Haberin Kapısı

İslam Devletinin Temellerinin Atıldığı Akabe Biatları

İSLAM VE KÜLTÜR

Günümüzde ziyaret edilen mekânlar arasında Akabe bulunmamaktadır. Medine'de kurulacak olan İslam devletinin temelleri burada atıldığı ve ümmetin ahlak ve maneviyat kriterlerinin belirlendiği mekandır.

Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Medine’den gelip ilk müslüman olanlarla 621-­622 yıllarında Mekke’nin Akabe adı verilen mevkiinde yaptığı iki anlaşma ve ahitleşmedir. Bu mevki Mina’dan Kâbe’ye doğru gelirken şeytan taşlama yerinin sağ tarafında bulunmaktadır.

Peygamberliğinin onbirinci yılı hac mevsiminde Hz. Mu-hammed (s.a.s.) Mekke dışına çıktı. Medine’den gelen altı kişilik bir toplulukla karşılaştı. On­lara Peygamber olduğunu söyledi, Kur’an okudu, Allah’ın emirlerini anlattı ve onları müslüman olmaya davet etti.

Medine’deki “Evs” ve "Hazrec” adlı Arap kabileleri ile “ehl-i kitâb” olan Yahûdiler arasında eskiden beri geçimsizlik vardı. Ne zaman aralarında bir tartışma veya kavga çıksa, putperest olan Evs ve Hazreçlilere Yahudiler:

Yakında bir Peygamber gelecek, biz O’na uyar, kuvvetleniriz, öcümüzü siz­den o zaman alırız, derlerdi. Medine’liler yakında bir Peygamber geleceğini yaşlı kimselerden de sık sık duyuyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s.), onları yeni dine dâvet edince birbirlerine bakıştılar. “Yahudilerin bekleyip durdukları, yaşlıların haber verdikleri Peygamber işte budur, biz Yahudilerin önüne geçelim...” diyerek, kelime-i şehâdet getirip, hemen Müslüman oldular. Me­dine’ye dönünce orada İslam’ın yayılmasına çalıştılar.

I. AKABE BİATI: (Peygamberliğin 12. yılı)

Ertesi yıl Mekke’ye gelen Medinelilerden 12 kişilik bir grup, Mekke yakı­nında Akabe denilen yerde Peygamberimiz (s.a.s.)’le görüştü. Reisleri Esad b. Zürare idi. Aralarında bir yıl önce müslüman olmuş beş kişi de vardı. Bunlar,

-Allah’a şirk koşmamak,

-Hırsızlık yapmamak,

-Zina etmemek,

-Yalan ve iftiradan sakınmak,

-Peygambere karşı gelmemek, hususunda Peygamberimiz (s.a.s.)’e biat ettiler, söz verdiler. Bu maddeler çok önemlidir. Medine de kurulacak olan İslam devletinin temelini oluşturacaktır. Günümüz Müslümanlarının hayatla­rının merkezinde bulunması gereken bu hususları yeniden düşünmeli ve tıpkı Medineliler (ensar) gibi bizlerde Efendimize biat etmeliyiz.

Medineliler kendilerine İslamiyet’i öğretecek bir kimse istediler. Peygam­berimiz (s.a.s.) de bu görevi yürütmek üzere Mus’ab b.Umeyr (r.a.)’i gönder­di. Mu’sab, Medine’de İslam’ın öğretilmesi ve yayılmasında büyük hizmetler gördü.

Hz. Mus’ab, Akabe’de bîat edenlerin reisi Hazrec kabilesinden Es’ad b. Zürâre(r.a.)’nin evinde misâfir olmuştu. Evs ve Hazrec kabilesinden müslü­manlığı kabul edenlerin evlerine giderek, onlara Kur’ân-ı Kerîm ve dini bil­gileri öğretiyor, güzel ahlâkı, nezâketi ve kibarlığı ile herkesi İslâm’a bağlı­yordu.

Es’ad b. Zürâre (r.a.) ve Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’in gayretleriyle Medine’de müslümanların sayısı hızla artıyordu. Yalnız Evs kabilesi reislerinden Sa’d b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr müslümanlığı henüz kabul etmemişlerdi. Bir gün Esâd ile Mus’ab çevrelerine toplananlara müslümanlığı anlatırken Üseyd yanlarına geldi, maksadı onlara mâni olmaktı.

Siz ne yapmak istiyorsunuz? Halkı atalarının yolundan saptırıyorsunuz... diye söylendi.

Mus’ab O’na çok nâzik davrandı. Kurân-ı Kerîm okudu. Kısaca Müslü­manlığı anlattı. Üseyd, Kur’ân-ı Kerîm ‘in tesirinde kaldı, “Bu ne güzel şey...” diyerek Müslüman oldu ve şöyle dedi:

Ben gidip Sa’d b. Muâz’ı göndereyim. Eğer o da Müslümanlığı kabûl eder­se, bu memlekette Müslüman olmayan hiç kimse kalmaz.

Sa’d, Medine’de Müslümanlığın yayılmasından memnun değildi. Es’ad ve Mus’ab’ın yanlarına öfke ile gitti.

Ey Es’ad, seninle aramızda akrabalık bağları olmasaydı, kabilemiz arasına bu ayrılık tohumlarını sokmana katlanmazdım... diyerek çıkıştı. Mus’ab ona da son derece yumuşak ve kibar davrandı. Kısaca müslümanlığı an­lattı. Kur’ân-ı Kerîm okudu. Neticede Sa’d b. Muâz da müslüman olarak oradan ayrıldı. Bu iki reisin tesiriyle Evs ve Hazrec kabîleleri içinde he­men hemen müslüman olmayan kimse kalmadı. (İbn Hişâm, 2/77-79; İb- nü’l-Esîr, 1/97-98)

Burada Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’in tebliğ metodunu örnek almalıyız. Müd- dessir suresinin ilk ayetlerini kendine rehber edinmiş; insanlarla iletişimde Allah’a güvenmiş O’nun adıyla işe koyulmuş, O’na teslim olmuş ve O’ndan başkasından asla korkmamıştır.

Muhataplarına değer vermiş Yaradanm hatırına yaradılanlan sevmiştir. İn­sanlığın saadet ve mutluluğu için gayret göstermiştir.

Kur’an ayetlerini sözlerine sertac etmiş, mesajlarını kısa tutmaya özen gös­termiştir.

Davasının büyüklüğüne hep güvenmiş korkmadan, çekinmeden irşad hiz­metlerini yürütmüş, kararlılık ve cesaretini muhataplarına hissettirmiştir.

II. AKABE BİATI: (Peygamberliğin 13. yılı)

Bu yıl Medine’deki Müslümanlardan 75 kişilik bir grup Mekke’ye geldi. Bunların ikisi kadındı. Akabe’de Peygamberimiz (s.a.s.)’le görüştükten son­ra ikinci Akabe Biati gerçekleşti. Buna göre, Medineliler; Peygamberimiz (s.a.s.)’i koruyacaklarına söz verdiler. Hepsi de Hz. Peygamber (s.a.s.)’e: “Darlık ve genişlik zamanında, her durumda itaatte, sözün daima doğrusu­nu söylemeye ve Allah yolunda herhangi bir şeyden korkmamaya” dair biat ettiler. Akabe biatları İslam’ın yayılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ve Müslümanların Medine’ye hicreti de bu gö­rüşmede kararlaştırıldı. Toplantı bittikten sonra müslümanlar, geldikleri gibi yine gizlice ayrı ayrı yollardan dağıldılar. Kureyşliler II. Akabe Bîatını, ancak kabileler Mekke’den ayrıldıktan sonra duyabildiler.

Bünyamin Albayrak

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.