Haberin Kapısı

Konuşma Adabı

İSLAM VE KÜLTÜR

Konuşmak, beşere has bir özellik olarak insanlar arasındaki iletişimde en ön sırada yer alır.

İnsanlar duygu ve düşüncelerini, tepkilerini çoğu kez konuşarak ifade ederler. Dolayısıyla ictimai ilişkilerdeki müsbet ve menfi gelişmeler konuşma vesilesiyle belirli bir seviye kazanır. Öyle ki bir kimsenin kullandığı dil ve uslub onu hayatta başarılı kılabildiği gibi husrana da uğratabilir. Hatta kişinin dilini muhafaza etmesi cenneti elde etme vesileleri arasında zikredilmiştir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki, "Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki bacağı arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm."[1] Bir başka hadis-i şerîf’te en faziletli kimdir sorusuna Resûlullüh sallallahu aleyhi ve sellem “Dilinden ve elinden müslümanların emniyette olduğu kimsedir” diye mukabelede bulunmuştur.[2] Bunun yanında Fahr-i Kâinât Efendimiz konuşma âdâbıyla ilgili öğretileriyle bizlere belirli ilkeler göstermiştir. Söz konusu ilkeleri şöyle sıralayabiliriz.

1. Açık ve net bir şekilde muhatabın seviyesine göre konuşulmalı, gerektiğinde önemli görülen ifadeler tekrar edilmelidir. Nitekim fasih ve beliğ bir üslup ile konuşan Peygamberimiz hakkındaki ashabın şu tesbitleri oldukça önem arzeder: “Resûlulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in konuşması her dinleyenin rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıktı.”[3] “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem konuştuğu zaman onun kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.”[4] “İyice anlaşılmasını istediği kelime ve cümleleri üç kere tekrar ederdi.”[5]

2. Yapmacık konuşmalarla, insanların anlayamadıkları kelimelerle onlara hitap ederek kendini farklı gösterme gayretleri ve başkalarına karşı bilgiçlik taslama gibi davranışlar şiddetle yasaklanmıştır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ, sığırın otu yerken ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında evirip çevirerek lugat paralayan kimselere buğz eder.”[6]

3. Bağırıp çağırmak suretiyle yüksek sesle konuşulmamalıdır. Yani kişinin karşısında sağır varmışcasına bağırarak ya da kavgaya hazır birisiymiş gibi öfkeli bir ses tonuyla konuşması doğru değildir. Bu hususta kibar ve nazik bir  üslubun benimsenmesi en isabetli bir yöntemdir. Kur’an-ı Kerim’in beyanıyla Lokman aleyhisselâm oğluna söz konusu yöntemi şöyle tavsiye etmektedir. “Yürüyüşünde tabii ol ve sesini alçalt. Unutma ki seslerin en çirkini merkeplerin sesidir[7] Bir başka âyette de “Kullarıma söyle sözün en güzelini söyelesinler[8] buyuran Allah Teâlâ, Musâ ile kardeşi Hârûn’a, Fıravun’a gidip onu yumuşak bir sözle uyarmaları talimatını vermiş,[9] böylece muhatab kafir de olsa âdâb gereği güzel bir üslûbun kullanılması öngörülmüştür. Bir hadisi şerifte de söylenecek güzel bir sözün bile cehennem azabından kurtulmaya yardımcı olacağı şöyle ifade edilir: “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa cehennemden korunun. Bunu da bulamayan (hiç olmazsa) güzel bir sözle cehennemden korunsun.[10]

4. İki kişinin, yanlarında bulunan üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında fısıldaşmak gibi bir konuşma şeklini tercih etmeleri yasaklanmıştır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem böyle bir tavrın yalnız kalan kimsenin üzülmesine sebep olacağını belirtmektedir ki,[11] zaten olgun bir müslüman da mümin kardeşinin kendisine gönül koymasını istemez.

5. Bir mecliste her hangi bir konu müştereken görüşülüyor veya cevaplandırılmak üzere ortaya bir soru atılmışsa ilk söz hakkı orada bulunan saygı değer büyük zatındır. Ancak o bu hakkından vazgeçer de diğerlerine sözü bırakırsa o zaman küçüklerde söze karışabilir. Nitekim bir cinayet olayını anlatan sahabe arasından yaşça en küçük olan Abdurrahman b. Sehl isimli zat ilk önce söz alınca Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “sözü büyüklerine bırak, sözü büyüklerine bırak” buyurmuş, olayı büyük olanlar anlatmıştır.[12] Yine Hz. Peygamber tarafından bir grup sahabeye yöneltilen bir sorunun cevabını bildiği halde Abdullah b. Ömer’in öncelikle söze karışmadığnı görüyoruz. Olayı anlatan İbn Ömer böyle davranmasını aynı mecliste babası Ömer ve Hz. Ömer gibi zatların bulunmasına bağlamaktadır.[13]

6. Az ve öz konuşulmalı, lüzümsüz tafsilattan kaçınılmalıdır. Bir diğer tabirle çok konuşmamayı, yerinde ve ölçülü konuşmayı prensip edinmek gerekir. Peygamberimiz söz konusu duruma şu hadisleriyle dikkat çekmektedir. "Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah'tan en uzak kimseler olduğu  kesindir."[14]

7. Maddi veya manevi hiç bir faydası olmayan bilakis zaraları bulunan konuşmalardan şiddetle kaçınılmalıdır. Zira “İnsan hiç bir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın” [15] mealindeki ayet, insanın kendisine bahşedilen hayatın kelime kelime hesabını vereceğine dikkat çekerken, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem  de şöyle buyurmaktadır.

“Allah’a ve âhiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun.[16]

8. Kişinin haram mı helal mi güzel mi kötü mü, hayır mı şer mi henüz tam olarak kestiremediği bir sözü söylemesi de konuşma âdâbına aykırıdır. Hadisi şerifte "Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyleyiverir de bu yüzden cehennemin, doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine düşer gider"[17] buyrulmaktadır. Nitekim atalarımız da “Bin düşün bir söyle” derken bu gibi hadislerden ilham almış olmalıdırlar.

9. İkili ilişkilerde insanı müşkil duruma sokacak anlamsız sözlerden kaçınmak dostluklaların devamı açısından fevkalade ehemmiyeti haizdir. Fahr-i Kâinât sallallahu aleyhi ve sellem “Yarın özür dilemek zorunda kalacağın bir sözü söyleme! buyurmuştur.[18]

10. Mümin her hâlükarda doğruyu konuşmalı yalan söz ve yalan haberden şiddetle sakınmalıdır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İnsan sabahlayınca, bütün organları dile baş vurur ve (âdeta ona) şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah'dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.[19]  Kur’an-ı Kerîm ise aynı çerçevede bizlere şu uyarıda bulunmaktadır: Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin böyle yaparsanız, Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar.[20]

11. Gelecekle ilgili konuşurken “inşaalah” demek konuşma ile alakalı bir diğer edeb kuralıdır. Kulun azim ve iradesi herhangi bir şeyin olması için kafi bir sebep değildir. Önemli olan Allah’ın dilemesidir. Zira istikbale ait bir şey dilerken söz konusu tabiri kullanmak, Allah’ın iradesinin farkında olmak ve onun iradesinin üstünde bir irade tanımamak demektir. Nitekim bir ayet-i kerîmede “İnşaallah ifadesini kullanmadıkça hiç bir şey için bunu yarın yapacağım deme…[21] buyrulmaktadır. Bir hadisi şerifte ise Süleyman aleyhisselam’ın istikbale matuf bir işinde inşaallah demediği için dileğinin gerçekleşmediği haber verilmektedir.[22]

 

[1]     Buhârî, Rikâk, 23; Tirmizî, Zühd, 61.

[2]     Buhârî, İmân, 4, 5, Rikâk, 26; Müslim, İmân, 64, 65.

[3]     Ebû Dâvûd, Edeb, 18.

[4]     Buhârî, Menâkıb, 23.

[5]     Tirmizî, Menâkıb, 9.

[6]     Ebû Dâvûd, Edeb, 94; Tirmizî, Edeb, 72.

[7]     Lokman (31), 19.

[8]     İsrâ (17), 53.

[9]     Tâhâ (20), 43, 44.

[10]   Müslim, Zekât, 68.

[11]   Buhârî, İsti’zân, 47; Müslim, Selâm, 37, 38.

[12]   Buhârî, Cizye, 12; Müslim, Kasâme, 2.

[13]   Müslim, Sıfatü’l-münâfikîn, 64.

[14]   Tirmizî, Zühd, 62.

[15]   Kaf (50), 18.

[16]   Buhârî, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Îmân, 74.

[17]   Buhârî, Rikâk, 23 ; Müslim, Zühd, 49, 50.

[18]   İbn Mâce, Zühd, 15; Ahmed b. Hanbel, V, 412.

[19]   Tirmizî, Zühd, 61.

[20]   Ahzâb (33), 70, 71.

[21]   Kehf (18), 23, 24.

[22]   Bk. Buhârî, Eymân, 3.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.