Pakistan'ın kurucu lideri Muhammed Ali Cinnah…
Pakistan'ın kurucusu ve ilk genel valisidir.
Cinnah, 1913'ten Pakistan'ın kurulduğu 14 Ağustos 1947'ye kadar Tüm Hindistan Müslüman Birliği'nin liderliğini yaptı…
Ardından ölümüne kadar Pakistan'ın ilk genel valisi olarak görevde bulundu.
Muhammed Ali Cinnah, Karaçi’de varlıklı bir tüccarın oğlu olarak 25 Aralık 1876 yılında hayata gözlerini açtı.
Londra’da hukuk eğitimi aldı.
Bombay‘da 10 sene avukatlık yaptıktan sonra siyasete atıldı.
Önce Hindistan Ulusal Kongresi’ni (INC/Kongre Partisi) destekledi, daha sonra Tüm Hint Müslümanları Birliği’ne katıldı.
İngiliz egemenliğine son vermek için Hindular ile Müslümanların siyasal birlik kurmalarının gerekliliğini savundu.
Gandhi‘nin katı Hindu tutumuna karşı olmakla birlikte ve birçok dinsel çatışmaya karşın, iki tarafın işbirliğini sağlama yolundaki çabalarını devam ettirdi.
Sonunda düş kırıklığına uğrayarak İngiltere’ye döndü ve 1930-35 yılları arasında Londra’da yaşadı.
Oyuna geldiğini düşünen Muhammed Ali Cinnah, Müslüman milliyetçiliği hareketini başlattı.
Onun önderliğindeki Müslüman Birliği ayrı bir İslam devletinin kurulmasını istedi.
Hindu liderler Gandhi ve Nehru gibi İngiliz hükümeti de bölünmenin karşısındaydı.
Buna karşın yeni İslam devleti Pakistan 1947 yılında kuruldu ve Cinnah ilk devlet başkanı oldu.
Keşmir konusunda Hindistan ile çıkan sürtüşmede, var gücüyle Pakistan’ın görüşlerini savundu.
Muhammed Ali Cinnah, 1947 yılında Hindistan’dan ayrılarak kurulan Pakistan’ın ilk devlet başkanıdır.
***
Araştırmaya tabi bir bilgi olmakla birlikte; Osmanlı Devleti'nin istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa'nın Kalküta bölge sorumlusu olduğu söylenmektedir.
MUHAMMED ALİ CİNNAH FEVKALÂDE KİBARDI
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde Muhammed Ali Cinnah hakkında şu satırlar dikkat çekicidir;
“1941’de sağlığı bozulan ve daha sonraki mücadele yıllarının yoğun çalışmalarıyla halsiz düşen Cinnah 1948 Haziranında doktorlarının tavsiyesiyle Quetta’ya gitti ve bir süre de Ziarat’ta kaldı; ciğerlerinden rahatsız olduğunun anlaşılması ve durumunun ciddileşmesi üzerine önce Quetta’ya (13 Ağustos), sonra da Karaçi’ye getirildi ve orada vefat etti (11 Eylül 1948).
Cinnah, Hint yarımadasının çeşitli coğrafî bölgelerine dağılmış, farklı dilleri konuşan müslümanları tek bir bayrak altında ve bir vatan üzerinde toplamak için verdiği uzun ve kararlı mücadele ile yalnız devlet değil millet kuran büyük dünya liderleri arasına girmiştir. Ancak gerek bu hususun, gerekse yeni kurulan devletin karakteri hakkında bugüne kadar Cinnah’ın lehinde ve aleyhinde birçok değerlendirme yapılagelmiştir. Onun başarısının sırrı ise daima hukuka dayalı bir politika takip etmesinde ve bu yoldaki kararlılığındadır. Ciddi, soğukkanlı ve mantıklı bir insan olan Cinnah mücadelesinde şiddete ve kaba kuvvete yer vermemiş ve her şeyin hukuk ölçüleri içinde yapılmasını istemiştir.
Fevkalâde kibar bir insan olan, bütün öğrenimini İngiliz okullarında yapan ve İngiltere’de Privy Council gibi krala yakın en üst düzey görev yerlerinde çalışan Cinnah tam bir Batılı kişiliğe sahipti ve bundan dolayı çevresinde Mr. Cinnah adıyla anılırdı. Ana dilini pek iyi bilmez, konuşmalarını daha ziyade İngilizce yapar, genellikle İngiliz aristokratları gibi giyinirdi. Cinnah’ın bu kişiliği ve görünümü Pakistan Devleti’nin karakteri ve özellikle İslâm’ın bu devletin yapısındaki yeri üzerindeki değerlendirmelerde sıkça konu edilmektedir. Her ne kadar Cinnah, Hoca İsmâilîleri’nden olsa da kendisini sadece müslüman olarak tavsif ederdi. En azından bulunduğu yer itibariyle müslümanların mezhep farklılıklarını aşmaları gerektiğini söyler ve kendisi de bunu uygulardı. Ayrıca İslâmî konularda tartışmalı hususlardan kaçınırdı. Yeni kurulacak devletin siyasî kimliği üzerine konuşurken bunun bir İslâm devleti olacağını belirtmekle yetinir, hukukî düzenlemeler ve anayasaya ait ayrıntılara girmezdi. Bu yüzden bugün bile devletle ilgili farklı görüşleri savunan çeşitli gruplar kendi görüşlerini desteklemek konusunda Cinnah’a atıfta bulunabilmektedirler. Cinnah siyasî anlayış olarak liberal ve demokrat idi. Bu anlayışının tam anlamıyla Batı kaynaklı olmaktan ziyade İslâm’a dayalı olduğunu söylerdi. Ona göre, “Dinlerinde bile müslümanlardan daha demokrat hiçbir kimse yoktu.” Buradan hareketle onun kafasındaki Pakistan, İslâm’dan ilham alan, fakat aynı zamanda modern, demokratik, halkın iradesine bağlı ve her dinden vatandaşlarının eşit hak ve sorumlulukları olan bir devlet idi. Ona göre devletin görevi birtakım teorik tartışmalarla uğraşmak yerine hürriyetçi ve sosyal adaletçi bir sistem geliştirip bunun işlemesini sağlamaktır. Ancak bu genel çerçevenin ayrıntılarını ortaya koyup gerçekleştirmeye Cinnah’ın ömrü vefa etmedi.
Cinnah’ın kişiliğinde ve takip ettiği politikada en etkili faktörlerden biri de Mustafa Kemal’dir. Birçok konuşmasında bizzat dile getirdiği gibi onu örnek almış ve meclis kendisine kāid-i a‘zam unvanını verirken Liyâkat Ali Han tarafından “devletimizin Atatürk’ü” sözleriyle alkışlanmıştır. I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni destekleyen Cinnah, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra
Türkiye’ye olan ilgisini daha da arttırmıştır. Pakistan’ın tarih sahnesine çıkmasından sonra diplomatik münasebet kurulacak ülkeler arasında ilk sıranın Türkiye Cumhuriyeti’ne verilmesi, Cinnah’ın Türkiye’ye ve Türkler’e olan sevgi ve saygısının işaretidir.
Bir kısmı sağlığında olmak üzere Cinnah’ın mektuplarıyla çeşitli söylev ve demeçleri kitap haline getirilerek yayımlanmıştır (bk. bibl.).”
***
Ağustos ayının belli başlı özelliklerinden ve tarihi dönüm noktalarından biri budur…
Muhammed Ali Cinnah’ın, 1913'ten Pakistan'ın kurulduğu 14 Ağustos 1947'ye kadar Tüm Hindistan Müslüman Birliği'nin liderliğini yapmasıdır…