Cumhuriyetin İlk Yıllarında Cizre ve Çevresinde Göçen Alim ve Sufiler

Cizre ve çevresinden yapılan göçler, iktisâdı olmaktan önce dînî, siyâsî ve askeri etkilerle yapılmıştır. Özellikle I. Dünya savaşı yıllarında yaşanan göçler, 1925 yılından sonra buna etnik ve dînî faktör de ilave olmuştur.

TARİH 07.06.2021, 13:38 07.06.2021, 20:19 Ramazan Peri
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Cizre ve Çevresinde Göçen Alim ve Sufiler

Göç olgusu insan kadar eskidir ve insanla birlikte devam edecektir. Göçlerin medeniyetlerin teşekkülü ve gelişmesi açısından önemi, bir yönüyle depremlerin yerkürenin idamesi açısından önemi gibidir: Acıdır, trajiktir ancak olması önlenemez ve faydalan da yok değildir.

Göçler durduğu ve stabilite kazandığı zaman aslında toplumlar ölmeye başlıyor demektir. Göçler bazen yıkıcı bir kavmin bir bölgeye gelerek yıkıp yakması ve öldürmesi ile görülür hale geliyor ama coğrafyalarda hareketler de böyle başlamaktadır.1

Göçler bazen zorunlu ve zarurî olup, göç kapısının daima açık tutulması gerektiği halde, göç ontolojik açıdan esas kabul edilemez. Zira insan, zaman ve mekânla iletişim halinde yaşar ve medeniyet kurar. Bu üçünün birlikteliği önemlidir. Mekândan kopuk zamanın, insan açısında duygusal yanı yoktur. Zira mekân, bireysel ve toplumsal anlamda tarihin ifadesidir ve tarihtelrilerle ortak bağların adıdır. İstanbul, Bursa, Konya ve konumuz olan Cizre isimleri anıldığında, buraların tarihî yapılan ve tarihi yapan ve yazan şahsiyetleriyle birlikte hatırlanır. Bu şehirler, içerisinde yalnızca barınılan evlerin bulunduğu soğuk ve ruhsuz duvarlardan oluşan kentler değil, yaşanılan ve yaşatan birer şehirdir. Bu bir köy için de geçerlidir. Örneğin Cizre’nin Sendahl (Bağlarbaşı) köyünden Irak ve Suriye’ye göçenler bir süre sonra aynı mekâna bu nedenle geri dönmüşlerdir.

Cizre ve Çevresinde Göçen Alim ve Sufiler

Konumuz açısından baktığımızda Cizre ve çevresinden yapılan göçler, iktisâdı olmaktan önce dînî, siyâsî ve askeri etkilerle yapılmıştır. Özellikle I. Dünya savaşı yıllarında yaşanan göçler siyâsî ve askeri, 1925 yılından sonra buna dînî faktör de ilave olmuştur. İki dünya savaşının yaşandığı bu dönem dünyanın aklının en karışık olduğu süreçlerden biridir. Bu savaşların ve kurulan ulus devletlerin ideolojik siyasetlerinin bir neticesi olarak yalnız ülkemizde değil, Rusya’dan Almanya’ya kadar birçok ülkede ilim adamları ve topluluklar kendi ülkelerinden göç etmişlerdir.

Irak ve Suriye’nin kuzeyi ile aynı kültür havzası içerisinde yer alan Cizre ve çevresinden, birçok kimse bu ülkelere göç yapmıştır. Bunların çoğunluğu dini hassasiyeti olan hatta müderris ve şeyh konumunda bulunan kimselerdir. Biz bu çalışmamızda göçlerin nedenleri, göç eden kişilerin hayatları ve göç sürecinde yaşadıkları üzerinde durmaya çalışacağız. Çalışmamızın amacı, tarihî olayların kendi sosyolojik çevresi bağlanımda ele alınarak değerlendirmeye tabi tutulması gerektiği ilkesini unutmadan, tarihi yargılamak değil, görebildiğimiz kadarıyla doğrulan tespit ederek bugüne ve yarına ışık tutmaya çalışmaktır.

Güneydoğu Bölgesi İle Irak ve Suriye Arasındaki İlişkiler

Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Irak ve Kuzeydoğu Suriye bölgesi, sadece bir sınırın iki yanı olmaları itibariyle değil dini, etnik, İlmî, kültürel ve ticari anlamda aynı özellikleri taşıyan bir havzadır. Bu açıdan adı geçen ülkeler arasında çizilmiş olan sınırlar siyasal anlamda gerçek ve geçerli olmakla birlikte hakikatte sanal sınırlardır ve sorunludur. Üstelik bu sınırlar, I. Dünya Savaşı’m takip eden yıllarda çizilmiş olup, adı geçen üç ülkenin ve burada yaşayan farklı din, dil ve kültürden insanların menfaatine olmaktan ziyade sorun oluşturma odaklı çizilmiş gibi görünmektedir.

Bu bölgenin insanları tarih boyunca çok farklı aşiretler, beylikler ve devletlerin egemenli altında yaşamış olmakla birlikte aynı kültür havzasına ait olmaları itibariyle aralarında birçok açıdan münasebetler devam etmiştir ve etmektedir. Biz bunlardan konumuzu daha fazla ilgilendiren üç tanesini sıralamak istiyoruz.

Akrabalık İlişkileri

Bölgede yaşayan Kürt, Süryani, Yezidi ve diğer dini ve etnik kimliğe sahip insanlar sürekli bir iletişim ve etkileşim içerisinde olmuşlar, aralarında hısımlıklar kurulmuş, akrabalık var olagelmiştir. Günümüzde halen evlilikler yaşanmaktadır. Sınırların çizilmesinden sonra aynı aşiret ve hatta aileye ait fertler bazen sınırların farklı yakasında kalmış ve bunlar arasındaki ilişkiler Hakkâri’den Urfa’ya kadar uzanan çizgide sürekli olarak devam etmiştir.

Cizre ve Çevresinde Göçen Alim ve Sufiler

İlmî İlişkiler

Nizamiye Medreselerinden itibaren devam eden yoğun medrese eğitimi bölgenin en temel karakteristiklerinden biridir. Bölgede, öğrenciler (Fakı) genellikle bazen yalnız bir hocanın (Mele- Molla) yanında, bazen de o mollanın talebesi yahut başka bir mollanın eğitiminden geçerek medrese tahsilini tamamlamışlardır. Bu münasebetle Türkiye’den sıklıkla iki komşu ülkede yaşayan âlimlere tahsil için gidilmiştir. Siyasi ve sosyal açıdan en sıkıntılı dönemlerde dahi bu ülkeler arasında daimi bir eğitim ilişkisi olmuştur, özellikle Türkiye’de medreseler kapatıldıktan sonraki süreçte 1950 yılına kadar Irak ve Suriye’ye çok sayıda medrese eğitimi için giden talebe olmuştur. Abdülhakîm-i Arvâsî gibi birçok kişi medreselerin kapatılmasından önceki dönemde, Cizre bölgesinden eski müftü Molla Said Erzen, Molla Feyzullah Erzen (ö. 2002) gibi birçok âlim ise sonraki dönemde Irak ve Suriye’de medreselerde okumuşlardır.2

Tasavvufî İlişkiler

Tarikatların eğitim metodu itibariyle sevgiyi ve sürekli görüşmeyi ön planda tutması, bir mürşide bağlıkğı sınırlarla sınırlanılmayacak bir mahiyete haiz kılmaktadır. Bu münasebetle, örneğin Cizre’de yaşamış hemen bütün şeyhlerin sınırların her iki yakasında da çok sayıda seveni ve sürekli ziyaretçisi olmuştur. Suriye’de yaşayan Şeyh Ahmed Haznevî ve Cizre’de yaşayan Şeyh Seydâ ve silsilesinde yer alan ve irşad hizmeti yürütmüş olan diğer şeyhlerin sevenleri her üç ülkede de var olmuştur.

Muhammed Şerif Arabkendî(ö. 1987)2-3 Türkiye’de medreseler kapatıldıktan sonra Suriye’nin Kamışlı ilçesine bağlı Amûde kasabasındaki Molla Abdussamed (Ö.1974)’den ders okumuş, Şeyh Ahmed Haznevî’nin oğlu Şeyh Masum’un halifesi olmuştur. Bu münasebetle her yıl Suriye’ye giderek şeyhini ziyaret ederdi. 1Şeyh Masum’un ise Arabkendî’den başka Türkiye’de Nusaybin’in Heferi köyünden Molla Ramazan, Ömerli’nin Kermite köyünden Molla Abdulcelil ve Siti köyünden Molla Yusuf isminde halifeleri vardı.4-5

Şeyh Ahmet Haznevi

Türkiye-Suriye Sınırında Bir Şeyh: Ahmed Haznevî (5.1950)

Şeyh Ahmed Haznevî(ö.l950), aslen Botan bölgesindeki Şımak’a bağlı İdil ilçesinin Banihe (Ocaklı)6 köyündendir. Abdulkâdir-i Geylânî soyundan gelir ve seyyiddir. önceleri Doğubeyazıt’ta ikamet ederken Molla Hacı Sofi zamanında Banihe köyüne göç etmişlerdir. Babası Molla Murad ise Suriye’nin Kamışlı ilçesine yakın Hazne kasabasına göçmüştür.7

Şeyh Ahmed Haznevî 1887 yılında Hazne’de doğdu. İlmi tahsilini Silvan’da Molla Hüseyin Küçük, tasavvuf! eğitimini ise Abdurrahman-ı Tâğî’nin 8-9 halifesi Şeyh Abdulkâdir ve ardmdan Norşin(Güroymak)’li Şeyh Muhammed Ziyaeddîn’in yamada tamamlayarak hilafet aldı. Tasavvufi faaliyetlerini Suriye’de sürdürmesine rağmen, Türkiye’de çok sayıda seveni ve müridi vardı.0 Ayrıca yürüttüğü siyaset ve söylemleriyle onun tarikatı Suriye, Türkiye ve Irak arasında sınırlan aşan bir nüfuza sahip oldu.10 * Bundan başka Lübnan, Ürdün, Mısır, Filistin, Tunus, Çad, Almanya, Norveç, İsveç ve Belçika gibi çeşitli ülkelerden talebeleri vardır.*

Şeyh Ahmed Haznevî, sınıra yakın bir yer olan Tel Marufa yerleşti. Suriye’de çok sayıda medrese ve medreselere bağlı arazilere sahipti. 1927 yılında Suriye’de çıkarılan toprak konunu neticesinde medrese ve tekkeye bağlı arazilerin çoğuna el konuldu, yalnız Hazne ve Tel Maruftaki medrese kaldı. Suriye’de Fransızların işgal sürecinde Şeyh Ahmed Haznevî rahat bırakılmadı ve önce Tel-Marufun güneyine, ardından da Deyrizor’a sürgüne gönderildi.11 1950 yılında Tel Marufta vefat etti ve mezarı oradadır.

Serdahli ve Şeyh Seyda

Cumhuriyetin İlk Yıllarından İtibaren Yaşanan İç ve Dış Göçlerin Bazı Sebepleri

Osmanlı Devleti 22 milyon kilometrekareden 776 bin kilometrekareye gerileyerek yaklaşık 1/30 oranında küçülmüştür. 1948 yılında İsrail’in kurulmasından sonra Güneydoğu bölgesinde yaşayan yaklaşık beş bin Yahudi kademeli olarak bölgeyi terk etmiştir. Birinci Dünya savaşı yıllarında Erzurum, Kars, Bitlis bölgesinden binlerce Kürt kökenli insan Ermeni ve Rus zulmünden dolayı kaçarak batıya ve güneydoğuya göç etmiştir.'12 Bunların bir kısmı Suriye’ye geçiş yapmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında ülkede ve bölgede yaşanan savaş ve bu esnada Ermenilerin Ruslarla işbirliği yapması neticesinde ortaya çıkan can güvenliği nedeniyle bölgeden ayrılan ve Irak ve Suriye’ye gidenler olmuştur. AbdulhaJdm-i Arvâsî, bu amaçla Türkiye’yi terk edip önce Bağdat’a doğru yola çıkmış, ancak Irak’a geçmesine rağmen bilâherc İstanbul’a gitmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti ’nin kurulduğu yıllarda bütün Anadolu’da yorgun bir halk vardı. Birinci Dünya Savaşı ve ardından yaşanan Kurtuluş Savaşı bütün Anadolu’da acı izler bırakmıştı. Osmanlı’mn çok kültürlü toplum yapısı içerisinde yer alan her din ve etnik gruptan insanın kaybettiği yalnız akrabaları ve sevdikleri değil aynı zamanda huzurunu da kaybetmişti. Bir yandan Balkanlardan ve Kafkaslardan, diğer yandan Doğu ve Güneydoğu’da Rus ve Ermeni zulmünden kaçanlarla Anadolu topraklan Müslümanlar için bir sığmak haline gelirken öte yandan yaşanan sorunlar nedeniyle gayrimüslim sayısı 1927 yılında %2.64’e geriledi. "Küçülen topraklarla birlikte, Müslüman oram artarken gayrimüslim sayısı azalmıştı. Böylece Anadolu topraklan ve Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu çok kültürlülükten uzaklaşmaya başladı.

Birinci Dünya savaşı Anadolu sathında dini ve emperyalist bir savaş olarak algılanmış, Anadolu’nun hemen her tarafında değişik etnik guruba mensup Müslüman insanlar, düşmana karşı ortak tavır sergilemişlerdir. Bu savaş, ülkenin savunulmasından çok İslam’m son kalesinin savunulması şeklinde algılandığından yabancı araştırmacıların da fark ettiği gibi Müslümanları birbirine yaklaştırmış,13-14 hatta bu durum savaş yıllarında batıldan üzen bir durum olarak tespit edilmiştir.15 Kürt asıllı olan Ziya Gökalp 1922 yılında yayınladığı bir yazışım “ Kürden sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir.”16 şeklinde bitirmektedir. Atatürk bölgede yaşayan Norşin Şeyhi Şeyh lzzeddin, Bitlisli Şeyh Kâsım Rüfrevî gibi âlim ve şeyhlerle iyi ilişkiler kurmuş ve onlara “hilâfetin korunması” merkezli mektuplar yazmıştır.17

Ancak bir süre sonra hilafetin kaldırılması ve ardından meydana gelen Şeyh Said isyanından sonra, onunla birlikte Taha’l-Hakkarî’nin oğlu Şeyh Ubeydullah’ın 1925 yılında idam edilmesi neticesinde psikolojik bir kırılma ve ayrışma göze çarpmaktadır.

Buna rağmen genel olarak molla ve şeyhler Türkiye sınırlan içinde kalmak ve yaşamak şeklindeki irade beyan ederken, Bedirhânîler, Babanlar ve Diyarbakır!! Cemilpaşa ailesine mensup olanlar ulusalcı ve ayrılıkçı bir tavır ortaya koymuşlardır.18 Güneydoğu’nun en önemli medrese ve tekke merkezleri olan Norşin (Güroymak) Şeyhleri, Ohin (Koyunlu) Şeyhleri, Hizan Şeyhleri, Bitlisli Şeyh Abdullah Küfrevî, Mardinli Hâmidî Şeyhleri ile Cizre’de yaşayan başta Şeyh Muhammed Said Seydâ (Ö.1968) olmak üzere Şeyh Said isyanına destek vermemişlerdir.19 Bediuzzaman Saîd Nursî’de katılmayanlar arasında yer almıştır.

3 Mart 1924 tarihinde medreselerin, 30 Kasım 1925 tarihinde tekkelerin kapatılması ve tarikatların yasaklanması neticesinde birçok âlim ve sûfî Suriye’ye göçtü.9 Bunlardan bir kısmı, içerisinde bulunulan siyasi atmosferin tesiri ile Kürt milliyetçiliğim derslerine konu edinirken, özellikle sûfi meşrep olanlar bu yaklaşıma uzak durmuşlardır.20

Suriye’de yaşayan ve Türkiye’den göçen âlimlerin açtıkları medreseler özellikle kuzey Suriye’de yoğunlaştı ve 1961 yılında Vakıflar Bakanlığı kurulup bütün cami, medrese ve zaviyeleri kontrol altına alıncaya kadar kendi yönetimlerinde kalmıştır.

Güneydoğu’da halkın köylerden şehre göçlerinin en çok hızlandığı dönem 1950 tarihinde Demokrat Parti’nin iktidarı ile başlamıştır. Bu tarihten itibaren medreselere daha müsamahakar bakıldığından Suriye ve İrak’a öğrenim için giden talebelerin çoğu geri dönmüş ve Türkiye’de eğitimlerine devam etmişlerdir.

Ayrıca Güneydoğu’dan yaşanan iç göçler, 1980Tİ yıllara kadar düşük bir oran teşkil ederken, değişen siyâsî, ekonomik ve sosyal şartlar neticesinde, Güneydoğu’daa 1980’li yıllardan itibaren başta büyük şehirler olmak üzere, Türkiye’nin batı şehirlerine doğru her yıl artan oranda büyük göçler yaşanmıştır.21

Asıl konumuz olan genelde Güneydoğu özelde ise Cizre ve çevresinden Irak ve Suriye’ye göçen sûfî ve âlimlerin göçleri ile ilgili hususları şu şekilde sıralayabiliriz.

Paradigma Değişikliği

Osmanlı Devleti döneminde Türk olmayan Müslümanların devlete bağlılıklarım sağlayan en güçlü faktör, din birliği ve bunu öğrenme ve yaşama özgürlüğü olmuştur. Dolayısıyla göçlerin en önemli nedeni, etnik olmaktan önce yeni kurulan devletin din algısında yaşanan paradigma değişikliği olmuştur. Yeni kurulan devletin dini alana dair uygulamaları konusunda Anadolu’da yaşayan bütün âlim ve sûfilerin algı ve kanaatleri ortaktır. Güneydoğu’da göçlerin daha fazla yaşanmasını kolaylaştıran en önemli etken, Irak ve Suriye ile çizilmiş olan sınırların sanallığı ve ortak kültür birliğinin hatta akrabalıkların bulunmasıdır denilebilir.

Algı Farklılığı

Rejim değişikli neticesinde ortaya konulan uygulamalar ve söylemler özellikle batıda yaşayan ve çoğunluğu Türk kökenli olan âlimler taralında İslam’a ve Müslümanlara, karşı olarak algılarken, güneydoğuda “rejim” ve “Türk” birlikte düşünülerek Türkler İslam’a ve Kürtlere karşı gibi algılanmıştır.22 Yabancı gözüyle bu şekilde net bir ayrım yapılmakla birlikte, bölgede yaptığımız alan çalışmalarında bu kanaati hem destekleyen hem de kabul etmeyen görüşlerle karşılaştık. Göçlere sebep olan esas algı etnik değil, dinidir. Etnik algıyı artıracak yönlendirmeler daha ziyade ilerde de ifade edileceği üzere İngiliz ve Fransız desteklidir.

Hilafetin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Hilafet, Müslümanlığın birincil kimlik olmasını ve bireylerin din kardeşliğini esas alan ümmetin birliğinin sembolüdür. Yalnız dini değil aynı zamanda sosyal ve siyasi bir semboldür. Hilafetin kaldırılması bu bilinç ve birliğin dağılmasını neden olmuş ve bugün dahi bu eksiklik bütün yönleriyle hissedilmektedir.

Aynı zamanda hilafetin kaldırılması, halifeliği elinde bulunduran Türkler ile halifeye bağlı diğer milletlerin arasındaki tarihi ve siyasi en önemli bağın kopmasına, her milletin kendi etnik çevresi ile baş başa kalmasına neden olmuştur. Türkiye’nin Musul ve Kerkük üzerindeki planlarında elini en çok zayıflatan konuların başında halifeliğin kaldırılması gelmektedir.

Müslümanların zihninde birlik ve beraberliğinin temsilcisi ve sembolü olan halifeliğin kaldırılması zihinsel ve duygusal anlamda bir kopma yaşanmasına neden olmuştur.

Şeyh Sait İdamı

Şeyh Said İsyanı ve İdam edilmesi (11 Şubat 1925)

Şeyh Said isyanı Hilafetin kaldırılması ve medreselerin kapatılmasından sonra, tekkelerin kapatılmasından önce gerçekleşmiştir. Şeyh Said isyanın neticesinde onunla birlikte 47 kişi, 28 Haziran gecesi idam edildi. Bu olay, bölge âlim ve sûfîleri üzerinde endişe ve korku yarattı. Sıranın kendilerine de gelebileceğini düşündüklerinden göç etmeyi tercih etmişlerdir. Irak ve Suriye’ye göçün en önemli nedeni bu idamlardır diyebiliriz.

Medrese ve Tekkelerin Kapatılması

Osmanlı döneminde Güneydoğuda hemen her cami bir medrese konumundadır. 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan Tevhîd-i Tedrisât Kanunu neticesinde medreselerin ve ardından 30 Kasım 1925’de tekkelerin kapatılması bölgede yaşayan âlim ve sûfilerin yüzlerce yıllık ilim tedris geleneğinin sona ermesi anlamına gelmekteydi. Üstelik medreseler ilim merkezi olma yanında, mezun olanların camilerde ve medreselerde görevlendirilmesiyle bir iş kapısı konumundaydı.

Harf İnkılabı (1928)

Islami ilimlerin dili olarak kabul edilen Arapça harflerin yerine Latin harflerinin kabulü de bir şekilde İslam’dan uzaklaşma olarak algılanmıştır. Bölgede kullanılan Kürtçe’nin yazı dili de Arapça harflerle yapılmaktaydı.

Etnik Tanımlama

Yeni, kurulan Türkiye Cumhuriyeti Ziya Gökalp’in aynı topraklarda yaşayanların ve aynı kültürü paylaşanların aynı millet sayılması fikrinden hareketle ulus devlet anlayışı üzerine kundmasma ve 1924 Anayasasının 88. Maddesinde24 din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkesin “Türk” olarak, isimlendirilmesi de göçlere etki etmiştir. Ancak, göçlerde etnik faktör, din faktörü kadar etkili olmamıştır.

Ezanın Türkçe Okunması

Arapça okunan ezanın 1932 yılından itibaren 1950 yılına kadar Türkçe okunmaya başlanması.

Cizre ve Çevresinden Irak ve Suriye’ye Göçen Âlim ve S Aliler

Cizre’nin merkezinde bulunduğu yukarı Mezopotamya bölgesi tarih boyu kuzeyden güneye, doğudan batıya bir geçiş yolu, medeniyetlerin kesiştiği ve dolayısıyla ayrıldığı, savaşlar, fetihler ve göçler bölgesi olmuştur.* 25

Anadolu ile Suriye ve Irak bölgesi arasında yaşanan ve toplumlann sosyal yapısını en fazla etkileyen göçlerden biri, Hülâgu’nun 1258 tarihinde Bağdat’ı istilası sonrasında kuzeye doğru yaşanan göçlerdir. Bugün Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan birçok seyyid aile o tarihten sonra bu bölgeye göç eden ailelerdir. Sâdât-ı Nehri olarak bilinen Şemdinli’nin Nehri kasabasından bulunan seyyidler, Van gölü havzasının dört bir yanında bulunan Arvâsîler, Siirt ile Şımak arasındaki bölgede yaşayan Erzenler, Midyat ilçesinin Araas (Bağlarbaşı) köyünde yaşayan Amas Seyyidleri, Becirman Seyyidleri bu tarihten sonra göç etmiş olan ailelerdir. Bu seyyid ailelerin hemen hepsi uzun yıllar Kadiri tarikatının, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî(ö.l826)’dan sonra ise Nakşibendiliğin bölgedeki en önemli temsilcileri olmuşlardır.

Hilafetin kaldırılması, medrese ve tekkelerin kapatılması ve Şeyh Said isyanı neticesinde gerçekleşen idamlar genel olarak Güneydoğu’da bir kafa karışıklığı, belirsizlik ve kaos doğurdu. Belirsizlik ve güvensizlik neticesinde yalnız âlim ve süfîler değil toplumun her katmanından insan Irak ve Suriye’ye göç etmiştir. O dönemde bölgenin önemli şahsiyetleri olan Ramanh Emine Perihan, Cemile Çeto, Haco Ağa, Resul Mıhamed, Motkili Hacı Musa Bey, Bedİrhanîler, Şeyh Said’in çocukları Ali Rıza ve Selahaddin, Abdurrahman Ali Yunus, ömeryan Ağası Ahmed Süleyman, Cizreli Nayıfe Paşe, Kör Hüseyin Paşa26 Çan Şeyhleri, Harput Şeyhleri, Silvan Şeyhleri,27 Siirt EruhTu Şeyh Abdurrahman Garisî28 Suriye’ye ve Irak’a göç edenlerden bazdandır.29-30 Şeyh Said’in büyük oğlu Ali Rıza Efendi, babasının idamından sonra İran, üzerinden Irak’a gider ve orada bir süre Şeyh Seyyid Tâhâ’nm(ikinci Taha) yanında kalmıştır. '

Molla Resul Sıbkî (Ö.1827)31 Şam’a, Molla Sa'dullah Basiskî (Tannverdi) (Ö.1982)32 Irak5a gitmiştir. Molla Ahmed Zivingî Kamışlı’ya göç etmiş ve 1931 yılmda Halep'te vefat etmiştir.33 Molla Muhammed Zivingî (Ö.1971)’mn34 talebelerinden Molla Salih Çakay el-Dihî eğitiminin bir kısmım Irak, Molla Süleyman Çiçek Suriye, Ahmet Timurtaş (5.2002) hem hak hem Suriye, Molla Abdullah Hırarişî Irak, Molla Şeyhmııs GermuM Irak medreselerinde almıştır.35

Bu sırada Suriye’de Fransızlar, Irak’ta Ingilizler vardı. Fransızlar göçlerin ilk dönemlerinde Türkiye’den göçen âlim ve sûfîlere fazla müdahil olmayıp daha sonraki yıllarda tehlike olarak algılayıp baskı yaparken, îngılizler bölgenin en etkili Şeyh aileleri olan Barzanîbr ve Berzenciler’den rahatsız olmaya başlamışlardı. Hatta bu münasebetle Mesut Barzanî’nin amcası Şeyh Ahmet Barzânî ve ailesine ile Berzencilerin etkili ismi Şeyh Mahrnud ve onun yanında olan herkese her fırsatta saldırıda bulunuyorlardı.36 İngilizlerin saldınlanm uçaklarla bombalamaya dönüştürmesi üzerine Barzanîler Şeyh Ahmed’in başkanlığında yaptıkları toplantı neticesinde, Mesut Barzânî’nin babası Şeyh Molla Mustafa Barzânî de dahil olmak üzere 22 Haziran 1932 tarihinde Türkiye’ye sığındılar. 1933 yılmda tekrar döndüler. 1933 yılında Suriye’ye göçen kişilere Fransız ve İhgİlizler Güneydoğu’da bağımsız bir devlet kurdurmak için tekliflerde bulunmuş, bu amaçla âlim ve şeyhleri de bu konuda ikna etmeye çalışmışlarsa da şeyhlerin bu konuda onlarla beraber hareket etmediklerini görüyoruz.

Cizre ve çevresinden hak ve Suriye’ye göç eden âlim ve sûfiler genel olarak üç aileye mensuptur. Bunlar Şeyh Seydâ ve ailesi, Dırşeviler ve Basreîîler’dir. Ancak bunların dışında göç edenler de olmuştur. Şimdi bunların hayatı ve göç yıllarım görelim.

İbrahim Baz - Şırnak Üniversitesi

--------------------------------------------------

  1- Über Ortaylı, “Genel Göç Olgusu", Uluslar arası Göç Sempozyumu Bildirileri 8-11 Aralık 2005, Zeytinbumu Belediye Yayınlan, Haziran 2006, s. 19.

  2- M. Said Erzen, Dünden Bugüne Erzen Ailesi, İstanbul 2007, s. 110.

  3- Arafekend: Diyarbakır m Bismil ilçesine bağlı bir köydür. İsmi Bayındır olarak değiştirilmiştir.

  4- M. Şerif Eroğlu, Bütün Yönleriyle Ârapkendî-Muhammed Şerif Arabkendî, Kent Yayınlan, İstanbul 2004, s. 80.

  5- M. Şerif Hroğhı, Arabkendî, s. 112; M. Şefik Korkusuz, Tezkire-i Meşâyih-î Amid-Diyarbaktr Velileri MI, Kent Yayınlan, İstanbul 2004, s.268-270.

  6- İdil ilçesine 27 km. uzaklıkta, Midyat yolu üzerindedir.

  7- Jordi Tejel, Syria 's Kurds (History, Polüics and Society), Landon and New York, 2009, s. 96.

  8- Abdumhman-ı Tâğî, Sıbğatullah-i Arvisî’nİn, o da Seyyid Tllıa’l-IIaikâîî’nin halifesidir. Seyyid Tlhâ, Mevîânâ Hâlid- i Bağdâdî’nin halîfesidir.

  9- Mehmet Çağlayan, Şark Uleması, s. 90-4; M. Şerif Eroğlu, Araphendî, s. 109.

10- Ahmed Haznevî tarafından, temsil edilen Nakşifeendiyye kolunun, kendi, zamanında ve sonrasında Suriye’deki konumu hakkında geniş bilgi için bkz. Jordi Tejel, Syria 's Kurds, s. 101 vd.

11- M. Şefik Korkusuz, Nehri‘den Hazne, s. 333-4.

12- Allan Tan, Kürt Sorunu, Timaş Yayınlan, İstanbul 2009, s. 154.

13- M. Şefik Korkusuz, Nehri‘den Hazne, s. 333-4.

14- Allan Tan, Kürt Sorunu, Timaş Yayınlan, İstanbul 2009, s. 154.

15- Cenk Saraçoğlu, Kurda of Modem Turkeyı (Migration, Neoliberalism and Exchı$ion in TurMsh Society), Taun s Academic Sludies, Löüdon-New York 2011, s. 48.

16- Martın Van Brandsssn, Kürdistan Üzerine Yazılar, İletişim Yayınlan, İstanbul 1993, s. 137.

17- Mim Kemal öke, Belgelerle Türk-İngiliz ilişkilerinde Musul ve Kürdistan Sorunu (1918-1926), TKAE Yaymlan, Ankara 1992, s.25

18- Aitan Tan, Kürt Sorunu, Timaş Yaymlan, İstanbul 2009, s. 190.

19- Aitan Tan, Kürt Soruttu, s. 177.

20- Aitan Tan, Kürt Sorunu, s. 162.

21- Aitan Tan, Kürt Sorunu, s. 234.

22- Jordi Tejel, Syria 's Kurds, s. 96.

23- Jordi Tejel, Syria ’s Kurds, s. 96.

24- Konuyla ilgili geniş bir çalışma için bkz. Cenk Saraçoğlu, Kurds of Modem Turkey (Migration, Neoliberalism and Exclusion in TurMsh Society), Tauna Academic Studies, London-New York 2011; Christophcr Houston, İslam, Kurds and TurMsh Nation State, Qxfbrd-Nsw York, 2001, s. 104 vd.

25- Christopher Hcmston, İslam, Kurda and TurMsk Natian State, s. 92-93.

26- 1924 Anayasası 88. Madde: Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakmandan herkese “Türk” denir.

27- Bölgedeki, Süryani, Kürd ve Türk hareketliliği İçin bkz. Hinmiş Aboona, Assyrians, Kurds and Ottoman, Cambria Press, 2008, s. 91 vd.

28- Aitan Tan, Kürt Soruttu, s. 268.

29- Cegexwin, Hayat Hikâyem, (Çev: Gazi Fincan), Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2003, s. 162 vd.

30- Aitan Tan, Kürt Sorunu, s. 286.

31- Suriye’ye göç eden Van’h Memduh Selim gibi Kürt milliyetçisi olan zevatın gayretleri ile Ermeni Hınçak Taşnak Partisi liderlerinden Van’lı Vahan Papazyan’ın evinde “Hoybun” isminde, gayesi Rürdistan Devleti kurmak olan bir örgüt kuruldu. Bu örgütte Celâdet Bedîrhan başkanlık ederken, Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza da yer almaştır. Ancak daha sonra Ermenilerle birlikte hareket edilmesine karşı çıkarak ayrılmıştır. Yine Suriye’de Celadet Bedirhan ile Kadri, Ekrem vs Mühammed Cemilpaşa’mn arakamda bulunduğu bazı kişiler 1937 yılında Fransız yetkililerce tutuklanarak antik Palmire şehrine yakın Tedmür kasabasına sürgüne gönderilmiş, 1938 yılında Cegerxwin ve bazı arkadaşları tarafınca “Civankurd” bir başka adıyla “Jönküıt” demeği kurulmuştur. Bkz. Aitan Tan, Kürt Sorunu, s. 270-2,283.

32- Ahdüknelik Fırat Ali Rıza Efendi’nin yeğeni ve damadıdır. Bkz. Aitan Tan, Kürt Sorunu, s. 215.

33- Muş’un Varto ilçesine bağlı Karaköy köyündendir, Mezarı Muş il merkezinde Âlaaddin Bey Camii’nin girişindedir, Bkz. Mehmet Çağlayan, Şark Uleması, s. 34.

34- 1925 tarihinde Basisk köyünde (Kuştepe) doğmuştur. 1982 Tarihinde Cizre’de vefat etmiştir. Eğitiminin büyük bir kısmını ve icazetini Molla Süleyman Hoseri’den aldı. CizreTi Mebmed Sahih, Molla Abdülkerim Handeld, Molla Ubedyd, Duhok’ta Molla Muhammed Duhold’dsn ve Zaho’da yaşayan Molla Ahmed Zafaoî (Bafsvî)dcn icazet almıştır, 1978 yılında tayini Bâsisk köyünden Cizreye tayin oldu. Burada Sevik ve Misuri camilerinde görev yaptı. Molla Tahir Hespısti, Seyyid İbrahim Arabanî, Molla Ahmed ZınariM gibi âlimlere ders okuttu. Ömrünün son yılında felç geçirdi ve 1982 yılında vefat etti. Kabri Basisk. (Kuştepe) köyündedir. Bkz. Abdülkadir Bingöl, KulîlMn Baxe Batan, Enstftuya Kürdi ya Amedö, Guian, 2008, s.172,

35- Abdullah Yaşın, Tarih, Kültür ve Cizre, Kent Yayınlan, İstanbul 2011, s. 507.

36- 1876 yılında önceden Cizre’ye bağlı olan Güçlükonak ilçesinin Ziving (Ağaçyurdu) köyünde doğdu. Birçok medresede ders okudu. En uzun eğitimi Norşin Medresesinde aSmıştır.Cizreîi Şeyh Muhammed Saîd Seydâ ve Cizreli Şeyh Kadri görüşmeleri oldu. I-Ier ikisi de medreselerinde ders vermeleri için davette bulundular ama kabul etmedi. Şeyh Seydâ ile zaman zaman fıkîıî konularda yazışmaları oldu. 1971 yılında Ankara’da vefat etti ve Karşıyaka mezarlığına defnedildi. Bkz Abdulhadi Timurtaş i, Batan Müderrislerinin Piri Molla Muhammed Zivingî, Kent Yayınları, İstanbul 2008, s. 25.

37- Bkz Abdulhadi Timurtaşi, Muhammed Zivingî, Kent Yayınlan, İstanbul 2008, s. 49.

38- Mesut Barzani, Batimi ve Kürt Özgürlük Hareketi, Çev.: Vahdettin İnce, Doz Basım Yayım, İstanbul 2003, c. I, s. 15 vd.

39- Mesut Bsrzaui, Barzani ve Kürt Özgürlük Hareketi, c. i, s. 73.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 26 Nisan 2024
İmsak 04:27
Güneş 06:03
Öğle 13:07
İkindi 16:55
Akşam 20:01
Yatsı 21:31
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14
Günün Karikatürü Tümü