Haberin Kapısı

Kur'an'ımıza Bir Canlılık Verelim

İSLAM VE KÜLTÜR

Kalplerimizdeki Kur'an hâlâ ilk günkü gibi taze mi? Yoksa eskidikçe eskidi mi? Kur'an elbisesini bırakıp da yeni elbiseler mi aldık? Artık düşünce dünyamızı Kur'an şekillendirmiyor da makaleler ve ne idüğü belirsiz kitaplar mı aldı?

Sahabeden Muaz bin Cebel şöyle dedi:

"Gün gelecek elbisenin eskimesi gibi, Kur'an da bazı kimselerin kalplerinde (ezberlerinde) eskiyecektir.

Kur'an'ı okumada rekabete girecekler.

Onlar bu Kur'an'ı okuyacaklar ama ondan ne bir lezzet ne de bir tat alacaklar.

Koyun postu giyecekler ama kalpleri kurtların kalbi gibidirler.

Onların tüm amelleri tamah ve ümit üzerine olacaktır. Hiç korku duymayacaklar. Amellerinde bir kusur işleyince, ileride düzeliriz derler. Bir kötülük yaptıklarında ise biz Allah'a şirk koşmuyoruz, bu yüzden bağışlanacağız derler.

Darimî 3389.

Şimdi Muaz bin Cebel'in bu sözünün tahlilini yapalım:

  • Elbise giyildikçe eskir ve ilk günlerdeki ihtişamını vermez. Kişinin elbiseye olan ilgisi azalır ve yeni elbiselere rağbet eder. Yani kalplerde Kur'an eskimeye başlar ve eski bir elbise muamelesi görür. Yeni elbiseler gibi yeni kitaplar ve yeni şeyler Kur'an'ın yerine geçer.
  • Kur'an okumada rekabete girmek ise herkesin malumudur. Okuyuşlar, maktalar, seçkiler, yarışmalar, bağırmalar, tek nefeste Fatiha okuma yarışmaları vb.
  • Kur'an okunurken eğer manevi lezzet alınmıyorsa heyhat! Sadece kulağa hitap eden okumalar, kalbe sirayet etmez. Kur'an, onu okuyanın kalbine hakim değilse onu dinleyenlerin de kalbine hakim olmayacaktır. Kalpten çıkan, kalbe ulaşır. Dilden çıkan ise kulaktan girer, kulaktan çıkar.
  • Bazı insanlar kuzular gibi masum gözükürler. Ama aslında kuzu elbisesi giymiş kurtturlar. Uysal gözükürler ama aslında yırtıcıdırlar. Kalplerindeki vahşiliği, kuzu postuyla örterler. Kalplerindeki dünya hırsını dış giysileriyle örterler. Onları gören, ahiret adamı gördüklerini zannederler. Kaportaları dört dörtlüktür ama motorları ölüdür.
  • Hep tamahkardırlar. Daha fazlasını isterler. Daima ümit hali içindedirler. Amellerim acaba kabul görecek mi endişesi taşımazlar. Acaba Allah benim bu ilmimi, bu okuyuşumu, bu çabamı, bu hareketlerimi sorguya çeker mi diye düşünmezler. Ahiretten yana endişe duymazlar.
  • İleride iyi olacağız diye hep ertelerler. İleride tövbe ederim. İleride dürüst olurum. İleride samimi ve ihlaslı olurum diye düşünürler.
  • Bir günah işlediklerinde ise kendilerine bahane bulurlar. Biz müşrik miyiz ki Allah bizi affetmesin? Elbette affedileceğiz! Tabi ki affedileceğiz, derler. Tıpkı Yahudilerin şöyle dediği gibi:

"Onlardan sonra hayırsız bir nesil geldi ki bunlar kitaba (Tevrat'a) vâris oldular, ama ayetleri tahrif etme karşılığında şu değersiz dünya metaını alıp “NASILSA AFFEDİLECEĞİZ ” düşüncesiyle hareket ettiler. Af umarken bile, öbür yandan yine gayr-ı meşru bir meta, bir rüşvet zuhur etse, onu da alırlar. Peki onlardan, Allah hakkında gerçek olandan başka bir şey söylemeyeceklerine dair kitapta mevcut hükümler uyarınca söz alınmamış mıydı? Ve kitabın içindekileri ders edinip okumamışlar mıydı? Halbuki ebedî ahiret yurdu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?"

Araf Sûresi 169.

Kalplerimizdeki Kur'an hâlâ ilk günkü gibi taze mi? Yoksa eskidikçe eskidi mi? Kur'an elbisesini bırakıp da yeni elbiseler mi aldık? Artık düşünce dünyamızı Kur'an şekillendirmiyor da makaleler ve ne idüğü belirsiz kitaplar mı aldı? Allah'ın kitabını gözlük yapıp onunla mı olaylara bakıyoruz? Yoksa başka kitaplarla mı?

Bu Kur'an bizim için ne ifade ediyor?

Gerçekten biz de dünya malına karşı hırslı mıyız?

Hep affedileceğiz havası ile mi yaşıyoruz?

Amellerimizin kabul edilmesi endişesi taşıyor muyuz?

Nasılsa şirk koşmuyoruz diye gerçekten affedilecek miyiz?

Kendimize soralım ve kendi kendimize cevap verelim!

Murat Padak

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.