkça ifade etmiştir.[31]

Seyda, tefsirdeki bu teamülü göz önüne alarak risâlesinde Kur’ân’ın anlaşılmasına yardımcı olan belağat ve meânî ilimleri üzerinde durmuştur. Ğarîb, mecâz, teşbîh, mucmel, muevvel, muarreb, müşterek, muterâdif, isti’âre, teşbih, mefhum ve mutlak-mukayyed gibi meâni ve belâğat ile ilgili bir kısım kavramları örneklerle açıklamıştır.[32] Meselâ müterâdif kavramını “tek bir manaya gelen iki lafız” şeklinde ifade ettikten sonra konu ile ilgili “ الانسان –

[33]” misâllerini zikretmiştir. العذاب-الرجسve “ ” البحر-اليم “ ,” الضيق– الحرج “ ,” البشر

Mübhemâtu’l-Kur’ân

Seyda, Usûlu’t-Tefsîr adlı risâlesinde “istıdrâd” başlığı altında Kur’ân’da geçen peygamber ve melek isimlerini, ardından lakab, künye ve mübhem olarak ifade ettiği isimleri zikretmiştir.[34] Seyda’nın ele aldığı bu isimleri Suyûtî, en-Nukâye adlı eserinde81 benzer bir sıralama ile aktarmıştır.

Suyûtî, [35]el-İtkân adlı eserinde mübhem isimlerin anlaşılmasında re’yin değil mahza naklin esas alındığını özellikle ifade etmiştir.[36] Bu arada rivayet yönteminin kullanıldığı esbâb-ı nüzûl, fezâilu’l-Kur’ân, nâsih-mensuh, İsrâiliyat gibi konularda görülen sakıncalar mübhemât için de geçerlidir.[37] Bu çerçevede Seyda da, gelen rivâyetlerden hareketle bir kısım mübhem isimleri kaydetmiştir. Meselâ, Hizz,[38] Firavun ailesindeki mü’minlerden birisinin adı;[39] Habib-i Neccâr, şehrin en ücra köşesinden gelen kişi;[40] Yuşa’ b. Nûn, Mûsâ’nın genç arkadaşı;[41] Yuhâniz, Mûsâ’nın annesinin adı;[42] Âsiye binti Muzâhim, Firavun’un eşi[43] vb. mübhem isimleri zikretmiştir.

Suyûtî, el-İtkân adlı çalışmasında Kur’ân’da zikredilen mübhem isimleri ve bunların hangi manaya geldiğini ayrıntılı olarak ele almıştır.90 Bu konuda Suyûtî’nin “Müfhemâtu’l-akrân fî mübhemâti’l-Kur’ân” adında müstakil bir çalışmasının da olduğunu hatırlatmak gerekir.

SONUÇ

Kadim bir İslam şehri olan Cizre’de, ilmî bir çevrede yetişen Muhammed Nurullah Seyda, vefat eden babası Şeyh Seyda’nın yerine henüz yirmi yaşlarındayken geçmiştir. Muhammed Nurullah Seyda, genç yaşında vefat etmesine rağmen ilim ve tasavvufla meşgul olmuş, on dört risâle kaleme almıştır. Bölgedeki meşhur medreselerle iletişim halinde bulunan Seyda, medreselerin karşı karşıya kaldığı sorunlara çözüm üretme çalışmaları çerçevesinde Mekke’de bulunan Ümmü’l-Kurâ Üniversitesini ziyaret etmiş ve görüş alışverişinde bulunmuştur.

Seyda, makalemizin konusunu teşkil eden Tefsir Usûlü ile ilgili bu risâleyi talebelerine hitaben yazmıştır. Onun, Kur’ân’ın anlaşılmasında katkısı olabilecek bir risâleyi medresede okutmaya başlaması ve müderrisler ile talebelerin gündemine sokmuş olması kayda değerdir. Ayrıca bu risâlenin medrese müfredatında ciddi anlamda eksikliği hissedilen tecvid ilminin bir kısım kurallarını içermesi bakımından da önemli bir çalışmadır. Böylelikle modern dönemde Kur’an’a yapılan vurgunun bir gereği olarak, şark medreselerinde Kur’an ilimlerinin ve tefsir usûlünün ihmal edildiği ve bu eksikliklerin giderilmesi gerektiği düşüncesi ihsas edilmiştir. Bu bakımdan Muhammed Nurullah Seyda’nın hem şahsî teşebbüs ve çalışmalarıyla hem de telif ettiği eserlerle medreseleri ihya etmek ve zamanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir niteliğe kavuşturmak arzusunda olduğu düşünülebilir.

Mehmet Nurullah Aktaş

--------------------------------------

[1] et-Tayyâr, Müsâ’id b. Süleymân, Makâlât fî Ulumi’l-Kur’an ve Usuli’t-Tefsîr Dâru’l-Muhaddis, Riyâd 1425, s. 33. 34 Demirci, Muhsin, Tefsir Terimleri Sözlüğü, MÜ İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2011, s. 307.

[2] Tayyâr, Makâlât, s. 35.

[3] Tayyâr, Makâlât, s. 35.

[4] Çetin, Abdurrahman, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, Dergâh Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2012, s. 208.

[5] Çetin, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 208.

[6] Paçacı, Mehmet, “Osmanlı Medresesinde Tefsir Ögretiminin Yeri ve Tefsirinin Çağdaşlıkla Karşılaşması,” Osmanlı Toplumunda Kur’ân Kültürü ve Tefsir Çalışmaları I, Editör: Bilal Gökkır ve arkadaşları, İlim Yayma Vakfı, Ankara 2011, s.33.

[7] .

[8] Paçacı, “Osmanlı Medresesinde Tefsir Öğretiminin Yeri ve Tefsirinin Çağdaşlıkla Karşılaşması” s. 79.

[9] Çiçek, Şark Medreselerinin Serencâmı, s. 74.

[10] Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise, s. 66.

[11] Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise, s. 67.

[12] Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise, s. 69-70.

[13] Çiçek, Şark Medreselerinin Serencâmı, s. 66. 46 Çiçek, Şark Medreselerinin Serencâmı, s. 66.

[14] Ayrıntılı bilgi için bkz. Suyûtî, “en-Nukâye fî erbaate ‘aşera ‘ilmâ”, Mecelletu Katri’n-Nedâ, thk: Fâyiza Abbâs Kâzım el-İdrîsî, yıl: 3, sayı:9, sayfa: 339-442, 1432/2012. 48 Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 20, 49 Usûlu’t-Tefsîr, s. 29.

[15] Usûlu’t-Tefsîr, s. 18, 19.

[16] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 17.

[17] Bakınız Kâfiyecî, et-Teysîr, s. 21-26.

[18] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 17.

[19] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 17.

[20] Seyda, Büzûr ve Hakâik, s. 8.

[21] Seyda, Büzûr ve Hakâik, s. 10. 57 Büzûr ve Hakâik, s. 21.

[22] Usûlu’t-Tefsîr, s. 17.

[23] Usûlu’t-Tefsîr, s. 17.

[24] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 22-24.

[25] Seyda, Sahîfetul-irşâdi’s-sâlise, s. 69-70.

[26] Şeyh Abdurahman el-Fârûkî el-Butî, Zubdetu’t-tecvîd li’t-tâlibi’l-mustefîd, Nûbihar Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2013.

[27] Akdemir, Hikmet, “Belâğat İlmi ve Kur’ân Tefsirindeki Yeri”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Şanlıurfa 1996, II, 160,165,

[28] Paçacı, “Osmanlı Medresesinde Tefsir Ögretiminin Yeri” s. 65.

[29] Paçacı, “Osmanlı Medresesinde Tefsir Öğretiminin Yeri”, s. 65.

[30] Akdemir, “Belâğat İlmi ve Kur’ân Tefsirindeki Yeri”, II, 156.

[31] Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki’t-tenzîl ve ‘uyûni’l-akâvîl fî vucûhi’t-te’vîl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût 1423/2002, s. 23.

[32] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 24-30.

[33] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 26.

[34] Seyda, Usûlu’t-Tefsîr, s. 31.

[35] Suyûtî, en-Nukâye, s.381-382.

[36] Suyûtî, el-İtkân, s. 636.

[37] Birışık, Abdülhamit, “Mübhemâtü’l-Kur’ân” DİA, XXXI, 437, İstanbul 2006.

[38] Suyûtî, en-Nukâye adlı eserinde Hizz ismini, Hizkîl şeklinde zikretmiştir. (Suyûtî, en-Nukâye, s. 382.)

[39] “Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı «Rabbim Allah'tır» diyor diye öldürecek misiniz? Hâlbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez." (Mü’min 40/28).

[40] “Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. «Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!” (Yâsîn 36/20).

[41] “Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: «Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım. Yahut senelerce yürüyeceğim.»” (Kehf 18/60).

[42] “Musa'nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız, diye bildirdik.” (Kasas 28/7); Ayrıca bkz. Kasas 28/10.

[43] “Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.” (Tahrîm 66/11). Ayrıca bkz. Kasas 28/9. 90 Suyûtî, el-İtkân, s. 636-647.

KAYNAKÇA

ABDULBAKİ, Muhammed Fuad, el-Mu’cemu’l-Mufehres li Elfâzi’l- Kur’âni’l-Kerîm, Dâru’lMa’rife, 2. Baskı, Beyrût 1411/1991.

ADAK, Abdurrahman, “Seyda, Muhammed Said”, DİA, XXXVII, İstanbul 2009.

AKDEMİR, Hikmet, “Belâğat İlmi ve Kur’ân Tefsirindeki Yeri”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, II, 156, Şanlıurfa 1996.

ALTIKULAÇ, Tayyar, “İbnu’l-Cezerî”, DİA, XX, 552, İstanbul 1999.

AŞIK, Salih, “Ak Yüzlü Şeyh Muhammed Said Seyda el-Cezerî”, Dâhi Anonim Şirketi, İstanbul trs.

BİRIŞIK, Abdülhamit, “Mübhemâtü’l-Kur’ân” DİA, XXXI, 437, İstanbul 2006.

CENGİZ, Yunus, “Muhammed Nurullah Seyda’nın Doğa Okuması: Taninu't-Tabi’a Eseri Üzerine”, Uluslararası Bilim, Düşünce ve Sanatta Cizre Sempozyumu, Editör: M. Nesim Doru, s. 271-278, İstanbul 2012.

ÇETİN, Abdurrahman, Kur’ân İlimleri ve Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, Dergâh Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2012.

ÇİÇEK, M. Halil, Şark Medreselerinin Serencâmı, Beyan Yayınları, İstanbul 2009.

DEMİRCİ, Muhsin, Tefsir Terimleri Sözlüğü, MÜ İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 2011.

FÂRÛKÎ, Şeyh Abdurahman el-Butî, Zubdetu’t-tecvîd li’t-tâlibi’l-mustefîd, Nûbihar Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul 2013.

GÖKSU, Muhammed, “Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî (1949–1985)’nin Hayatı Şahsiyeti ve Tasavvuf Anlayışı”, Uluslararası Şırnak ve Çevresi Sempozyumu, Editör: M. Nesim Doru, Ankara 2010.

KÂFİYECÎ, Muhyiddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Süleymân, Kitâbu’t-Taysîr fî Kavâ‘idi ‘İlmi’tTefsîr, Neşre Hazırlayan: İsmail Cerrahoğlu, AÜİF Yayınları No:16, 1974.

KAYA, Mesut, “Dönemsel İlmî Şartların Müfessirin Donanımı Üzerindeki Belirleyiciliği-Klasik ve Modern Dönem Mukayesesi-”, Marife, Kış 2013.

KURTUBÎ, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, el-Câmi’u li ahkâmi’l-Kur’ân, Dâru’lFikr, Beyrut 1415/1995.

ÖZDEMİR, Abdurrahman, “Salim Öğüt (1956-2012)”, İslâm Araştırmaları Dergisi, 29, 2013.

PAÇACI, Mehmet, “Osmanlı Medresesinde Tefsir Öğretiminin Yeri ve Tefsirinin Çağdaşlıkla Karşılaşması,” Osmanlı Toplumunda Kur’ân Kültürü ve Tefsir Çalışmaları I, editör: Bilal Gökkır ve arkadaşları, İlim Yayma Vakfı, Ankara 2011.

SEYDA, Muhammed Nurullah, “Usûlu’t-Tefsîr”, “Sahîfetul-irşâdi’s-selâse fi’l-usûli’s-selâse”, Kamışlı 1389/1969.

SEYDA, Muhammed Nurullah Seyda el-Cezerî, “Usûlu’t-tefsîr”, çev: Mehmet Nurullah Aktaş, “The Journal of Academic Social Science Studies”, Winter II 2015, sayı: 31, ss. 539-549.

SEYDA, Muhammed Nurullah, Büzûr ve Hakâik, Fatih Yayınevi Matbaası, İstanbul 1979.

SEYDA, Muhammed Nurullah, Esrâru’t-Tasavvuf (Tasavvufun Sırları), çev. İbrahim Öztürk, Elvan Ajans Bursa trs.

SEYDA, Muhammed Nurullah, Risâletu kalle delle (Divan), trs.

SUYÛTÎ, Celâluddîn Abdurrahmân, el-İtkân fî ‘ulûmi’l-Kur’ân, Dâr İbn Hazm, Birinci Tab’, Beyrut 1429/2008.

SUYÛTÎ, Celâluddîn Abdurrahmân, “en-Nukâye fî erba’ate ‘aşera ‘ilmâ”, Mecelletu Katri’nNedâ, thk: Fâyiza Abbâs Kâzım el-İdrîsî. yıl, 3, sayı: 9, sayfa: 339-442, 1432/2012.

TAYYÂR, Müsâ’id b. Süleymân, Makâlât fî Ulumi’l-Kur’an ve Usuli’t-Tefsîr Dâru’l-Muhaddis, Riyâd 1425.

UĞUR, Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1992.

ÜNALAN, Abdulkerim, “Molla Fahrettin Batmanî'nin Hayatı ve Eserleri” e-Şarkiyat İlmi

Araştırmalar Dergisi, Sayı: III, 2010.

YÜCE, Abdulhakim, “Cizreli (Serdehlli) Şeyh Seyda”, Yeni Ümit Dergisi, sayı: 95, 2012.

ZEMAHŞERÎ, Ebu’l-Kâsım Cârullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf an Hakâiki’t-tenzîl ve ‘uyûni’lakâvîl fî vucûhi’t-te’vîl, Dâru’l-Ma’rife, Beyrût 1423/2002.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.