İbnü’l-Esir El-Cezeri’nin Hayatı ve Tarihçiliği

İbnü’l-Esîr’in Hadis ve Ensap gibi ilimlere vukûfiyeti, târihi olayların cereyan ettiği önemli mekânları gezmesi, Musul Atabekeri döneminde bir süre resmî görev üstlenmesi, Selahaddîn-i Eyyûbî gibi önemli devlet adamlarıyla görüşmesi ve bazı savaşlara katılması türlü faaliyetler, onun birçok alanda bilgi ve tecrübe kazanmasını beraberinde getirmiştir.

TARİH 15.07.2021, 16:02 15.07.2021, 16:33 Ramazan Peri
İbnü’l-Esir El-Cezeri’nin Hayatı ve Tarihçiliği

Cizre’de doğmuş, milâdî 1160-1233 yılları arasında yaşamış ve İslâm Târihi alanında bir otorite kabul edilen Îbnü’l-Esîr el-Cezerî’nin hayatı ve târihçiliğini ele almaya çalışacağız.

Öncelikle Îbnü’l-Esîr’in Îsmi, Ebu’l-Hasan Îzzeddin Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî olarak geçen Îbnü’l-Esîr, hicrî 555/milâdî 1160 yılında Cezîre-i Îbn Ömer, yani bu günkü Cizre’de doğmuştur. Îbnü’l-Esîr, Cizreli olduğu için Cezerî nisbesiyle, babasının “Esîruddin” lakabını taşıdığı için de Îbnü’l-Esîr künyesi ile anılmaktadır.* 1

Îbnü’l-Esîr’in babası Ebu’l-Kerem Muhammed, çocuklarının daha iyi bir öğrenim görmeleri için, 579/1183 yılında, o günün önemli bir ilim-irfan merkezi olan Musul’a taşınmıştır.2 Musul’a yerleşen Îbnü’l-Esîr; Hatîb Ebu’l-Feth et-Tûsî (ö. 578/1182), Yahyâ b. Mahmud es-Sekafî (ö. 584/1196) ve Ebû Mansur Müslim es-Sîhî (ö. 595/1199) gibi tanınmış çok sayıdaki âlimden ders almıştır.3

Îbnü’l-Esîr’in ilim merkezlerini gezmesi ve oralardaki âlimlerden ders alması, onun gençlik döneminden itibaren başlamıştır. O, henüz 21 yaşında iken Hicâz’a gitmiş, orada çok sayıda âlimle tanışmış ve onlardan hadis öğrenmiştir. Hicâz dönüşünden sonra bir süre Bağdat’ta kalan Îbnü’l-Esîr, Şâfiî fakihi olan Şeyh Ebu’l Kâsım Yaîş’ten ise Şâfiî fıkhını öğrenmiştir.4

Îbnü’l-Esîr’in tahsil hayatı, şüphesiz Musul’la sınırlı kalmamıştır. O, bazen ilim öğrenmek için bazen de resmî görevi icabı Bağdat, Şam, Kudüs ve Halep gibi ilim merkezi olan birçok şehre gitmiş ve mezkûr şehirlerde, önde gelen âlimlerle ilim alış verişinde bulunmuştur.5

Îbnü’l-Esîr, sadece ilim öğrenen ve öğrendiklerini hafızasına mahkûm eden bir ilim adamı değildi. O, aynı zamanda birçok talebe ya da âlimin kendisinden bilgi aldığı, bu anlamda faydalı olmaya çalışan bir âlim olmuştur.6

Uzmanlık alanı İslâm Târihi olmakla beraber İbnüT-Esîr; Hadis, Siyer, Fıkıh, Edebiyat, Lügat, Eyyâmu’l- Arap, Ensâb ve Rical sahasında da derin bir bilgiye sahip idi.7 Belki de bu durum, dönemin ilim anlayışının bir gereği idi.

İbnü’l-Esîr’in Hadis ve Ensap gibi ilimlere vukûfiyeti, târihi olayların cereyan ettiği önemli mekânları gezmesi, Musul Atabekeri döneminde bir süre resmî görev üstlenmesi, 8 Selahaddîn-i Eyyûbî gibi önemli devlet adamlarıyla görüşmesi ve bazı savaşlara katılması türlü faaliyetler, onun birçok alanda bilgi ve tecrübe kazanmasını beraberinde getirmiştir. Bu tecrübe ise, doğal olarak müellifin târih anlayışına ve oluşturmaya çalıştığı târih metodolojisine önemli bir katkı sağlamıştır.9

İbnü’l-Esîr’in dönemin siyasîleriyle de ilişkileri olmuştur. Örneğin o, bir süre devlet hizmetinde bulunmuş (Atabek Tuğrul’un (ö. 590/1182) hizmetine girmiştir) ve bu çerçevede, Musul Atabek’inin sözlü mesajlarını halîfeye iletmek üzere birkaç defa Bağdat’a gitmiştir.10 Yine o, Atabek’in elçisi olarak Dımeşk ve Halep’e gönderilmiştir. Ayrıca İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târih isimli eserinin mukaddimesinde, İslâm ve Müslümanlar için önemli hizmetler yaptığına inandığı dönemin yöneticileri hakkında övgü dolu sözler sarf etmiş ve onlar için dua etmiştir. Fakat tüm bunlara rağmen, İbnü’l-Esîr’in siyasete mesafeli durduğu söylenebilir. Onun, Zengiler’in ve Eyyûbîler’in teklif ettikleri makam-mevkiyi kabul etmemesi, bu bağlamda değerlendirilebilir. Çünkü İbnü’l-Esîr, geçimini sağlayabilen bir âlimin, resmî görev almamasının daha doğru olacağını düşünmüştür.11

Ömrünün son yıllarını Musul’da geçiren İbnü’l-Esîr, ilim adamları için önemli bir referans niteliğindeki eserlerini bu dönemde yazmıştır. Musul’da 630/1233 yılında vefat eden İbnü’l-Esîr, buraya defnedilmiştir.12 Allah rahmet etsin.

İBNÜ’L-ESIR’İN EL-KAMİL Fİ’T-TARİH İSİMLİ ESERİ VE İÇERİĞİ

İbnü’l-Esîr, vefatıyla unutulan bir ilim adamı olmamıştır. O, ilim dünyasına paha biçilemez nitelikte eserler bırakmıştır. Onun günümüze kadar gelen eserleri şunlardır:

1- el-Kâmil fi’t-Târih.

2- el-Lübâb fî Tehzîbi’l- Ensâb.

3- Târîhu’d-Devleti’l-Atâbekiyye fi’l-Mevsıl.

4- Üsdu’l-Gâbe fî Marifeti’s-Sahâbe. 13

Ayrıca ona nisbet edilen, ancak günümüze kadar ulaşmayan şu eserleri de yazdığı belirtilmektedir:

1- el-Câmiu’l-Kebîr fî İlmi’l-Beyân,

2- Adâbu’s-Siyâset,

3- Kitâbu’l-Cihâd,

4- Târîhu’l-Musul,

5- Tuhfetu’l-Acâib ve Tarfetu’l-Garâib fi’t-Târih.14

Şimdi ise, Îbnü’l-Esîr’in dünyanın her tarafından tanınmasını sağlayan, hem cihan hem de büyük bir Îslâm Târihi kitabı olan el-Kâmil fi’t-Târih isimli eser üzerinde durmak istiyoruz. El-Kâmil fi’t-Târih, umûmî (genel) târih kitabıdır. Eser, hilkatten yani insanın yaratılışından hicrî 628/milâdî 1230 yılına kadar olan olayları ihtiva etmektedir.15 Zikredilen eser, müsteşriklerden Carolus Johannes Turnberk tarafından 1851-1876 yılları arasında yayımlanmıştır. El-Kâmil fi’t-Târih, daha sonra 1883’te Mısır, 1965’te ise Beyrut’ta basılmıştır.16 Ayrıca Arapça olarak yazılan el-Kâmil fi’t-Târih, Slan tarafından Fransızca’ya,17 bir heyet tarafından ise 10 cilt halinde Türkçe’ye çevrilmiştir.

el-Kâmil fi’t-Târih isimli kitabın en önemli özelliği, diğer târihî konuların yanı sıra, Kuzey Afrika, Endülüs, Gazneliler, Selçuklular ve Musul Atabekleri hakkında detaylı bilgiler içermesidir. Özellikle eserin son üç cildi, Türk Târihi hakkında önemli ve detaylı bilgiler ihtiva etmektedir.

Îbnü’l-Esîr, el-Kâmil’deki konuların hilkatten hicrî 302/milâdî 915 yılına kadar olan kısmını, Taberî’nin Târîhu’t-Taberî isimli eserinden almıştır.18 Aynı zamanda Müellif, konuları kitabına alış biçimi itibariyle, büyük oranda Taberî’nin Târîhu’t-Taberî isimli eserini örnek almıştır.

Îbnü’l-Esîr, eserine aldığı bilgileri güvenilir bulduğu kaynaklardan almıştır. Ayrıca o, herhangi bir konudaki haberleri ayrı ayrı rivâyetler halinde aktarma yerine, bunları tek rivâyet haline getirmek sûretiyle eserine almış ve söz konusu rivâyetlerin ravîlerinin isimlerini zikretmemiştir Buradan anlıyoruz ki Îbnü’l-Esîr, râvilerden daha ziyade, rivâyetlerin içeriklerinin ma’kul olup olmadığını dikkate almıştır. Bu durum ise, rivâyetçi târih
anlayışının egemen olduğu bir dönemde, Îbnü’l-Esîr’in târihi anlama, yorumlama ve yazmada önemli bir metodoloji geliştirmeye çalıştığı şeklinde yorumlanabilir.

Îbü’l-Esîr, eserine aldığı konuları oluş sırasına göre, yani kronolojik bir sıra dâhilinde aktarmıştır. Müellifin eserini bu ûsülle yazmasında ise, târihî konuları birbirinden müstakil ama kendi içerisinde bir bütünlük oluşturacak şekilde okuyucuya sunma isteği belirleyici olmuştur diyebiliriz.

İBNÜ’L-ESÎR’İN TÂRİH ANLAYIŞI

Îbnü’l-Esîr, hicrî 7. asra kadar, Taberî’den sonra, Îslâm Târihi alanında en büyük otoritelerden biri olarak kabul edilmektedir. Müellifimizin târih alanında otorite kabul edilmesinde de, onun târih ilmine yüklediği anlam ve geliştirmeye çalıştığı târih metodolojisi etkili olmuştur diye düşünüyoruz. Zira Îbnü’l-Esîr’e kadar -belki de dönemin târih anlayışının bir gereği olarak- târih ilminin önemi, felsefesi ya da yöntemi üzerinde fazla durulmamış; hatta târih denilince, her türlü bilgi ya da rivâyet yığınını alıp aktarmak akla gelmiştir.

Târih ilmine büyük bir önem atfeden Îbnü’l-Esîr’e göre, târih bilgisine sahip olmanın şu faydaları vardır: 14 15 16 17

1- Îbnü’l-Esîr’e göre târih ilminin amacı, kişiyi, insanlık tecrübesinden haberdar etmek sûretiyle, onun târihten ders almasını, yaşadığı dünyayı anlamlandırmasını ve târih kültürü ışığında sağlıklı bir gelecek oluşturmasını sağlamaktır.

2- Târih öğrenen kimse, geçmiş çağların insanlarıyla aynı zaman diliminde yaşamış, onları ve onların icraatlarını daha doğru bir şekilde tanıma ve yorumlama imkânına sâhip olmuş olur.

3- Târihi bilen hükümdar ve idareciler, daha önce zulüm işlemiş insanların yaptıklarının rivâyet yoluyla, nesilden nesile aktarıldığını, bu nitelikteki yöneticilerin sonraki nesiller tarafından kötü olarak anıldıklarını görür ve böylece yanlış işler yapmaktan vazgeçerler. Aynı zamanda târihe vâkıf olan yöneticiler, kendilerinden önceki idarecilerin yaptıkları iyilikleri ve söz konusu idarecilerin bu iyilikleri sayesinde hep hayırla hatırlandıklarını görür ve kendileri de, din ve toplumun menfaatine uygun işler yapma ve kalıcı eserler bırakma lüzûmunu hissederler.

4- Târih ilmi sayesinde kişi, tehlikeler ya da düşman karşısında neler yapması gerektiğini bildiği için, kendini ve kendine ait olanı muhâfaza etme imkânına sahip olur.

5- Târihçimize göre, târihî süreç içerisinde meydan gelmiş olaylar, ya birbirilerinin aynısı ya da benzeridirler. Aynı hadiselerin yaşanmaması için insanın târih bilgisi ve şuuruna sahip olması gerekir. Târih okuyan kişi, kendinden önceki insanlık tecrübesini öğrendiği için, aynı hatalara düşmez ve ileride vuku bulabilecek muhtemel gelişmeleri de tahmin edebilir. Böylece târih ilmi, insanın bilgi ve tecrübesini arttırmak sûretiye, kişinin yetenekli bir lider ya da insan olmasını sağlar.

6- Târihten haberdar olan insan; iktidar, makam ve servet gibi dünyevî şeylerin geçici olduğunu, dolayısıyla, kendisine ait olanın da fâni olduğunu fark eder; böylece bu kişi, daha iyi bir insan olmaya, bâki olanın peşinde gitmeye ve nihayetinde, cenneti kazanmaya çalışır.

7- Însan, târih ilmi sayesinde, peygamberlerin bile ne gibi sıkıntılara mâruz kaldıklarını öğrenir, bu sayede âhlakın güzelliklerinden olan sabır ve dayanıklılığı huy haline getirir. Çünkü akıllı insan, üstün insan olan peygamberlerin dahi birçok olumsuzlukla karşılaştığını düşünür ve kendisini, muhtemel sıkıntılara karşı hazır-dayanıklı hale getirir.19

Kanaatimizce Îbnü’l-Esîr’in târihçiliğinin en önemli özelliği, onun tenkitçi bir bakış açısına sahip olması ve bu anlayış doğrultusunda bir târih metodolojisi geliştirmeye çalışmasıdır. Zira o, târih ilminin sevilmesi ve ondan ders alınmasının yolunun, târihi uygun yöntemlerle yazmaktan/aktarmaktan geçtiğini düşünür. Bu bağlamda Îbnü’l-Esîr, kendinden önceki târihçilerin, târihi parçacı bir yaklaşımla ele aldıklarına, târih ilmini okuyucuya sevdirebilecek bir üslûp geliştiremediklerine ve rivâyetleri tenkide tâbi tutmadan eserlerine aldıklarına dikkat çekmiş ve bunu bir yöntem sorunu olarak görüp eleştirmiştir. Yine ona göre, daha önceki târihçilerin bazıları, tüm rivâyetleri eserlerine alarak hacimli eserler meydana getirirken; bazıları da, hayâtî önemi haiz bilgileri ihmal edip, muhtasar eserler yazmışlardır. Bu da, bilginin araza dönüşmesi, târihin ise maksadına uygun olarak yazılmaması anlamına gelmektedir.20

Îbnü’l-Esîr’in önemle üzerinde durduğu ve geliştirmeye çalıştığı târih metodolojisinin dayandığı temel ilkeler şunlardır:

1- Tenkide Dayalı Târih Anlayışı: Îbnü’l-Esîr, öncelikle rivâyetçi târih anlayışını eleştirmiştir. O, ilke olarak, rivâyetlerin tahlil-tenkit süzgecinden geçirildikten sonra yazılması gerektiğini savunmuştur. Tenkitçi târih anlayışı ve yazımını önemseyen târihçimiz, bu konudaki düşünce ve yöntemini “Ben târihle ilgili rivâyetleri toplayıp eserime alırken, karanlık gecelerdeki kör insanın yürüyüşü, çakıl taşlarıyla inci tanelerini bir araya toplayanın davranışı gibi hareket etmedim.”21 cümlesiyle özetlemeye çalışmıştır. Gerçekten de îbnü’l- Esîr, geleneksel târih anlayışının dayandığı her türlü haberi nakletme yerine, güvendiği kaynaklardaki rivâyetleri alma ve onları tek rivâyet haline getirdikten sonra eserine almaya yöntemini uygulamaya çalışmıştır.

2- Parçacı Yaklaşım Yerine Bütüncül Yaklaşım: Müellife göre ele alınan târihî konunun doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için, o konunun bütün yönleriyle bir bütün olarak anlatılması/yazılması gerekir. Zira konu hakkındaki yetersiz bilgi, konunun mahiyeti hakkında bize tam bir bilgi elde etme ve o mevzuda sağlıklı yorum yapma imkanını vermez.

3- Târih Yazımında Uygun Üslûp: îbnü’l-Esîr, târih ilminde konu kadar, konunun anlatım tarzının yani üslûbun da önemli olduğuna inanır. O, okuyucunun sıkılmaması için, târihçinin târih malzemesini (yani bilgiyi), uygun bir üslûpla yazması gerektiğini savunur. Örneğin kendisi, herhangi bir konuyu ele alırken, konuyu monotonluktan kurtarmak ve bu arada okuyucunun dikkatini canlı tutmak için, zaman zaman şiir, âyet ve hadislere başvurduğu gibi, ilgili kahramanların psikolojik tahlillerini de yapmak sûretiyle, anlattığı mevzûyu somut ve çekici bir hale getirmeye çalışmıştır. 

4- Târih Yazımında Kronoloji: Târihçimiz, târihin doğru ve daha kolay öğrenilebilmesi için, tarihî olayların, meydana geliş sırasına göre, yani kronolojik bir sıra dâhilinde yazılması gerektiğine vurgu yapar. O, söz konusu anlayışının gereği olarak, eserindeki konuları oluş sırasına göre eserine almıştır. Aynı zamanda müellif, târihî şahsiyetlerin biyografilerini de kronolojik bir sıra hâlinde aktarmıştır.

5- Konuyu Açıklamalarla Anlaşılır Kılma: îbnü’l-Esîr, önemli tartışmalara neden olmuş ve hâlâ etkisi süren olaylara ilişkin bilgileri aktarmakla yetinmez. O, belki de ilgili konunun doğru bir şekilde anlaşılması için, mevzu hakkında zaman zaman ek açıklamalarda bulunmuştur. Örneğin o, Ziyâd b. Ebihî’nin, Muâviye’nin nesline ilhakına (ilhak: katma ya da dahil etme anlamındadır) ve bu konudaki tartışmalara dair rivâyetleri aktardıktan sonra, bu ilhakın îslâm Hukuku’na uygun olup-olmadığını şu sözleriyle açıklamaya çalışmıştır: “Ancak îslâm geldiğinde, farklı kişilerle birleşen ve çocuk doğuran kadının, çocuğunu istediği erkeğe nisbet etme şeklindeki uygulamayı kaldırmıştır. Dolayısıyla îslâm, bu tarz bir nikahı yasaklamıştır. Bundan dolayı Muâviye, “bir kadının çok sayıda erkekle birleştikten sonra doğan çocuğu herhangi birisine nisbet etme” şeklindeki cahiliye döneminin uygulaması ile îslam’daki nikah arasında bir fark gözetmemiştir. Muâviye, Ziyâd’ı kendi nesline ilhakın caiz olduğu şeklindeki düşüncesinde yanılmıştır. Sonuç olarak o (Muaviye), câhiliyenin kabul
ettiği nikah ile îslâm’daki nikah arasındaki farkı dikkate almadan hareket etmiştir. Ayrıca, Müslümanların târihinde buna benzer bir ilhak asla vaki olmamıştır. Kısacası, Muâviye’nin bu işte doğru hareket ettiğine ilişkin hiçbir delili yoktur.”22 îbnü’l-Esîr, söz konusu açıklamasını temellendirmek için de, Hz. Peygamber’in “Çocuk doğduğa yatağa aittir.” hadisini zikretmiştir.

îbnü’l-Esîr, gerektiğinde konuyu ek bilgilerle açıklama yöntemini, Hz. Hüseyin ile Abdullah b. Zübeyr arasındaki ilişkilerin mahiyetini aktarırken de uygulamıştır. Müellif der ki, “Hicâz için siyasî emelleri bulunan Abdullah b. Zübeyr, Hz. Hüseyin’i kendisi için bir rakip olarak görmüş ve bu sebeple onun Kûfe’ye gitmesini çok istemiştir.” Böylece îbnü’l-Esîr, Abdullah b. Zübeyr’in Hz. Hüseyin’e karşı hangi duygulara sahip olduğunu ve bunun sebeplerini bir psikolog gözüyle yorumlamış ve konu hakkında okuyucuyu bilgilendirmeye çalışmıştır.

6- Bilgi-Mesaj İlişkisi: Anladığımız kadarıyla Îbnü’l-Esîr’in târih anlayışında bilgi, mesaj için bir araçtır. Bu sebeple Îbnü’l-Esîr’e göre târih yazımında, mesajın anlaşılmasına engel teşkil edebilecek yetersiz ya da gereksiz bilgi aktarma, târih ilminin amacına uygun değildir.23  Ayrıca müellifin, târihî bilgiyi, verilmek istenen mesaj için bir vesile olarak görmesi, onun Kur’ân’ın öngördüğü târih anlayışından etkilendiği şeklinde okuyabiliriz. Zira Kur’ân’da da, târihî bilgi olarak kabul edebileceğimiz kıssalar anlatılırken, bu kıssaların, verilmek istenen mesajı içeren asıl öğeleri zikredilmiştir.

Sonuç olarak Îbnü’l-Esîr, hayatını ilme adamış ve özellikle İslâm Târihi alanında haklı bir şöhrete sahip olmuştur. Îbnü’l-Esîr; kendisini meşhûr ve unutulmaz kılan, çok sayıda dile tercüme edilen, dünyanın farklı yerlerinde baskıları yapılan ve günümüzde de târihçiler için önemli bir referans niteliği taşıyan el-Kâmil fi’t-Târih isimli eseri yazmıştır. 

Îbnü’l-Esîr, târih ilmine atfettiği önem ve bu anlayışla yazdığı eseriyle Târihin sevilmesine; geliştirdiği târih metodolojisiyle bizlere sağlıklı bir târih anlayışı, metodu ve şuurunu kazandırmaya çalışmıştır. Ayrıca Îbnü’l-Esîr, târih metodolojisi bağlamında dile getirdiği ilkeler doğrultusunda eserlerini yazmaya çalışmış ve bunda da, büyük oranda başarılı olmuştur diye düşünüyoruz.

Mustafa ÖZKAN

Yrd. Doç. Dr., Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected]

-------------------------------

  1- Bkz. İbn Hallikân, Ebu’l-Abbâs Şemsuddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr (ö. 681/1282), Vefeyâtu’l A’yân Enbâ-i Ebnâi’z-Zemân, II, 165, Beyrut, 1997; Yıldız, Hakkı Dursun, İslâm Târihi el-Kâmil fi’t- (Önsöz), I, XIV, İstanbul, 2008; Hizmetli, Sabri, İslâm Târihçiliği Üzerine, 138, Ankara, 1991;, Abdülkerim, “İbnü’l-Esîr”, İslâm Ansiklopedisi, (TDV), XXI, 26, İstanbul, 2000.

  2- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 165; Yıldız, el-Kâmil fi’t-Târih (Önsöz), I, XIV; Hizmetli, İslâm Tarihçiliği Üzerine, 138; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26.

  3- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 165; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26.

  4- Özaydın, “İbnü’l-Esîr”, XXI, 26.

  5- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 165-166; Hizmetli, İslâm Târihçiliği Üzerine, 138; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26.

  6- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 166.

  7- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 166; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26; Sandıkçı, Kemal, “Cizre’nin Yetiştirdiği Önemli İlim Adamları: İzzeddin ve Mecduddin İbnü’Esîr Kardeşler”, Hz. Nuh’tan Günümüze Cizye          Sempozyumu, 101, İstanbul, 1999.

  8- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 166; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26; Sandıkçı, Cizre Sempozyumu, 101; Yaşın, Abdullah, Tarih Kültür ve Cizre, 366, Ankara, 2002.

  9- Sandıkçı, Cizre Sempozyumu, 102.

10- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 165.

11- Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI, 26.

12- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 165-166; İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ (ö.746/1345), el-Bidâye ve’n-Nihâye, II, 2015, Beyrut, 2004.

13- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, II, 166; Hizmetli, İslam Tarihçiliği Üzerine, 139; Özaydın, İbnü’l-Esîr, XXI,27.,

14- Bkz. Sandıkçı, Cizre Sempozyumu, 102; Yaşın, Tarih Kültür ve Cizre, 367.

15- Yıldız, el-Kâmil fi’Târih (Önsöz), I, XIV; Hizmetli, İslâm Târihçiliği Üzerine, 139.

16- Yıldız, el-Kâmil fi’Târih (Önsöz), I, XV.

17- Hizmetli, İslam Tarihçiliği Üzerine, 139.

Yıldız, el-Kâmil fi’Târih (Önsöz), I, XIV.

BİBLİYOGRAFYA

HÎZMETLÎ, Sabri, İslâm Târihçiliği Üzerine, Ankara, 1991.

ÎBNÜ’L-ESÎR, Îzzuddin Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (ö. 630/1232), el-Kâmil fi’t-
Târih, I- Beyrut, 2006.

ÎBN HALLÎKÂN, Ebu’l-Abbas Şemsuddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr (ö.

681/1282), Vefeyâtu’l A’yan Enbâ-i Ebnâi’z-Zemân, I-IV, Beyrut, 1997.

ÎBN KESÎR, Ebu’l-Fidâ (ö. 746/1345), el-Bidâye ve’n-Nihâye, I-II, Beyrut, 2004.

ÖZAYDIN, Abdülkerim, “Îbnü’l-Esîr”, İslâm Ansiklopedisi, (TDV), Îstanbul, 2000.

SANDIKÇI, Kemal, “Cizre’nin Yetiştirdiği Önemli Îlim Adamları: Îzzeddin ve
Mecduddin Îbnü’l-Esîr Kardeşler”, Hz. Nuh’tan Günümüze Cizre Sempozyumu,
Îstanbul,.

YAŞIN, Abdullah, Tarih Kültür ve Cizre, Ankara, 2007.

YILDIZ, Hakkı Dursun, İslam Târihi el-Kamil fi’-Târih (Önsöz), I-XI, Îstanbul, 2008.

Yorumlar (0)
15
açık
Namaz Vakti 08 Mayıs 2024
İmsak 04:04
Güneş 05:46
Öğle 13:06
İkindi 16:59
Akşam 20:15
Yatsı 21:50
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 35 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 36 43
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17