BİR DEVRİN BİTTİĞİ YERDEYİZ

(İLK SARAYDAN SON MÂBEDE - 2)

Bu saraylarda öyle ibretlik olaylar yaşandı ki, tarihin akışı değişti...

30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirilen Sultan Abdülaziz 4 gün Topkapı Sarayı’nda kaldıktan sonra, kaldığı yerden hoşnut kalmadığı için Feriye Sarayı’na nakledildi. Ancak Feriye Sarayı’na yerleştikten kısa bir süre sonra kendi yaptırmış olduğu bu sarayda hapis iken 4 Haziran 1876 tarihinde bilekleri kesilmiş bir hâlde ölü bulundu. Tahta geçen yeğeni Beşinci Murad’ın padişahlığı ise sadece 93 gün sürdü. Birtakım entrikalarla birlikte akıl hastalığı bahane edilerek devleti yönetemeyeceğine karar verilen Sultan Beşinci Murad’ın yerine kardeşi Sultan İkinci Abdülhamid getirildi.

Sultan Murad’ın hapsedildiği Çırağan Sarayı’nda, 1878 yılında “Çırağan Vak’ası” denen bir olay yaşandı. Devrik Sultan daha sonra Çırağan Sarayı’na mermer bir köprü ile bağlanan Yıldız Parkı’ndaki Malta Köşkü’ne taşındı ve 1905’te vefat etti. 1909 senesinde Meclis-i Mebûsan hizmet binası olarak kullanılmaya başlanan Saray, esrarengiz bir şekilde 20 Ocak 1910 tarihinde içindeki pek çok paha biçilmez antika ve evrakla beraber yanarak kül oldu.

OTEL VE EĞİTİM KURUMLARINA DEVREDİLDİ...

3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılmasına kadar Osmanlı hanedanının çeşitli üyeleri bu saraylarda yaşadı. Hanedan üyelerinin yurt dışı edilmeleri üzerine boş kalan, bir süre Beşiktaş futbol takımı için Şeref Stadı ve geçici çalışma alanı olan sarayların daha sonra eğitim kurumları tarafından kullanılmasına karar verildi.

Binaların bir bölümüne 1927’de Yüksek Denizcilik Okulu (1981 yılında Yüksek Denizcilik Okulu’nun Tuzla’ya taşınarak İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Denizcilik Fakültesi hâline gelmesi üzerine boşaltılan binalarda 1982 yılından itibaren Ziya Kalkavan Anadolu Deniz Meslek Lisesi hizmet vermeye başladı), 1928-1929 eğitim-öğretim yılında Kabataş Erkek Lisesi (Sultan Abdülaziz 1874 senesinde buradaki yalıda vefat etti), 1967 yılında Galatasaray Lisesi (kız öğrenci bölümü), 1995 yılında Feriye Lokantası, 1990’da açılan Çırağan Palace Kempinski İstanbul Hotel’e ve Hazine’ye ait olan arazi Atik Pasha Four Seasons’a 5 yıldızlı otel (Four Seasons Hotel İstanbul at the Bosphorus) yapıp işletmek üzere kiralandı. Diğer taraftan ise, Galatasaray Üniversitesi, Avrupa ve Asya kıtalarının birleştiği şehr-i İstanbul’un muhteşem manzarası eşliğinde eğitim-öğretim çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

Bütün bunlar yaşanırken, Yıldız Mahallesi, Çırağan Caddesi, Yahya Efendi Sokak’taki tepede yer alan Kanûnî Sultan Süleyman’ın süt kardeşi Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi (1495-1570), mimarların pirî Koca Sinan tarafından yapılan türbesinden sefere çıkan, seferden sağ salim dönen denizcilerin değil; artık şehir hatları seferinden dönenlerin şükranlarını sundukları Boğaz’ın manevi bekçisi olarak görevini ifâ ediyor.

Çırağan Sarayı’nın her iki tarafında da hanedanın diğer üyeleri için yapılan çok güzel saraylar şu anda geçirdikleri büyük değişimle birlikte yeni ev sahiplerine hizmet vermeye devam ediyor. Hikâye o kadar uzun ki, burada hepsini anlatmak mümkün değil. Bu sebeple parantezi kapatıp saraylar arasındaki yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edelim efendim...

***

BEYLERBEYİ SARAYI, SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD’E ZİNDAN OLDU!..

Üsküdar, hanım sultanların yaptırdığı camileriyle olduğu kadar saraylarıyla da kendisinden bahsettiren bir ilçe. Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan’a 1861-1965 yılları arasında yaptırılan “efendilerin efendisi” anlamına gelen Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı’nın son dönemlerinde padişahlar tarafından yazlık saray ve yabancı devlet adamlarını ağırlamak için kullanıldı. Boğaz’ın eşsiz manzarasına sahip olan yapı, 1912’de düşman kuvvetlerin Selanik’e yaklaşması üzerine İstanbul’a gönderilen, 6 yıl boyunca devletinin çöküşünü acılar içinde izleyen ve tarihler 10 Şubat 1918’i gösterirken hayatını burada kaybeden Sultan İkinci Abdülhamid’i misafir etti. Üsküdar ilçesinde, Beylerbeyi mevkiindeki görkemli bahçesiyle, süslü tavanlarıyla görenleri büyüleyen Beylerbeyi Sarayı, şimdilerde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün gölgesinde çok amaçlı müze olarak hizmet veriyor.

ADİLE SULTAN’A HEDİYE EDİLEN SARAY

Anadolu Yakası’nın bir diğer sarayı olan Adile Sultan Sarayı, Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Adile Sultan’a hediye amacıyla Salkis Balyan’a 1858 yılında inşa ettirilmeye başlandı. Sultan Abdülmecid’in vefatıyla birlikte tahta geçen kardeşi Sultan Abdülaziz, Abdülmecid’in vasiyet niteliği taşıyan Adile Sultan Sarayı’nı tamamlattı. Üsküdar ilçesinin Kandilli Mahallesi’ndeki mekan şimdilerde düğün, mezuniyet, toplantı, seminer, etkinlik gibi organizasyonlar için kullanılıyor.

***

KASIR VE KÖŞKLER HÂLÂ GÖZ KAMAŞTIRIYOR

Bu saraylarla birlikte hanedan mensuplarının kullandığı köşkler de dönemlerine damgasını vuran önemli yapılar topluluğunu teşkil etmektedir. Bunlardan Çadır ve Malta Köşkü’ne, Ihlamur, Aynalıkavak, Maslak, Hidiv ve Küçüksu Kasrı’na göz atalım. Bakalım bizi hangi sürprizler karşılayacak...

1871 yılında Çırağan Sarayı'na ait olan koruda, Sultan Abdülaziz (1861–1876) tarafından Malta'dan getirilen taşlarla yaptırılan Malta Köşkü; tahta çıkarılmak istenen Sultan Beşinci Murad başarısız olunca güvenlik gerekçesiyle alıkonulduğu, Mithat Paşa’nın arka kısmına kurulan çadırda yargılandığı mekan olarak tarihte önemli olaylara sahne oldu. Yine aynı tarihte ve aynı bölgede Sultan Abdülaziz'in isteğiyle “Sedir Köşkü” olarak Sarkis Balyan’a inşa ettirilen, Sultan İkinci Abdülhamid’in (1876–1909) tahta çıkışından sonra Yıldız Sarayı’na yerleşmesi ve Sadrazam Mithat Paşa’nın Sultan Abdülaziz'i katlettirdiği iddiasıyla altmış altı gün bodrumunda tutuklu kaldığı Çadır Köşkü’nden Yıldız Sarayı bölümünde inşallah daha ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğiz.

Şimdi dillere destan şöhretleriyle hâlâ kendilerinden bahsettiren kasırlara bir göz atalım...

* Bizans Dönemi’nde imparatorlar tarafından bir çeşit dinlenme yeri olarak kullanılan, ilk yapısı Kaptan-ı Derya Halil Paşa tarafından Sultan Birinci Ahmed (1603-1617) için 1613 yılı sonlarında yaptırılan, Osmanlı Dönemi’nde Aynalıkavak Sarayı ya da Tersane Sarayı olarak adlandırılan, Kasımpaşa’ya tersane açılmasıyla Tersane Has Bahçesi adı verilen, Osmanlı klasik mimarisinin en güzel örneklerini yansıtan Beyoğlu’nun Hasköy Keçeci Piri Donanma Caddesi’ndeki Haliç kıyılarını süsleyen Aynalıkavak Kasrı...

* Sultan Üçüncü Ahmed döneminde (1703-1730) tersane eminlerinden Hacı Hüseyin Ağa’ya ait derelerin şırıl şırıl aktığı, ıhlamur ve çınar ağaçlarının gölgelediği, yeşillikler içinde bir bağ iken, devlet hazinesine katılarak padişaha ait bir hasbahçeye dönüştürülen at binme, avlanma ve atış yapmak için kullandığı mekan, daha sonraki dönemlerde Sultan Üçüncü Selim ve İkinci Mahmud tarafından da aynı amaçlarla kullanıldı. İlk olarak Sultan Abdülmecid tarafından 1849-1855 yılları arasında Nigoğos Balyan’a yaptırılan Maiyet (sultanın maiyeti ve haremine ait) ve Merasim Köşkü (sultanın resmî kullanımına ve törenlere ait) olarak üzere iki köşkten oluşan (Ihlamur Kasırları, Cumhuriyet’in ilanından sonra Tanzimat Müzesi olarak düzenlenmiş) Beşiktaş ilçesinin Abbasağa Mahallesi, Ihlamurdere Caddesi’ndeki Ihlamur Kasrı...

* İlk olarak 1800’lü yıllarda yapılaştırılmaya başlanmış ve Sultan İkinci Mahmud tarafından av ve dinlenme yeri olarak kullanılan, Boğaziçi ve Karadeniz’in buluştuğu muhteşem manzarayı gören, son hâlini Sultan Abdülaziz ve Sultan İkinci Abdülhamid döneminde alan, içinde Kasr-ı Humâyun, Paşa Dairesi, Limonluk, Çadır Köşk ve Mabeyn-i Hümâyun ve Çiftlikat-ı Hümâyun’u (Osmanlı sarayının at ihtiyacını karşılamak üzere kurulan çiftlikler) barındıran, günlerini burada kitaplarla ve marangozluk yaparak geçiren şehzade Abdülhamid’in tahta davet edildiği yer olan 170 dönüm alan üzerine kurulu Sarıyer’deki Maslak Kasrı...

* Osmanlı döneminde has bahçe olarak kullanılan, Sultan Dördüncü Murad döneminde “Gümüş Selvi” olarak adlandırılan, doğal güzelliği nedeniyle “Asya’nın Tatlı Suları” olarak anılan, Sadrazam Divitdar Mehmet Emin Paşa tarafından 1751’de yaptırılan ve günümüzdeki hâline Sultan Üçüncü Selim, Sultan İkinci Mahmud ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde kavuşan Beykoz’daki Küçüksu Kasrı...

* Sultan Abdülmecid için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından 1845 yılında yaptırılmaya başlanan ve paşanın vefatı üzerine, 1854’te oğlu Said Paşa tarafından tamamlatılarak, Hereke kumaşlarından döşeme ve perdeleri, Baccarat vazoları ve büyük kristal şamdanlarıyla zengin bir şekilde döşenerek padişaha hediye edilen Yalıköy Mahallesi, Hünkâr İskelesi Caddesi’nde bulunan Beykoz Mecidiye Kasrı...

* 1907 yılında Mısır Hidivi (Baş Veziri) Abbas Hilmi Paşa tarafından inşa ettirilen Beykoz’un Çubuklu sırtlarındaki Boğaz’ı ve Karadeniz’e açılan bölgeyi ayaklar altına seren Hidiv Kasrı...

Bu yapılar topluluğu her ne kadar aslî hizmetlerinden uzak olsalar da tarihe gezinti yapmak, doğa ve ecdat yadigârı mimariyle baş başa kalmak isteyenlere genellikle Millî Saraylar Başkanlığı uhdesinde restoran, kafeterya ve müze statüsüyle huzur vermeye devam ediyor.

Kasırlar faslıyla soluklandık, haydi yolumuzu UNESCO’nun listesinde yer alan saraylardan bir diğeri olan Osmanlı’nın son sarayına düşürelim...

MUHTEŞEM BİR DEVRİN BİTTİĞİ YERDEYİZ...

Denizler Fatihi Barbaros Hayreddin Paşa’nın türbesinin etrafında araç ve insanların oluşturduğu kaotik trafik hiç eksik olmuyor. Paşa’nın tam meydandaki türbeye yönelenlerin duası klakson seslerine karışıyor.

Bir tarafta Beşiktaşlı Şeyh Yahya Efendi Dergâhı, diğer tarafta ise Sinan Paşa Camii ve Külliyesi, Osmanlı Medeniyeti’nin şahidi olarak mâziden âtîye ulaklık ediyor.

Beşiktaş ilçesinin merkezindeki en önemli bulvarlarından olan Barbaros Bulvarı’nı takip ederek Serencebey Parkı’nın yukarısından Saray ve Yıldız Caddesi’nden ilerlediğinizde sizi bir dönemin bittiği yer karşılar: Yıldız Sarayı. Yıldız Sarayı, Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’nin 34. padişahı Sultan 2. Abdülhamid Han’ın “hasta adam” ilan edilen devletini 32 yıl yönettiği yer.

Yıldız Sarayı, Beşiktaş’la Ortaköy’ün arası İstanbul’un terası. Yıldız Sarayı, Osmanlı Devleti’nin son sarayı. Yıldız Sarayı, bir devrin bittiği yer. Bir tarafta ihtişam, diğer tarafta acı ve keder var. Öyle bir acı ve keder ki, ölümden beter.

*

Yıldız Sarayı’nın bulunduğu bölgedeki ilk yapı Kânûnî Sultan Süleyman (30 Eylül 1520-7 Eylül 1566) döneminde inşa edilen Yahya Efendi Dergâhı’dır. Bu bölge ayrıca birçok padişahın avlağı ve hususi sayfiye yerlerinden birisiydi.

Yıldız Sarayı alanındaki ilk köşk Sultan Üçüncü Selim’in(1789-1807) annesi Mihrişah Sultan için yaptırıldı. Sultan İkinci Mahmud tarafından Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan için bir köşk daha yapıldı. Daha sonraki dönemlerde ise Sultan Abdülmecid köşkü tamir ettirerek, Yıldız Hanım isimli bir gözdesini oraya yerleştirdi. Rivayete göre bu sebeple köşkün ismi Yıldız olarak anılmaya başlandı. Ancak bölgedeki esas yapılaşma Sultan İkinci Abdülhamid’in (1876-1909) 31 Ağustos 1876’da tahta çıkmasından kısa bir süre sonra Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılıp buraya taşınmasıyla başladı. Padişahın Yıldız’a taşınmasının sebebi güvenlikti. Çünkü Dolmabahçe Sarayı’nın güvenliğinin hem karadan hem de denizden sağlanması zordu.

Hamidiye Camii önünden başlayarak, Beşiktaş ve Ortaköy’e kadar uzanan büyük park, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı Sultan İkinci Abdülhamid tarafından kalın ve yüksek duvarlarla çevrilmiş ve böylece sarayın dışarı ile irtibatı kesildi. Ayrıca Sultan Abdülaziz dönemi yapılarından olan Malta ve Çadır Köşkleri elden geçirtilerek bugünkü hâline getirildi.

[Sultan İkinci Abdülhamid, amcası Sultan Abdülaziz (30 Mayıs 1876 tarihinde askerî darbe ile tahttan indirildikten 4 gün sonra Feriye Sarayı’nda bilekleri kesilerek intihar süsü verildi.) ve ağabeyi Sultan Beşinci Murad’ın (93 gün boyunca tahtta kaldıktan sonra, aklî dengesinin bozulduğu gerekçe gösterilerek 31 Ağustos 1876’da tahttan indirildi.) ikametlerine sahne olan Dolmabahçe Sarayı’nda art arda yaşanan tahttan indirme hadiseleri nedeniyle burayı terk ederek 7 Nisan 1877’de Yıldız’a taşındı.]

YILDIZ SARAYI’NIN MİMARİSİ 3 ANA KISIM ÜZERİNE KURGULANMIŞ

Yıldız Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun payitahtı olan İstanbul’da Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe’den sonra yönetim merkezi olarak kullanılan, İstanbul’un ve devletin tarihinde rol oynayan en önemli üçüncü merkezdir.

Yıldız Sarayı, 1897-95 yılları arasında İtalyan mimar Raimondo D’Aronco (1857–1932), daha sonraki dönemlerde Ermeni Balyan ailesi ve değişik milletlere mensup mimarlar tarafından çeşitli üsluplarda inşa edilen yapıları ve bahçe tasarımı ile Avrupa ile etkileşim içindeki geç dönem Osmanlı mimari ve peyzaj tasarımının en önemli örneklerini içinde barındırmaktadır.

Doğuda Saray (Devlet Yönetimi ve Harem), batıda Cuma Camii (Yıldız Hamidiye Camii) kurgusuyla, Türk-İslâm saray mimarisi geleneklerini içinde barındıran Yıldız Sarayı, tıpkı Topkapı Sarayı gibi 3 ana kısım üzerine kurgulanmış. Birincisi, devlet yönetimini ilgilendiren yapıların bulunduğu asıl saray (Büyük Mabeyn, Çit Kasrı, Yaveran Dairesi ve Silahhane Köşkü); ikincisi, Sultan’ın kendisine ve haremine ait olan hususi bölüm (Sultan İkinci Abdülhamid’e 27 Nisan 1909’da tahttan indirilme kararının tebliğ edildiği Küçük Mabeyn Köşkü, Sultan Vahdeddin’in padişahlığı zamanında Hususi Daire, kadın efendilerin, hanım sultanların, şehzadeler ve cariyelerin oturdukları köşkler ve ayrıca tiyatro binası); üçüncüsü ise (Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Türkiye’ye gelişinde özel olarak yaptırılmış olan Şale Merasim Köşkü ile Malta (Sultan Abdülhamid’in sürgün edilmesiyle birlikte 40 sene boyunca kullanılmayan Malta Köşkü, 1941’de Maliye Bakanlığı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş), Çadır (Çadır Köşkü, Mithat Paşa’nın Yıldız’da kurulan özel bir mahkemede, Abdülaziz’in ölümünden suçlu tutularak yargılanması sırasında hapsedildiği yer) ve Cihannümâ Köşkleri. Acem, Talimhane, Yeni Köşk, Av ve Bahçıvanbaşı köşkleri maalesef günümüze kadar gelememiştir. Yıldız Parkı’nın oluşturduğu dış bahçe ve köşklerden oluşmaktadır.

Bursa, Edirne ve Topkapı gibi kuruluş ve yükseliş devirleri saraylarının inşasındaki anlayış, zamanla ihtiyaç duyuldukça eklentiler yapılarak oluşturulurken; Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları bu gelenekten koparak tamamı bir defada yapılan Avrupa tarzını örnek alarak oluşturulmuş.

Yıldız Sarayı’na peyderpey, ihtiyaca göre sultanlar ve şehzadeler tarafından ikametgâh olarak kullanılan, resmî görevlilere tahsis olunan köşklerden başka; tiyatro, müze, kütüphâne, eczâne, hayvanat bahçesi, mescit, hamam, tamirhâne, marangozhâne, demirhâne, kilithâne gibi çeşitli binalar ilave edilmiş. Yıldız Sarayı’ndaki Mabeyn, Harem, Çadır, Şale Köşkleri mimarî anlamda olmasa da geleneksel anlamda ihtiyaç duyuldukça inşa edilmiş. Tahta çıkışının 25. Yılında ise şehre Hamidiye Suları’nı getirten Sultan İkinci Abdülhamid hem şehre hem saraya pek çok çeşme yaptırmış.

SARAY, SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD’İN SIRLARINI BARINDIRIYOR...

Yıldız Sarayı, Sultan İkinci Abdülhamid’in iktidarının hemen bütün sırlarını barındıran bir mekân olmanın ötesinde, mimarisiyle, tabiatıyla şehir içinde bir şehir olma özelliklerini içinde barındırıyor. Öyle bir şehir ki Sultan İkinci Abdülhamid’in saltanatı yıllarında Yıldız Sarayı ve civarında, 5 bini görevli, 7 bini asker olmak üzere yaklaşık 12 bin kişi yaşıyormuş.

Beşiktaş ve Ortaköy arasındaki çok geniş bir araziye yayılmış bulunan Yıldız Sarayı; bahçeleri, havuzları, ağaçları, seraları, köşkleri ile İstanbul’un diğer saraylarından farklı işlevlere sahip köşkler topluluğundan oluşmaktadır. Bunlardan başka tiyatro, müze, kütüphâne, eczâhâne, hayvanat bahçesi, hayvan hastahânesi, marangozhâne, demirhâne gibi atölyelerin yanı sıra çini fabrikası gibi endüstriyel yapılarla şekillenmiş. Ayrıca Sultan İkinci Abdülhamid, Birinci Ordu’nun ünlü İkinci Tümeni’ni de (Orhaniye ve Ertuğrul Kışlaları) sarayın yakınına yerleştirmiş.

Birbirinden bağımsız binalar üzerine kurulan sarayda binalar arasında alt geçitler, alt yollar inşa edilmiş. Sultan İkinci Abdülhamid’in Hususi Dairesi’nden Tiyatro Binasına, Harem’e ya da Şale Kasrı’na uzanan alt geçitler yapılmış.

1866’da Sultan Abdülaziz tarafından Sarkis Balyan’a üç katlı olarak yaptırılan bugüne gelen en eski yapı Büyük Mâbeyn ve Sultan İkinci Abdülhamid dönemine ait Selamlık Kasrı, Çit Kasrı, Limonluk Kasr-ı Hümâyunu, Küçük Mâbeyn, Hususî Daire, Kızlarağası Dairesi, Harem, Kadınefendiler Dairesi, Hazinedar Usta ve Cariyeler Dairesi, Hasbahçe ve Hamid Havuzu, Marangozhâne, Üçüncü Selim Çeşmesi, Kameriye Köşkü, Ada Köşkü, Cihannümâ Köşkü, Şale Köşkü, Kütüphâne-i Hümâyun gibi bölüm ve alanlardan oluşan Yıldız Sarayı, İstanbul Boğazı’na ve Marmara’ya hakim 500 bin metrekarelik bir arazi üzerinde yer alıyor. Dillere destan ihtişam ve tarihin akışını değiştirecek olaylara ev sahipliği yapan saray, İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, Yıldız Mahallesi’nde bulunuyor.

OSMANLI’NIN GÜCÜNÜ GÖSTEREN SİMGELER

Madem ki Yıldız Sarayı’nı anlattık, Osmanlı Devleti’nin gücünü gösteren birkaç simgesel örnekten de bahsedelim...

* Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında saray hayatının en önemli unsurlarından biri olan Hereke Dokuma Fabrikası, dokumacılık sanatını yeniden canlandırmak için 1843 yılında Sultan Abdülmecid döneminde “Hereke Fabrika-i Hümâyûnu” adıyla kuruldu. Türkiye'nin en büyük halısını dokuyan Hereke Halı Fabrikası’nda üretilen ve fabrikanın Yıldız Şale Köşkü'nün (Fransızca’da “dağ evi” anlamına geliyor) tören salonu için 120 yıl önce dokuduğu 468 metrekarelik halı hâlâ dünyanın en büyük halıları arasında gösteriliyor.

* Ziyaretçiler Haritalı Oda’daki 1984 tarihli Uşak işi halıya işlenmiş dönemin devlet sınırlarını gösteren haritaya bakıp, 7 iklim ve 3 kıtaya hükmeden şanlı Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden çekilişine ve düştüğü duruma hayıflanıyor.

* Harem-i Hümâyun’daki Kadınefendi Daireleri’nin bekleme salonunun tavanında yer alan bir diğer harita ise yerde bulunan havuza yansıyarak, bekleme salonundaki diplomatların hanımlarının Osmanlı’nın muhteşem gücüne şahitlik ediyordu. (Bahsettiğimiz havuz maalesef şu anda bulunmuyor.)

Yarın devam edeceğiz, inşallah.