Kemik Sağlığının Korunmasında Yararlanılan Doğal Destekler
Kemik sağlığını olumsuz etkileyen ve işlevlerini bozan hastalıkların başında; tiroit ve paratiroid bezlerinin hastalıkları gelmektedir. Böbrek rahatsızlıkları da kalsiyum-fosfor metabolizmasını etkilendiği için kemiklerde yumuşamaya neden olabilmektedir.
İnsanlarda ortalama yaşam süresinin giderek artmasına bağlı olarak günümüzde kemik sağlığına ilişkin sorunlar ve hastalıklarda belirgin bir artış görülmektedir. Bilhassa osteoporoz (kemik erimesi) önemli bir sağlık sorunu olarak yaygın bir tehdit oluşturmasına karşılık, mevcut tedavilerin bazı dezavantajları bulunmaktadır. Bu nedenle, bitkisel, hayvansal ya da mineral içerikli doğal ürünler hastalıkların önlenmesi, tedavisi ya da şikâyetlerin hafifletilmesinde yararlı olabilmektedir.
Kemiğin bizim için önemini hattrlayaltm
Kemiğin başlıca üç temel işlevi bulunmaktadır:
- Mekanik işlev; insan iskeletini oluşturmakta ve üzerine yapışan kaslar ile hareketimizi sağlamaktadır.
- Metabolik işlev; kalsiyum bakımından zengin içeriği vücut için mineral deposu görevi görmektedir.
- Koruyucu işlevi; kemik iliği ve hayati öneme sahip organları çevreleyerek korur.
Kemik, yapısal olarak özel bir konnektif doku özelliğine sahip olup, organik ve inorganik bileşenlerden oluşmaktadır. Organik bileşenler olarak proteinleı [yüzde 95’i tip 1 kolajen ve yüzde 5’i ise kolajen yapısında olmayan (osteokal- sin, osteonektin, osteopontin, trombospondin, siyaloproteinler) proteinler] ve inorganik bileşenleri ise fosfat ve hidroksit tuz halinde kalsiyumdan (hidrok- siapatit) ibarettir. Bu bileşim sürekli yapısal gelişime uğramaktadır. Normal kemik sağlığının sürdürülebilmesi için bilhassa mineral içeriğinin korunması önemlidir. Kemiğin yapısının ve mineral içeriğinin korunması “kolajen yapısında olmayan protein’’ bileşenleri tarafından sağlanmaktadır.
Kimler kemik erimesi riski altında?
Kemik erimesi (osteoporoz), günümüzde en yaygın görülen kemik hastalıklarından biridir. En basit şekilde, “düşük kemik yoğunluğuna bağlı olarak kemik direncinin azalması ve kırılma riskinin artması” şeklinde tanımlanabilir. Yapılan risk değerlendirmelerinde her üç kadından biri ve her yirmi erkekten birinde yaşamlarının herhangi bir sürecince ortaya çıkabileceği bildirilmektedir. Yani “kadınlar” daha fazla risk altında! Ancak yayınlanan raporlarda erkeklerin de giderek artan bir şekilde bu sorundan etkilendikleri dikkati çekmektedir. Kadınlık hormonu (östrojen) eksikliğine benzer bulgular erkek hormonu (androjen) eksikliğinde de ortaya çıkmaktadır.
Avrupa Birliğinin son Osteoporoz Raporu’nda, Avrupa’da her yıl 611.000 kadın ve 179.000 erkekte kemik erimesine bağlı kalça kırığı meydana geldiği ve tedavisi için yaklaşık 25 milyar euro’luk harcama yapıldığı bildirilmektedir. Bu rakamın 2050 yılında muhtemelen 76,7 milyar euro’yu aşacağı tahmin ediliyor. Bu rakam sadece Avrupa ülkelerindeki harcama; tüm dünyayı düşünebiliyor musunuz? Amerikan Sağlık Enstitüsü’ne bağlı Osteroporoz ve İlişkin Kemik Hastalıkları Merkezi her yıl sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 O milyon kişinin osteoporoz sorunu ile mücadele ettiğini ve bunların beşte birinin erkek olduğunu bildirmektedir. On yıl kadar önce yayınlanan bir raporda Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerdeki tahmini osteoporoz vakası sayısının 75 milyon kişi olduğu ileri sürülmüştü, yani her on kişiden biri. İsveç’te erkeklerde kalça kırığı vakalarınının, prostat kanseri vakalarından daha fazla olduğu vurgulanıyor. Bu ülkede kışın güneşten yararlanımın son derece düşük olduğunu hatırlatmak isterim.
Uluslararası Osteoporoz Kurumu’nun (International Osteoporosis Foundation) 2008 tarihli raporunda (Osteoporosis in The European Union in 2008), bu yüksek tedavi maliyetlerinin önlenebilmesi için kemik yoğunluğu ölçümlerinin rutin testler arasında yer alması gerektiği, kalsiyum ve D vitamini desteklerinin giderlerinin ilaç kurumları tarafından karşılanması gerektiği vurgulanmakta. Kısacası “koruyucu önlemler” alınmasının son derece önemli olduğu bildiriliyor.
Kemik erimesinin (osteoporoz) oluşumunda önemli rol oynayan ailesel yatkınlık, cinsiyet, ırk gibi “değiştirilemeyecek etkenlerin” dışında, yaşam şekli ve beslenme şekline yönelik alınacak bazı önlemlerin hastalığın oluşumu ve ilerleyişinin önlenmesinde yararlı olabildiği bildirilmektedir.
Kemik erimesi gelişiminde belirlenen bir diğer etken ise şişmanlık. Yapılan çalışmalar beden-kitle indeksi arttıkça, özellikle dizlerde kireçlenme riskinin arttığını gösteriyor. Henüz bu konuda açıklayıcı bir neden-sonuç ilişkisi bulunmuyor; yapısal, hormonal (leptin, adinopektin vb) ve diğer çevresel nedenler üzerinde duruluyor.
Yaşlanma diğer önemli risk etkeni olarak görülmektedir. Bu süreçte parati- roit hormonu ve kalsitonin seviyelerinde azalmaya bağlı olarak kemik içeriğinin kaybı (kemik rezorpsiyonunun artması), osteoporoz oluşumunun başlıca nedenidir. Yine yaşa bağlı olarak kalsiyum emiliminin azalması, bir başka etkendir. Bunların dışında osteoporoz gelişiminde rol oynayan etkenleri iki grup altında toplayabiliriz:
Değiştirilemeyecek etkenler: Kalıtsal etkenler kemik erimesi gelişiminde belirleyici olabiliyor; ailesel yatkınlığın yanı sıra, kısa boylu olmak ve ırk (Kafkas ırkı ve Asyalılar daha fazla risk altında). Bu grup değiştirilemeyecek etkenler arasına yukarıda bahsettiğimiz cinsiyeti de ekleyebiliriz; kadınlar daha fazla risk altınd Diğer taraftan, bazı uzun süreli ilaç tedavileri sonucu da osteoporoz oluşabiliyor. Bilhassa kortikosteroitler, he- parin, siklosporin, sitotoksikler ve bazı konvülsiyon önleyicilerin uzun süreli kullanılması, bir risk etkeni olabiliyor. Ancak bu grup ilaçları her kullanan osteoporoz olacak diye bir şey yok. Kaldı ki, bu ilaçların o hastalar için kullanılması önemli, yani alternatif seçenek pekyok. Bu nedenle “değiştirilemeyecek etkenler” altında sınıflandırılıyor.
Değiştirilebilecek etkenler: Bireylerin yaşam şekli, beslenme şekli, östrojen hormonu eksikliği gibi etkenler. İşte kemik erimesinin önlenmesi, ilerleyişinin yavaşlatılması ve şikâyetlerin hafifletilmesine yönelik alınabilecek başlıca önlemler bu risklerin mümkün olduğunca azaltılmasına bağlı.
Yaşam ve beslenme şekline yönelik önlemler ne olmalı?
Kemik erimesinin (osteoporoz) önlenmesine yönelik alınabilecek önlemler arasında yine tanıdık bazı madde başlıkları var; tüm hastalıklarda başlıca etkenler arasında yer alan “aşırı sigara” ve “fazla alkollü içki” içilmesi, burada da karşımıza çıkıyor. İçinizden “Zaten ben fazla tüketmiyorum!” diye düşünerek kendinizi avutabilirsiniz. Ama bence etkenler arasında yer aldığına göre, sizin için neyin “fazla ya da aşırı” olabileceğini nasıl bilebilirsiniz? Bir başka önlem
ise “düzenli spor yapmak’’; gerekli egzersizler yapılarak kemik yapısının güçlendirilmesi önemli.
Beslenme şeklimiz de kemik erimesi gelişiminde önemli riskler oluşturabi- liyor: yüksek protein (yani fazla et yemek), düşük kalsiyum ve D vitamini içeriğine sahip beslenme, düşük oranda sebze ve meyve tüketimi, yüksek oranda kafeinli içecek içilmesi gibi.
Bazı besinlerin kemiklerimiz üzerindeki etkisine ilişkin bilgiler şu şekilde:
Zararlı olan gıdalar
Şekerler: Tatlılar, çikolatalar, gazlı içecekler içerisinde yer alan basit şekerler vücuttan kalsiyum atılımını artırabilir.
Doymuş yağlar: Kırmızı et, tereyağı, margarin, kekler, işlenmiş gıdalar içerisinde bulunan doymuş yağların, sindirim sisteminde kalsiyum ve D vitamini ile çözünmeyen kompleks yapı oluşturarak bu maddelerin vücutta emilimini engellediği, kalsiyum atılımını artırdığı bildirilmektedir. Doymuş yağ tüketimine bağlı olarak artan hiperlipidemi (kanda yüksek yağ seviyesi) riski de osteoklast rezorpsiyonunu artırarak kemik erimesinde olumsuz rol oynamaktadır.
Yararlı olan gıdalar
Çözünebilir lifler: Bakliyat ve meyvelerde bulunan bu tip yapılar kalsiyum ve magnezyum gibi yararlı elementlerin emilimini artırır.
Tekli doymamış yağlar: Zeytinyağı ya da balık gibi gıdalarda bulunan Omega-3 yağ asitleri kemiklerin tahribine yol açan sitokinlerin oluşumunu baskılayarak kemik erimesini azaltır.
Bunların haricinde et ve süt ürünleri ve bakliyatta bulunan “proteinler”, miktarına bağlı olarak yararlı ya da zararlı olabilmektedir. Kemiğin önemli bir bileşeni olan kolajen, kemik yapımında rol oynaması nedeniyle yararlı olurken, bu maddenin fazla miktarda alınması durumunda, vücutta parçalanması ile açığa çıkan aminoasitlerin kemik erimesine yol açabileceği ileri sürülmektedir. Ancak zararlı olabileceğine dair bu son bilginin henüz tartışmalı olduğunu belirtmek isterim, yani farklı görüşler söz konusu.
Beslenme ve kireçlenme ilişkisi
Kişinin beslenme şekli sadece beden-kitle indeksinin normal sınırlar içerisinde tutularak kemik erimesi riskini azaltması bakımından değil, aynı zamanda bazı risk etkenlerinin azaltılması bakımından da önemlidir. Mesela serbest oksijen radikalleri kıkırdaklarda oksidatifhasara yol açmaktadır. Nitekim yapılan deneysel ve klinik çalışmalar ile antioksidanların bu zararlı oksijen radikallerini gidererek kemik erimesi riskini azalttığı ortaya konulmuştur. Bu bakımdan C vitamini, E vitamini ve beta-karoten gibi antioksidan özellikte vitamin/ provitaminler kireçlenmenin önlenmesi ve şikâyetlerin hafifletilmesi bakımından önerilmektedir. Ancak antioksidan etkili olanlar haricinde diğer bitki bileşenlerinin kemik erimesi gelişimi üzerinde etkisini değerlendiren çalışma sayısı oldukça azdır. Bunun başlıca nedeni, insanların yedikleri tüm besinlerin içeriğinin ayrı ayrı izlenmesinde karşılaşılan güçlüğün yanı sıra çevresel ve kalıtımsal etkenlere bağlı ortaya çıkabilecek farklılıklar olarak gösteriliyor.
Kalıtımsal etkenlere bağlı farklılıkları bertaraf edebilmek için ikiz kadınlar üzerinde bir saha çalışması yürütülmüş. Bu suretle ikiz çiftler arasında yaşa ve cinsiyete bağlı etkenler de giderilmiş. İngiltere'de yürütülen bu çalışma için gönüllüler basın kampanyaları ile bulunmuş ve hastanede radyolojik (el, kalça ve diz eklemi açıklığı) ve kan analizleri yapılarak çalışmaya dâhil edilmiş. Daha sonra bilimsel bir beslenme anketi (131-Food Frequency Questionaire) uygulanmış. Beslenme kategorileri “meyve ve sebze bakımından zengin’: “yüksek alkol kullanımı”, “geleneksel İngiliz mutfağı beslenme”, “diyet programı uygulama” ve “düşük et tüketimi” gibi beş ana başlık altında değerlendirilmiş.
Kalça kireçlenmesi riskini azaltan meyve ve sebzeler
Bilimsel ölçüm yöntemleri ile değerlendirilen anket sonuçları, radyolojik ve biyokimyasal bulgular ile birlikte yorumlandığında, meyve ve sebze bakımından zengin beslenmenin kalça kireçlenmesi riskini azalttığı görülmüş. Bu bulgunun ardından meyve ve sebzeler gruplandırılarak hangilerinin daha yararlı olabileceğine yönelik sorgulama yapılmış. Sarmısak ailesi (soğan, sarmı- sak, pırasa), lahana ailesi (brokoli, karnabahar, brüksellahanası, lahana), yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, marul), sarı renkli sebzeler (havuç, domates), patates (cips veya kızarmış), diğer sebzeler (suteresi, maydanoz, mısır, avokado, pancar kökü, tatlı biber, mantar), narenciye meyveleri (limon, portakal, greyfurt) ve diğer tip meyveler (elma, muz, şeftali, armut, kavun, üzüm ve kuru meyveler). Sonuç olarak sarmısak tipi sebzeler ve diğer tip meyvelerin tüketilmesinin kalça kireçlenmesini önleyici rolü bulunduğu tespit edilmiş. İlginç olan bulgu ise bu iki grup sebze/meyvenin, diz ve el eklemleri kireçlenmesinde etkisiz bulunması.
Araştırmada elde edilen bu bulgular, sarmısak grubu sebzelerin etkili bileşeni olarak bilinen diallil disülfıtin, kireçlenmede rol oynayan bazı parametreler (matriks metaloproteinazlar) üzerinde etkisini gösteren deneysel çalışmalar ile de doğrulanmış. Hiç şüphesiz sarmısak ailesi sebzeleri ve narenciye ha- riri meyveleri bolca tüketerek kalça kireçlenmesinin önüne geçmek mümkün olamaz. Ancak riski azaltıcı bir etken olarak bu tip bir beslenme uygulamanın hiçbir zararı olamaz.
Çocuklukta alman meyve ve sebze miktarı kemik sağlığı bakımından önemli
Yapılan gözlemsel çalışmalar, bilhassa kadınların çocukluk döneminde tükettiği meyve ve sebzelerin ileri yaşlarda kemik sağlığı bakımından yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim sıçanlar üzerinde yapılan bazı çalışmalar da bu bulguları destekler nitelikte. Yürütülen çok sayıda gözlemsel, deneysel ve klinik çalışma da, meyve ve sebze kullanımı ile kemik sağlığı arasındaki bağlantıyı açıkça ortaya koymaktadır. Mesela, rezene (arapsaçı) ve kerevizin yaprak ve gövdesi (her ikisinin de batı toplumlarında taze yaprak ve gövdesi kullanılmaktadır), bakliyat, pırasa, brokoli, kırmızılahana, marul, maydanoz, salatalık, domates, sarmısak, soğan gibi sebzeler ile erik ve portakal gibi meyveler kemik erimesini azaltıcı gıdalar olarak bildiriliyor.
Meyvelerdekifenolik bileşenlerin önemli katkısı var
Özellikle meyve ve sebzelerde bulunan “flavonoitler” ve “fenolik bileşiklerin” kemik erimesinin önlenmesi bakımdan önemli yararları bulunduğu ileri sürülüyor. Şüphesiz, daha kesin sonuçlar çıkarabilmek için bu konudaki çalışmaların sayısının artması gerekiyor. 2003’de yayınlanan bir çalışmada sıçanlara günde 1 gram rezene (arapsaçı), narenciye ve kuru eriğin verilmesi ile kemik erimesinde belirgin azalma gözlenirken, taze erik, muz ve elmanın belirgin bir etkisi görülememiş. Buna karşılık, 2005 yılında yayınlanan bir başka çalışmada, elmada bulunan floridzin isimli flavonoit yapısında bir maddenin yumurtalığı çıkarılmış sıçanlarda kemik erimesini önlediği gözlenmiş. Bu iki çalışmanın sonuçlarını karşılaştırdığımızda, meyvelerin kişilerin içinde bulunduğu duruma bağlı olarak kemik erimesinden koruyucu ya da hastalığın ilerlemesini yavaşlatıcı rol oynayabileceği görülüyor. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, sağlam kişilerde veya çocuklukta rezene (arapsaçı), kuru erik, narenciye gibi meyveler kemik erimesini önleyici yarar sağlayabilirken, kemik erimesinin hızlandığı menopoz döneminde elma gibi meyvelerin kemik erimesini azaltıcı rol oynayabileceği ileri sürülebilir.
Üzüm çekirdeği özütü ve nar özütü kemik erimesinin önlenmesinde yararlı
Bir başka çalışmada ise, sıçanlara yüksek kalsiyum diyetinin yanı sıra günde 4-5 gram üzüm çekirdeği özütü verilmesi ile kemik sağlığının göstergesi olarak bilinen kemik yoğunluğu, kemik mineral içeriği gibi parametrelerde belirgin düzelme gözlenmiş. Üzüm çekirdeği özütü de flavonoit tipi (flavan-3-ol kate- şinler) bileşenler bakımından zengin olup oksidatif hasarı önleyici (radikal sü- pürücü) etkisinin yanı sıra, kemik erimesine yol açan proteolitik enzimleri de azaltıcı rol oynamaktadır. Burada bir hususu belirtmekisterim; bu çalışmalarda kullanılan üzüm çekideğinin kendisi değil, ondan hazırlanan özüttür.
Nar özütü de (nar suyunun yoğunlaştırılması ile elde edilir) taşıdığı flavo- noit yapısında (antosiyanin) bileşenler nedeniyle aynı üzüm çekirdeği gibi etki göstermektedir. Yapılan çalışmalar nar özütünün antioksidan etkisinin kırmızı şarap ve yeşil çaydan üç misli daha kuvvetli olduğunu ortaya koymaktadır. Yine yumurtalığı çıkarılmış sıçanlarda yapılan bir çalışmada, 2 hafta süre ile her gün nar özütü verilmesiyle kemik yoğunluğu ve kemik oluşumunda olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Dolayısıyla, menopoz döneminde nar özütünün uzun sürekli kullanılması kemik erimesinin yavaşlatılmasında yararlı olabilmektedir.
ÖNERİLER I UYARILAR
Üzüm çekirdeği ve nar özütü dönüşümlü kullanılabilir mi?
Aynı anda kullannılması gerekmiyor; dönüşümlü kullanılması daha uygun.
Hangi sıklıkta ve ne miktarda kullanılmalı?
Üzüm çekirdeği özütü günde 1 00 miligram veya nar özütü günde 300-400 miligram civarında kullanılabilir. Herhangi bir risk söz konusu olmadığından miktarlar ortalama miktarlardır. Koruyucu olarak daha yüksek miktarlarda kullanılması gereksiz.
Prof. Dr. Erdem Yeşilada
İmsak | 06:08 | ||
Güneş | 07:35 | ||
Öğle | 12:53 | ||
İkindi | 15:35 | ||
Akşam | 18:00 | ||
Yatsı | 19:22 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 10 | 28 |
2. Samsunspor | 11 | 25 |
3. Fenerbahçe | 10 | 23 |
4. Beşiktaş | 10 | 20 |
5. Eyüpspor | 11 | 19 |
6. Sivasspor | 11 | 17 |
7. Göztepe | 10 | 15 |
8. Başakşehir | 10 | 15 |
9. Kasımpasa | 11 | 14 |
10. Konyaspor | 11 | 14 |
11. Trabzonspor | 10 | 12 |
12. Gaziantep FK | 10 | 12 |
13. Bodrumspor | 11 | 11 |
14. Antalyaspor | 11 | 11 |
15. Alanyaspor | 11 | 10 |
16. Rizespor | 10 | 10 |
17. Kayserispor | 10 | 9 |
18. Hatayspor | 10 | 3 |
19. A.Demirspor | 10 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Erzurumspor | 11 | 22 |
2. Kocaelispor | 11 | 22 |
3. Bandırmaspor | 11 | 21 |
4. Karagümrük | 11 | 18 |
5. Igdir FK | 11 | 18 |
6. Boluspor | 11 | 18 |
7. Esenler Erokspor | 11 | 17 |
8. Ümraniye | 11 | 17 |
9. Pendikspor | 11 | 17 |
10. Ankaragücü | 11 | 16 |
11. Ahlatçı Çorum FK | 11 | 16 |
12. Şanlıurfaspor | 11 | 15 |
13. Gençlerbirliği | 11 | 15 |
14. Manisa FK | 11 | 14 |
15. Keçiörengücü | 11 | 14 |
16. İstanbulspor | 11 | 13 |
17. Sakaryaspor | 11 | 13 |
18. Amed Sportif | 11 | 13 |
19. Adanaspor | 11 | 6 |
20. Yeni Malatyaspor | 11 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 10 | 25 |
2. M.City | 10 | 23 |
3. Nottingham Forest | 10 | 19 |
4. Chelsea | 10 | 18 |
5. Arsenal | 10 | 18 |
6. Aston Villa | 10 | 18 |
7. Tottenham | 10 | 16 |
8. Brighton | 10 | 16 |
9. Fulham | 10 | 15 |
10. Bournemouth | 10 | 15 |
11. Newcastle | 10 | 15 |
12. Brentford | 10 | 13 |
13. M. United | 10 | 12 |
14. West Ham United | 10 | 11 |
15. Leicester City | 10 | 10 |
16. Everton | 10 | 9 |
17. Crystal Palace | 10 | 7 |
18. Ipswich Town | 10 | 5 |
19. Southampton | 10 | 4 |
20. Wolves | 10 | 3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 12 | 33 |
2. Real Madrid | 11 | 24 |
3. Atletico Madrid | 12 | 23 |
4. Villarreal | 11 | 21 |
5. Osasuna | 12 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 12 | 19 |
7. Real Betis | 12 | 19 |
8. Mallorca | 12 | 18 |
9. Rayo Vallecano | 11 | 16 |
10. Celta Vigo | 12 | 16 |
11. Real Sociedad | 12 | 15 |
12. Girona | 12 | 15 |
13. Sevilla | 12 | 15 |
14. Deportivo Alaves | 12 | 13 |
15. Leganes | 12 | 11 |
16. Getafe | 12 | 10 |
17. Espanyol | 12 | 10 |
18. Las Palmas | 12 | 9 |
19. Real Valladolid | 12 | 8 |
20. Valencia | 11 | 7 |