Cizre'den Suriye’ye Şeyh Seydâ el-Cezerî ve Ailesinin Göçü
Cizre ve çevresinden 1926 yılının Şubat ayında Suriye’ye zorunlu göç eden âlim ve sûfiler genel olarak üç aileye mensuptur. Bunlar Şeyh Seydâ ve ailesi, Dırşeviler ve Basretiler’dir. Ancak bunların dışında göç edenler de olmuştur. İkinci göç dalgası 1933 yılında yaşanmış ve Şeyh Abdullah Dırşevi, Şeyh Ahmed Dırşevi, Molla Ramazan el-Buti gibi alimler göç etmişlerdir.
3 Mart 1924 tarihinde medreselerin, 30 Kasım 1925 tarihinde tekkelerin kapatılması ve tarikatların yasaklanması neticesinde, Cizre ve çevresinden Suriye’ye göç eden âlim ve sûfiler genel olarak üç aileye mensuptur. Bunlar Şeyh Seydâ ve ailesi, Dırşeviler ve Basreîîler’dir. Ancak bunların dışında göç edenler de olmuştur. Şeyh Muhammed Said Seydâ el-Cezerî (5.1968) ve Ailesinin göç durumunu görelim.
Şeyh Said isyanı neticesinde yaşanan idamlar, doğu ve güneydoğuda medreselerinde görev yapan müderrisler ve şeyhlerde doğal olarak bir endişe, korku ve geri çekilme olmuştur. Bunların bir kısmı alınan kararların yanlışlığından yola çıkarak karar alanlara itaatin caiz olmadığı yönünde siyâsî fetvâlar verip bu yönde hareket ederken, bir kısmı medreselerini daha gizli ve tenha noktalara çekmeyi uygun görmüşlerdir. Bir kısmı ise daha radikal bir karar alarak yaptıkları görevleri daha rahat icra edebileceklerini düşündükleri yerlere göç etmeyi tercih etmişleridir.
Şeyh Muhammed Said Seydâ el-Cezerî'de 1 ailesiyle birlikte 1926 yılının Şubat ayında (h. Şaban, 1344) Irak’a gitmeye karar verdi. Ancak o sırada Irak, İngilizlerin kontrolü altındadır. Bununla birlikte bugünkü sınır güvenli bulunmamaktadır.
Merkezi Cizre olan Botan bölgesinin o dönemde üç önemli Şeyh ailesi bulunmaktadır ve bunların tamamı Cizre’yi terk edip Irak’a geçmeye karar vermişlerdir. Dolayısıyla kalabalık bir grup olarak göç başlar. Bunlar, Şeyh Seydâ ailesi, Şeyh Hüseyin Basretî’nin çocukları ve torunları ile Dırşevî ailesidir
İşte bu günlerde Şeyh Seydâ’nın annesi Hâlime Hatun, oğlu Şeyh Seydâ ve yanındaki Şeyh Abdullah’a “Türkiye’yi terk ederseniz sütüm haram olsun” diyerek onların göçmelerine rıza göstermez. Ancak bu sırada onların yanlarına gelen Molla Süleyman Hoserî ve Hoser köyünün muhtarı bazı askerlerin onları aradıklarını söylemeleri üzerine göç kararı alınır. Ailenin erkekleri Serdahl’i terk ederler. 1926 yılında yola çıkan kafilede Şeyh Seydâ, Şeyh Abdullah, Şeyh Reşîd, Şeyh Muhammed, Şeyh Muhammed Emin, Şeyh Abdulkâdir b. Şeyh Abdullah, Şeyh Selâhaddîn b. Şeyh Muhyiddîn vardı. Bunlardan başka Molla Süleyman Hoserî, Seyyid Şerîf, Molla Abdulvehhâb, Seyyid Abbas b. Molla Yahyâ, Molla Muhammed b. Mahmî el-Hoserî gibi birçok âlim de vardı.
Şeyh Seydâ ve ailesi akşam üzeri saat altıda Serdâhl köyünü terk ederler. Şubat ayının on dördü Pazar günü idi. Kış günü uzun ve yorucu bir sefer başlamıştı. Cizre’nin doğusuna doğru hareket ederler ve bir süre Çiftlik köyünde kalırlar. Yolda aşiret ağaları konaklamalarına yardımcı olurken, göçer aşiretlerden görevlendirilen kişiler ise onlara yolda rehberlik eder. Türkiye’de bunlar yaşanırken, Suriye’yi işgal eden Fransızların aşiretlere ikramda bulunduğu ve adâletle davrandığım değerlendirenler vardı.2 Fransızlar ve Îngiîizler o yıllarda asıl niyetlerini ortaya koymamışlardı.
Göç, bölgenin en önemli şehirlerinden biri olan Musul’a kadar sürdü. Musul’a geçmelerindeki en önemli neden, Musul ulemâsı ve halkı bu üç aileyi tanımaktadır ve onların kendi şehirlerine gelmeleri konusundaki istek ve davetleridir.* 3
Şeyh Seydâ ve ailesi Musul’da özellikle ekonomik olarak birçok zorluklarla karşılaşırlar. Hatta annesinin kulağındaki küpeyi dahi harcamak durumunda kalırlar. Bununla birlikte bölge halkının büyük teveccühünü kazanır. Bu yıllarda Musullu kıraat âlimi Şeyh Muhammed Sâlih el-Cevvâdî’den kıraat ve tecvid dersleri alır, Kıraat-ı Seb’a ve Kıraat-ı Aşere üzere icazet alır. Bilâhere Muhammed Sâlih el-Cevvâdî de Şeyh Şeyda’dan tasavvufî ders alır ve daha sonra hilâfet alır. 1928 yılında Türkiye’de genel af ilan edilir ve yurt dışına çıkanların dönüşlerine izin verilir. Bunun üzerine Şeyh Seydâ ve ailesi yaklaşık üç yıl kadar kaldıkları Musul’dan tekrar Cizre’ye dönerler. Ancak kendisiyle beraber gitmiş olan Şeyh Hüseyin Basretî’nin çocukları Şeyh Sâlih ve Şeyh Ahmed Irak’ta kalırlar. Ağabeyleri ve babalarından sonraki postnişînlik görevini yürüten Şeyh İbrahim Hakkı ile Şeyh Muhammed Şefik Suriye’ye geçerler ve oraya yerleşirler. Şeyh Abdulhakîm Dırşevî’nin çocukları ile Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî’nin çocukları da tekrar dönerler. Ancak daha sonra Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî’nin ortanca oğlu Şeyh Reşîd Suriye’ye giderek orada yerleşir.4
Şeyh Seydâ 1928 yılında Cizre’ye döndükten sonra Serdahl ve Cizre merkezde tedris hizmetlerine devam eder. Ancak 1950 yılından sonra tekkesi olan Serdahl Güneydoğu’nun en önemli ilim ve irfan merkezlerinden biri olur.5 Şeyh Seydâ 1968 yılında Cizre’de vefat eder.
Dırşevîler
Dırşevî ailesi, Şeyh Muhammed Said Şeyda'nın dayılarıdır. Tarihi süreç içerisinde tek bir aile gibi yaşamışlardır. Aile içerisinden çok sayıda âlim ve sûfî yetişmiştir. Biz burada kısaca göçe katılanlardan zikretmeye çalışacağız.
Şeyh Yahya b. Şeyh Abdulhakîm
Şeyh Abdulhakîm’in oğlu olan Şeyh Yahya, 1891 yılında Cizre’de doğdu. Şeyh Ömer Zengânî’nin oğlu Şeyh Sirâceddîn’in yanında tedrise başladı ve daha sonra amcası Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî’nin yanında ders gördü. Derslerini tamamladıktan sonra Şah (Çağlayan) köyünde babasının medresesinde müderrisliğe başladı. Bu sırada tasavvufî eğitimine devam etti. Şeyh İbrahim Hakkı’dan hilâfet aldı. 1926 yılında Dırşevî ailesinin göç kararı alıp Musul’a gitmesinden sonra Cizre’nin önde gelen bazı zevâtının Şah köyünden Serdahl (Bağlarbaşı) köyüne gitmesini tavsiye etmeleri üzerine oraya gitti. Bu sırada bazen birbirine geçişi bulunan mağaralarda kaldı. Bu mağaralarda hastalanması neticesinde yakalandığı hastalık vefatına kadar devam etti. Dırşevî ailesi Irak'ta üç yıl kaldıktan sonra 1928 yılında çıkan af ile tekrar Cizre’ye döndü. Şeyh Yahya Efendi, 1928 yılı Eylül ayında tekrar Şah köyüne döndü. Ancak Dırşevî ailesinden büyük bir kalabalık bu sefer de 1933 yılında Suriye’ye gitme kararı aldığında o da aile birlikte yola çıktı ve önce Mezra köyüne ardından da Derik köyüne geçtiler. Ancak Şeyh Yahya, Îngilizlerin Suriye'ye girmesi üzerine tekrar Şah köyüne döndü. Şeyh Yahya oradan da Zıbar’a gitti. Kalan ömrünü Zibar’da geçiren Şeyh Yahyâ, 1942 yılında orada vefat etti. Kabri Zibar’dadır.
Şeyh Yahya toplam üç evlilik yaptı, ilk eşi Hediyye’den Rukiye ve Muhammed Tevfîk, amcası Muhammed Nûrî’nin kızı olan ikinci eşi Aişe’den Büşrâ dünyaya geldi. Üçüncü eşi olan Molla Ömer Şaldk Malâbâdî’nin kızı Zehrâ’dan ise çocuğu olmadı.6
Şeyh Muhammed Emin b. Şeyh Abdulhakim
Şeyh Muhammed Emin 1902 yılında Cizre’de doğdu. Şeyh Ömer Zengânî’nin oğlu Şeyh Sirâceddîn’in yanında tedris hayatına başladı. Ardından ağabeyi Şeyh Yahyâ’dan okudu. Bu sırada Birinci Dünya savaşının başlaması ve ardından 1926 yılında ailesinin Musul’a göçmesi üzerine tecvid ve kıraat-ı seb’a derslerini orada Şeyh Muhammed Cevvâdî’nin yanında tamamladı. Ardından Şeyh Muhammed Saîd Seydâ’dan okudu ve icazetini ondan aldı. Bu sırada amcası Muhammed Nûrî Dırşevî’den tasavvufî eğitimine başladı ve hilâfeti de ondan aldı. Şeyh Muhammed Emin de ailesindeki birçok fert gibi önce Irak’ın Musul şehrine giderek orada üç yıl kalmış ve 1928 yılında tekrar Türkiye’ye dönmüş, bilâhere 1933 yılında Suriye’ye yapılan göçe katılmıştır. Suriye, İngiltere tarafından işgal edilince o da aile fertlerinden birçoğu gibi tekrar Cizre’ye dönmüş burada sırasıyla Şîgatü Sor, Serdahl ve Şah köylerinde kalmıştır. Ağabeyi Şeyh Yahyâ’nm vefatından sonra kaldığı Şah köyünde 1957 yılında sağ tarafından felç oldu. Toplam üç evlilik yaptı ve Tabir, Asime, Masûme, Münîbe, Muhammed Bâkibillâh, Abdulhakîm, Muhammed Fâtih ve Nefise adında sekiz çocuğu dünyaya geldi. İlk çocuk birinci eşi İbkihan, sonraki üç kız ikinci eşi Afîfeden kalan çocuklar ise son eşi Hediyye’den olmuştur.
Şeyh Muhammed Emîn Mansûriye köyünde 1962 yılında vefât etti. 7 Çocuklarından 1922 doğumlu Tâhir de kendisi ile birlikte göçlere katılmıştır.8
Şeyh Muhammed Nuri Dırşevî
Şeyh Muhammed Nûrî ed-Dırşevî 1862 yılında (h.1289) yılında Cizre’ye bağlı Hoser (Düzova) köyünde doğdu. Babası Şeyh Muhammed Reşîd’dir. Şeyh Muhyiddîn’den sonra meşihâtı üstlenmiştir. Şeyh Ömer Zengânî’nin yanında eğitime başladı. Tasavvufî eğitimini de hocasından alan Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî, Cizre’de tasavvufun sevilmesine ve yayılmasına büyük katkısı oldu. Güçlü zekâsı, ikna kabiliyeti ve ilmi saygınlığı nedeniyle bölgedeki aileler ve aşiretler arasındaki tartışmalarda sıklıkla hakemlik yapardı. Şeyh Efendi aynı zamanda o dönemde Irak ve Suriye’yi işgal eden İngiliz ve Fransızlan Mezopotamya bölgesinin en önemli şehirlerinden biri olan Cizre’yi de işgal etme planlan karşısında müridleriyle birlikte direniş göstermiştir. İşgal kuvvetleri şehrin etrafım günlerce uğraşarak tellerle çevirirler. Şeyh Efendi, müridlerini toplayarak gece telleri tamamen söker ve sabah işgal kuvvetleri şaşırır. Bu ve benzeri psikolojik savaş neticesinde işgal kuvvetleri Cizre’ye 1 km. uzaklıktaki Ayndiver köyünün bitiminden sınırı çekerek işgale yeltenmezler. Bu sıralarda Lawrence, Kuzey Jrak’taki Zaho civarlarında faaliyetini yürütmektedir. Neticede Şeyh Muhammed Nûrî 6-7-8 Dırşevî’nin gayretleri ve etrafındaki gücü vatan müdafaası için kullanması, Atatürk tarafından öğrenilir ve kendisine Akif Paşa ile bir mektup, bir beraat ve bir de cübbe gönderilir.9
Şeyh Muhyiddîn-i Zengânî’den sonra meşihat görevini üstlenmiş olan Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî, 1898 yılında Hüseyin Basretî ile Şam’a gitmek üzere karar vermişler ancak önce Diyarbakır’a uğramış ve orada iki yıl kalmışlardır. İki yıl sonra Şeyh Muhammed Nûrî Dırşevî Cizre’ye dönmüş ve Cizre, Hoser ve Şah köylerinde kalmıştır. Hüseyin Basretî ise Şam’a gitmiş ve orada sekiz yıl kalmış, ardından Şeyh Muhyiddîn b. Zengânî’nin ve yanında giden Molla İsmail b. Molla Abdullah ve sûfî Muhammed Biki'ninn ısrarı ile tekrar Cizre’ye dönmüş ancak oğlu İbrahim Hakkı Dırşevî orada kalmayı tercih etmiştir. 1924 yılında vefat etmiştir. Kabri kendi adıyla anılan Cizre’deki Muhammed Nûrî kubbesinin içindedir.
Şeyh Abdullah Dırşevî
Şeyh Abdullah Dırşevî, 1891 yılında Cizre’de doğdu. Babası Muhammed Nûrî Dırşevî’dir. İlk eğitimini babasının yanında alan Şeyh Abdullah, ilk ilim tahsilini babasının medresesinde tamamladı. Bir yandan da tasavvuf! eğitimini tamamlayarak tasavvuf hilafet aldı. Bu dönemde Hoser (Düzova)’da oturan Şeyh Abdullah, 1926 yılındaki aile göçüyle birlikte Irak’a gitti ve orada üç yıl kaldıktan sonra 1928 yılında Cizre’ye döndü ve Sinâtiye köyünde kaldı. Ardından 1933 yılındaki büyük göç ile bu sefer de Suriye’ye göç etti. Orada önce Kerdemiyye köyünde kaldı. Ancak Fransızların işgali nedeniyle ardından Kazârecep köyüne gitti. Bu sırada Fransızlar, Suriye hükümetine karşı ihanet için bazı Müslüman ve Hristiyan kişileri ikna etmeye çalıştıklarında, onlar Şeyh Abdullah’ın yanına gelerek istişare yaptılar. Şeyh Abdullah’ın onlara bunu yapmamalarını tavsiye etmesi üzerine Fransızlar bundan rahatsız oldu ve Şeyhe tuzak kurdular. Bundan haberdar olan Şeyh Abdullah Feıcuh’a gitti ve orada Seyneka kabilesi arasında kalmaya başladı. Bu sırada Derik ve Cemârik’ten çok sayıda ziyaretçileri geliyordu. 1935 yılında Fransız Müsteşar, Şeyh Abdullah’ın yanına gelerek, çocuklarının bu göçer aşiretin kıl çadırları içinde ve göçer halde yaşamanın zorluğundan dolayı evine dönme zamanının geldiğini söyleyerek onunla iletişime geçmeye çalıştı. Şeyh, müsteşara güvenmese de dönmekten başka çaresi bulunmadığını anladığından oradan ayrılır. 1938 yılında Kürziyâne köyüne ardında Mustafaviyye köyüne gitti. Ancak Fransızlar Şeyh Abdullah’ın peşini bırakmadılar ve onu Haseki’ye sürgün ettiler. Ancak birçok âlim ve şeyhin Fransızlarla görüşmesi neticesinde 1939 yılında gittiği sürgünden 1940 yılında tekrar Mustafaviyye köyüne döndü. 1941 yılında İngilizler Suriye’yi işgal ettiklerinde Hristiyanları tahrik ettiler. Derik’te yaşayan Müslüman erkeklere saldırılar çoğaldı ve onlardan çok sayıda insan öldürdüler, zahirelerine ve silahlarına el koydular. Bunun üzerine her milletten Derik halkı Mustafaviyye’de bulunan Şeyh Abdullah'ın yanına iltica ettiler. Şeyh Abdullah bunları Suriyeli Şemmâr aşiretinin şeyhi Şeyh Paşa Mut’ab el-Cerbâ’nm yanına emin bir yere gönderdi.
Bir süre sonra Hristiyanlarla Müslümanların arasındaki ihtilâlin çözülmesi amacıyla bir İngiliz rütbeli askeri Şeyh Abdullah'ın yanına geldi. Ancak şeyh bu görüşmeyi ilerde çıkabilecek sorunları hesaplayarak kabul etmedi. Bu olay Şeyh Abdullah’ın eski yerleşim yeri olan Kadâ Recep köyünde oldu. Ancak Şeyh orada yaşayan Müslüman Kürt ve Araplarla, Hristiyanların görüşme yapmak üzere bir araya gelmesi konusunda bir anlaşmaya sağladı. Onlara eşit şekilde yaşamak konusunda bir anlaşma yapmak istiyordu. Ancak Hristiyanlar bunu kabul etmediler. Şeyh onları güvenli şekilde gidecekleri yere gönderdi ve kendi cemaatine onlara herhangi bir saldırıda bulunmamalarını emretti. Bu sırada ingiîizler, Mâlikiyye ve Derik kasabasına girmişlerdi. Hristiyanlar, Şeyh Abdullah’ın, kardeşi Şeyh Reşid komutasında bir Müslüman ordusunu oraya gönderdiğini İngilizlere haber verdiler. Bunun üzerine aralarındaki anlaşmayı bozduğunu düşünerek Şeyh Abdullah’a kızdılar ve
askerlerine toplarla saldırmalarını emrettiler. Kısa süre süre sonra Hristiyanlarla birlikte Şeyh Abdullah’ın yaşadığı Mustafeviyye’ye geldiler, ancak onu bulamadılar. Fakat Molla Abdulvehhâb ve Molla Ahmed el-Bâfî’yi, ardından Şeyh Abdullah'ın kardeşi Şeyh Reşîd’i yakaladılar. Bu esnada Şeyh Abdullah'ın Suriye’de olmadığı anlaşıldı. Şeyh Abdullah bütün bunlar yaşanırken Türkiye sınırındaki komutan Muhammmed Bey ile irtibata geçerek sığınma hakkı istedi ve devlet tarafından verilen izinle 1941 yılında ailesiyle birlikte sınır geçti ve bir süre sonra Cizre’ye geldi. Yaz aylarında da Hoser (Düzova) köyünde kaldı. Bir süre sonra Narenciye Köyüne giderek orada yerleşti. Bu sırada uzun süre İngilizlerin kendisini yakalatacağı endişesiyle yaşadı ve sürekli yer değiştirdi.
Şeyh Ahmed Hilmi (Munis) b. Şeyh Abdullah
Şeyh Ahmed 1920 yılında Cizre’de doğdu. Şeyh Ahmed, ilköğrenimini aile ortamında almaya başladı. Daha sonra sırasıyla Molla Abdulvehhâb, Suriye’nin Amûde şehrinde Molla Abdullatîf ve Şeyh Muhammed Saîd Seydâ (Ö.1968), Molla İbrahim Karsî’den okudu. Sonra tekrar Suriye’ye dönerek Şam’da eğitimine devam etti.
Şeyh Ahmed 1963 yılında Hac ibadetini ifa etti. Gelirken Şam’a uğrayarak Şeyh İbrahim Hakkı’nın Şam Üniversitesinde hocalık yapan oğullan Şeyh Adnan ve Şeyh Alvânî ile görüştü. Oradan Kamışlı’ya gelerek amcası Şeyh Reşîd ve onun oğlu Muhammed Nûrî ile görüştü. Ardından Şeyh İbrahim Hakkı ile görüşerek ondan beş tarikattan icâzet aldı ve Cizre bölgesinde görevlendirildi . Daha sonra görüştüğü Şeyh Hüseyin Zibârî’nin oğlu Şeyh Muhammed Şefik ona Rıfâiyye tarikatı icâzeti verdi.
Şeyh Ahmed, yukarıda açıklandığı üzere babası Şeyh Abdullah ile Suriye ve Irak göçlerine katıldıktan sonra 1941 yılında Türkiye’ye döndü. Ancak yaşanan zorluklardan ve ülkede baş gösteren kıtlıktan dolayı tekrar Suriye’ye gitmek için babasından izin aldı ve gitti. Oraya vardığında işgal güçleri ve Suriye hükümetince Şeyh Abdullah’ın oğlunun geldiği haber alınmıştı. Bir suçu olmadığı gerekçesiyle babasının Suriye’de İkamet ettiği Mustafaviyye’de kalmasına izin verilmesine rağmen, işgal kuvvetlerinin verdiği rahatsızlıklardan dolayı 1945 yılında Türkiye’ye döndü. Türkiye’de Mansûriyye köyünde ikamet etti. Ardından 1959 yılında Zengiluk köyüne, daha sonra da Amirin köyüne göçtü. Nihayet Cizre’de Muhammed Nûrî Dırşevî’nin evinin yarımda bir ev yaptırarak oraya yerleşti.10
Yazma bir divanı bulunmaktadır. 1971-72 yılarında Süleymaniye medresesi olarak bilinen Şeyh Muhammed Nûrî Camii’ni tadilâtım yaptırmıştır,'1 Bir süre Osmaniye’de kaldıktan sonra Gaziantep’e göçmüştür. Halen Gaziantep’te yaşamaktadır.
Şeyh Reşid-i Sânî ed-Dırşevî b. Şeyh Muhammed Nûrî
Şeyh Reşid 1897 yılında Cizre’de doğdu. Babası Şeyh Muhammed Nûrîdir. Eğitimini babasının medresesinde tamamladı. Suriye’de Irak’a kaldıkları Musul şehrinde Şeyh Muhammed Salih Cevvâdî'den tecvid ve Kıraat-ı Seba okudu. Orada Şeyh Seydâ ve Şeyh İbrahim Hakkı başta olmak üzere Şeyh Reşîd ve Siirt Kurtalan’dan Molla Muhammed gibi Türkiye’den giden çok sayıda âlim icazet aldı.
Şeyh Reşîd 1943 yılında Şeyh İbrahim Hakkı’dan izinle Basret köyünde halvete girdi. Sülûkunu tamamladıktan sonra beş tarikata âit hilâfet icâzeti aldı.10-11-12 Daha sonra 1962 yılında Şeyh Muhammmed Şefik b. Hüseyin Zibârî’den Rıfâiyye tarikatı hilâfeti aldı.
Şeyh Reşîd-i Sâni, Cizre’ye bağlı Şah(Çağlayan) ve Serdâhl köyünde yaşıyordu. Medreseler ve tekkelerin kapatılmasından sonra yapılan göçe o da katıldı. Şeyh Fetullah, Şeyh Muhammed Nûrî-i Sâni b. Şeyh Reşîd gibi göç dönemlerinin çocukları ancak daha sonraki dönemin âlimleri de bu göçlere katılmış kişilerdir.
Basretiler
Basret köyü, Şımak ilinin batısındaki Gabar dağlarının üzerinde batı yakasında bulunan bir köydür. Sıbğatullah Arvâsi gibi birçok sûfî manevi eğitimini burada almıştır. Köyün bugünkü ismi İnceler olarak değiştirilmiştir. Bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle boşaltılmış durumdadır. Bölgedeki Nakşibendiliğin en önemi yayılma merkezlerinden biridir. Burada yaşamış olan şeyh ailesine, köye nisbeten Basretîler denilmiştir.1 Biz burada yaşayan şeyh ailesinden yalnız Şeyh İbrahim Hakkı hakkında bilgi vereceğiz,13-14-15-16
Şeyh İbrahim Hakkı Basretî ve Ailesi
Basret köyü, Güneydoğu tasavvufî hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Şeyh İbrahim Hakkı, Halidiye köyünde yaşarken, kardeşi Şeyh Salih, Basret köyünde yaşıyordu. Tekkeler kapatıldıktan sonra askeri birlikler Halidiye köyüne gelerek tekke ve zâviyelerin kapatıldığını, şeyhlerin faaliyetlerinin de yasaklandığım bildirdiler. Zabitler gece uyuduklarında Şeyh İbrahim Hakkı, kardeşi Şeyh Salih ile haberleşerek köylerini terk etmek üzere anlaşırlar. Ramazan ayında olduklarından teravihten belli bir süre sonra yola çıkarlar. Sabah uyanan zabitler, boşalmış olan evleri gördüklerinde şaşırmışlar. Bu sırada Şeyh ve ailesi bugün İdile bağlı olan Sulak (Bafe) köyüne ulaşmışlardır. Oradan Hoser’e geçerler. Bir süre sonra Dicle Nehri’nde keleklere binerek Suriye’de bir arap köyü olan Mansûriye köyüne geçtiler. Şeyh Seydâ da bunlarla beraberdi. Birkaç köye daha uğradıktan sonra nihayet Musul’a vardılar. Orada birçok zorluklar yaşadılar. Şehirde bulunduklarını ispat için her gün kendilerini yetkililere göstermek zorundaydılar. Nihayet 1928 yılında memleketlerini terk edenlerle ilgili çıkan af neticesinde dönüş hazırlıkları başladı. Şeyh Reşid ve Şeyh Muhammed Emin Türkiye’ye gelerek binbaşı rütbesindeki bir asker ve kaymakam ile görüşerek dönmek istediklerini ve Irak’tan iadelerinin istenmesini talep ettiler. Talep gerçekleşti ve aile iki aylık bir zaman zarfında Türkiye’ye tamamen dönmüş oldu. Şeyh Reşid, Serdahl’e yerleşti. Bir süre sonra orayı terkederek Bibîinkir köyüne gitti. Şeyh İbrahim Hakkı dönmedi ve Irak’ta kaldı. Şeyh Abdullah ise Serdahl köyüne yakın Hoser köyünde yerleşti.
Şeyh ailesi Irak’tan döndüğünde ülkede birçok şeyin değiştiğini görürler. Arap harfleri yerine Latin harflerine geçilmiş, kıyafetler değişmiştir. Bir süre sonra 1932 yılında ezan Türkçe okunmaya başladı. Bunun üzerine 1933 yılında Şeyh Reşid, Şeyh Abdullah ve Molla Ahmed Suriye’ye gitmeye karar verirler ve Maîikiye’ye giderler. Bu sırada Ayndivar’da bulunan Fransız müsteşarlığı, şeyh ailesinin gelişinden haberdar olur. Bu tarihlerde Hacı Abdulkerim, Molla Sâdık, Dr. Ahmed Nafiz müşteşarla bulaşarak ona “Sen bizlerden bir heyet oluşturmamızı ve Türkiye’den Kürdistanın bağımsızlığını kazanmamızı istememiş miydiniz? Bu şeyhler hem Sâriye hem de Türkiye’nin bu bölgesinin dini liderleridir. Onların yardımı olmadan ayaklanma yapamayız” dediler.'* Fransız yetkili şeyhlerle irtibata geçip onları yanlarına çekmeye çalışmışsa da şeyhler bundan uzak durmuşlardır. Bunun üzerine sürekli takibat altında kalırlar. Bu dönemde îngilizlerin Suriye’ye girerek Hristiyanlan Müslümanların aleyhine kışkırtmaya gayretleri üzerine Şeyh Abdullah Türkiye’ye döndü.17
Molla Ramazan el-Bûti ve oğlu Muhammed Said Ramazan el-Bûtî
Molla Ramazan el-Bûtî, Prof. Dr. Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî’nin babasıdır. Molla Ramazan el-Bûtî, 1888 yılında Cizre’ye bağlı Celekan (Yağmurkuyusu) köyünde doğdu.18 Babasının ismi Ömer, dedesinin ismi Murat’tır. Bölge medreselerinde okumaya başlamasına rağmen, medrese eğitim metodunu yeterli görmemiştir. Oğlu M. Said Ramazan el-Bûti’ye göre Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürt köylerinde cehalet yaygındı. Kültür ve bilgiye şiddetle ihtiyaç vardı. Bu münasebetle halk birlikte camiler yaparak oralarda mollaların istihdamını sağlardı. Arap diline ve İslâmî ilimlere karşı büyük bir ilgi vardı. Ancak tasavvuf, ahlak, karşılaştırmalı fikıh, hadis ve hadis usulu ile siyer konularına daha az önem verilirdi. Cizre ve çevresi o yıllarda çok sayıda medreseye sahipti.19
Molla Ramazan, ilk tahsilini babası Molla Ömer’in yanında almaya başlamış bilâhere Cizre’li Şeyh Muhammed Saîd Seydâ(ö.l968) ve talebeleri Seyyid Ali Fmdıki ve Molla Abdusselâm’m yanında tamamlamıştır. İlk olarak kendi köyünde imamlık ve müderrislik yapmaya başladı. Birinci Dünya savaşı yıllarında gönüllü asker olarak savaşa katıldı. Bitlis, Van ve Karadeniz bölgesinde savaştı.
Molla Ramazan ilimler arasında en çok tasavvufa ilgi duymuş ve îmam Gazalî’nin îhya-yı Ulûmi 'd-Dîn isimli eserini okumuştur. Delâiiu ’l-Hayrât ‘ı sürekli okurdu. Özellikle gece namazlarına ve günlük virdlere devam ederdi.
Molla Ramazan 1933 yılında Suriye’ye temelli olarak göç etmeye karar verdi. Suriye göçme nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz.
- Hilafetin kaldırılması
- Harf İnkılabı
- Şapka Kanunu
- Ezanın Türkçe okunmaya başlanması
- Bölgede bulunan bazı şeyhlerin medrese ve tekkelerinin ihtiyaçları tedarik etmek için kendisinden bir nevi zorla malzeme talep etmelerinden rahatsız olması.* 20-21
Molla Ramazan, rahatsız olduğu bu hususların bulunmadığı bir ortam arayışına girmiş ve Şam’a gitmeye karar vermiştir. Nisa suresi’nin 100. Ayetini kendine rehber edinip, annesinin de iznini alarak yola çıkar. Kelek denilen dikdörtgen bir sala binerek gizlice Dicle’den Suriye’ye geçer. Eşi, oğlu Muhammed Said, Zeynep ve Rukiye henüz çocuk yaştadır.
Bu yolculuğa çıkarken Dırşevî ailesinden Şeyh Abdullah Dırşevî’nin Cizre’deki evine gelirler. Şeyh Abdullah Dırşevî kendilerine, gidiş güzergahı ve Suriye bölgesinde kendilerine bağlı kimselerin isim ve köylerini vererek onlara yardımcı olur.
Suriye’ye gittiklerinde Âyndivar köyüne varırlar. Orada muhtar kendilerine yardımcı olur ve Ayndivar doğumlu gösterip Suriye vatandaşlığına geçerler. Bu köyde, daha sonra Kamışlı müftülüğü görevini yürütecek olan Molla Ahmed Ayndivârî’nin evinde birkaç gün kalırlar.22 Ardından Şam’a giderek orada yerleşirler.
Molla Ramazan Şam’da önce kitapçılarla tanışır ve özellikle Suriye’nin kuzeydoğusunda yaşayan Kürtlerin medreselerde okudukları kitapları alarak o bölgelerde satarak geçimini sağlar. Bu dönemde Kamışlı yakınlarında bulunan Hulva köyündeki Şeyh İbrahim Hakkı ile yakın bir dostluk kurar.23 Suriye’ye gittikten sekiz yıl sonra takriben 1940 yılında Harretüt-Cedîde isimli mahallede yaptırılan Rüknüddîn camiinin imamlığım yapmaya başlar. Rıfsi tarikatına bağlı olarak hizmet veren cami, sonraki yıllarda Molla Ramazan Camii şeklinde anılmaya başlar. Bu dönemde Molla Saîd Siirdî’nin Nehcü ’l-Enâm isimli akaid kitabı ile Ahmed-i Hanî’nin Kürtçe-Arapça sözlüğü Nûbihâr başta olmak üzere çeşitli kitaplar bastırarak, kitap satış işini posta yoluyla yapmaya başlar.24 Bu sırada Zeynep, Rukiye ve Naime isimli üç kızı henüz küçüktür. Hanımı, 1942 yılında vefat eder. Molla Ramazan, Türk asıllı bir kadınla evlenir, Hatice ve Zeynep isimli iki kızı olur ve ikisi de yaşarlar.
Molla Ramazan Suriye’ye gittikten sonra hafizlığnı tamamlar ve ibadetlerini daha da artırır. Günlük virdlerini aksatmadan ifa eder. Bölgedeki âlim ve sûfilerden yaşayanları evlerinde ziyaret eder, vefat etmiş olanları sık sık mezarlarına gider ve dua ederdi. Ona göre, “Gerçek tasavvuf, imanın semeresine götüren bir merdivendir” ve tasavvufun hakikatini özümsemeyen kişi İslam’ın şekillerine hapsolmuş ve imanın hakikatine yükselememiştir. 25
Molla Ramazan tasavvufu en iyi anlatan kitaplardan biri olarak Kuşeyrî’nin Risale sini kabul etmiş ve talebelerine okutmuştur. Yine ona göre bidatlerden en fazla arınmış tarikat Nakşibendîliktir. Şeyh Şeyda’nın talebesi olmakla birlikte 25-26 Nakşibendilikte büyük önemi olan rabıtayı yalnız müridin mürşidini sevmesi şekliyle kabul etmiş, bunun dışındaki uygulamaları kabul etmemiştir. İbn Arabi’nin Fütühât-ı Mekkiyye ve Fusûsu ’l-Hîkem isimli eserlerindeki birçok konuyu kabul etmez ve onların okunmasını dahi caiz görmemiş hatta haram olduğunu söylemiştir.27
Molla Ramazan, yaşadığı dönemde Suriye’de bulunan bazı Kürt kökenli kişilerin Kürt milliyetçiliği ve Kürt devleti kurma çalışmalarına karşı çıkmış ve ümmetin birlik ve beraberliği fikrini savunmuştur. Konuştuğu bir doktorun kendisi gibi din Mimlerinin Kültlerin ilk ve en önemli meselesi olarak din konusunu gündeme getirdiklerinden dolayı Kürt davasını zayıflattıklarından şikayette bulunup bir süre bu konuları geri plana çekip kendilerine yardımcı olmalarım söyler. Molla Ramazan, öncelikle dinin emirlerinin ve hükümlerinin icrasında kendilerine yardımcı olurlarsa ancak bu şekilde onların siyâsî mücadelesine destek verebileceğim söyler. Doktor ise, ancak devlet kurulduktan sonra kendilerine istedikleri şekilde yaşamaya müsaade edeceklerini söylediğinde Molla Ramazan hafife alan ifade ile, daha önce aldatanların tuzaklarının neticesini gördüklerini ifade ederek şöyle der: “Bizi istek ve arzularınız için alet edeceksiniz sonunda her şeyi inkar edip diyeceksiniz ki, sizi ne tanırız ne de sizinle geçirecek vaktimiz vardır" Tartışma bu şekliyle sona erer.28
Molla Ramazan hayatının son yıllarında başta İhya-yı Ulumi’d-Dîn olmak üzere tasavvufî eserleri daha fazla okumaya başlar. 15 Mayıs 1990 tarihinde 104 yaşında vefat eder ve Şam’da Babu’s-Sağîr mezarlığına defnedilir.29
Molla Ramazan’ın oğlu Muhammed Saîd Ramazan el-Bûtî, 1929 yılında o dönemde Cizre’ye bağlı olan Celekan köyünde doğdu. Babasının, o doğana kadar dünyaya gelen bütün çocukları vefat ettiği için 30 doğumdan kısa süre sonra hocası Şeyh Muhammed Said Şeyda’nın yanma götürdü ve ondan dua talep etti. Şeyh Seydâ, tahnik diye isimlendirilen bir uygulama yapmış ve hurma çiğneyerek çocuğun damağına sürmüştür. Molla Ramazan oğluna Muhammed Fudayl ismini vermeyi düşünürken hocasının kendi ismini vermesini talep etmesi üzerine Muhammed Said ismini vermiştir. 1933 yılında babası Molla Ramazan el-Bûtî ile birlikte Suriye’ye göçtü. Halen orada yaşamaktadır.31
Molla Abdusselâm
Molla Abdusselâm, 1878 yılında Cizre’de doğdu. Cizre’ye bağlı Amara köyündendir. Tahsilim Molla Muhammed Beşir ve Şeyh Muhammed Said Seydâ’nm yanında tamamladı. Kırmızı Medrese ve Abdaliye Medreseleri dahil bir çok yerde müderrislik yaptı. Molla Kanman el-Bûtî’nin hocalarından biridir, 1933 yılında yaşanan siyâsî olaylardan dolayı Şeyh Abdullah Dırşevî (Munis) ile aynı yıl Suriye’nin Derik kazasına göç etti. Özellikle 1940’lı yıllarla birlikte Derik bölgesinde bulunan Fransızların baskısını yaşadı. Yazdığı divan başta olmak üzere çok sayıda kendi eseri yakıldı. Baskılar dolayısıyla 1941 yılında Kamışlı’ya taşındı ve 1952 yılında vefat edene kadar orada yaşadı.
Hayatı zorluk ve meşakkatle geçen Molla Abdusselam, iyi bir âlim ve şairdir. Kendi yazdığı divan yanında Molla Ahmed Cezerî’nin divânına Şerhu Dîvânu ’l-Cezert isimli bir şerh yazmıştır.
Hattat Muhammed Selim
1897 yılında Cizre’de doğdu. Babası Hacı Ahmed Kebabçı, dedesi Molla Muhammed-i Dostî’dir. Eğitimini Molla İbrahim-i Karsı ve Molla Said-i Hıtmî gibi alimlerin yanında tamamladı. Ulu Cami’nin bazı tamiratını o yapmıştır. Molla Ahmed Gezeri, İbn-i Hacer Mevlidi ve bazı gramer kitaplarım istinsah etmiştir. 1934-36 yıllan arasında Şam’da kalmıştır. 1947 yılında Cizre’de vefat etmiştir. 32 * 33
Sonuç
20. Yüzyılın ilk yarısı insan aklının en kanşık olduğu dönemlerden biridir. İki cihan harbinin yaşandığı bu dönem insanlığın gördüğü en büyük trajedilere de sahne olmuştur. Fransız İhtilâli ile başlayan ve imparatorlukları sonlandırıp ulus devlet kurma şeklinde evrilen anlayış ve bunun etkileri hale dünyanın en önemli tartışma konularından biridir. Moda olan Cumhuriyetçi anlayışlar genellikle farklılıklara referanslar yaparak bir siyaset ortaya koymaktan ziyade, farklılıklar üstü bir bakış açısıyla din, dil, etnik yapı, cinsiyet farklılıklarını dikkate almadan ülkede yaşayan herkesi milli eğitim politikası ile gayesini gerçekleştirme yolunu tercih etmiştir.33 Bu yaklaşımın alternatifi olarak görülen çok kültürlülük taraftarları ise evrensel olandan ziyade küresel ve pratik fayda açısından konuyu yaklaşmakta ve çok kültürlülük ile “kendisi gibi olması ve kalması’ın önerdiği birey ve toplulukların toplumun ana parçasından izole edildiğini göz ardı edebilmektedir.
Birinci ve ikinci dünya savaşları sonrasında birçok insan memleketlerinden göç etmek zorunda kalmıştır. Çünkü kurulan neredeyse bütün devletlerin ulusalcı bir yanı bulunmaktaydı. İsimlerinde Cumhuriyet kelimesi bulunmasına rağmen bu devletlerin yönetilme biçimleri incelendiğinde hemen hepsi yukardan şekillendirici bir hüviyet taşıdıkları görülmektedir. Avrupa'nın merkezinde bulunan Almanya’dan kaçmak zorunda kalan bilim adamları bu zihniyetin bir neticesidir.
Türkiye’ye geldiğimizde de benzer bir süreç yaşandığını görmekteyiz. Türkiye’öe problemlerin başlamasında en etkili olan husus hilafetin kaldırılması gibi görülmektedir. Hemen ardından Güneydoğu bölgesinin tarihi geleneği yanında bir nevi geçim sağlama mekanizması da olan medreselerin ve bir süre sonra da tekkelerin kapatılması 1926 yılında başlayan göçlerin ana nedenidir. Ardından 1928 yılında yapılan harf devrimi ve 1932 yılında ezanın Türkçe okunmaya başlanması ise ikinci dalga göçleri ortaya çıkarmıştır.
Ancak Türkiye’den Irak ve Suriye’ye yaşanan göçlerde üzerinde durulması gereken hususlardan biri de yavaş yavaş Kürt milliyetçiliinin başlamış olmasıdır. Bu husus, Irak ve Suriye’de bulunan İngiltere ve Fransa tarafından organize edilmeye çalışılmıştır. Bu durum daha önce Ermenileri destekleyen Rusya’nın bölgede bir Ermeni devleti kurdurma gayretlerinin başarısız olmasını takip eden yıllarda gerçekleşmiştir.
Burada belirtilmesi gereken bir önemli husus da şudur: Ruslar Ermenileri kullanarak devlet kurdurmaya çalışırken, doğunun bütün âlimleri ve şeyhleri hep birlikte vatan ve İslam müdafaası için savaşmışlardır. Rus-Ermeni organizasyonun başarısız olması üzerine yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin yapmış olduğu stratejik hatalar Fransız ve İngilizlerin ekmeğine yağ sürmüş ve bu sefer doğuda Kürdistan devleti kurdurma gayreti içerisine girmişleridir. Bu dönemde İngilizlerin tacizleri neticesinde, Mesut Barzani’nin amcası Şeyh Ahmed ve babası Molla Mustafa Barzani ile ailesi Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.
Bu dış unsurlara karşı genel olarak üç tür tavır sergilenmiştir diyebiliriz. Bu üç tavrı gösteren üç grubun belirleyici unsuru din ile irtibatları olmuştur. Din ile arasında mesafe olan ve Marksist ideolojiyi benimseyenler, Hıncak Taşnak Örgütü dahil yabancı güçlerle işbirliği yapanlar. Bunlar için en önemli kriter etnik kimliktir. Cegerxwin ve Türk kökenli Kemal Pir gibi kişiler. Dini bilgisi zayıf ama dine saygılı olan vatandaşlar. Bunlar yönlendirmeye göre hareket etmişlerdir. Üçüncü grup ise mollalar ve şeyhlerdir. Bunlar devrimler ve uygulamaları yanlış bulmakla ve hatta bu münasebetle göç etmek zorunda kalsalar bile birincil kimlikleri din olmuş ve bölmeye götüren yollara mesafeli durmuşlardır. Şeyh Said isyanında, idamı yanlış bulmakla birlikte Norşin, Ohin, Hizan, Cizre gibi bölgenin en önemli şeyhleri isyana destek vermemişleridir. Bunlara Said Nursi de dahildir. Hatta bu molla ve şeyhler Irak ve Suriye’de İngiliz ve Fransız tacizlerine mazur kalmalarına rağmen, müslüman birliğine zarar verebilecek bir yapılanma içerisinde yer almamışlardır. Babası idam edilen Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza Efendi, bir süre Hıncak-Taşnak ile işbirliği yapmasına rağmen bilahere bu yapılanma içerisinden ayrılmıştır.
Bu yıllarda Cizre ve çevresinden Şeyh Muhammed Said Şeyda, Dırşevi ailesinden Şeyh Yahya, Şeyh Muhammed Emin, Şeyh Muhammed Nuri, Şeyh Abdullah, Şeyh Ahmed Hilmi ve Şeyh Reşid-i Sani; Basretilerden Şeyh İbrahim Hakkı 1926 yılında Irak’a göç etmişler ve yaklaşık üç yıl kalmışlar ve 1928 affiyla geri dönmüşlerdir.
İkinci göç dalgası 1933 yılında yaşanmış ve Şeyh Abdullah Dırşevi, Şeyh Ahmed Dırşevi, Molla Ramazan el-Buti gibi âlimler göç etmişlerdir.
Tefrik eden modern devlet telakkilerine dini ve tarihi mirasımızla söyleyecek ve katacak birçok değerimiz bulunmaktadır. Ancak, İslam’ın evrensel değerlerinin küreselleşen dünyanın tüketen paradigması içinde kaybolması ve Müslüman toplumlarca bu durumun gözden kaçırılması yahut görmezden gelinmesi gibi acı bir tablo ile karşı karşıyayız. İnsanı merkeze alan ve değerler üreten, ümmet, kardeşlik, diğergamlık, komşuluk gibi kavramların modern dünyada yeniden ele alınması zarureti ve sorumluluğu bulunmaktadır.
İbrahim Baz-Şırnak Üniversitesi
-----------------------------------------
1- Şeyh Muhammed Saîd Seydâ (Ö.1968), Haîid-i Zibârî’nin halifesi Ömer Zengânî’nin oğludur. Ömer Zengânî ve oğhı Şeyh. Seydâ’mn hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Şeyh Muhammed Şerik ez-Zİbâri, Kitâbu ’l-Ahvâli ’d-Dûrriyyeti ve'l-Ahbâri'l-Miskiyyeti fi'î-Silsileti’z-Zibâriyyeti, Musul 1935, s. 77 vd.; Muhammed Baki Seydâ el-Cezerî, Nakşı Hâlidî Seydâî Postnişînleri,(Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el Cezeri, Mektûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde),s.3-26, 40,50; Şeyh Fahrcddîn Amâsî, Zülfikâri ’l-Haydarî (Yazma Eser), s.714; Mehmet Çağlayan, Şark Uleması, İstanbul 1996, s. 229-39; Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, Kent Yayınlan, İstanbul 2011, s. 504.
2- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu ’l-Ceniyyefî terâcimi ’l-âileti ’d-Dırşeviyye, Trs. s. 127.
3- Muhammed Bakî Seydâ el-Cezerî, Nakşı Hâlidt Seydâî Postnişınleri,(§eyh Muhammed Saıd Seydâ el Cezerî, MeMûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde), s.46.
4- Muhammed Baki Seydâ el-Cezerî, Nakşı Hâlidî Seydâî Postnişmleri,(Şeyh. Muhammed Saîd Seydâ el Cezerî, MeMûbât, İnegöl 2008 Kilabmm içerisinde),s.47.
5- Serdahi Tekkesi hakkında geniş bilgi için bkz. İbrahim Baz, "Güneydoğu'da Bir İrfan Merkezi: Serdahi Tekkesi ve Külliyesi", Şırnak Oniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2011/2, s.15-36
6- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu 'l-Cenlyye fi temcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 38-45.
7- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu 'l-Cenlyye fi temcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 52-55.
8- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu 'l-Cenlyye fi temcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 56.
9- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu ’l-Centyye jfi terâcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 61; Muhammed Baki Seydâ el- Cezerî, Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişmlerifâeyh Muhammed Saîd Seydâ el Cezetî, Mektûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde),s.33-35.
* Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu ’i-Ceniyye fi terâcimi ’l-âileti ‘d-Dırşeviyye, Trs. s. 59-77; Muhammed Baki Seydâ cl-Cczerî, Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînleri,(Şsyh Muhammed Saîd Seydâ el Cezsrî, Mektûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde),s.32-39.
10- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu 'l-Cenlyye fi temcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 95-99.
11- Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, Kent Yayınlan, İstanbul 2011, s. 520.
12- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu ’l-Cmiyye fi terâcimi ‘i-âileti ‘d-Dırşeviyye, s. 104 vd.
13- Baz, İbrahim, “Şımak Bölgesindeki Nakşî Şeyh Aileleri ve Idil’de yaşayan mutasavvıflar”, Geçmişlen Günümüze İdil Sempozyumu, İstanbul, 2011, s, 347.
14- Aile hakkında geniş bilgi için bkz. Şeyh Muhammed Şefik Zibâıî, Kitâbu Ahvâli ’d-Dürriyyeti ve T Ahhâri ’l-Misltiyyeti Jî Silsileti'z-Zibâriyyeti, Musul 1935.
15- Kelek Özellikle Diyarbakır’dan Bağdat’a kadar uzanan Dicle Nehri’mde ulaşım ve taşıma amaçlı kullanılan, Şahlanan yapılmış sal türünde mahalli bir taşama aracıdır
16- Şeyh Muhammed Nûrî Reşîd, Kutûfu 'l-Ceniyye fi temcimi ’l-âileti ’d-Dırşevtyye, s. 142.
17- Köyün şimdiki ismi Yağmurkuyusu’dur ve Şımak ili GüçlükonakfBase) ilçesine bağlıdır.
18- Köyün şimdiki ismi Yağmurkuyusu’dur ve Şımak ili GüçlükonakfBase) ilçesine bağlıdır.
19- M, Saîd Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayan, (Ter: Abdulhadi Timurtaş), Düşünceleri, Mücadelesi, Kent Yayınları, İstanbul trs. s. 17,20.
20- M. Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 37-39.
21- 26 Mart 201.0 tarihinde Gazianteple yaşayan Şeyh Abdullah DırşevTmn oğlu 90 yaşındaki Şeyh Âfamed Munis ile yaptığımız mülakatta, bu. olayı hatırladığım ifade ederek beyan etmiştir.
22- M. Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 44.
23- M. Said Ramazan el-Bûü, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 44-49
24- M. Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayati, s. 57-62.
25- M, Said Ramazan d-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayan, s. 121,
26-Molla Ramazan Cizre ve çevresinin 20. Yüzyıldaki en etkili âlimi olan Şeyh Seydâ’nm yanında yanında okuduğu yıllarda harf inkılabı olur. Bunun üzerine Şeyh Seydâ Cizre Müftüsü Molla Maftnmd Bilge’den Türkçe dersleri alınmasını ister. Lâkin Molla Ramazan buna sert bîr tavır alınca Şeyh Seydâ’da peki sen öyle istiyorsan öğrenmeyelim diyerek konuyu kapatır. Molla Ramazan bu olayı Mehmet Emin Er’e anlatarak yaptığının hocasına karşı bir saygısızlık olduğunu ve pişmanlık duyduğunu dile getirir. Molla Ramazan, Şam'da yaşarken hanımı vefat ettiğinde Türk bir hanımla evlendiğinde Türkçe bilmemenin zorluğunu yaşadığında fark eder. Bkz. Muhammed Baki Seydâ el-Cezcrî, Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînkri,(Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el Gezeri, Mektûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde), s.45.
27- M, Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 125-134.
28- M. Said Ramazan eî-Bûti, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 168-169.
29- J M, Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, s. 206; Tevfîk Ramazan el-Bûtî, “Şeyh Molla Ramazan el-Bûtî’, İbrahim Hakla ve Siirt Ulemâsı Sempozyumu, İstanbul 2008, s.580-597.
30- Molla Rflmazsm’ın o dönemde Zeynep, Rukîye isimli iki kızı daha vardır. Hatta Suriye göçten sonra Naime isindi bîr kızı daha olur. Ancak hepsi çocukluk yaşlarında vefat ederler.
31- Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, Kent Yayınlan, İstanbul 2011, s. 502.
32- Abdusselamb, Murad el-Cezerî, ŞerhuDîvânu'l-Cezeri,fThk.: Tahsin ferahım ed-Dozaki), Dam Sepîrez, Erbil, 2003.
33- M. Said Ramazan el-Bûtî, Babam Molla Ramazan el-BûtîHayati,s. 19, (5 No’hı dipnot)
34- Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, s. 522.
35- Ayhan Kaya. “Göç: Güvenlik ve Korkunun iktidarı”, Uluslar arası Göç Sempozyumu Bildirileri 8-11 Aralık 2005, Zeytmbumu Belediye Yayınlan, Haziran 2006, s. 25.
Kaynakça
Aboona, Hirmis, Âssyrians, Kurds and Ottoman, Cambria Press, 2008, s. 91 vd.
Barzani, Mesut, Barzani ve Kürt Özgürlük Hareketi, Çev.: Vahdettin İnce, Doz Basım Yayım, İstanbul 2003, c. I, s. 15 vd.
Baz, İbrahim, “Güneydoğu’da Bir İrfan Merkezi: Serdahl Tekkesi ve Külliyesi”, Şımak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011/2, s. 15-36.
Baz, İbrahim, “Şımak Bölgesindeki Nakşî Şeyh Aileleri ve Idil’de yaşayan mutasavvıflar”, Geçmişten Günümüze İdil Sempozyumu, İstanbul, 2011, s. 347.
Bingöl, Abdülkadir, Kulîlken Baxe Botan, EnsÜtuya Kurdî ya Amedâ, Gulan, 2008, s. 172.
Bruneissen, Martin Van, Kürdistan Üzerine Yazılar, İletişim Yayınlan, İstanbul 1993, s. 137.
Cegexwin, Hayat Hikâyem, (Çev: Gazi Fincan), Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2003, s. 162 vd.
Çağlayan, Mehmet, Şark Uleması, s. 90-4; M. Şerif Eroğlu, Arapkendî, s. 109.
el-Bûtî. M. Said Ramazan, Babam Molla Ramazan el-Bûtî Hayatı, (Ter: Abdulhadi Timurtaş), Düşünceleri, Mücadelesi, Kent Yayınlan, İstanbul trs. s. 17, 20.
el-Bûtî, Tevfik Ramazan, “Şeyh Molla Ramazan el-Bûtî”, İbrahim Hakkı ve Siirt Ulemâsı Sempozyumu, İstanbul 2008, s.580-597.
el-Cezerî, Abdusselam b. Murad, Şerhu Dîvânu ’l- Cezeri, (Thk,: Tahsin İbrahim ed-DozsM), Daru Sepîrez, Erbil, 2003.
Eroğlu, M. Şerif Bütün Yönleriyle Arapkendî-Muhammed Şerif Arabkendî, Kent Yayınlan, İstanbul 2004, s. 80.
Erzen, M. Said, Dünden Bugüne Erzen Ailesi, İstanbul 2007, s. 110.
Houston, Christopher, İslam, Kıırds and Turkish Naticm State, Oxford-New York, 2001, s. 104 vd.
Jordi Tejel, Syria ’s Kurds (History, Politics and Society), London and New York, 2009, s. 96.
Kaya, Ayhan, “Göç: Güvenlik ve Korkunun İktidarı”, Uluslar arası Göç Sempozyumu Bildirileri 8-11 Aralık 2005, Zeytmbumu Belediye Yayınlan, Haziran 2006, s. 25.
Korkusuz, M. Şefik, Nehri ’den Hazne 'ye Meşayıhı Nakşibendi, İstanbul 2010,s. 309-13.
Korkusuz, M. Şefik, Tezkire-i Meşâyih-i Amid-Diyarbakır Velileri 7-77, Kent Yayınlan, İstanbul s.268-270.
Muhammed Baki Seydâ el-Cezerî, Nakşı Hâlidî Seydâî Postnişînleri,(Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el Cezerî, Mekiûbât, İnegöl 2008 Kitabının içerisinde),s.3-26,40,50;
Ortaylı, İlber, “Genel Göç Olgusu”, Uluslar arası Göç Sempozyumu Bildirileri 8-11 Aralık
Zeytinbumu Belediye Yayınlan, Haziran 2006, s. 19.
Öke, Mim Kemal, Belgelerle Türk-Ingiliz ilişkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu (19181926), TKAE Yayınlan, Ankara 1992, s.25
Saraçoğlu Cenk, Kurds of Modem Turkey (Migration, Neoliberalism and Exclusion in Turkish Society), Tauris Academic Studies, London-New York 2011, s. 48.
Şeyh Fahreddîn Amâsî, Zülfikâri ’l-Haydarî (Yazma Eser), 8.714.
Şeyh Muhammed Nfin Reşîd, Kutûfu ’l-Ceniyye fi terâcimi ’l-âileti ’d-Dırşeviyye, Trs. s. 127.
Şeyh Muhammed Şefik ez-Zibârî, Kitâbu ’l-Ahvâli ’d-Dürriyyed ve ’l-Ahbâri ’l-Miskiyyeti fi’l- Silsileti ’z-Zibâriyyeti, Musul 1935, s. 77 vd.
Tan Altan, Kürt Sorunu, Timaş Yayınlan, İstanbul 2009, s. 154.
Timurtaş, Abdulhadi, Boian Müderrislerinin Piri Molla Muhammed Zivingî, Kent Yayınlan, İstanbul 2008, s. 25.
Yaşm Abdullah, Tarih, Kültür ve Cizre, Kent Yayınlan, İstanbul 2011, s. 507.
İmsak | 06:40 | ||
Güneş | 08:12 | ||
Öğle | 13:02 | ||
İkindi | 15:22 | ||
Akşam | 17:43 | ||
Yatsı | 19:09 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 14 | 38 |
2. Fenerbahçe | 14 | 32 |
3. Samsunspor | 15 | 29 |
4. Eyüpspor | 15 | 26 |
5. Beşiktaş | 14 | 25 |
6. Göztepe | 14 | 24 |
7. Başakşehir | 14 | 22 |
8. Konyaspor | 15 | 19 |
9. Rizespor | 14 | 19 |
10. Gaziantep FK | 14 | 18 |
11. Sivasspor | 15 | 18 |
12. Antalyaspor | 14 | 18 |
13. Trabzonspor | 14 | 16 |
14. Kasımpasa | 14 | 16 |
15. Kayserispor | 14 | 15 |
16. Alanyaspor | 14 | 14 |
17. Bodrumspor | 14 | 11 |
18. Hatayspor | 14 | 8 |
19. A.Demirspor | 14 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Kocaelispor | 15 | 32 |
2. Bandırmaspor | 15 | 31 |
3. Erzurumspor | 15 | 28 |
4. Karagümrük | 15 | 27 |
5. Keçiörengücü | 15 | 24 |
6. Ankaragücü | 15 | 23 |
7. Ahlatçı Çorum FK | 15 | 23 |
8. Ümraniye | 15 | 22 |
9. Igdir FK | 15 | 22 |
10. Pendikspor | 15 | 22 |
11. Gençlerbirliği | 15 | 22 |
12. Boluspor | 15 | 21 |
13. Amed Sportif | 15 | 21 |
14. İstanbulspor | 15 | 20 |
15. Esenler Erokspor | 15 | 18 |
16. Şanlıurfaspor | 15 | 18 |
17. Manisa FK | 15 | 17 |
18. Sakaryaspor | 15 | 17 |
19. Adanaspor | 15 | 8 |
20. Yeni Malatyaspor | 15 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 14 | 35 |
2. Chelsea | 15 | 31 |
3. Arsenal | 15 | 29 |
4. M.City | 15 | 27 |
5. Nottingham Forest | 15 | 25 |
6. Aston Villa | 15 | 25 |
7. Brighton | 15 | 24 |
8. Bournemouth | 15 | 24 |
9. Brentford | 15 | 23 |
10. Fulham | 15 | 23 |
11. Tottenham | 15 | 20 |
12. Newcastle | 15 | 20 |
13. M. United | 15 | 19 |
14. West Ham United | 15 | 18 |
15. Everton | 14 | 14 |
16. Leicester City | 15 | 14 |
17. Crystal Palace | 15 | 13 |
18. Ipswich Town | 15 | 9 |
19. Wolves | 15 | 9 |
20. Southampton | 15 | 5 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 17 | 38 |
2. Real Madrid | 16 | 36 |
3. Atletico Madrid | 16 | 35 |
4. Athletic Bilbao | 17 | 32 |
5. Villarreal | 15 | 26 |
6. Real Sociedad | 16 | 24 |
7. Osasuna | 16 | 24 |
8. Mallorca | 17 | 24 |
9. Girona | 16 | 22 |
10. Celta Vigo | 16 | 21 |
11. Real Betis | 16 | 21 |
12. Rayo Vallecano | 15 | 19 |
13. Sevilla | 16 | 19 |
14. Las Palmas | 16 | 18 |
15. Getafe | 16 | 16 |
16. Deportivo Alaves | 16 | 15 |
17. Leganes | 16 | 15 |
18. Espanyol | 15 | 13 |
19. Valencia | 14 | 10 |
20. Real Valladolid | 16 | 9 |
Kıyamdan sonra kimseyi korku sarmamıştır zorla göç ettirilmiştir.